GÖRÜNTÜLÜ

Kalkan: Saldırı, katliam ve tutuklamalar AKP’nin çatışmaların durmasını istemediğini gösteriyor

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Savunma Alanları ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar, gazetecilere yönelik katliamlar, Bakur’da yaşanan gözaltı ve tutuklamaların, AKP’nin çatışmaların durmasını istemediğini gösterdiğini belirtti.

DURAN KALKAN

Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Önder Apo tarafından 15 Şubat’ta yapılacağı söylenen açıklamada yaşanan gecikmenin Kürt Hareketinden kaynaklı bir durum olmadığını belirtti.

Türk devletinin Medya Savunma Alanları ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları, gazetecilere yönelik katliamlar, Bakur’da yaşanan gözaltı ve tutuklamaların AKP’nin çatışmaların durmasını istemediğini gösterdiğini ifade eden Duran Kalkan, “Dikkat edelim; dili saldırgan, düşüncesi saldırgan, eylemi saldırgan. Tutukluyor, vuruyor, kırıyor. Bir baskı uyguluyor. Böyle olmaz ki! Böyle bir süreç geliştiremez. Demokratikleşme önünde engeldir bu tutumlar, bu anlayışlar, bu politikalar. Bunun görülmesi lazım. Demokratikleşme bunları aşarak gerçekleşecek. Onu çok iyi görüp anlamamız gerekiyor” şeklinde konuştu.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şu şekilde:

9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999'da Önder Apo’nun imhasını hedefleyen, şahsında Kürt halkını ve tüm insanlığı hedefleyen uluslararası komplo saldırısı, gerçekten de tarihin en acımasız, zalimce ve haksız saldırısıydı. 26 yıldır bu saldırıya karşı da Önder Apo öncülüğünde Hareketimiz, halkımız, dostlarımız yiğitçe, kahramanca bir mücadele verdiler. Ben öncelikle bu mücadelenin önderi Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. Önder Apo etrafında ateşten çember oluşturarak, Önder Apo'yu savunan, "Güneşimizi Karartamazsınız" fedai direnişin kahraman şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. 26 yıldır direnen halkımızı ve dostlarımızı kutluyorum.

26. yıl dönümünde komploya karşı protesto eylemleri ve direniş daha güçlü oldu. Sanki ilk yıldaki gibi, 99 yılına benzer özellikler taşıdı. O zaman şiddet boyutu vardı biraz tabii. Bu sefer o yoktu ama kitlesellik bakımından, netlik bakımından, talepler bakımından 26. yıl dönümünde uluslararası komployu protesto eylemleri çok daha güçlüydü. Kürtlerin ve dostlarının olduğu her yerde mutlaka yürüyüşler oldu, protesto eylemleri yapıldı. Sokaklar, meydanlar on binler, yüz binlerce insanla doldu. Talepler çok netti: İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi lağvedilsin, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü gerçekleşsin, Önder Apo özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşsun. Bu bir yerde partimizin çağrısına da cevap oldu. Hareketimizin diğer örgütlenmeleri de çağrılar yaptılar. Hepsine bir cevabı da oluşturdu. Bu anlamda uluslararası komployu 26. yıl dönümünde protesto eden herkesi selamlıyorum. Çağrımıza verdiği destekten dolayı teşekkür ediyorum.

Özellikle bu eylemler içerisinde Strasbourg'daki eylem, Avrupa'nın, yurt dışının birçok alanındaki eylem ve yürüyüşler çok büyük ve anlamlıydı. Dostların katılımı da iyiydi, mesajları güçlüydü. Yine Rojava'daki yürüyüşler Halep'ten Kobanê'ye, Reqa'da Dêrik'e Qamişlo’ya kadar bütün kentlerde Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen, çok heyecanlı, coşkulu, çok kalabalık kitle eylemleri, yürüyüşleri gerçekleşti. Bunlar da son derece önemli oldu. Avrupa'dan Maxmur'a kadar her yerde, Bakur kentlerinde protesto eylemleri yapıldı. Bu eylemleri, eylemcileri selamlıyorum. Özellikle de Strasbourg, Rojava eylemleri, Maxmur'a kadar olan eylemleri kutluyorum, eylemcileri selamlıyorum. 27. yıl mücadelesinde komploya karşı yürütülecek mücadelede yurtsever halkımıza ve demokratik dostlarımıza başarılar diliyorum.

KOMPLO’NUN YUNANİSTAN AYAĞI HAKKINDAKİ BELGESEL

Gerçekten de bunda küresel özgürlük hamlesinin önemli bir rolü vardı. 10 Ekim 2023'te başlatılan küresel özgürlük hamlesi, yani Kürdistan'ın her tarafında, dünyanın dört bir yanında yayılmıştı. Onun büyük bir etkisi vardı. Bir de tabii Önder Apo'nun yaptığı görüşmelerin, verdiği mesajların belirleyici etkisi vardı. Bu etkiyi biz tüm kitlelerde gördük.

Aynı zamanda komplonun Atina ayağını konu alan iyi bir belgesel de yapılmıştı. Yani basın da önemli bir çaba harcadı bu eylemleri vermede. O belgesel de önemliydi. 9 Ekim'de komplonun İtalya ayağına dair benzer bir belgesel vardı. Şimdi Atina, Yunanistan ayağının da böyle önemli bir belgesel konusu edilmesi önemliydi.

Gerçi genel planda bilinmeyen hususları yoktu komplonun. Önder Apo yeterince bilgilendirdi. Araştırmalar oldu, bilgiler ortaya çıktı. Sürecin tümünü en derin ve anlaşılır bir biçimde Önder Apo değerlendirdi. Uluslararası komplo neydi, kim yaptı, ne amaçla yaptı, nasıl yaptı? Fakat yine de somut yerleri görmek, bazı ayrıntılar var, onları ortaya koymak da önemliydi.

Bu bizim açımızdan önemli oldu. Her ikisinde de neyi gördük? ABD'nin komplodaki başat rolünü gördük. Dönemin İtalya hükümeti başbakanı açıktan söyledi: "ABD başkanı bana baskı uyguladı, Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye teslim etmem için” dedi. Şimdi Yunanistan'a Önder Apo'yu götürenler de açıkça itiraf ettiler. Net bir biçimde ifadeye kavuşturdular. Yönetim üzerinde ABD yönetiminin, başkanlığının nasıl bir baskısının olduğuna dair bilgiler ortaya çıktı. Öyle anlaşıldı ki Kenya'ya gidiş, aslında 15 Şubat komplosu Yunanistan'da planlanmış, kararlaştırılmış. Önder Apo'ya sığınma hakkı tanınmış gibi gösterilmiş ama orada böyle bir korsanca kaçırma planı yapılmış. Belirtilenlerin hepsi birer suç duyurusudur. Gerçekten bir uluslararası hukuk olsa dönemin ABD yönetimi hakkında dava açar, yargılama konusu yapar.

MEVCUT ABD YÖNETİMİNİN KOMPLO UYGULAMASINI TELAFİ ETMESİ LAZIM

Biz İtalya belgeseli üzerine de söylemiştik. Atina'da bu çok daha net olarak ortaya çıktı. Yani planlanarak açıkça hukuk çiğnenmiş, hukuka göre suç işlenmiş. Fakat şimdi öyle bir uluslararası hukuk yok, öyle bir dünya yok. Zaten var olan dünyada hiçbir hukuk Kürt'e işlemedi şimdiye kadar. Kürtler hiçbir hukuktan faydalanamadılar. Böyle olduğu için kimse ses çıkarmıyor. Yapılanlar olduğu gibi kalıyor. Biz o zaman da belirttik. Mevcut ABD yönetiminin haksız ve zalimce uygulamayı telafi etmesi lazım. Kürtlerden özür dilemeliler. Bu İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin lağvedilmesi için çalışmalılar.

Kendi çıkarları için, basit çıkarları için bir halkın özgürlük iradesinin yok edilmesi amacıyla saldırıda bulunmuşlar. Bu kabul edilebilir mi? Dönemin ABD yönetimi gerçekleri açığa çıkarmalı. Hiç olmazsa bir tutum ortaya koyabilmeli. Susmamalılar. Tersine bu durumda susma devam ediyor. Bu da Kürt sorununun çözümünü de, Ortadoğu'nun demokratikleşmesini de engelliyor. Türkiye'nin demokratikleşmesini engelliyor. Zaten komployu onun için yaptılar. Komplo, Önder Apo'nun imhasını hedefledi. O’nun şahsında PKK'nin tasfiyesi hedefleniyordu. Bu biçimde de Kürt sorununun çözümü engellenmek isteniyordu. Türkiye'nin demokratikleşmesi engellenmek isteniyordu. Ortadoğu'nun demokratikleşmesi engellenmek isteniyordu. Nitekim 26 yıldır engellediler.

Halbuki komplo olmasa Önder Apo mücadeleye öncülük etseydi, Önder Apo'nun çizgisinde Ortadoğu'da gelişmeler olsaydı, Türkiye, Ortadoğu, insanların barış içerisinde, huzur içerisinde, mutluluk içerisinde yaşadığı demokratik bir alan haline gelecekti ki, bütün insanlığa özgür yaşam ve demokratik yönetim imkanı verecekti bu durum.

Şimdi de nedir? Kan gölüdür Ortadoğu. Her yıl birkaç tane örgütü ya da devleti yıkıyorlar, yenisini kuruyorlar. Her yeri kan gölüne çevirdiler. Daha fazla sömürü nasıl olacak? Daha fazla egemenlik, tahakküm, baskı, erkek egemen iktidar ve devlet sistemi daha fazla nasıl pekişecek? Onun çabası içindeler, arayışı içindeler, onu geliştiriyorlar. 26 yıllık İmralı uygulaması, Önder Apo'nun İmralı'da tutulması Ortadoğu'da bütün bunlara yol açtı. Bunun için yaptılar ve hala da sürdürmek istiyorlar.

Gerçekten de özgürlüğü ve demokrasiyi engelleme saldırısı, özgürlüğe karşı, demokrasiye karşı, halkların kardeşliğine karşı, demokratik birliğe karşı yöneltilmiş bir saldırı oluyor. Uluslararası komplo saldırısı böyle bir saldırı. Bu gerçekler açığa çıktı, buna karşı mücadele yürütüldü.

Bunları bir daha tekrarlamamıza gerek yok ama bunu hiç unutmamalıyız. Komplo neydi, kimler yaptı, niçin yaptılar, 26 yıllık bu saldırı niye sürdürüldü ve bu saldırıya dayalı olarak Ortadoğu'da neler yaşandı? Bunları herkes iyi bilmeli, hiçbir zaman unutmamalı.

26 yıllık büyük direniş komplonun amaçlarını başarısız kıldı. Temelde hedeflediklerini gerçekleştiremedi. Ama Ortadoğu'da ve Kürdistan'da çatışmalı durumu sürdürdü, saldırı durumunu da sürdürdü. Şimdi bazıları soruyorlar, mücadele komployu ne kadar yenilgiye uğrattı, yenilgiye uğratılmayan yanları neler oldu, komplonun yenilgiye uğratılması ne demektir? Bunun anlaşılmayan bir yanı yok.

KOMPLO HALEN İMRALI İŞKENCE VE SOYKIRIM SİSTEMİYLE YAŞIYOR

Komplonun yenilgiye uğratılmış olması, tümden yenilgiye uğratılmış olması demek, İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin lağvedilmiş olması demektir. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne kavuşmuş olması demektir. Bu da ne demektir, Kürt özgürlüğü demektir. Bu da eşittir, Türkiye'nin ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesi demektir. Demokratik Türkiye, demokratik Ortadoğu da dünya demokrasisinin büyük bir hamle yapması, devrimsel gelişme yaşaması demektir. Bunlar birbirlerine zincirleme bağlı, etle tırnak gibi bağlıdır. O halde komplo hala neyle yaşıyor? İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemiyle yaşıyor. Önder Apo'nun İmralı işkence ve soykırım sistemi altında tutulmasıyla yaşıyor. Bu var oldukça komplo saldırısı sürüyor demektir. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi demek, uluslararası komplo saldırısı demektir.

Biz önce de ifade ettik; şu an komploya karşı mücadele çok daha ileri bir düzeyde. Kürdistan'da ve Ortadoğu'daki derinliği iyi bir düzeydedir. Uluslararası komploya karşı mücadele dünyaya yayıldı, küresel bir özgürlük ve demokrasi hareketi haline geldi. Bu mücadele 27. yılda çok daha güçlenecek, yayılacak, derinleşecek. 27. yılda sonuç almak istiyoruz, final yılı dedik.

ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞMASI ÇOK YAKINLAŞTI

Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün sağlanacağı yıl olacak 27. yıl mücadelesi. Kesinlikle Önder Apo'nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşmasını sağlamamız gerekiyor. 27. yıl komploya karşı mücadele hedefimiz bu. Bütün halkımız, kadınlar, gençler, tüm yurtseverler, Türkiye'nin, Orta Doğu'nun demokratik güçleri, tüm demokratik devrimci dostlarımız, insanlık bu hedefi böyle görmeli.

Zaten bunun çok güçlü işaretleri var. Çok yakınlaştı. Gerçekten de komplonun tümden yıkılması, yenilgiye uğratılması, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne kavuşması çok yakınlaştı. Bunu 27. yılda etkin, yaygın bir mücadele yürütürsek kesinlikle gerçekleştiririz. O zaman hedefimiz bu.

Herkes de bu hedefe kilitlenmeli. O halde Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne hedefleyen küresel özgürlük hamlesini yeni, yaratıcı eylemlerle her alanda daha etkili bir biçimde geliştirmeliyiz. Ve 27. yılı gerçekten de büyük başarı, zafer yılı yapmalıyız. Başarılar diliyorum bu uğurda mücadele eden herkese.

İMRALI’DAKİ AÇIKLAMA KONUSUNDAKİ GECİKME BİZDEN KAYNAKLI DEĞİL

İmralı’da yapılacak açıklama konusunda bazı çevreler Şubat'ın ortasında olacak diye çok somut konuştular, vaatlerde bulundular açık olarak. 15 Şubat'ta olacak gibi bütün kamuoyuna da yayıldı. Fakat 15 Şubat geçti, öyle bir açıklama olmadı. Neden bu durum yaşandı bilemiyoruz. Biz de anlamaya çalışıyoruz. Fakat şunu biliyoruz ve söylemek istiyoruz. Kesinlikle bizden kaynaklanmadı bu durum.

Herhangi bir geciktirme, erteleme, engelleme hareketimizden kaynaklanmış değildir. Kimlerden kaynaklandı, nasıl oldu, neden böyle oldu herhalde önümüzdeki süreçte anlayacağız. Fakat böyle vaatler verip de sonucu bu duruma getirmek iyi değil tabii. Böyle olmamalıydı.

Diğer yandan sürece ilişkin, Önder Apo'nun geliştirdiği inisiyatife-girişime ilişkin Cuma arkadaşın (Cemil Bayık) açıklamaları oldu. Daha önceki süreçte gerçekten de bilgimiz yoktu. Bilgimiz olmadığını biz ifade ettik. Fakat son dönemde yapılan görüşmeler üzerine bilgilendik. Önder Apo mektup yazmış. Arkadaşlar belirttiler. Neyi gördük edindiğimiz bilgilerden? Kürt sorununun çözümü, özgürlük temelinde çözümü, Türkiye'nin demokratikleşmesi, bütün bunların demokratik değişim ve dönüşüm temelinde hem Kürt tarafının hem Türkiye'nin devlet ve toplum olarak zihniyette, siyasette demokratik değişim ve dönüşümle gerçekleştirilmesi konusunda Önder Apo son derece net ve kararlı. Biz edindiğimiz bilgilerden bu durumu gördük.

Biz de kararlıyız tabii ama hareketimiz birçok kez açıklama yaptı. Komplo'nun yıl dönümü vesilesiyle de hareketimizi oluşturan bütün kurumlar, örgütler açıklamalar yaptılar. Sürece ilişkin tutumlarını belirttiler. PKK'nin de bir açıklaması oldu. Süreci nasıl anlıyor ve nasıl yaklaşıyor? Önder Apo'nun kararları karşısındaki tutumu nedir; bunu net olarak ifade etti. Her zaman söyledik; biz Önder Apo'nun kararlarını şimdiye kadar uygulamaya çalıştık. Bundan sonra da tutumumuz kesinlikle böyle olacak. Bazıları şöyle böyle konuşuyorlar; boş onlar. Ortalıkta boş konuşan çoktur. Kimse o tür konuşmalara çok fazla dikkate almamalı. Geçerliliği yok çünkü. Bizde de bu kararlılık var. Şunu söyleyebilirim; karşı olan bazı çevreler var, engelleyenler var. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, gerçekten de çatlayıp patlasalar da Kürt özgürlüğü sağlanacak ve Türkiye demokratikleşecek.

Kürt sorununun çözümünü, Kürt özgürlüğünü engellemeye çalışanlar, Türkiye'nin demokratikleşmesini engellemeye çalışanlar, Kürt-Türk çelişkisini yaşatanlar, yaşatmaya çalışanlar, çatışmayı körükleyenler ve bundan beslenenler yenilecekler, başarısız kalacaklar. Bunu net olarak ifade edebiliriz.

Şimdi heyetin önemli bir çalışması var tabii. Bugün Hewlêr'de bir görüşme yaptılar KDP başkanlığıyla. Yarın öbür gün de yine Hewlêr'de, Süleymaniye'de görüşmeler yapacağı açıklandı. Biz de takip ediyoruz.

Heyetin çalışmalarını önemli bulduğumuzu belirtmiştik. Türkiye'deki partilerle görüşmeler oldu. Kuzey Kürdistan'daki partilerle de oldu. Güney Kürdistan'daki partilerle de bu görüşmelerin bu biçimde yapılmasını biz önemli buluyoruz. Heyetin çalışmasını, bu görüşme trafiğini dikkatle takip ediyoruz.

ÖNDER APO HERKESİN YARARINI GÖZETİYOR

Yapılan görüşmelerde verilen mesajlar da önemli. Yani olumlu olacağına da inanıyoruz. Geçmişte çelişkiler, çatışmalar oldu ama şimdi oldukça kritik bir durum var Ortadoğu'da ve Kürdistan'da. Önümüzdeki süreçte bu kritik durum daha da derinleşerek devam edecek. Bunu Kürt siyaseti anlayabilecek durumda. Ve buna göre asgari düzeyde Kürt varlığı ve özgürlüğü yönünde tavır alabilecek bir yapısı da var. Buna da inanıyoruz. Bu bakımdan tutumların olumlu olacağına inanıyoruz. Önder Apo'nun yapmak istedikleri, mesajları çünkü bütün Kürtler içindir. Hepsinin yararına. Tüm parçalarda Kürt sorununun demokratik çözümünü hedefliyor. Kürt sorununun çözümünün Ortadoğu'nun demokratikleşmesi temelinde olmasını istiyor.

Öyle ki bu sadece Kürtlerin yararını gözet, başkası ne olursa olsun değil. Herkesin yararını gözetiyor. Türklerin de, Farsların da, Arapların da, Ermenilerin de, Süryanilerin de, Yahudilerin de, Ortadoğu'daki bütün halkların demokratik ortak yaşamını hedefliyor. Bütün insanlığın yararını hedefliyor. Kimseye karşı değil Önder Apo'nun çalışmaları. Tersine herkesin yararını hedefleyen çalışmalar. Dolayısıyla bunu Kürt siyaseti de anlayabilecek durumda. Biz umut ediyoruz, yani daha çok bu sürece destek verecekler. Beklentimiz o düzeydedir.

Bu giderek Kürt siyasetinin demokratik ittifakını, birliğini de geliştirebilir. İşte ulusal birlik çağrıları gündemde defalarca yapılıyor. KNK'nin bu yönlü çok değerli çabaları, çalışmaları var. Bunlara herkes güç katabilir, destek verebilir. Bu yönlü gelişmelerin olacağını umut ediyoruz. PKK olarak biz buna açığız. Hazırız da. Her türlü olumlu, özgürlük ve demokrasi çizgisinde Kürtlerin yararına olacak her türlü girişime, katılmaya, bu konuda üzerimize düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmeye hazırız. Bunu zaten arkadaşlarımız hep deklare ettiler.

HİÇ KİMSE ÖNDER APO’NUN SÖZCÜSÜ DEĞİLDİR, ADINA KONUŞAMAZ

Şunu söyleyebiliriz; yanlış anlama olmamalı. Dikkat çekiyoruz defalarca. Önder Apo açıklama yapsaydı durum biraz daha netleşirdi. Böyle olmayınca herkes böyle çok konuşuyor, yorumluyor. Neredeyse doğrularla yanlışlar birbirine karıştı. Bazıları böyle çok net konuşuyor, o doğru da değil. Hatta Önder Apo adına konuşanlar bile görülüyor neredeyse. Herkes dikkat etmeli bir defa. Onu söylemek istiyorum. Yani hiç kimse Önder Apo'nun sözcüsü değildir, adına konuşamaz. Heyet o şeyleri yapıyor.

O nedenle kamuoyunu doğru bilgilendirmek gerekli. Süreci de doğru anlamak lazım. Yani nasıl diyelim, böyle bir açıklama olacak, her şey bitecek. Barış olacak, demokrasi olacak, yoksulluk bitecek, her şey bolluk olacak, rahatça yaşayacağız, güllük gülistanlık. Böyle bir şey olmayacak. Bu küçük burjuva hayalciliğinden, darlığından kurtulalım. Öyle eğilimler görülüyor. Her şeyi Önder Apo yapacakmış gibi. Yok, görev hepimizin. Çünkü sorun hepimizindir. Biz hepimiz çaba harcarsak birlikte başarabiliriz. Bir açıklamayla olmayacak. Bu büyük bir çaba işi, mücadele işi.

Birileri bir şey vermeyecek. Ne Önder Apo yalnız başına yapacak ne de devlet birilerine bir şey verecek, devletin verdiği olacak. Öyle bir durum yok. Mücadele ile her şey kazanılacak. Hem de dişle tırnakla sökercesine. O nedenle şuradan saldırı oluyor, bu saldırı oluyor, şu gericilik var, denemek lazım. Bunlar olacak zaten. Bunlara karşı mücadele edilecek. Doğru yöntemlerle etkili mücadele edildiği oranda kazanılacak.

Bu bakımdan halkımız, yurtsever çevreler, demokratik güçler yanılmamalılar. Böyle hemen kolay masa başında müzakere olunacak, bir imzalar atılacak, her şey çözülecek gibi sanmasın kimse. Öyle bir şey yok. Karşı taraf PKK'yi tasfiye etmek istiyor, yok etmek istiyor. Kürt soykırımını öngören zihniyetle siyaset değişmiş değil. Bir zihniyet devrimi, vicdan devrimi gerçekleşmiş değil. Bu kolay kolay gerçekleşecek de değil. Büyük bir çaba işi, uzun bir süreci alıyor. Mücadele ile olacak. Evet bunun gerçekleşmesi gerekecek de.

O bakımdan hemen barış olacak, masa başında müzakere ile sorunlar çözülecek, biz de rahata kavuşacağız” beklentisinde olmasın hiç kimse. Herkes örgütlülüğünü geliştirsin. Doğru anlasın süreci. Birliğini oluştursun.

Bir de daha fazla mücadele gerekli. Daha çok mücadele gerekli. Daha duyarlı, örgütlü, sonuç alıcı mücadele gerekli. Bütün yurtsever ve demokratik çevreler, halkımız böyle bir mücadele sürecine girdiğimizi, Önder Apo'nun geliştirmek istediklerinin ancak böyle büyük bir çabayla, mücadele ile gerçekleştireceğimizi bilsin ve böyle bir mücadele içinde olsun.

İKTİDAR VE MUHALEFET CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK

“Garp cephesinde yeni bir şey yok” denir. Bir atasözü haline gelmiş gibi. Şimdi onu demek lazım. Garp cephesinde yeni bir şey yok gerçekten. Yani insan böyle söylemek istemez. Çok umutsuz değiliz. Umutsuzluk yaymak gibi bir durumumuz da kesinlikle yok. Karamsar, kötümser de değiliz. Ama çok dikkatliyiz. Uyanığız.

Bazıları yazıyor, söylüyorlar; Kürt tarafı çok tecrübeli, kimse aldatamaz, kandıramaz; herkes dikkat etmeli diye. Doğru olan bu. Biz bu konuda ihtiyatlıyız. Ama gerçekten Türkiye cephesine bakıldığında çok bir şey görmek zor.

Yeni bir şey fazla göremiyoruz. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin birkaç konuşması oldu. Önemliydi, anlamlıydı. Zaten biraz da görüşmelerin önü öyle açıldı. Önder Apo da mesajlarında değerlendirdi bunu. Yine Önder Apo ile görüşen İmralı heyetinin, parti merkezlerini ziyareti sonrası mecliste grubu olan parti yöneticilerinin temenni açıklamaları oldu. Hepsi temennide bulundular. Bunlar dışında olumlu bir şey yok. Yeni bir şey de yok.

Deniliyor, “Haydi açıklama yapsın.” Sanki Önder Apo açıklama yapmıyormuş gibi bir suçlama var. Nasıl yapsın? Önder Apo'nun sanki her türlü imkana sahip, her yerle irtibatı var, teknik imkanları kullanabiliyor da yapmıyor gibi bir izlenim yaratıyorlar. İmralı işkence tecrit ve soykırım sistemi içine koymuşsun. Yani dünyayla neredeyse iletişimi yok. Bu durum değişmeden neyi, nasıl yapacak? Önder Apo özgür çalışır, özgür yaşar koşullara sahip olmadan ne yapabilir? E bunun özgürlüğünü kim engelliyor? Özgür, yaşar, çalışır koşullarda olmasını kim engelliyor? İmralı sistemi engelliyor. Lağvet İmralı sistemini, özgür olsun, ondan sonra yapmazsa bir şeyler o zaman “yapmadı” denebilir. Dolayısıyla “açıklama yapsın, bizi kurtarsın” demek hiçbir şey ifade etmiyor.

Türk basını bunu söylüyor. Yaygınca bunu söylüyorlar böyle. Bazen gündemi tümden saptırıyorlar. Bakıyorsun hiç yok, bazen bakıyorsun tümden gündem bunu yapıyorlar. Böyle hep psikolojik savaş kapsamında bu şey sürüyor. Bu anlamda bunlar doğru değil. Herkesin bu gerçekliği görmesi lazım. Bunun için de şeyin üzerine gitmek gerekli.

AKP CEPHESİNDE OLUMLU BİR ŞEY GÖREMİYORUZ

Devlet Bahçeli'nin bir ciddiyeti vardı. Savaşın tarafıydı gerçekten. İlk açıklama yaptığında da biz ifade ettik. Bazıları diyordu niye Bahçeli'den geldi bu? Ben dedim Bahçeli'den gelir tabii. Yani savaşan odur. Savaşanlar savaşın sonuçlarına ilişkin konuşabilirler. Savaşmayanlar nasıl konuşacaklar? Konuşsalar savaşmayanların sözlerinin ne değeri olabilir? Fakat Bahçeli'nin de sanki çok fazla gücü yok gibi. Belli bir etkisi var ama fiiliyatta uygulamalar tümüyle AKP iktidarının, Tayyip Erdoğan yönetiminin elinde. AKP cephesinde olumlu bir şey göremiyoruz, çok fazla yok. Bu şeyleri reddetmiyorlar ama olumlu bir şey de geliştirmiyorlar.

Tayyip Erdoğan hala, "ya silahlarını derhal bırakacaklar ya da silahlarıyla birlikte gömeceğiz" gibi uygun olmayan sözler söylüyor. Kim neyi gömecek? Kendisi gömülme halindeyken başkasının gömüleceğinden söz ediyor. Kendi haline baksın. Öyle dememiz gerekiyor.

Şimdi Dışişleri Bakanı, MİT başkanı dünyayı fır döndürüyorlar. Hepsi "PKK terörüne karşıyız, PKK terörüne karşı." PKK terörünü nasıl ezeceğiz? Hani sen PKK ile çözüme gidiyorsun güya. Kim inanır senin o sözlerine? Açıklamalar yapıyorsunuz, terörsüz Türkiye ortaya çıkıyor diye. Peki öyleyse daha bu çabalar niye? Tutarlı değiller, ciddi değiller.

AKP HER ŞEYİ KENDİ ÇIKARINA GÖRE AYARLIYOR

Şu gözüküyor yani. Gerçekten de AKP her şeyi iktidarına göre ayarlıyor. Kendi çıkarına göre ayarlıyor. Araştırıyor, kendi çıkarına bağlıyor. Bunu görüyoruz. Artık bilemiyoruz, kendi içlerinde ne kadar birlikleri var, o da belli değil. Yine Cumhur İttifakı AKP ile MHP arasında, Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasında birlik mi var, çelişkiler mi var; ne düzeyde, o da belli değil.

KÜRT TOPLUMUNUN GÜVEN DUYAR HALE GETİRİLMESİNE İHTİYAÇ VAR

Dolayısıyla AKP cephesinden, iktidardan yansıyanlar hiç kimseyi ikna etmiyor. Kürdistan'da, Amed'de, Wan'da, mesela halka soruyorlar, basına yansıyor, o sözleri hepimiz izliyoruz. Herkes "Biz Önder Apo'ya güveniyoruz ama onun dışında hiçbir şeye güvenmiyoruz, bir şeyin gelişeceğine inanmıyoruz" diyor.

Kürt toplumunun inandırılmaya, güven duyar hale getirilmeye ihtiyacı var. Güvenilir adımlar atılmalı, güven verici adımlar diyorlar, tersi oluyor. Ne yapıyor iktidar? En son hem de 15 Şubat günü Wan Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atadılar, gasp ettiler belediyeyi.

Hani halk iradesi esastı? Tayyip Erdoğan mı sadece seçimle geldi, toplumun oyunu aldı? Wan Belediyesi Başkanları da seçimle geldiler. Akdeniz Belediye Başkanı da seçimle gelmişti. Mardin Belediye Başkanı da seçimle gelmişti. Bunlar halk iradesi değil mi?

Yani seçim Kürdistan'da olursa geçersiz, Türkiye'de olursa mı geçerli? Oylar Tayyip Erdoğan'a giderse oydur, demokratik iradeyi ifade ediyor ama Ahmet Türk'e giderse, Abdullah Zeydan'a giderse terör oluyor. Bunun inandırıcılığı yoktur.

Bu açık bir faşist, sömürgeci, soykırımcı saldırı. Sadece bu değil ki, şimdi "ittifak" soruşturmaya alındı. Ne ittifakı? Kent uzlaşması deniliyor. DEM Parti ile CHP çeşitli yerlerde ittifak yapmış. Peki, MHP ile AKP her yerde ittifak yaptı. İttifak suçsa hepsi yargılansın. Çok tutarsız. Böyle ortada hukuk falan kalmadı zaten. Her şey keyfi, AKP'nin çıkarlarına göre tutukluyor herkesi. Her gün ev baskınları, her gün tutuklama, baskı, sömürü, zulüm. Batı'da da öyle bir kirli yönetim iktidar var ki bunu düzeltmek yerine daha fazla derinleşiyor o konuda. Bu çok açık.

AKP SAVAŞ BARONU GİBİ KIŞKIRTIYOR

Bu bakımdan iktidar kanadı -peşin hükümlü değiliz ama- bu uygulamalarıyla süreç önünde engeldir. Şu ortaya çıktı: Biz oraya bakınca şunu gördük, demek ki AKP çatışmalar dursun istemiyor. Savaş sürsün, çatışma sürsün istiyor. Oradan nemalanıyor. Kürt sorunu çözülsün istemiyor. Kürt-Türk çelişkisi bitsin istemiyor. Bu sorunun varlığından nemalanıyor. Rantçı yani. AKP de rantçı. Rantçılığı açığa çıktı.

Şimdi de bir "savaş baronu" gibi kışkırtıyor, tahrik ediyor savaşı. Sürekli Medya Savunma Alanlarına, gerillaya saldırıyor, Rojava'ya saldırıyor. Dikkat edelim. Dili saldırgan, düşüncesi saldırgan, eylemi saldırgan. Tutukluyor, vuruyor, kırıyor. Bir baskı uyguluyor. Böyle olmaz ki! Böyle bir süreç geliştiremez. Demokratikleşme önünde engeldir bu tutumlar, bu anlayışlar, bu politikalar. Bunun görülmesi lazım. Demokratikleşme, bunları aşarak gerçekleşecek. Onu çok iyi görüp anlamamız gerekiyor.

AKP aslında öyle bir sorun çözme peşinde değil; teslim alma, imha etme, yok etme peşinde. Psikolojik özel savaşı had safhada geliştiriyorlar. Öyle yapıyor ki Önder Apo'nun Kürt toplumunda, Türkiye kamuoyunda, Orta Doğu ve dünyada insanlık içerisindeki etkisini zayıflatmak istiyorlar. Uyguladığı özel savaştır. Bunu anlamıyor değiliz.

KÜRTLERİ KANDIRACAKLARINI SANANLAR YANILIYORLAR

O yöntemlerle mücadele edilir ancak. Karşıdaki kurbanlık koyun değil. Biz çok zorlandığımızdan dolayı böyle bir şeyi geliştirmiyoruz. Çok gerekli gördüğümüzden dolayı aslında geliştiremedik. Bir savaş yürüttük, hataları ve eksiklikleri olabilir. Daha yıllarca yürütürüz. Ama arkadaşlarımız da söylediler, biz savaş aşığı değiliz. Savaşı özgürlüğün ve demokrasinin kazanılması için yürüttük. Şimdi onlar olsun diye çalışıyoruz. “Bir damla kan dökmek cinayettir” dedi Önder Apo. Bizim felsefemiz bu. Demokratik değişim, dönüşüm olsun istiyoruz. Yoksa yani çatışma denilirse, Kürtler bunu yürütemez, PKK bunu yürütemez hale gelmiş, onu söyleyenler, öyle bekleyenler yanılıyorlar. Kürtleri kandıracaklarını sananlar da yanılıyorlar.

Bu anlamda iktidar cephesinin durumunun iyi bir biçimde gözden geçirilmesi lazım.

Onun ötesinde muhalefet açısından ne diyelim, partiler gerçekten bir temennide bulundular, ondan sonra kayboldu her şey. İç sorunlarına düştüler, kendi şeylerini yaşıyorlar. Muhalefet partisi CHP mesela seçim diyor, gerçekten ciddi midir? Ciddiyetle iste, dayat, bu kadar gücün var. Gerçekleştirirsin yani. Kamuoyunda etki alanın var. Yarım ağızla söylüyor, iç sorunlarıyla uğraşıyor, kim aday olacak şeyiyle. Yani gündemin dışına çıktı.

Öyle bir durum var ki, gerçekten yapıları mı öyledir? Yoksa bir "özel psikolojik savaş merkezi" bu gündemleri oluşturup onların önüne bunu mu koyuyor? İnsan bunu bilemiyor ama gündemin dışındadırlar. İnsan şu an devlet siyaset yapısına baktığında gördüğü iyi bir tablo değildir. Çok çapsız bir siyasetçi topluluğu var ortada. Çok çapsızdırlar.

CHP TAMAMEN GÜNDEM DIŞI

CHP kurucu parti, devletin kurucu partisi olduğunu söylüyor. İyi, çok güzel. Kurucu parti olmak devlet karşısında hangi sorumluluğu getirir? Devletin durumu nedir? Nasıl bir tehlike altında? Geleceği ne olacak? TÜSİAD çıktı, çöktü dedi sistem. Peki CHP bundan ne sonuç çıkarıyor? O zaman kurucu parti için gündemin bu olması gerekmiyor mu? Bu durumdan kurtulmak için çaba harcaması gerekmiyor mu? Bu temelde harcanan çabaların içinde olması gerekmiyor mu? Gerekiyor ama CHP bunun dışında. Tamamen gündem dışı. Kendi şeyiyle uğraşır hale geldi.

Bu mu yapıları, yoksa başkaları mı yönlendiriyor? Onların; özel savaş merkezlerinin kuyruğundan mı gidiyorlar, bilemiyoruz ama bu doğru değil. CHP'liler gerçekten bu durumu görmeliler. Bu siyaset yapısı böyle olmaz.

İnsan bunlara baktığında... Osmanlı siyasetine bakıyoruz, Osmanlı diyoruz da yine de bir siyasi elit vardı. Böyle bir durum olmasaydı kuruculuk gerçekleşmezdi. Kemalist hareketin geliştiği, Cumhuriyet'in kurulduğu sürece bakalım. Bir siyasetçi var ya... Şu an çok fazla böyle kendi darlığı içerisinde, gündemden çıkmış, temel sorunlardan uzak, onlara dair herhangi bir şey belirtemiyor. Demokrasi adına bir şey konuşamıyor, çünkü demokrasi derse Kürt sorunu ve Kürt özgürlüğü diyecek. Onu dememek için aslında var olanı fazla deşmemeye çalışıyor, biraz rant elde etmek istiyorlar.

Biz şunu gördük yani. Gerçekten de 40 yıllık savaş bu gerçeği açığa çıkardı. Son dönemde Önder Apo’nun girişimleri açığa çıkardı. İçte ve dışta Kürt sorununun çözümünü istemeyen çok çevre var. Kürt sorunu aynı zamanda bir çatışma durumudur da. Kürtleri herkesle çatıştır, böylece çıkar sağla. Bunun üzerine kurulmuş 100 yıllık bir dünya sistemi var. Küresel kapitalist modernite sistemi böyle bir sistem. Bundan şu veya bu düzeyde herkes faydalanıyor.

Onun için engelleyen çok, engel olmaya çalışan çok. İçte de çok, rantçılar çok. Dışta da çok. Bakın bu kadar olay oluyor, bir söz söylemiyor. Avrupa'da hiçbir devlet, komploda rolü olanlar, hiçbirisi bu girişime dair herhangi bir şey söylemiyorlar. Nedir bilmiyoruz. Demek ki karşılar yapılanlara. Destek vermeleri gerekmiyor mu, biraz Kürt sorununun çözümünü istiyorlarsa, demokrasiden yana iseler? Ama öyle bir tutumları yok. Demek ki buna karşılar, ortaya çıkıyor.

Mevcut politikacılık da bu durumu aşamıyor. Mevcut duruşuyla, izlediği politikalarla aslında var olandan nemalanan, etkisiz bir profil çiziyorlar. Böyle olmaz. Bunun aşılması lazım.

SOSYALİSTLER SÜREKLİ DEĞİŞİM DÖNÜŞÜM İÇİNDE OLMALI

Bu konuda esas üzerinde durulması gereken tabii demokratik güçler, demokratik muhalefet, sol sosyalist güçler, demokratik örgütler, partiler, hareketler. Yani bunlar belli bir çabaları var ama bütünlükten yoksunlar ve hala etkisizler. İttifaklarımız var. Halkların Birleşik Devrim Hareketi ittifakımız. “Tartışamadık. Biz de anlamaya çalışıyoruz. Anladıklarımızı yeterince anlatamadık” diyorlar. İnanıyoruz, takip ediyorlar, anlamaya çalışıyorlar. Anlayışlı olmaları gerekiyor. Çünkü demokrasi mücadelesi yürütüyorduk. İşte bunu ileriye götürmek, gerçekleştirmek istiyoruz. O halde hızla anlamak lazım, daha iyi anlamak lazım. Hızla sahiplenmek gerekiyor.

Birlik halinde olmalıyız. Bu süreci yani demokratikleşmeyi adım adım gerçekleştirecek temelde ilerletmeliyiz. Öncülük etmeliyiz. Biz dostlarımızdan, müttefiklerimizden böyle tutumlar bekliyoruz. Böyle kaygı içinde olan, dikkatle izleyen, "acaba ne olacak?" diye kaygılı yaklaşan olmaktansa anlayıp, sahiplenip yürütmek lazım. Bu bir mücadele işi. Demokratikleşme mücadelesi böyle sürüyor.

Başka nasıl sürecek? Yani böyle bir statü ortaya çıkartalım, bir statüko oluşsun, onu tekrarlayıp duralım. Bundan bir gelişme çıkmaz. Oysa sosyalistler hep yenilikçidirler. Tekrarı yaşamamaları lazım. Sürekli değişim dönüşüm içinde olmalılar. Böyle yaratılabilir çünkü. Öncülük böyle olur. Bu bakımdan, yani bu sol sosyalist hareket, demokratik hareket, devrimci demokratik güçler daha fazla ilgili olmalılar, daha hızlı anlamalılar, daha çok birlik oluşturmalıyız. Demokratik siyaset alanının gelişmesine daha fazla ön açma, çaba harcama, hizmet etme gerekli.

Bu konuda da eksiklikler var. Çağrım bu yoldaşlara, dostlara. Kesinlikle süreci daha doğru ve derin anlamaya çalışarak, demokrasi mücadelemizi, demokratikleşme mücadelemizi, Kürt özgürlüğünü ve Türkiye'nin demokratikleşmesini hedefleyen mücadeleyi daha ileri götürmeliyiz.

Bizim hedefimiz, çabamız bu, çağrımız budur. Kürt cephesi açısından söyledik, yanılgılı anlayışlardan kurtulmak lazım. Yani o arkadaşlar da kurtulmalılar. Sorun Türkiye'nin sorunu. Demokratikleşecek olan Türkiye'dir. Bunun için çalışıyor Önder Apo. Önder Apo'nun bütün çabası Türkiye'yi demokratikleşmek, demokratikleştirmek, Türkiye'nin demokratik değişim ve dönüşümünü gerçekleştirmek, Türkiye devletini demokrasiye duyarlı kılmak, cumhuriyeti demokratik yapıya kavuşturmak, toplumun demokratik örgütlülüğünü ve etkinliğini ortaya çıkarmak, sorunların demokratik siyaset temelinde çözüleceği bir zemini oluşturmak. Buna Türkiye'nin bütün kadınları, gençleri, sol sosyalist güçleri, devrimci demokratik güçleri, herkes katılmalı, sahip çıkmalı, güç vermeli, kendi sorunları olarak görüp sahiplenmeliler. Çağrımız bu temeldedir. Hepsini süreci doğru anlamaya ve doğru sahip çıkıp etkili katılmaya çağırıyorum.

SAVAŞ TÜM CEPHELERDE SÜRÜYOR

Savaşa ilişkin çok uzun değerlendirme yapacak değilim. Bunları yaptık geçmişte. Merkez Karargâh Komutanlığımız gerekli bilgilendirmeleri, değerlendirmeleri, açıklamaları yapıyor savaşın durumuna ilişkin. Savaş sürüyor bütün cephelerde. Saldırı sürüyor çünkü. AKP-MHP yönetiminin, ki AKP yönetimi bunda çok daha ısrarlı görülüyor, saldırıları askeri cephede sürüyor. Medya Savunma Alanları’nda sürüyor, Bakur'da sürüyor, Rojava'da sürüyor. Her yerde hiçbir zayıflama yoktur.

Buna karşı gerillanın kahramanca direnişi devam ediyor. O kilit kapandı falan, öyle bir şey yok. Olmadı da zaten. Yıllardır bir mevzi bile düşürememe durumları var. Gerilla direnişi kahramanca. Bu kahramanlığı bir kere daha selamlıyorum. Bu direnişi kutluyorum. Şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Bize ancak bunu ifade etmek düşüyor.

Fakat savaş konusunda ne denebilir? Gerillanın gelişimine bakalım. Küçük birimler vardı, tüfeklerle, tabancalarla. Onlar da yoktu çoğunda. Hareket edildi, gitti, büyüdü, kırda ilerledi. Değişen duruma göre bu gerilla da kendini değiştirdi. Açıklama yapıyor, "havadan vurduk" diyor, "teknikle vurduk" diyor, "bir mevzide bütün yasaklanmış silahlarla yapılan bombardımana karşı durduk, direndik" diyor. Bunların hepsini gerçekleştirebiliyor.

Bu düzeye gelmiş bir gerilla var. Tekniğini boşa çıkardı. Gerillaya üstünlüğü TC devleti, Türk ordusu teknik gelişmeyle sağlamak istedi, şimdi gerilla bütün bunların hepsini boşa çıkardı. Keşif tekniğinin ne kadarını düşürdü, herkes görüyor. Bir de havadan eylem yapacak hale geldi.

ONLAR BÜYÜK BİR DAVANIN FEDAİ SAVAŞÇILARI

Böyle bir güç var. Şimdi teknik değil Kürt gerillasının gücü. Kürt gerillasının gücü bilinçtir, inançtır, özgürlüğe olan tutkudur, aşktır. Kürt kızları ve oğulları bu temelde savaş yürütüyorlar. Onlar büyük bir davanın fedai savaşçıları. Şimdiye kadar da hiçbir zaman teknik güce dayanarak bu savaşı yürütmediler. Kendi bilinçlerine, inançlarına, örgütlülüklerine dayanarak yürüttüler. Onların taşıdığı bilinci, inancı kimse taşıyamaz.

Kürt gerillasının yaptığını hiçbir ordu yapamaz. Bunu defalarca söyledik. Şimdi de durum böyledir. Misillemeler yapıyor, savaş sürüyor. Saldırılar sürdükçe savaş sürecek, herkes bunu bilmeli.

Bu noktada şunu söyleyebiliriz; saldırılar bizden gelmiyor. Saldıran taraf, hep AKP yönetimi oldu. 2009'dan bu yana savaştan besleniyorlar. 17 Kasım 2009'da darbe yaptılar. Tayyip Erdoğan "sil baştan yapıyoruz" dedi. Parti kapatmaya girdiler ve ondan sonra Önder Apo'nun siyaset yapma imkânlarını tümden ortadan kaldırdılar, savaşı dayattılar. Bugüne kadar çeşitli biçimlerde hep savaştan besleniyorlar.

Onlar savaştan beslenince, o savaş sürdükçe Kürt halkı direnir. Direnecek, direnme gücü vardır. Şu an gelinen noktada bu daha fazla. İmkânları daha çok arttı, seçenekleri de daha çok.

Şimdi savaş Kürdistan üzerinde yoğunlaştı. TC devleti çöküş noktasında. TÜSİAD da söyledi işte, "zenginler kulübü." Bu işin sahipleri de kendileri itiraf ettiler. Tayyip Erdoğan yönetimi istediği kadar iktidar ömrünü uzatmak için gerçekleri karartmaya çalışsın ama bunun üstünü kapatamaz. Türkiye çöküş noktasında.

ÇÖKÜŞ NOKTASINDA OLAN TC’NİN KENDİSİDİR

Bu savaşla iktidar ömrünü biraz daha uzatmak istiyor, ama yıkılışı Türkiye'nin de yıkılışı olacak, oraya götürüyor, felaketin içine soktu ve bu felaketli durum sürüyor. Sıra Kıbrıs'a geliyor, bu hiç değişmemiştir. Birçok güç Ortadoğu'da mücadele halinde. Alternatifsiz hale gelen, dışlanan, stratejik konumunu kaybeden, çöküş noktasında olan TC. Bu durumdan kurtulması için bir şans vermek istedi ön taraf. Hareketimiz, halkımız da bunu destekledi. Bu onlara bir son şanstı, Kürtlerin verdiği bir şanstı. Bunu değerlendirmeyip Kürtleri ezmeye yönelmek, bir de "teslim olun" demek, "zafer kazanıyorum" demek akıl kârı değil. Herhalde gerçekten ders almamış oluyor o zihniyet ya da kendi ömrü nereye kadar giderse oraya kadar sürdürmek istiyor.

Yani sorumlusu onlardır. Biz hep ifade ettik, savaşa da hazırız, barışa da her zaman. Buna göre hazırlanıyoruz, buna göre çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bundan sonra da yürüteceğiz.

AKP, GERİLLADAN KORKTUĞU KADAR ÖZGÜR BASIN'DAN KORKUYOR

Ben öncelikle Tişrîn'de son katledilen Egîd Roj’u, yine 27 Ocak'ta Ranya'da TC devleti tarafından katledilen Aziz Köylüoğlu'nu saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Onların şahsında tüm Özgür Basın şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Öncesi var; Tişrîn'de, Başur'da da var. Cihan Bilgin vardı, Nazım Daştan vardı; katledildiler. Egîd Roj onların bayrağını taşıyordu. Başûr'da Gülistan Tara, Hêro Behadîn katledildiler vahşice. Aziz Köylüoğlu onların bayrağını taşıyordu, onlar da alçakça katledildi.

Mevcut AKP iktidarı gerçeğe düşman, aydınlığa düşman, hakikate düşman ve vahşi saldırı yürütüyor. Bu konuda hiçbir ahlaki, hukuki kural, ölçü tanımıyor. Basın özgürlüğü tanımıyor, kimsenin güvenliğini dikkate almıyor; bu açık. Yani kendi sınırları içerisindeki basın çalışanlarını tutukluyor, haksız yere zindanlarda çürütmeye çalışıyor. Sınır dışındakileri, Başûr'dakileri, Rojava'dakileri de vurarak katlediyor, öldürüyor. Politikası bu. Bu netleşmiştir.

Her ikisi de suçtur, insanlık suçudur. Hukuka göre suç aslında. Böyle bir suç işliyor. Niye işliyor? Korktuğu için. Gerillaya saldırıyor, katletmek istiyor. Mücadele eden gençlere, kadınlara saldırıyor, halka, sokakta yürüyenlere saldırıyor, tutukluyor. Bir de gerçekleri ortaya çıkartan, hakikatin aydınlatıcısı olan basın yayın mensuplarına saldırıyor.

Onları da içeride, sınırları içinde zindanlara koyuyor, çürütmeye çalışıyor işkence altında. Sınırların dışındakileri de tıpkı gerillayı katlettiği gibi silahlarıyla vurup silahsız insanları katlediyor. Korkuyor bunlardan, bunu söylemek istiyorum. Gerilladan ne kadar korkuyorsa, bilinçlenen gençlerden, kadından, özgürlük isteyen halktan ne kadar korkuyorsa, Özgür Basın'dan da o kadar korkuyor. Özgür basın çalışanından, kadrosundan, emekçisinden de o kadar korkuyor.

Kadınıyla, erkeğiyle hakikat peşinde koşan, kamerayla, kalemle savaşan, gerçeğin aydınlatıcısı olan insanlardan korkuyor. Niye? Çünkü kirli iş yapıyor, hırsızlık yapıyor, hukuk dışılık yapıyor, suç işliyor. İstiyor ki bunlar açığa çıkmasın, deşifre olmasın, bunların suç olduğu, kendisi tarafından yapıldığı kayda geçmesin. Psikolojik savaş kapsamında yaptıklarının hepsi yanına kalsın. Bu istediğini deşifre ettikleri için de basın yayın çalışanlarına, özgür basına saldırıyor. Nerede öne çıkıyorsa, etkili oluyorsa, hakikati açığa çıkarmada, yönetimin suçlarını sergilemede, deşifre etmede bir kadın veya erkek olsun, hemen peşine düşüyor, MİT'i peşine takıyor, tekniğini kullanıyor, vahşice katlediyor. Bu açık bir gerçek. Bunu herkes görmeli, basın camiası görmeli. Yerelde örgütlülüğü, basın örgütlülüğü, özgür basın örgütlülüğü bu gerçeği görmeli, anlamalı ve buna göre çalışmasını yürütmeli. 

Burada benim söyleyeceğim şu. Yaptıkları çalışma ne kadar önemli, bunu görmeliler. Demek ki antifaşist mücadelede, faşizme, sömürgeciliğe, soykırıma karşı mücadelede, erkek egemen zihniyet ve sisteme karşı mücadelede basın yayın büyük bir rol oynuyor. Temel propaganda, ajitasyon görevini yürütüyor, gerçeği açığa çıkarıyor, suçları sergiliyor, toplumu eğitiyor. Toplum bilinçleniyor ve işlenen suçların üzerine gidiyor. Büyük bir öncü görev yürütüyor, gerçekten de hakikatin fedailiğini yapıyor.

Özgürlüğün, gerçeğin açığa çıkartılmasının fedai savaşçısı durumundalar, bu hakikat savaşçılığı bu düzeyde. Bu çalışmayı yürütenlerin iyi anladığını görüyoruz. Katliamlar iradeyi, direnci, cesareti ve fedakârlığı daha da pekiştirdi, açıklamalardan bunu da hissediyoruz. Duygusallığa çok yer verilmemesi gerektiğini de ifade etmek istiyoruz. Hep şunu söylediler: "Katliamlar özgür basını susturamaz, hakikatin üstünü kapatamaz, gerçeklerin açığa çıkmasını engelleyemez." Kesin olan budur. Azizlerin ve Egîdlerin izinden yürüyenler bu hedefleri gerçekleştirecekler.

Bu çizgide yürüyüp mutlaka başarılı olacaklarına inanıyorum. Tüm basın yayın camiasının acısını paylaşıyor, başarılar diliyorum.

HALKLAR KONFERASI 15 ŞUBAT KOMPLOSUNA VERİLEN BİR CEVAP OLDU

Halklar Konferansı, 15 Şubat'ın 26. yıl dönümünde oldu, 14-16 Şubat günlerinde. 15 Şubat komplosuna verilen bir cevap oldu. O da komploya karşı mücadelenin çok önemli bir parçasıydı. Biz böyle algıladık, böyle izledik, inanıyoruz ki öyle de oldu. Açıklamalardan bu çıkıyor. Bu daha da anlamlı hale getirdi.

Zaten Önder Apo'nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması talebini temel slogan olarak belirlemişler. Sonuç açıklamaları ya da sonuca dair katılanların açıklamalarında da Önder Apo'nun fikirlerinin ilham kaynağı olduğu, yön verdiği ve esas alındığı ortaya kondu. Gerçekten de önemli. "Avrupa Halklar Platformu" adıyla 3 günlük bir toplantı, 700'den fazla delege katıldı deniliyor, 30 ülkeden katılım olmuş. Önder Apo'nun geliştirdiği demokratik modernite paradigması temelinde, halkların özgürce, eşitçe, kardeşçe nasıl yaşayabileceklerini, dünya halklar demokrasisinin nasıl oluşacağını tartışmışlar. Bunu oldukça önemli buluyoruz, anlamlı buluyoruz. Zamanlaması da, içeriği de önemli.

Komploya karşı Önderliği küresel düzeyde insanlığa yayma çabası oluyor bu. Önderliğe sahip çıkma, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için en etkili mücadele etmeyi ifade ediyor. Diğer yandan niye Avrupa böyle bir şeyi gerek duyuyor? Çünkü gerçekten faşizm tırmanıyor, yeniden Hitlercilik gelişecek neredeyse. Herkes korku içerisinde. Biraz böyle boşluk bırakmışlardı, "demokrasi var, yönetiliyoruz" diyorlardı ama ortaya çıkan tablo iç açıcı değil. ABD'den başladı, Ukrayna Savaşı herkesi biraz daha açığa çıkardı. Avrupa yönetimlerinin durumu ortada, Avrupa'da gelişen eğilimler ortada. Bunlara karşı gerçekten çok tutarlı, duyarlı, ciddi bir tavra ihtiyaç var. Yani insanlık tehlikede, yerküre tehlikede. Bu bakımdan da Önderlik paradigması, demokratik modernite paradigmasının temel ilkeleri hayati önem taşıyor. Kadın özgürlüğü: her türlü zulmün, egemenliğin, eşitsizliğin, köleleştirmenin, erkek egemenliğin zihniyet ve tahakküm temelindeki başlangıcı oluyor. Bütün iktidar ve devlet sistemlerinin üzerinde geliştiği ve dikkat edilirse yerküreyi tehdit eder hale geldiği bir durum.

Ekolojik yaşam, neredeyse yerküre yok edilecek. Depremler falan oluyor, ama bunların ne kadar gerçekten doğal, ne kadar doğaya yönelik bu sömürünün sonucu, tam belli değil aslında. Böyle bir düzey var.

Diğer yandan gerçekten de demokratik özyönetim temelli, demokratik konfederalist sistem, demokratik ulus yaşamı, birliği, kadın özgürlüğüne ve ekolojiye dayalı özgür birey ve demokratik komün yaşamı... Bu tüketim toplumunda, bireycileşmiş, devletleştirilmiş birey ortamında, toplumun ve doğanın var olması için bu ilkeler zorunlu hale gelmiş.

Bunları Önder Apo formüle etti, bir sistem haline getirdi, çözüm projesi yaptı. Şimdi bunu anlamak, bunun üzerinde tartışmak istiyorlar. Bu oldukça önemli, anlamlı. Yani biz heyecan duyduk, takip etmeye çalıştık, oldukça önemli, anlamlı da bulduk.

Parti olarak bu tür çalışmalara her zaman en fazla önem veriyor, değer veriyoruz. Önder Apo'nun en büyük çabalarından biri de düşüncelerinin yayılması, bütün insanlığın bilinçlenip örgütlenerek ortak kurtuluşu sağlamasıdır. Bunlar o yolda atılan küçük ama çok değerli, önemli adımlar. Böyle algıladık. Henüz sonuçlarını, ayrıntılarını bilmiyoruz ama yansıyanlar bizde bu izlenimi yarattı. Zaten dikkatle takip ettik, başarılı olduğuna inanıyoruz. Parti yönetimimiz adına kutluyor, çalışmaya katılanları selamlıyoruz. Bundan sonra yürütecekleri benzer çalışmalarda dostlara, bu tür çalışmaları yürüten yoldaşlara üstün başarılar diliyoruz.