Serbilind: Önce evimizdeki yangını söndürelim

Kurdistan İslam Partisi Genel Başkanı Hikmet Serbilind, Kürt halkına birlik ve kazanımları koruma çağrısında bulunarak, “Önce kendi evimizdeki ateşi söndürmeliyiz" dedi.

Kurdistan İslam Partisi (PÎK) Genel Başkanı Hikmet Serbilind,  Türk devletinin kurulduğundan beri Kürt halkı ve insanlığın felaketi olduğunu, rejimin korkunç zihniyetinin devam ettiğini söyledi. 

Serbilind, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı ile ilgili ANF’ye değerlendirmelerde bulundu. Serbilind, “Hak, hukuk ve adalet kavramından mahrum Türk devleti, bu coğrafyada yaşan başta Kürt halkı olmak üzere farklı inançlar ve halkların inkârı, asimilasyonu, katliamlar, sürgün kan ve gözyaşı üzerine kuruldu. Türk devleti kurulduğundan beri Kürt halkı ve insanlığın felaketi olmuştur. Cumhuriyet rejiminin korkunç zihniyeti devam ediyor. Kürtler ve Ortadoğu’nun tüm halklarını tehdit ediyor” dedi.

KÜRTLERE İHANET EDİLDİ

Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecine girdiğinde ve saltanatın merkezi İstanbul’un da işgalci devletlerin eline geçtiğinde bünyesindeki Araplar başta olmak üzere tüm milletlerin başkaldırdığını hatırlatan Serbilind, şöyle devam etti: “Sadece Kürtler Türklerin yanında kalıyor. Onlara karşı savaşmıyor. İslam kardeşliği ve ümmet birliği adına Türklerle ortak hareket ediyor. Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’da alternatif bir meclis kuruyorlar. İttihat Terakki anlayışını savunan tüm üyeler Ankara’ya taşınıyor. Mecliste birçok Kürt mebus da Kurdistani kimlikleri ile temsil ediliyor. Mustafa Kemal, Erzurum ve Amasya antlaşmalarında Kürtlerle birlik içinde mücadele edilmesi gerektiği yönündeki söylemleri ve verdiği vaatlerle Kürtleri ortak vatan mücadelesine teşvik ediyor. Kürtler, ortak bir vatan kurmak için sürece aktif katılıyor fakat Lozan’da Kürt temsilcilerin olmadığı bir antlaşma yapıldı. Kürtler tüm haklarından mahrum edildi. Kürt iradesi gasp ediliyor. 1924 Anayasası ile tüm hakları gasp ediliyor. Kürtler yok sayılıyor. Türkiye'de yaşayan her milletin Türk olduğu söyleniyor."

KÜRTLER İÇİN KATLİAM VE DİRENİŞ TARİHİ

Kürt halkının temsilcilerin buna karşı örgütlenme ve ayaklanmalar tertip ettiğini belirten Serbilind, Kürtlerin o dönemde uluslararası destekten yoksun olduğu ve iç birlik sağlanamadığı için sonuç alamadığını söyledi. Türk devletinin provokasyonla erken başlattığı Şêx Seîd öncülüğündeki hareketi bastırdığını; Kürtlerin dağınık ve siyasi temsiliyetlerinin zayıf olmasıyla direnişin ‘gerici’ olarak lanse edildiğini kaydeden Serbilind, şunları ifade etti: “Şêx Seîd, Varto’da 15 Nisan’da yakalanıyor ve 28 Haziran’da idam ediliyor. Direniş liderlerinin idamından sonra Kurdistan’ın tümünde büyük katliamlar yapılıyor. Sürgünler yaşanıyor. Daha sonra Ağrı direnişi yaşanıyor. Sonrası Zîlan’daki katliamı gerçekleşiyor. 13 Temmuz 1930’da resmi kayıtlara göre 15 bin Kürt, ancak diğer kaynaklara göre 40-45 bin Kürt katlediliyor. Kadın, yaşlı, çocuk demeden Dersim’deki katliam başlıyor. 1937-1938 tarihlerinde on binlerce insan katlediliyor. Kadın çocuk, genç, yaşlı demeden sistematik bir katliam yapılıyor. Dersim'de halkı sürgüne tabi tutuyorlar. Sahipsiz kalan çocukları da o dönem askerlere veriyorlar. Seyîd Riza ve oğlu birlikte idam ediliyor. Mustafa Kemal Atatürk bizzat emri verendir. İdamında bizzat Harput’ta bulunuyor.”

HALEN İLK HEDEFLERİ KÜRTLERDİR

Türk devletin kuruluşundan itibaren Kürtlerin sürekli hedef haline getirildiğini ve imha süreçlerine tabi kılındığını vurgulayan Serbilind, şöyle konuştu: ”Kürtler, katliamdan geçirildi. Belki de çok nadir milletler bu ızdırabı yaşadı. Halen Kürt halkı, Türk devletinin birinci derecede hedefidir. Sadece Türkiye’de değil, diğer parçalardaki Kürtler de hedeftir. Hatta diasporada yaşayan Kürtler bile bu devletin hedefindedir. Bu katliamlara rağmen Kürtler hiçbir zaman köleliği kabul etmedi. Her ne kadar ulusal bir temsiliyet bütün bölgelerde çıkarılmasa da Kürtler her zaman direndi. Bu direniş devam ediyor. Zîlan, Dersim, Koçgirî, Roboskî, Sûr, Cizîr, Şirnex, Nisêbîn, Kobanê, Efrîn, Serêkaniyê ve Şengal’de yaşanan işgal ve katliamlar ortadadır. Türk devleti, bütün Kurdistan’ı işgal hedefine koymuştur. Elbette Kürtler buna karşı direniyor, savaşıyor. Kürtler eski Kürtler değildir. Belli bir güç haline gelmiştir Kürtler. Artık Ortadoğu’da Kürtler olmadan hiçbir mesele çözülmez. Bunu çok iyi bilmeliyiz. 100 yıl önce Lozan’da Kürtler yoktu, ancak bugün milyonlarca Kürt, Avrupa’da yaşıyor. Bir diaspora gücü olarak bütün dünyada Kürtleri temsil edebilecek bir beyin ve güç vardır. Şu an Kürtler dünya nezdinde neden bir araya gelip ortak temsiliyet çıkaramıyor; asıl mesele burada.”

EVİNE ATEŞ DÜŞMÜŞ, EVİN YANIYOR!

Türk devletinin, Rojava ve Başûr’da Kürt halkının kazanımlarına saldırdığına dikkat çeken Serbilind, Rojava’da buğday silolarını, su ambarlarını, elektrik santrallarını, petrol tesislerini, camileri, okulları ve hastaneleri bombaladığını hatırlattı. Son zamanlarda ‘barış güvercini’ gibi görünen ve güya Filistin halkını savunan Türk Dışişleri Bakanı’nın soykırım tehdidi ve savaş suçu işleyeceklerini alenen ilan ettiğini anımsatan Kurdistan İslam Partisi (PÎK)Genel Başkanı Hikmet Serbilind, şunları söyledi: “İsrail-HAMAS arasındaki savaşı fırsat bilip bütün güçleriyle Başûr ve Rojava üzerine bomba yağdırıyorlar. Kürt halkı bu kadar ağır ateş altındayken bazı ‘Kürtler’, Kurdistan kentlerinde HAMAS’a destek yürüyüşleri düzenliyor. Elbette biz sivil insanların ne Filistin’de ne de İsrail’de savaşın hedefi olmasını istemiyoruz. Buna karşıyız. Nerede olursa olsun sivil insanların katliamı kabul edilemez. Peki Rojava’da, Başûr’da katledilen Kürtleri niye görmüyorsunuz? Evine ateş düşmüş, evin yanıyor, sen başkasının evini nasıl söndüreceksin? HAMAS, Erdoğan ve İran’ın kontrolünde Filistin halkının başına bir bela getirdi. Öldürülen halkın müsebbibi İran ve Türkiye’dir. Peki Kürtlerin burada derdi nedir? Maalesef bazı ‘Kürtler’, kendi anasının öldürüldüğü, bacısının öldürüldüğü, çocuklarının öldürüldüğü, köyünün bombalandığı bir süreçte ne kadar kutsiyeti varsa ayaklar altına alındığı bir dönemde HAMAS için sokağa dökülüyor! Birtakım hareketler üzerinde Kürt halkını oyuna getirmek istiyorlar. Geçmişte de aynen bu şekilde Kürtleri kullandılar. Ümmet birliği, İslam kardeşliği adı altındaki o devletler, Kürt’ün de onlar kadar haklı olduğunu inkar ediyor ve Allah’ın onlara verdiği hakları Kürtlere de verdiğini inkar ederek, Kürtlere bir devlet hakkı, kendi topraklarında özgürce yaşama hakkını görmediler ve hatta bu hakkı bölücü olarak nitelendirdiler. 

KÜRTLER ÜZERİNE FARZ OLAN ŞEY

Kendi günahlarını, çirkefliklerini ve münkirliklerini sadece Yahudiler ya da İsrail milleti ile temizlemeye çalışıyorlar. Şunu herkes bilmelidir ki; İsrail halkının da diğer halklar gibi kendi toprakları üzerinde özgürce yaşama hakkı vardır. O topraklar Yahudi milletinin de topraklarıdır. Her ne kadar sürgünde yaşadılarsa da o topraklar onların topraklarıdır. Kürtlerin toprakları bugün 4 ‘Müslüman’ devlet tarafından işgal edilmiştir. Onun için ben Müslümanım diyen bir insan, önce buna karşı çıkmalıdır. Kimse bu devletlerin din kardeşliğine aldanmasın. Kürtler buna aldanmasın. Kürt siyasi çevreleri ve halkı, enerjisini birliklerini sağlamaya vermeli. Evimizdeki ateşi söndürmeden hiç kimseye el atamayız. Kürt halkının üzerine bugün farz olan şey; Başûr ve Rojava kazanımlarını kendi gözlerinin nuru gibi savunmaları. Bütün Kürtler, bu iki bölge etrafında çember oluşturmalıdır. Bu farzdır.”