Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Tülay Hatimoğulları’nın konuşması öncesinde Mereş merkezli 6 Şubat depremlerinin yıl dönümüne dair hazırlanan sinevizyon gösterildi.
Tülay Hatimoğulları, depremzedelerin sorunları çözülene, yaralar sarılana kadar depremzedelerin yanında olmaya devam edeceklerini söyledi.
Tülay Hatimoğulları grup toplantısında şu hususlara dikkat çekti: “Acımız gerçekten çok büyük. Acımız o kadar büyük ki kelimelerle tarif edilemez. Ama acıya acı katan şeylerden biri de hala 600 binin üzerinde yurttaşımızın 21 metrekarelik o konteynerlere 2 senedir yaşamlarını sığdırmış olmaları. ‘Depremin yarası sardık’ diyen iktidara sesleniyorum; gidin o konteynerlerin içini görün. O konteynerler iki senede yıpranmış, paramparça olmuş. Bir de düşünün böyle konteynerlerde insanlar yaşamak zorunda. O aileler hayatlarını oralara sığdırmak zorunda kalmış. Sadece 201 bin konut yapılıp teslim edilmiş. Bunların çoğu da bölgesel ayrımcılık da yaptı bu iktidar. Birçok yerde de hala konut inşaatı başlatmamış bu iktidar. Bunlardan biri Adıyaman ve Malatya’nın bazı yerleri Antakya İskenderun Defne Samandağ ve daha oralara doğru düzgün toplu konut yapılmadı yurttaşla kavga ediyorlar, rezerv alan ilan ediyorlar. Bir gün bu mahallede ilan ederler rezerv alanı, halkın tepkisini görürler, halkın direnişiyle karşılaşırlar, o rezerv alanı taşır başka mahalleye götürürler. Ve 2 senedir rezerv alan ilan ettikleri Hatay’ı Hataylı yurttaşlarımızı böyle oyalıyorlar.
Samandağ Mağaracık halkı diyor ki bizim geçim kaynağımız olan tarım arazilerimiz istimlak edilmiş durumda ve orada bazı temeller atılmış. Hazine arazileri dururken hazine arazilerine gitmeyip özellikle tarım arazileri ve yurttaşın arazilerine çöreklenmeye çalışan rezerv anlayışla neyi hedeflediklerini bizler çok iyi biliyoruz. Burada iki şey hedefleniyor. Biri depremzedeleri müşteri olarak gören müteahhit anlayışlı bir iktidarla karşı karşıyayız. Depremzedeye konut satmanın peşinde. Diğer anlayışta bölgenin demografik yapısını değiştirmeye yönelik plan ve projelerdir. O yüzden uzatıyorlar bu süreci bu kadar biz bir kez daha buradan iktidara çağrı yapıyoruz. Sizler yıllardır Gölcük depreminden bu yana vergiler topladınız. Bu vergileri gerçekten depreme karşı değerlendirilip kullanılsaydı bugün hiçbir şeye ihtiyaç duyulmazdı. Depremzedeyi inşaat satılacak, konut satılacak, işyeri satılacak bir müşteri gözüyle görmediniz ve en az 1 milyon haneyi inşa edebilirdiniz. Konutu inşa edip yurttaşa bedava, parasız verebilirdiniz. Bunun parasını zaten Türkiye’nin 85 milyon yurttaşı ödediği vergilerle bunun finansmanını zaten sağlamış Ama bunlar kalkıp ne yaptılar. Deprem vergisi adı altında topladıkları vergileri hatta depremden sonra topladıkları hem Türkiye’nin içinden hem de yurt dışından toplanan yardımları kendi 5’li çetesine peşkeş çekmek için uğraşmaktalar.
BU İKTİDAR EMEK VE EMEKÇİ DÜŞMANIDIR
Bu iktidar gerçekten emek düşmanı, emekçi düşmanı bir iktidardır. AKP döneminde sendikalaşma oranı düşürüldü. Grevler yasaklandı. Emekçilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 26’ların altılarına kadar düşürüldü ve şimdi işçi sınıfı bu adaletsizliğe itiraz ediyor. Her gün Türkiye’de irili ufaklı çok sayıda işçi, direnişleri ve grevler var. Şimdi Çayırhan maden ve Termik santralinde çalışan işçiler, talepleri daha önce yerine getirilmediği için alın teri ekmek ve emekleri için Beypazarı’ndan Ankara merkezine doğru yürüyüşe geçmiş durumdalar. Antep'te tekstil işleri düşük zam dayatmasına karşı direniş ateşini büyütüyor. İşten çıkarılan 6 binden fazla KFC ve Pizza Hut işçileri, 6 binden fazla insan ve aileleri şu an işsizlikle karşı karşıya kalmış durumda. Mücadeleleri mücadelemizdir. İşçi direnişi bizim de direnişimizdir. Eşitsizliğe karşı bizler işçilerle emekçilerle birlikte dayanışmaya devam edeceğiz.
Ekonomiyi düzeltmek için Şimşek getirildi. IMF’siz bir IMF programı uyguluyor. Bakın bu dönemde biz nelerle karşılaşıyoruz. Ucuz yağ kuyrukları, ucuz şeker kuyrukları çok duyduk. Ucuz ekmek kuyrukları başladı. Ankara’nın göbeğinde bu iktidar biraz mütevazilik yapıp sokaklara inse görecek bu manzarayı. 160 liralık bir 30’lu yumurtayı 130 TL’ye almak için yurttaşımız şu an kuyrukta. Bir damacana su için bile artık insanların kuyruğa gireceği günler pek yakındır. Ve buradan biz iktidara sesleniyoruz. Gerçekten kendinizle ne kadar övünseniz az. Dünya tarihi çok fazla ekonomik krizlere tanıklık etti. Pişkince çıkıp bu krizin sanki müsebbibi ve Türkiye’de bu şekilde yansımasının sebebi siz değilmişsiniz gibi siyaset yapabiliyorsunuz. 2028’de ekonomiyi düzelteceğiz diyebiliyorsunuz. 22 senedir bu iktidarda olduğunuz halde.
JIN JIYAN AZADÎ DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ
Özgecan katledildiğinde bütün Türkiye'nin nefesi tutuldu, hepimiz büyük bir vicdan sızısı yaşadık. Alanları meydanları doldurduk o gün. Bir genç kadın evine giderken bir erkek tarafından alıkonuluyor, istismar edilmek isteniyor ve sonra katlediliyor. Pınar Gültekin davasında Yargıtay bir kez daha katilin yanında durdu. Bir kadına saatlerce işkence ediyor sonra yakarak katlediyor sonra da onun hakkında verilen ceza hangi gerekçeyle bozuluyor biliyor musunuz? ‘Katliam biçiminde canavarca his yokmuş’. Bir kadın işkence ile öldürülüyor sonra yakılıyor ama bu canavarca his değilmiş. Orta Çağ’daki işkenceleri çağrıştırıyor bu yargı anlayışı. Bütün bunların altında yatan en önemli etken erkek yargı anlayışıdır. Erkek yargı erkek sistemini koruyor erkekleri koruyor ve kadınlar bu nedenle daha fazla katlediliyor. Biz kadınlar daha çok katledilmek istenmiyoruz. Yaşam hakkımız için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Dün olduğu gibi bugün de susmayacağız boyun eğmeyeceğiz. Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz, haklarımızı talep etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bütün zihinlere kazınana dek jin, jiyan, azadî demeye devam edeceğiz” sözlerini kullandı.
HER YER YANGIN YERİNE DÖNMÜŞ
Ortadoğu'da Suriye’den Filistin'e kadar her yer yangın yerine dönmüş durumda. Halklar inançlar kimlikler ez bütün ezilenler büyük bir baskı ve şiddet altında. Ortadoğu'da yine halkların yok sayıldığı yönetimlere şahitlik ediyoruz. En son Suriye’de bunun örneğine tanıklık ediyoruz. Suriye’de Kürtleri Alevileri, Dürzileri ve diğer halkları yok sayarak bir gelecek kurulamaz. Zorla kurulan düzenler er ya da geç çatırdamak durumundadır. Suriye’de halkların kaderi kapalı kapılar ardında değil hep birlikte adil ve eşit bir şekilde belirlenmelidir. Bu gerçeğe rağmen hala fetih hayalleri kuranlar var ne yazık ki. Halkları birbirine düşürmeye, yoksulları açlıkla tehdit etmeye birbirine kırdırmaya çalışanlar var. Yapmayın. Bölgeye yazık ediyorsunuz. Suriye halklarının kurtuluşu herhangi bir etnik ve dini kimliğin hakimiyetiyle gerçekleşemez. Suriye’nin istikrar ve huzuru herkesin kendini ait hissedebileceği yeni yapılanma modeliyle, bir demokratik Suriye ile mümkündür. Herhangi bir etnik ve dini sınıfa bağlı olmadan demokratik Suriye cumhuriyetini inşa etmekle mümkündür. Suriye’nin Kuzey ve Doğu yönetim bölgesine yönelik sürekli vuracağız, yok edeceğiz diyenlere sesleniyorum. Bilgisayarda savaş oyunu oynadığınızı mı zannediyorsunuz. Vuracağız, kıracağız. Öldüreceğiz. Sivillere saldırarak tehdit ederek hiç kimse hiçbir yere varamaz. İnsanların hayatı üzerinden hiç kimse güç gösterisi yapmaya kalkmasın. Tişrîn barajında nöbette bulunan sivil halka yönelik saldırılar hız kesmiyor. Tişrîn Barajı halklar arasında bir köprüdür. Türkiye, SMO adlı çeteler üzerinden yaptığı saldırılarla bu kardeşlik köprüsünü dinamitlemektedir. O yüzden herkes kendine gelsin ne yaptığını anlasın.
ORTADOĞU'DA ACİL BARIŞ TESİS EDİLSİN
Ortadoğu'da egemenlerin ismi değişiyor ama halk düşmanlığı asla değişmiyor. Küresel güçler Gazze'de yeni bir etnik temizlik yapıyorlar. 50 binden fazla insan katledildi 7 Ekim’den bugüne kadar. Gazze’nin yüzde 70’i yok edildi. Şimdi de orada tatil beldesi yapmak için hayal kurarlar var. ‘Orayı ben satın alabilirim’ diyenler var. Sanki çarşıdan turşu satın alıyorlar. Filistin halkı Nekba’yı unutmadı. Milyonlarca insanın evlerinden sürüldüğü o kara günü hiç kimse ama hiç kimse unutmadı. Tarih bunu bize acı acı hatırlatıyor. Bugün Gazze'de de yeni bir Nekba planlanıyor. Bu plan sadece Filistinliler için değil bölgedeki bütün halklar için felaket demektir. Ve çözüm bellidir, çok net. Filistin topraklarından elini çekmelidir İsrail. Yerleşimci sömürgeciliğe son vermelidir. Filistin halkının talepleri karşılanmalıdır. Biz halkların barış içerisinde yaşadığı adil ve eşit bir Ortadoğu istiyoruz. Savaşla talanla işgalle bu coğrafya huzur gelmez. Son 200 yılda Ortadoğu tarihine baktığımızda huzurun gelmediğini zaten hep birlikte görüyoruz. Filistin ve Rojava’dan sömürgeci ellerinizi halkın üzerinden çekin. Coğrafyamızdaki insanların batılı emperyal güçler için bir sinek kadar kıymeti yok. Ortadoğu’da acil büyük bir barış tesis edilsin istiyoruz. İşte biz o yüzden barış için acele diyoruz. Çabuk diyoruz, elinizi taşın altına koyun diyoruz ve bölgemizi topraklarını kanla değil barışla yoğuralım diyoruz.
DÜNYANIN EN DEMOKRATİK HAKKIDIR KENT UZLAŞISI
Biz barışa bu kadar sevdalıyken, barışı yüreğimizin en derinliklerinden talep ederken ve bunun için mücadele ederken Türkiye’deki iktidar neler yapıyor? Bu sabah İstanbul’da 9 belediyeye operasyon gerçekleşti. Kartal, Ateşehir, Üsküdar, Sancaktepe, Fatih, Tuzla, Adalar, Şişli ve Beyoğlu. Burada yapılan siyasi bir darbedir. Biz bir kez daha bir siyasi darbe sabahına uyandık. Kent Uzlaşısı farklı dilde ve inançlarda insanların bulunduğu yerlerde birlikte yaşam talebidir. Dünyanın en demokratik hakkıdır kent uzlaşısı. Cumhuriyet başsavcısı gerekçe olarak Kent Uzlaşısını göstermiş. Ben inanmıyorum dünyanın hiçbir yerinde uzlaşıya böyle bir operasyon yapılsın. Uzlaşı nasıl suç olabilir? Biz her yerde toplumsal uzlaşı ararken bu iktidar bize ‘sakın ha kimse uzlaşmasın, uzlaşırsanız vallahi tepenizde cumhuriyet başsavcısı olur’ diyor. Böyle bir akıl tutulması yok dünyada. Bu iktidar kendine gelsin. Biraz kendinize gelin, ne yapmaya çalışıyorsunuz siz?
BİR MİLİM GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ
Biz DEM Parti olarak bir Türkiye partisi olarak Kürdistan’ın en ücra köşesinden İstanbul’a Edirne’ye kadar İzmir’e Çukurova’ya kadar örgütleniyoruz, örgütleneceğiz. Kent uzlaşısını bütün farklı halklar ve inançlarla bütün dinamiklerden Colemêrg’den Edirne’ye kadar biz bunu inşa etmeye devam edeceğiz. Hiç kimsenin gücü bunu engellemeye yetmeyecektir. Biz bütün toplumsal dinamiklerle bir arada olmaya devam edeceğiz. Bu iktidar bu sabah Wan Büyükşehirşehir Belediye Eşbaşkanımız Sevgili Abdullah Zeydan’a 3 yıl 9 ay hapis cezası verdi. Bu karar 14-0 ile kazanmış olduğumuz Wan halkının iradesini tanımama kararıdır. Bakın AKP-MHP ya da başka hangi parti sadece bir ilde büyükşehir dahil olmak üzere 14’e 14 yapmış. Yok. Ama DEM Parti yapmış. Wan’da biz bunu başarmışız. Tarihi bir başarıya imza atmışız. Bu verilen ceza, Van halkına verilen cezadır. Halkın iradesini gasp etmektir. Bunu asla kabul etmeyiz. İktidar açıkça nifak tohumları ekmeye çalışmaktadır. Ve bu akıl tutulmasından vazgeçin diyoruz bir kez daha. Bu iktidar diyalogdan mı dönmek istiyor? Bu sorunun altını kalın kalın çizerek sormak istiyorum. Ey iktidar bu uygulamalarınla Wan Belediyemize yönelik bu cezalandırma sisteminle sen diyalogdan dönmek için bahane mi arıyorsun? Bizler bu sahte bahaneleri çok iyi tanıyoruz. Ne irademizi teslim ederiz ne de barış mücadelemizden bir milim dahi geri adım atmayacağız. Size rağmen barışı inşa etmek için mücadelemiz devam edecek.
ABDULLAH ÖCALAN TARİHİ ÇAĞRI YAPMAYA HAZIRLANIYOR
Önümüz 15 Şubat. 15 Şubat sadece Kürtler için değil Ortadoğu’nun bütün halkları için bir kırılma noktasıdır. 15 Şubat 1999’da Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası hukuk ve insan hakları hiçe sayılarak bir komplo düzenlendi. Bu komployla Kürtlerle Türkleri, Araplarla Farsları, Sünnilerle Alevileri birbirine düşürmeye çalıştılar. Ama Sayın Öcalan bunu gördü ve şöyle dedi: ‘Beni bir ateş topu gibi yapıp, Türkiye’nin üzerine atmak istediler" ama onun tutumu tam olarak şöyle oldu. Demokratik cumhuriyet ve ortak vatan fikriyle halkların kardeşçe bir arada yaşama umudunu savundum’. Emperyalistlerin Kürt’ü Türk’e, Türk’ü Kürt’e kırdırma politikasını ifşa etti. Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü için çalıştı uğraştı. Şimdi 26’ncı yıldönümünde bu komployu tarihin çöp sepetine atmak için yeni bir mücadele daha yürütüyor. Sayın Öcalan önümüzdeki günlerde ülkenin kaderini değiştirebilecek barışa giden yolu açabilecek tarihi bir çağrı yapmaya hazırlanıyor. Bu çağrı Türkiye’de çatışmalarla şekillenen bir dönemi kapatıp barış ve demokrasiye duyarlı yeni bir sürecin kapısının aralanması için yapılıyor.
Bizler DEM Parti olarak Sayın Öcalan'ın yaptığı çağrı ile ilgili bu çağrıyı henüz yapmadan önce Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört bir tarafında değerli halklarımızla toplumsal kesimlerle buluşmalar gerçekleştirdik. 3 miting gerçekleştirdik İstanbul, Amed ve Mersin’de. 42 Merkezde halk buluşmaları gerçekleştirdik. Alevi canlarımızla buluştuk mütedeyyin kardeşlerimizle buluşacağız. Bu ülkenin aydınları, yazarları, gazetecileriyle buluşacağız. Kadın hareketiyle, insan hakları ve doğa hakları savunucularıyla buluşacağız. Bu çalışmalarımızı bu süreçte devam ettiriyoruz. Biz barışı aynı zamanda merkezi olarak yürütülen görüşme ve diyaloğun yanı sıra halkla birlikte toplumsallaştırmak için DEM Parti olarak her türlü çabayı harcamaya devam edeceğiz. Bu emeği sarf etmeye devam edeceğiz. Bu görüşmelerden, iktidarın çizmeye çalıştığı bu kara tabloya rağmen biz umutluyuz. Yaptığımız bu kadar görüşmede ortaya çıkan tablodan dolayı umutluyuz. Bu ülkedeki bütün farklı kesimler, bütün toplumsal dinamikler ve muhalefetteki birçok kesimle yaptığımız görüşmede evet barış olmalı dediler. Evet, Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemle çözülmeli dediler ve bu demokrasi mücadelesinin büyütüleceğinin göstergesi olarak görüyoruz.
İKTİDAR BARIŞ PLANIN NEDİR?
Bu bizim barış umudumuzu büyütmektedir. Peki, tablo bu tarafta böyleyken, iktidarda tablo nasıl. Bunu biz iktidara soruyoruz. 100 yıllık Kürt meselesini şiddet ve çatışma zemininden hukuki ve siyasi zemine taşıyacak bir hazırlığınız var mı? Var mı bir hazırlığınız? Kürt meselesini çözmüş bir Türkiye’de insanlar birbirine güven duyar. Kimse kimseyi ötekileştirmez, kimse kimseyi dışlamaz, kimse de dışlandığını hissetmez. Ortak bir ülkede ortak bir yaşamı demokratik bir zeminde inşa etmiş oluruz. Bakın mahallede işyerinde sokakta herkes kendini daha fazla güvende hisseder. Daha güçlü bir hukuk düzeni oluşur. Herkes için bu durum daha çok özgürlük ve eşitlik getirir. İç barışını sağlayan bir Türkiye içerde huzurlu ve dünyada güçlü ve barış dediği zaman sözü dinlenen bir ülke olur. Barış sadece bir kesimin değil hepimizin nefes almasını sağlayacak, hayatımızı güzelleştirecek bir şeydir. Barışta kazanan sadece Kürt olmayacak 85 milyon yurttaş olarak hep birlikte kazanacağız. Madem içinden geçilen süreç herkesin kaderini değiştireceğiz hepimizin geleceğini değiştirecek o halde buna denk bir çalışma ve hazırlık şarttır. İktidarı bu konuda üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmesiyle ilgili acilen çağrımızı yapıyoruz. Kendilerine çok basit bir çağrı yapıyoruz. Dünyanın neresinde barış tek taraflı olmuş. Bu iktidar ve devlet çok iyi biliyor. Tek taraflı barış olmaz ki. Barışın güçlenebilmesi için diyalog sürecinin barışla taçlanabilmesi için iktidarın bir yol haritası açıklaması planını açıklaması şarttır. Siz bu kadar barış barış diyorsunuz da bu iktidar barış yapacak gibi davranmıyor ki. Ey iktidar çözüme dair planının nedir bu konuyu çık kamuoyuna açıkla. Devlet Sayın Öcalan’dan büyük bir sorumluluk üstlenmesini bekliyor ama en temel koşulları dahi sağlamıyor. Dış dünya ile hiçbir temas kuramayan bir müzakereciden yüz yıllık bir meseleyi çözmesi beklenmektedir. Bu şartlarda sağlıklı bir müzakere süreci yürütülebilir mi? Yürütülemez. Çözüm isteniyorsa, gerçekten silahların susması hedefleniyorsa Sayın Öcalan’ın örgütüyle doğrudan temas kuracağı bir zemin oluşturulmalıdır. Sayın Öcalan’ın koşullarını oluşturmayan her akıl silahın devreden çıkmasını ve barışın sağlanmasını istemeyen akıl demektir.
İMRALI HEYETİ KDP VE YNK'Yİ ZİYARET EDECEK
DEM Parti İmralı Heyetimiz bu hafta sonu Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne önemli bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyaret çerçevesinde Kürt halkının çok önemli liderlerinden biri olan Sayın Mesudt Barzani ile kapsamlı bir görüşme gerçekleştirecek. Görüşmede; Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü, bölgesel istikrar konusunda Sayın Barzani’nin görüş ve önerileri alınacak. Heyetimiz ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Sayın Neçirvan Barzani ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Sayın Bafil Talabani ve Başbakan Yardımcısı Sayın Kubat Talabani ile bir dizi görüşme ve temaslar gerçekleştirecek. Bu görüşmelerde Kürt halkının ortak geleceğine dair önemli meseleler ele alınacak ve çözüm ile işbirliği olanakları değerlendirilecek.
Heyetimiz; bu temaslar sonucunda edineceği görüş ve önerileri Sayın Abdullah Öcalan ile paylaşacak. DEM Parti olarak bu ziyaretin Kürt sorununun çözümüne ve bölgesel barışın güçlenmesine anlamlı katkılar sağlayacağına yürekten umut ediyoruz. Kürt halkının geleceğine dair ortak akıl ve diyalog zemini güçlendirilecek, Sayın Öcalan hepimize göndermiş olduğu mesaj, ‘Türkiye’deki demokrasi, emek, özgürlük, ekoloji, kadın, insan hakları ve gençlik mücadelesinin önüne hep birlikte bu mücadeleyi büyütmek için görev ve sorumluluk almalıyız’ diyor. Sayın Öcalan bu görüşmelerde artık Kürt’ü bir tehdit olarak gören devlet algısının ortadan kalkması gerektiğini vurguluyor. Yine Sayın Öcalan Kürt kimliği üzerine açılan terör parantezinin Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel olduğunu ifade ediyor.”
BU PARADİGMA TÜRKİYE'NİN ÖZGÜRLEŞLEŞMESİ İÇİN UMUTTUR
İktidarlar bekaları için Kürt sorununu kullandılar. İşçiyi, emekçiyi, muhalif gazeteciyi bu şekilde böldüler. Türkiye halklarının rızasına zoraki el konuldu. Böylece halkların eşitsizlik, adaletsizlik ve açlık ile baş başa kalmasının önünü açtılar. Türkiye’yi içeride otoriterleştiren, yoksullaştıran, dış politikada iflasa götüren şey hep bu anti Kürt siyaset ve bunu bahane eden terör parantezinin kendisidir.
Hani ana akım medya paradigma paradigma diyorlar ya. Artık Kürt bir tehdit olmamalı. Artık terör parantezi kapanmalı. İşte Abdullah Öcalan’ın paradigma diye tarif ettiği şey demokratik siyaset üzerindeki bütün prangaların kalkmasıdır. Siyasetin üzerinde beka paranoyasının kalkmasıdır. Kürt - Türk ilişkilerini farklı halkların ilişkilerini korkular ve paranoyalardan arındırmaya çalışan bir Öcalan ve paradigması var. Bu akıl; bugüne kadar otoriterliğin can suyu olan Kürt karşıtlığının artık sona ermesini ve demokrasinin kapılarının sonuna kadar açılmasının zeminini hazırlıyor.
Bu paradigma yalnızca Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin özgürleşmesi eşitlenmesi için gerçek anlamda bir demokratik zeminde inşa edilmesi için umut kapısıdır. Unutmayalım dümeni doğru tutarsak hepimiz güvenli limana varırız.”