Türkdoğan: Ademi merkeziyetçi bir düzen istiyoruz

Ademi merkeziyetçi bir devlet düzeni istediklerini ve 1921 Anayasası’nın referans alınabileceğini belirten HEDEP Eşbaşkan Yardımcısı Türkdoğan, “İnkarcılığı bırakın, oturalım. Yeni anayasa ile sorunları çözebiliriz” dedi.

HEDEP Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, yeni anayasanın katılımcı, çoğulcu ve insan onuruna uygun olması gerektiğini belirterek, HEDEP olarak anayasa taslaklarının hazır olduğunu söyledi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin ANF’ye konuştu. Yeni anayasanın acil ihtiyaç olduğunu ve bunu sivillerin yapması gerektiğini herkesin bildiğini belirten Türkdoğan, “Mevcut anayasa, 1980 askeri darbesini yapan generaller tarafından, sıkıyönetim koşullarında kabul ettirilmiş bir anayasadır. Ne gariptir ki bu anayasada rejimi değiştiren, yani bakanlar kurulu sistemini değiştirip başkanlık modelini getiren anayasa değişikliği de AKP zamanında, OHAL koşullarında 2017’de yapıldı. Kendi yaptırdıkları anayasadan da aslında memnun değiller fakat burada bence sorulması gereken soru, nasıl bir anayasa olması gerektiğidir” dedi.

ANAYASA YAPIM SÜRECİ BİR ŞANSTIR

AKP’nin 2000’li yıllarda iktidara geldikten sonra aydınlara bir anayasa taslağı hazırlattığını, 2011 seçimlerinden sonra Meclis’teki dört partinin uzlaşma komisyonu kurarak yaklaşık bir yıl süren bir çalışma yaptığını hatırlatan Türkdoğan, şöyle devam etti: “Bu çalışma sonucunda bireysel hak ve özgürlükler konusunda temel hak ve özgürlükler konusunda yaklaşık 60 maddede uzlaştılar. Devletin yönetim sistemi yani katı merkeziyetçi bir devlet mi, ademi merkeziyetçi bir devlet mi? Ana dilinde eğitim öğretim yapma serbest olsun mu, olmasın mı? Anayasal vatandaşlık olsun mu, olmasın mı? Bu konularda tıkanıldı ve zaten komisyon dağıldı, Yeni anayasa aslında bir fırsattı, çünkü 2013’te ‘diyalog süreci’ başlamıştı. Türkiye gibi ülkelerde yani çatışma, çözüm süreçlerini sonuçlandıramamış, yarım kalmış ülkelerde anayasa yapım süreçleri, aynı zamanda bir şanstır. Yani anayasa yapım sürecinde siz en temel sorunlarınızı çözmek için bir fırsat yakalarsınız. 

KATI MERKEZİYETÇİ SİSTEMLE ÇÖZÜLEMEZ

Türkiye'nin de en temel sorunu Kürt sorunudur. Kürt sorunu da katı merkeziyetçi devlet sistemiyle çözülemez. 1921 Anayasası modelinde olduğu gibi ademi merkeziyetçi yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırıldığı; kimisinin demokratik özerklik dediği, kimisinin otonomi dediği, kimisinin tam tersine güçlendirilmiş yerel yönetim dediği modellerle ancak çözülebilir. Dolayısıyla anayasa yapım sürecini biraz böyle görmek gerekir. Sayın Cumhurbaşkanı bunu ifade etti fakat devamını getirmesi lazım. Biz de işte bu devamını hatırlatıyoruz ve soruyoruz. Evet tamam, yani yeni anayasa, sivil anayasa tamam da nasıl bir anayasa yapacağız. Yani bu işin sonu dönüp dolaşıp aileyle noktalanacaksa veya daha katı, daha merkeziyetçi bir devlet sistemiyle noktalanacaksa hani o zaman bu işe tabii ki mesafeli dururuz. Biz önce bir masa etrafında toplanalım, birlikte anayasayı konuşalım ve orada ne yapacağımıza karar verilelim, denilecekse tabii ki buna varız.”

TABİİ Kİ KÜRT SORUNUNU KONUŞACAĞIZ

Türkiye'nin temel meselelerinin konuşulacağının bilindiği anayasa için bazı partilerin mesafeli yaklaştığı kanaatinde olduğunu kaydeden Türkdoğan, şunları söyledi: “Biz anayasa yapım süreçlerini, temel meselelerin çözüm süreçlerinin tartışıldığı yerler olarak değerlendiririz. Tabii ki anayasa yapım süreci başladığında Kürt sorununu konuşacağız. Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı taleplerini konuşacağız. Aile kavramının karşısında toplumsal cinsiyet eşitliğini konuşacağız. İfade özgürlüğünü konuşacağız. Basın özgürlüğünü konuşacağız. hapishanelerdeki işkence ve kötü muamele uygulamalarını konuşacağız. Siyasi mahpuslara özgürlüğü konuşacağız. Ekonomik refahı konuşacağız. Gelir dağılımının adil olmasını konuşacağız. Bütçe yapma hakkımızın, yani halka ait olan bütçe yapma hakkının, halka iade edilmesini konuşacağız. Konuşacağımız çok konu var. Birileri eğer bunların konuşulmasından kaçıyorsa o halde siyaset yapmıyor demektir  Tam da siyasetin yapılacağı yerdir anayasa yapım süreçleri. 

MUHAFAZAKARLAŞMANIN DURACAĞI YOK

AKP, Türkiye'yi muhafazakarlaştırdı. Çeşitli İslami referansları var. Bu, aslında Türkiye'nin kuruluşundan itibaren izlediği, laik seküler çizgiyle çelişen yanları var ve bu muhafazakarlaşmanın duracağı bir nokta yok. Türkiye'de İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma süreci, aslında AKP'nin muhafazakarlaşmada geldiği noktayı gösteriyor. İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen bir sözleşmeydi. Bir ülkenin buradan geri adım atması, yine aile kavramı üzerinden anayasanın yanılmıyorsam 42. maddesiyle ilgili tartışmalar hiç iyi tartışmalar değildi. Özellikle başörtüsünün bahane yapılarak o muhafazakarlaşma sürecini anayasal zemine taşımak, AKP'nin siyasi hedeflerinden olabilir. Diğer partiler hani bu şekilde yaklaşıyor mu, çok emin değilim açıkçası. Şu anda AKP'nin bunu tek başına sağlayacak bir gücü yok zaten. Diğer partilere de şunu hatırlatmak gerekir; AKP'yle kurdukları ittifakta ittifakın devamı için eğer temel toplumsal ilkelerden vazgeçireceklerse bu ülkenin seküler laik yapısından vazgeçeceklerse o zaman bu siyasi partilerin siyasi kimliği de değişmiş demektir. Türkiye'de her şey inanılmaz bir şekilde başkalaştı.”

HEDEP’İN ANAYASA TASLAĞI HAZIR

HEDEP olarak yeni anayasa için taslaklarının hazır olduğunu söyleyen Öztürk Türkdoğan, yapılacak yeni anayasa ile bir çok sorunu çözebileceklerini belirtti. Demokrasinin açıklık çoğulculuk ve katılımcılık ilkelerinin altını çizen Türkdoğan, şöyle konuştu: “Anayasa, insan onuruyla başlayacak. Yani onurda ve haklarda eşitlik ilkesiyle başlayacak. Demokraside çoğulculuk dediğiniz zaman artık Kürt inkarı veya Kürt etnisitesi üzerinden başka halkların inkarı son bulacak. Bunun formülasyonları var. İlla bütün halkları yazmanıza gerek yok, bu imkanı sona erdirecek bir yaklaşım ortaya koymanız lazım. Yine inançların inkarını sona erdirecek bir yaklaşım ortaya koymanız lazım. Yani çoğulculuk demek aslında bunlarla alakalıdır. Yani dil çoğulculuğu, etnik köken çoğulculuğu, inanç çoğulculuğudur, hani azınlık haklarını düşündüğümüz zaman bunların anayasal olarak güvenceye bağlanmış halidir bu aslında. 

ANAYASA YAPIM SÜREÇLERİ YÜZLEŞMEDİR DE

Katılımcılık çok önemli. Eğer siz çoğulculuğu kabul ederseniz Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı yerde, Kürtlerin seçtiği belediye başkanlarını görevden alamazsınız. Bu katılımcılık ilkesine aykırıdır. Kayyum siyasetinden vazgeçeceksiniz. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında aldığınız gizli kararlarla ülkeyi yönetmeye devam ederseniz açık bir rejim olamazsınız. Şu anda zaten iktidar her istediğini yapıyor. Yeni anayasa diye halkın karşısına çıktığınız zaman o zaman halka çağdaş demokrasilerde olan anayasal ilkelerle gelmek durumundasınız. Türkiye yönünü ileriye doğru çevirmek zorunda. Toplumsal barışımızı bir an önce sağlamamız gerekiyor. Toplumsal barışı sağlamanın yolu da toplumsal sorunlarımızı yüzleşmekten geçiyor. Anayasa yapım süreçleri aynı zamanda yüzleşme süreçleridir.”

İNKARCILIĞI BIRAKIN, ANAYASA İÇİN OTURALIM

Türkiye'nin de aslında tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin tamamının, topluluk haklarının anayasada yer almasını istediklerini vurgulayan Türkdoğan, şunları dile getirdi: “Türkiye'de bazı partiler bireylerin, kişilerin hak ve özgürlükleri konusunda bizimle hemfikir ama biz aynı zamanda toplulukların da hakları olduğunu söylüyoruz. Yani Kürtlerin, Alevilerin, Arapların, Lazların, Çerkeslerin de farklı inanç ve dini gruplarının da hakları olduğunu hatırlatıyoruz ve bu topluluk haklarının anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz. Doğanın hakları olduğunu hatırlatıyoruz ve doğanın korunması noktasında anayasal güvencelerin olması gerektiğini söylüyoruz. İnsanların insan onuruyla yaşayabilmesi için yaşamını sürdürebilecek bir gelire sahip olmasını sağlayacak sosyal sistemler kurulmasını istiyoruz anayasalarda. Elbette ki ademi merkeziyetçi bir devlet düzeni istiyoruz. Türkiye bunu 1921 Anayasası’yla gerçekleştirdi. O ilkeleri kabul etti. Yeter ki gelin inkarcılığı bırakın, oturalım. Toplulukların bir arada yaşamasını Birleşmiş Milletler'in de kararlarında kabul edilen, mekanizmaların kararlarında kabul edilen ilkelerin anayasal ilkeler haline gelmesini istiyoruz. Kısacası biz diyoruz ki; bu anayasayla Kürt sorununu çözebiliriz. Farklı toplulukların haklarını güvence altına alabiliriz. Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı taleplerini güvence altına alabiliriz. Ebette ki toplumsal cinsiyet eşitliği noktasında önemli kazanımlar elde edebiliriz.”