'Vazgeçtim herkes gibi olmaktan, ben artık Erdal Şahin’im…'

Günümüz dünyasının umursamazlığına, duyarsızlıklarına inat insanlar vardır; yaşamlarını bir halkın yaşamına adamışlardır.

İnsanlar vardır, en değerli, en kutsal yaşamı arayıp bunu yaratmak için mücadele etmeye aşk ile bağlıdırlar.

İnsanlar vardır, yürekleri kendileri için değil tüm insanlık için atar. Onlar tarihten beri her zamanda hak, eşitlik, özgürlük mücadelesi için kendilerini feda etmişlerdir. Bu yüce insanlardan biri de kendini devrim ve özgürlük mücadelesine adayan Erdal Şahin’dir.

Onun Önderliği öyle güzel ifade etmesi, çağrısını sahiplendiğinin ve bunun gereklerini her koşul altında yerine getirmeye aday olduğunun da ifadesiydi. Bizleri de ona davet ediyordu.

Bu şarkının her bir mısrasını ne de güzel anlatıyor, kavganın ütopyasındaki yoldaşların zarafetini. Sevdalarını bahara erteleyip baharı getirmek için yaşamlarını katık edenleri…

Bir de birbirimize olan duygularımızı…

Erdal Şahin'in en büyük hayali Önder Apo ile buluşmaktı. Fiziki olarak görmese de yaşamın her anını ruhen onunla yaşadı. Ölçüleri, duruşu ile bize yazdığı mektubunda nerede, ne yapmak gerektiğini ortaya koyuyordu.

Çünkü Erdal’ı Erdal yapan o gerçeklikti. Büyük bir tutkuyla bağlanmıştı o gerçekliğe. Bu açıdan komplo gerçekliğine çok büyük bir öfke duyuyordu. Önder Apo’nun esaretini asla hazmetmedi, kabul etmedi. Önderliğe ve halka olan bağlılığını, komploya olan öfkesini yazdığı mektupta can yakıcı bir şekilde önümüze koymuştu. Sonunda şöyle seslenmişti bizlere: “Önderliksiz yaşam haram olsun.”

ÖLÜMSÜZLER TABURU VE FEDAİLİK

Duruşu asil olanların, düşünceleri, konuşmaları ve davranışları da asil olur derler. Senin asil duruşun, yoldaşlarının ruhunu besleyen bir ezgidir şimdi… Her gün keşfedecek gücün varsa hakikati kazanırsın ve ona erişmenin cesaretini ortaya koyarsın. Onun içindir ki vazgeçtin herkes gibi olmaktan. Ve aklını yüreğinde taşıyarak yürüdün ceng meydanına…

Eşik meşik, dur durak nedir bilmezdin. Anımsıyorsun değil mi? Çocukluğunun biz büyükleri ardından koşturan muzip şakalarını… Aklıma her düştüğünde gülümsüyorum. O çocuk ruhunu hep korudun yoldaşım. Ağız dolusu gülüşünle resmettin tüm güzellikleri içimize. Düşünüyorum da böylesine ağız dolusu gülmek bu kadar mı yakışırdı bir insana...

Evet, bu baharda da toprakta kan, havada çicek kokusu, tıpkı iki heval- iki yoldaş gibi sarmaş dolaştılar sömürge ülkenin topraklarında.

Sevgili Erdal, o narin güzel gülüşünün yanağında açtığı gamzenden, kanının döküldüğü topraktan öperim. Dediğin gibi “vedalaşmak yok” günün sonunda buluşmak var.

Yanındayız… Bizimlesin…Buradasın...

 

Ş. Erdal Şahin'in bizim için yazdığı bir şiirinden;


“Ve şimdi en anarşi yanımla kucaklıyorum seni

Şimdi bütün dağlara seni haykırıyorum

Nehirler çağlamakta haykırışımda

Her haykırış susuşlarımdan kalma

Uykularım darmadağın

Her sabah yeni bir öyküye uyanıyorum

Ve her sabah güneşi alıyorum kucağıma

Mavi uçurtmalar salıyorum gökyüzüne

Sevdam bana sağır

Karanlıkları parçalıyorum gün ortasına

Şahanlara kaptırmışım güvercinlerimi ay ışığında

İçimde kendi uçurumumu saklıyorum

Her yanım pusu

Her yanım mermi yarası

Gölgeler düşmekte düşlerimin üzerine

Akıp gitmekte anılarım sana

Hasret yüreğimden

Alıp koparmak istiyorum beni özlemlerimden

Bin acılara meydan okuyorum

Bin acılara meydan.

Ş. ERDAL ŞAHİN