‘Vergi düzenlemesi servet transferidir’

Yeni düzenlemeyle sermayedarlara değil halka ağır vergi artışlarına dikkat çeken ekonomist Arif Koşar, bunun bir servet transferi olduğunu belirterek, “Hükümet kaynak arıyorsa sermayeden bulabilir” dedi.

VERGİ DÜZENLEMELERİ

Türk Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in enflasyonun kaynağı olarak ücretleri, halkın “fazla” gelirini, “fazla” talebini gördüğünü belirten ekonomist Arif Koşar, “Şimşek, hayatı boyunca sermaye için çalıştığından başka türlü düşünemiyor. Çözümü de sermaye yanlısı, emekçi karşıtı” diye konuştu. 

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanıp Türkiye Meclisi’ne sunulan vergi paketinde KDV, ÖTV, gelir ve kurumlar vergisi ile vergi usul kanunları üzerinde yapılacak değişikliklerle vergilerin artışı hedefleniyor. Kamuoyuna yansıyan bu vergi paketinde halkın vergileri artarken sermayenin neredeyse vergi vermediği birçok raporla ortaya çıkıyor. İlk olarak ‘10haber’de yayınlanan vergi reformu paketinde Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan sunumda Türkiye Varlık Fonu şans oyunlarından elde ettiği KDV’yi devlete yani genel bütçeye vermezken gazeteci Bahadır Özgür’ün Gazete Duvar’da kaleme aldığı yazıya göre; yine aynı sunumda davet usulü ihalelerle mega proje alan 37 şirketin tek kuruş vergi vermediği ortaya çıktı.

Ekonomist Arif Koşar, sürekli tasarruf ve kaynak yaratımından bahseden iktidarın vergi artırımlarını neye göre yaptığıyla ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Bakan Mehmet Şimşek’in programı dahilinde halka yeni vergiler getiriliyor. Sürekli kemer sıkma adı altında yapılan bu vergilendirmede denildiği gibi sebep kaynak bulmak mı?

Hayır, sebep kaynak arayışı değil. Devletin finansal anlamda, kendi parası cinsinden kaynak sorunu yok ve olamaz. “Devletin parası yok” söylemi, halkı yoksullaştırmanın, devleti sosyal görevlerinden azade edip piyasaya açmanın, mesela emeklilere zam yapmamanın sözde gerekçelerinden biridir. Bu neoliberal kurgu şöyle: Toplanan vergiler hazineye geliyor. Buradaki havuzdan memur ve emekli maaşları ödeniyor. Kamu harcamaları için gerekli kaynak tahsis ediliyor. Öyle ki, yeterince vergi toplanmazsa memur maaşları bile ödenemez, iflas eder, mahvoluruz! Elbette süreç böyle işlemiyor. Tam tersi. Önce para “dağılmış” olmalı ki (ücret, maaş, kredi, kâr, rant) vergi alınabilsin. Memura maaş vermeden ondan gelir vergisi almak mümkün değil. Devlet yeterince vergi toplayamasa ya da bütçe açığı verse bile emekli maaşlarını öder. Devletin TL cinsinden para yaratma gücü vardır. Piyasada dağılan paranın bir kısmı vergi ile geri toplanır. Meselenin düğümü de buradadır; bu vergi kimden alınacak? Kamuda normal işleyiş önce para yaratma, sonra da toplama, yani yarattığını yok etme biçimindedir. Özetle “yeterli kaynak yok” demek, açıkça yalan söylemektir. Kaynak yoksa 2024 bütçesinde “vergi indirimi, muafiyeti, istisnası” adı altında sermayeden 2 trilyon 210 milyar TL’lik vergi alacağından neden vazgeçildi. Elbette devletin finansal kaynak sorununun olmaması devletin para yaratarak her şeyin çözebileceği anlamına gelmez. Sınırlar vardır. Üretilen mal ve hizmetlerin miktarı, türü, bölüşümü, paranın değeri, döviz ihtiyacı, dış ticaret açığı, teknoloji vb.

Neden bu söylemde ısrar ediliyor?

“Kaynak yok” söyleminin asıl sebeplerden birisi, devletin sosyal işlevlerinin ortadan kaldırılmasıdır. Emekliliğe, sosyal güvenliğe, belediyeye, temizliğe ayrılan bütçe azaltılacak ki, devlet bu alanlardan çekilsin… Piyasa açılsın, sermaye girsin, yatırım yapsın, para kazansın. Özel okullar, özel hastaneler, emeklilik şirketleri, özel sağlık sigortaları yaygınlaşsın, büyüsün. Bu yaklaşıma göre sermaye büyüyecek ki, ülke ekonomisi büyüyecek. Peki ya emekçiler? Emekçiler de sermayenin büyümesi için daha düşük ücret alacak, yoksullaşacak. Bunlar olağan ve kaçınılmaz sonuçlar gibi gösteriliyor. Ekonomik büyümenin bedelleri, yani emekçilerin bu büyümeden alamadığı payı, yoksullaşmayı, artan gelir adaletsizliği ve sömürüyü, işsizliği, ekolojik sonuçları göz ardı edilip ekonomik büyüme her şeyin ilacı olarak kabul ediliyor. İşte o zaman, sermayenin çıkarları tüm toplumun çıkarıymış gibi ideolojik hegemonya ve dayatma her yanı sarar.

Konuyla ilgili yazınızda vergilerin de enflasyonu artırdığını söylüyorsunuz. Halbuki enflasyona gerekçe olarak sürekli ücretlerin artışı gösteriliyor, bunu biraz açıklar mısınız?

Halkın sırtındaki vergi yükünü artırmanın en önemli gerekçelerinden birisi enflasyon. Bu mantığa göre halkın harcama gücünü azaltıp talebi düşürmek, enflasyonla sözde mücadelede temel bir strateji. Bunun yollarından biri de vergi yükünü artırmak. Talep düşünce de enflasyonun yavaşlayacağını varsayıyorlar. Bir finansçı ve finans şirketlerinin danışmanı olarak Mehmet Şimşek’in neoliberal ezberi, yani enflasyona bakışı bu perspektifte. Ona göre enflasyonun kaynağı ücretler, halkın “fazla” geliri, “fazla” talep. Gerçek bu mu? Değil. Günümüz enflasyonunda belirleyici etken “talep” değil. Günümüz enflasyonunda maliyetler ve şirket kârları çok daha belirleyici. Emekli 10 bin TL gelirle mi fazladan tüketip enflasyona yol açacak? 17 bin TL alan asgari ücretli mi enflasyonu artırıyor? Şimşek, hayatı boyunca sermaye için çalıştığından başka türlü düşünemiyor. Çözümü de sermaye yanlısı, emekçi karşıtı. Oysa bu yaklaşımla enflasyonu da artırırsınız. Örneğin KDV oranını yüzde 18’den yüzde 20’ye çıkartırsanız, ürünlerin fiyatları artar. Enflasyona yol açar. Gerekli gereksiz her şeyden ÖTV alırsanız, tabii ki fiyatlar yükselir. 

Verginin bir tür servet aktarım aracı olduğu da epey dillendirilen bir durum. Bunu da biraz açar mısınız?

Evet, tam olarak öyle. İğneden ipliğe tüm tüketim maddeleri ve hizmetlerden KDV ve üstüne garip bir ÖTV alınırsa, halkın ödediği vergi yükü artar, net gelir azalır. Emekçiler yoksullaşır. Emekçiler sadece dolaylı vergilerle soyulmaz. Gelir vergisi ile daha ücretini görmeden yüzde 15 ile yüzde 35 oranında vergisini öder. Ya sermaye? Sözde kurumlar vergisi yasal olarak yüzde 25 ama gerçekte durum çok daha farklı. Ekonomist Menekşe Yılmaz’ın KAP bildirimlerini inceleyerek yaptığı hesaba göre mesela Ford Otosan 2023’te binde 4 oranında vergi ödedi. Yüzde 4 değil, binde 4! Arçelik yüzde 1,6, Otokar yüzde 2,7, Tüpraş yüzde 12,2. Örnekler saymakla bitmez. İşte bu, emekçiden sermayeye, yoksuldan zengine doğrudan “kaynak” aktarımıdır. Hükümet eğer bir kaynak arıyorsa kaynak burada, yani sermayede bulunabilir.