GÖRÜNTÜLÜ

Yılmaz: Kürtçe’ye yönelik saldırılar artarak devam ediyor

İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, Kürt dili ve kültürüne yönelik saldırıların temelinde tekçi anlayışın bulunduğuna işaret ederek, Kürt kültürü ve diline yönelik saldırıların her geçen gün artarak devam ettiğini söyledi.

ERCAN YILMAZ

Kürt dili ve kültürü, binlerce yıllık geçmişe, zengin ve köklü bir mirasa sahip olmasına rağmen, Kürtçe ve Kürt kimliğine yönelik baskı ve asimilasyon politikaları ne yazık ki düşmanca bir şekilde devam ediyor. Özellikle son dönemde, Kürdistan ve Türkiye'de Kürtçe şarkı söyleyen gençler ırkçı saldırılara maruz kalıp tutuklanırken, Kürt dil kurumlarına da baskınlar düzenlenip, yöneticileri gözaltına alınıyor. Kürt diline ve kültürüne yönelik bu saldırıların arkasında, AKP-MHP iktidarının ırkçı ve asimilasyoncu politikaları yatarken, Kürtlere karşı sürdürülen "özel savaş" politikaları bu saldırıların temelini oluşturuyor.


Kürt dili ve kültürüne yönelik saldırıları ANF'ye değerlendiren İnsan Hakları Derneği Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz, şunları aktardı: "Kürt diline yönelik saldırı, Kürt meselesinden bağımsız değil. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren tekçi bir anlayış var. 1921 Anayasası'ndan sonra yapılan değişikliklerle toplumun bütünü tek tipleştirilmeye çalışıldı. Çıkan bazı kanunları hâlâ tartışıyoruz; Kürtçenin sokakta, yaşamın içinde kullanılmasına karşı para cezasına varan trajikomik kurallar vardı. 90'lı yıllarla birlikte Kürtçe’nin ve Kürtlerin var olduğunu, artık inkârının mümkün olmadığı zamanlarda, bu sefer de devletin Kürtçe’yi ve Kürtleri kriminalize etmeye yönelik bazı adımları oldu. 2011-2012 yıllarına kadar da bu süreç bu şekilde devam etti.

Sonrasında ise Kürt meselesinin çözümü konusunda başlayan müzakere görüşmeleriyle birlikte, Türkiye toplumunun bir bütününde Kürtçe’ye ve Kürtlerin varlığına dair ufak da olsa bazı tartışmalar başlamıştı. Ancak 2015'ten sonra yeniden çatışmalı sürecin başlamasıyla birlikte, Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların ve ayrımcı tutumların birçoğu, Kürt diline yönelik olarak da gerçekleşti. Onlarca Kürtçe konser ve tiyatro gösterisi yasaklandı. Bölgede kayyum uygulamalarının başlamasıyla birlikte, kayyum öncesinde faaliyet yürüten çok dilli belediyecilik anlayışına sistematik saldırılar gerçekleşti ve bu durum bugüne kadar devam etti.”

‘İKTİDAR, SOSYAL HAYATTA KÜRTÇE’NİN KULLANILMASINI ENGELİYOR ‘

Belediyelerin geri alınmasıyla birlikte çok dilli belediyecilik anlayışının yeniden başladığına dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam etti: "Kürtçe hizmet veren kreşler, konservatuvarlar ve kurslar yeniden faaliyete geçti. Çok dilli tabelalar tekrar asılmaya başlandı. Burada da iktidarın saldırısını gördük; yollarda uyarı amaçlı iki dille yazılan yazıların, valilik ve kaymakamlıkların talebiyle, bizzat kolluk kuvvetleri tarafından silinmesi meselesi. Bu durum, aslında Kürt diline ve kültürüne yönelik saldırının geldiği son aşamadır. Çok kısa bir süre önce, İçişleri Bakanı Diyarbakır'ı ziyaret etti. Diyarbakır'a geldiğinde, Diyarbakır'ın bir Kürt şehri olduğunu bildiği ve bu gerçekle yıllardır tanıştığı için, burada Feqiyê Teyran'a atıfta bulundu.

Ama, kendisi kenti terk ettikten kısa bir süre sonra, bölgedeki birçok kentte Kürtçe’ye yönelik saldırılar düzenledi ve Kürtçe’nin sosyal hayatta kullanılmasını engellemek için birçok tedbir uyguladı. Anadil meselesi, Türkiye'deki bütün Kürtlerin hemfikir olduğu bir mesele. Kürtler, anadilde eğitim ve Kürtçe’nin sosyal hayatta kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyor. İktidarın bu taleplere kulak vermesi gerekiyor."

‘KÜRT DİLİNE IRKÇI, MİLLİYETÇİ ANLAYIŞLARLA YAKLAŞILAMAZ’

"Kürt kültürü ve dilinin yaşatılması meselesine milliyetçi, ırkçı anlayışlarla yaklaşılmasının kabul edilebilir bir tarafı yok," diyen Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı: "Yüzyıldır bu şekilde bir yaklaşım var. Kürtler, hâlâ anadillerini kullanma konusunda ısrarcılar. Bu ısrar, en doğal insan hakkı olarak karşımıza çıkıyor. Bakanlar bölgeye gelip Kürt düşünürleri, yazarları, bilim insanlarını anarken, hemen akabinde ona bağlı kolluk güçleri Kürtçeye yönelik bir saldırı gerçekleştiriyor.

Burada evrensel insan hakları hukukuyla bağdaşmayan, meselenin çözümünden uzak, pragmatist günlük siyasetler devreye giriyor. Bunun da meselelerin çözümüne hiçbir katkı sağlamadığın uzun yılardır tecrübe ettik. Yapılması gereken, dil meselesini evrensel bir standarda kavuşturmak."