Suruç Katliamının 3'üncü yıl dönümüne ilişkin azılı bir açıklama yapan KBDH Genel Konseyi şunları belirtti: “Bundan 3 yıl önce 20 Temmuz günü Pirsus'ta (Suruç) 33 sosyalist, devrimci, yurtseverden oluşan kadın, erkek, genç, anne, baba yoldaşımız, DAİŞ-MİT ortaklığında katledildi. Katliamda yitirdiğimiz tüm yoldaşları saygıyla, büyük bir minnetle anıyor, anılarına bağlılık sözümüzü yineliyoruz.
ONLARIN DÜŞLERİ YARIM KALMAYACAK
33 yoldaşımızı Suruç'ta bir araya getiren amaçlarının ortaklığıydı. Yüreği kadının özgürlüğünden, eşitliğinden, adaletten, ezilenden yana atan, aydınlık bilinçleri, umut yüklü düşleriyle bir araya gelen insan güzelleriydi her biri. Onların ortak düşleri; çağımızın devrimci umut ışığı olan Rojava kadın devrimiyle buluşmak ve Kobanê'nin inşasına katılarak devrime omuz vermekti. Onlar; Kobanê direnişinin simgesi Arin Mirkan'dan, 'Rojava devrimi benim devrimimdir, devrimcinin amacı devrim yapmaktır' diyen Sibel Bulut'tan ilham alan sosyalist kadınlardı. Her biri Gezi Direnişine güzellik katan, komünlerini kuran, barikatlarda çarpışan, kadınların yaratıcılığını, gücünü; Rojava kadın devriminin değişim gücüyle birleştirmek için yola çıkmışlardı. Kobanê'yi, Türkiye ve Kürdistan halklarının, ezilen kadınların mücadelesinde bir köprüye dönüştürmek istediler. Yüzü Kobanê'ye dönen sosyalist kadınlar, eylemleriyle halkların, kadınların birleşik mücadelesinde yeni bir mevzi de açtılar. Suruç katliamı, halkların, kadınların birleşik devrim mücadelesini, Rojava Kadın devrimine uzanan Türkiye-Kürdistan halklarının mücadele ortaklığını hedefledi.
SURUÇ KATLİAMI HALKALAR DÖNÜK SAVAŞ KONSEPTİNİN BAŞLANGICI OLDU
Faşist Türk devleti Suruç katliamı öncesinde, demokratik-toplumsal hareketi tasfiye etme planının hazırlığı içerisindeydi. 7 Haziran öncesi, AKP hükümetinin, Amed ve Mersin'de gerçekleştirdiği saldırılarla, toplumsal muhalefete dönük savaş işaretini verdi. Ezilen toplumsal kesimlerin parlamento ve sokak gücünün başarısına dönüşen 7 Haziran seçim sonuçlarını sindiremeyen AKP hükümeti, faşist saldırıların marjını genişletti. 20 Temmuz 2015'te Suruç'taki sosyalistlerin ve komünist öncülerin DAİŞ-MİT ortaklığında alçak bir saldırıyla hedef alınması açıktan yoğunlaştırılmış savaş konseptinin başlangıcı oldu.
Kürt halkının özyönetim direnişleri, gerilla savaşı faşizme büyük yenilgiler yaşattı. Gelişen kadın özgürlük mücadelesi ve ezilenlerin yükselen öfkesi, AKP faşizminin yönetme krizini derinleştirdi. Faşizm yaşadığı yenilgilerle birlikte bildiği tek politika olan savaş konseptini Kürdistan halkına karşı yeniden devreye koydu. Kürt Özgürlük Hareketine karşı imha, çökertme konseptini, 24 Temmuz'da Medya Savunma Alanlarının bombalanmasıyla başlattı. Böylece, müzakere süreci fiili olarak rafa kaldırıldı. Bu, gelecek olan faşist saldırı dalgasının çapını da gösteriyordu. Saldırının menzilinde kazanılmış tüm demokratik haklar-mevziler olmakla birlikte en çok kadınların hakları ve kazanımları vardı. Demokratik kadın hareketinin kazanılmış hakları, örgütleri, mevzilerinin tasfiyesi hedeflendi. Halkın iradesiyle seçilmiş yerel yönetimlerde ki kadınlar, parti eşbaşkanları, kadın hareketinin temsilcileri, sendikacı kadınlar tutsak edilerek kadının örgütlü iradesinin tasfiyesi amaçlandı. Saldırı dalgası demokratik-sosyalist, ilerici basın, medyanın tasfiyesine kadar vardırılarak kamuoyunun sesi boğulmaya çalışıldı. Türkiye'den Kürdistan'a mücadele köprüsü olacak kitle hareketlerinin bertaraf edilmesi amaçlandı. Saldırı dalgası, şovenizmin körüklenmesine ve halklar arası düşmanlığının perçinlenmesine dek vardı. Faşizmin büyüyen saldırı dalgasına rağmen Suruç şehitlerinin yoldaşları, onların ardılları olarak mücadele bayrağını yükseltmeye, zulmün üstüne üstüne yürümeye devam ettiler. Her bir uğurlamada erkek egemen faşist Türk devletine karşı büyüyen öfke, 21. yüzyılın en barbar, en kanlı kadın düşmanı DAİŞ çetelerine karşı savaş gücünü biledi.
UNUTMUYORUZ… HESAP SORUYORUZ!
33 'düş yolcusunu unutmuyoruz. Suruç'ta yitirdiğimiz, kadın yoldaşlarımızı, omuzdaşlarımızı unutmuyoruz. Polen'i, Ezgi'yi, Büşra'yı, Nazegül'ü, Aydan Ezgi'yi, Ferdane'yi, Ece'yi, Nuray'ı, Duygu'yu, Nazlı'yı unutmuyoruz.
Rojava Kadın Devrimine soluk katmaya yürüyen kadın yoldaşlarımızın mücadeleleri faşist erkek egemen sistemle, AKP rejimiyle hesaplaşma mücadelesiydi. Onlar ki erkek egemen tahakkümün çizilen sınırlarını parçalama iradesi göstererek sayısız kez barikatları, üniversiteleri, sokakları, grevleri adımladılar. Toplumsal ve erkek devlet şiddetine, tecavüze, tacize ve kapitalist erkek sistemin kadını yok saymasına karşı, kadının özgürleşme mücadelesinde kulaç atan öncülerimiz arasında yer aldılar.
Yanı başlarında gelişen Rojava Kadın Devrimine dayanışma ellerini uzatırlarken erkek egemen faşist devletin hedefi olacaklarının bilincindeydiler. Onlar, faşist AKP hükümetinin; halkların birliğinden, kadınların dayanışma ve mücadele ortaklığının gücünden duydukları korkunun da bilincindeydiler. Bu nedenle kadın devriminin rüzgarını önlerine katıp yüzünü Rojava'ya dönmekte bir an tereddüt etmediler. Bu nedenle Pirsus katliamı Kadın Özgürlük Mücadelesi'ne yönelik bir tehdittir.
MUTLAKA KAZANACAĞIZ!
Bugün Suruç Katliamının failleri hala iktidarda. Kadın düşmanı politikalarla, katliam, kitle saldırıları, Kürt halkının imhası ve demokratik dinamikleri yok etme ve ezme, politikalarına devam etmekteler. Rejimin politik İslamcı restorasyonu, faşizmin en barbar yöntemleriyle birleşirken savaş tırmandırılıyor ve yaygınlaştırılıyor. Faşizm, yoğunlaştırılmış saldırılarıyla Kadın Özgürlük mücadelesine gözdağı verirken, kadının uyanışını erkek devlet sopasıyla bastırmaya ant içiyor. Biliyoruz ki Suruç katliamı egemenlerin ne ilk ne de son suçudur.
Sayısız onurlu devrimci yoldaşımızın faşizmle çarpışmasının devamcıları olarak deneyime sahibiz. Onlardan aldığımız mücadele bilinci ve gücüyle; erkek egemenliğini büyüten kapitalizme, erkeği aklayan kapitalist erkek yargıya, cinsiyetçi, sömürgeci, işgalci, faşist AKP hükümetine ve onun tüm cinsiyetçi politikalarına... Kadın emeğinin ucuz işgücü ve vasıfsız sayılmasına, din kıskacına sıkıştırılmasına, gözaltında tacize ve tecavüze, sokakların ve mekanların erkeğe ait kılınmasına, cinsel meta haline getirilerek pazarlanmasına, özgürlük ve onur düşlerimize dönük saldırılara karşı mücadele ettik, ediyoruz, savaştık, savaşmaya devam ediyoruz. Türkiye ve Kürdistanlı kadın devrimciler, sosyalistler, komünistler olarak savaş siperlerinde, dağlarda ve meydanlarda, AKP faşizmine, Türk sömürgeci diktatörlüğüne karşı amansızca kadın özgürleşme savaşını yükseltiyoruz.
Düş yolcusu kadınlarımızın son sözü'yle “Arin'den Sibel'e Yürüyoruz Zafere...”