‘Asıl dertleri kadının kendisini güvencesiz hissetmesini sağlamak’
Nafaka ile ilgili Meclis’e gelecek yeni düzenleme hakkında konuşan Avukat Eylem Sarığoğlu, asıl hedefin kadınların haklarının ellerinde alınmasına ilişkin olduğunu söyledi.
Nafaka ile ilgili Meclis’e gelecek yeni düzenleme hakkında konuşan Avukat Eylem Sarığoğlu, asıl hedefin kadınların haklarının ellerinde alınmasına ilişkin olduğunu söyledi.
Adalet Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Meclis’e gelmek üzere bir nafaka düzenlemesi üzerinde çalıştığı, çeşitli kulis bilgileriyle kamuoyuna yansıdı.
Çok uzun zamandır “Nafaka mağduru erkekler” adı altında da bazı çevrelerce çok sık dillendirilen bir tartışma yürüyor.
Türkiye Medeni Kanunu’nda “Nafaka kadına verilir” diye bir ibare yok. “Ömür boyu ödenen bir nafaka” da yok ama yürütülen kampanyalar bu yönlü. Tartışmalar bu yönlü olunca düzenleme de bunu takip eden bir hatta hazırlanmış. En azından sızan bilgiler bunu gösteriyor. Bu bilgiler arasında düzenlemede nafaka hakkının evlilik süresiyle sınırlandırılması, nafaka sonrası devletin bunu sosyal yardıma dönüştürmesi ve arabuluculuk sistemi olduğu geçiyor.
ANF’nin sorularını yanıtlayan Avukat Eylem Sarıoğlu, meselenin kanunda net şekilde belirtilmesine rağmen bu şekilde tartışılmasının sebebini kadınların haklarının elinden alınmak istenmesine bağlıyor. Dahası, bunun ileride Medeni Kanun’daki miras ya da mal rejimi haklarına kadar uzanmayacağının garantisi olmadığının da altını çiziyor.
Nafaka tartışmaları yeni değil. Belki biraz da daha sık duymaya başladığımız zamana dönecek olursak; nasıl başladı bu tartışma?
2016'da aile kurumunu güçlendirmek, boşanmanın sebeplerini araştırmak için kurulan Boşanmayı Önleme Komisyonu’nun hazırladığı rapor ile bu tartışmaları görmeye başladık. Bununla birlikte velayet hakkı, arabuluculuk ve 6284 sayılı yasada aslında kadınlar için çok önemli olan koruma kararlarına ilişkin “delil aranması” kararları da hep bu rapor sonrası tartışmaya açıldı. Uzun zamandır nafaka mağduru erkekler ekseni üzerinden bir tartışma yürütülüyor. Ama burada tartışmanın temelinde aslında “ailenin güçlendirilmesi” var bakın bu raporda da öyleydi. Zaten o rapor esas olarak aileyi güçlendirmeyi hedefleyen bir metindi. İktidarın bakış açısı aileyi, ailenin birliğini devam ettirmek üzerine. Bu da kadınların canına, gördüğü şiddet pahasına bir aile birliğini sürdürme çabası. Dolayısıyla tartışmalar bunun üzerinden yürütüldü. Nafaka meselesi de bunlardan bir tanesi. Çünkü kadın, haklarının olduğunu ya da boşandıktan sonra az da olsa hayatının belli bir kısmını güvence altına alabileceğini bildiği müddetçe o evlere mahkum olmayacak. Gördüğü şiddetten kurtulma istek ve iradesi daha kolay açığa çıkacak. Haliyle ailenin devamlılığını isteyenler, kadını, bu şiddet dolu eşitsiz yapıya bağlamak için onun haklarını elinden almak istiyor. Tablo tam olarak bu. Kadının haklarını ne kadar elinden alırlarsa, bu koşullarda aileye daha da mecbur bırakılacağının hesabı yapılıyor.
Tam bir istatistik yok ama genelde boşanmak isteyenler kadınlar oluyor. Erkek açısından boşanmak her zaman tercih edilebilir bir şey değil. Bunu elbette verilere dayalı olarak değil ama genel kanı açısından bu şekilde tanımlayabiliriz. Çünkü erkek işten geldiğinde yemeğin hazır olmasını, ütüsünün yapılmasını ve çocuğun sorumluluğunu minimum düzeyde almak istiyor. Bunlar bir erkeğin evliliğini sürdürmesi bakımından temel kriterler genellikle. Doğal olarak bu konforu ve rahatı bozmamak için -ki istisnaları olmakla birlikte- elbette çoğu erkek boşanmıyor. Haliyle boşanmak isteyen daha çok kadın oluyor.
Gelinen noktada iktidar boşanmayı engelleyemiyorsa kadın için “ne halin varsa gör” diyor. Nafaka hakkının elinden alınması tartışması ise burada başlıyor. Fakat erkekler uzun zamandır bunu şu şekilde dile getiriyor: “3 ay evli kaldım, yıllardır nafaka ödüyorum, artık başkasıyla evlendim ama hala eski evliliğime nafaka ödüyorum.” Bunların sayısını ve istatistiğini bilmek tabii ki şu an için mümkün değil ama istisnalar üzerinden yasa yapılmayacağı gibi tüm kadınları ilgilendiren ve onların haklarına saldıran bir yasa da yapılamaz.
Erkekler bunu söylüyor ama kanunda ömür boyu ödeme gibi bir kıstas yok. Aksine nafakanın ödenme koşulları belirtiliyor. Hatırlayacak olursak, bu madde neler diyor?
Nafaka hakkı, Medeni Kanun 175'te düzenlenen bir madde. Yasada yoksulluğa düşen taraf eğer diğer tarafa göre daha az kusurluysa -ki eşit kusurda da nafaka talebinde bulunulabilir- boşanma yüzünden yoksulluğa düşüyorsa nafaka talep edebiliyor. 175’inci maddede yoksulluğa düşen kadın ya da erkek gibi bir tabir geçmiyor. Yasa bu anlamıyla çok açık.
Peki, neden kadınlar üzerinden tartışılıyor o zaman nafaka?
Çünkü boşanma nedeniyle kadının yoksulluğa düşme oranı ülke gerçeklerini bir şekilde tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Şimdi “ömür boyu nafaka ödüyoruz” söyleminin aksine ilişkin bir düzenleme de var yasada. 176’ncı maddede nafakanın ortadan kalkmasını belirleyecek gerekçeler var. Örneğin; taraflardan biri öldüyse nafaka kendiliğinden ortadan kalkar, eğer nafaka alan kişi bir başkasıyla evlendiyse bu durumda da nafaka ortadan kalkar. Bunun dışında çalışmaya başladıysa ya da resmî bir nikahı olmadan, herhangi biriyle bir birliktelik ya da ahlaki yönden toplumun benimsemeyeceği bir şekilde yaşıyorsa ve bunlar tespit edebiliyorsa karşı taraf, -ki buna kayıt dışı çalışmak da dahil- nafaka durumunun ortadan kalkması için dava açabilir.
Yani karşı tarafın nafakanın ortadan kaldırılması için açacağı bir dava hakkı var bu koşullarda. Ama sanki hiç böyle bir hak yokmuşçasına sanki ömür boyunca nafaka ödeniyormuşçasına bir tartışma yürütülüyor. Mahkemenin bağladığı tek şey, yoksulluk nafakası değil, aynı zamanda çocuk için verilen iştirak nafakası var. Çünkü bu evlilik içerisinde bir de bir çocuk oluyor. Örneğin çocuğun velayeti kadında bile olsa erkeğin çocuk üzerinde yükümlülükleri var. 18 yaşına kadar ya da 18 yaşından sonra eğitim ve öğretimini devam ediyorsa sonrasına veya çalışamayacak bir engeli varsa erkeğin bu yükümlülüğü devam eder. Aslında çok da dillendirilmese de asıl hedefte iştirak nafakasının da olduğunu bilmek lazım.
İştirak nafakasına dair bir değişiklik var mı peki bu düzenlemede?
Şu an için yasa taslağını görmedik ama iştirak nafakasına dair bir düzenleme yok tabii. Uzun vadede bunun olmayacağına dair bir işaret de yok. Çünkü kadın haklarına saldırırken isminin çok zikredilmesinin de asıl dayanak noktası olduğunu görmek lazım. Yasalarda çok açık bir şekilde genellikle yoksulluğa düştüğü için kadına verilen nafakanın bitmesinin şartları çok açık. Aama erkeklerin hiçbir koşula bağlı olmaksızın, daha uzun süre ödedikleri nafaka, asıl olarak iştirak nafakasıdır. Bunu çok dilendirmiyorlar, çünkü “çocuklarınıza bakmaktan da mı acizsiniz” lafını işitmek istemiyorlar. O yüzden de tartışmanın ana noktasına genellikle kadına verilen yoksulluk nafakasını koyuyorlar.
Öte yandan ‘nafaka mağduru erkekler’ olarak ortaya çıkan oluşumların da başını çektiği bu tartışmalardaki yoksulluk nafakası da son derece düşük. Elbette ülkede yoksulluk oranı yüksek ama bu kadar küçük rakamların bile mesele yapılmasının sebebi nedir?
Bazen bu kadar küçük rakamlar bile kadının kendisini güvende hissetmesine sebebiyet verebilir ama sizin de dediğiniz gibi çok düşük rakamlar bunlar. Çeşitli araştırmaların da ortaya koyduğu üzere 300 ile 400 lira arasında değişen rakamlardan bahsediyoruz. Bir de şunu belirtmek lazım; her boşanma davasında nafaka talebi kabul edilmiyor. Bunun demin de saydığım gibi yoksulluğa düşme, diğer tarafa göre daha az kusurlu olma gibi kriterleri var. Boşanma davasında taraflardan biri çok daha az kusurlu ama asgari ücretle bile çalışıyorsa mahkeme nafaka bağlamıyor. Orada kusur tartışmasına hiç girmiyor mahkeme. Ama burada esas mesele, miktarından da bağımsız olarak bu hakkın kadına tanınmamak istenmesi. Şöyle bir gerçek de var, bunun da altını çizmek lazım. Bizim hem adli yardım bürolarından hem çeşitli araştırmalardan öğrendiğimiz hem de çevremizden veya birebir şahit olduğumuz bir durum. Örneğin bir kadın bana geldiğinde şunu demişti: “Eylem Hanım, hiçbir şeyini istemiyorum. Yeter ki kendimi ve çocuğumu kurtarabileyim. Temizliğe giderim yine de ayakta dururum” söylemi de var kadınlarda. Gelinen durumda öyle tak ediyor ki canına, o evlilik durumundan bir an önce kurtulmak istiyor kadınlar.
Diyelim ki kadına nafaka bağlandı ama çoğu kadın bunu tahsil edemiyor, kişiye tebligat gönderilemiyor, icra işlemi başlatılıyor fakat üzerine bir şey bulunmuyor erkeklerin. Normalde nafaka ödenmediğinde tazyik hapsi lazım. Ama örneğin bir erkeğin bugün bu sebepten hapse girmesi kadına şiddet olarak da dönebilir. Kadınlar zaten erkeğin baskısı ve şiddeti ile yeniden yüz yüze gelmemek için nafakayı icra takibine koysa da devamını takip etmiyor. Birçok kadının nafakasını zaten almamasına rağmen kadınların “benim nafaka hakkım var” diyerek kendini güvencede hissetmemesi için bu kadar fırtına koparılıyor. Her şeye rağmen kadınlara, “Siz evde kalın, boşanmayın” baskısı yapmaktır bu esasında. Asıl dertleri, kadının kendisini güvencesiz hissetmesini sağlamak.
Peki, henüz tüm taslağı bilmesek de düzenlemede öne çıkan durum nedir?
Bizim de taslakta öğrenebildiğimiz kadarıyla nafakaya evlilik sınırı getirilmesi var. O da şöyle: 2 yıl evli kaldıysa 2 yıl nafaka, 5 yıl evli kaldıysa 5 yıl nafaka ödeniyor daha uzun yıllar evli kaldıysa ise yarısı kadar nafaka ödeniyor. Devlet şunu söylüyor; nafaka bittikten sonra bunu ben devam ettireceğim. Erkeği nafaka yükümlülüğünden kurtarıyor. İlk bakışta devletin bir şekilde kadına nafaka ödeyecek olması cazip geliyor olabilir ama buradaki tehlike şu: Kadınların nafaka süreleri bittiğinde belirli şartlar çerçevesinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı üzerinden bir “sosyal yardım bağlanması” olarak tarif ediliyor. Ama bu duruma çeşitli koşular aranabilmesi şartı getirilebilir ve koşullar nedir bilmiyoruz. Kadınların mesleki eğitim ya da kalifiye olup olmamasına bakılmadan “40 yaşındaki kadınlara ödenmez” dendiğinde ne olacak? Türkiye'de iş bulma olanaklarının yaşa bağlı olduğu, belli bir yaş aralığında iş bulunmadığı, bulunsa bile kayıt dışı çalıştırıldığı gibi bir gerçek var. Devlet bunu söylediğinde, “Evet bu çalışabilir bir yaş, yardımın kesilmesi doğrudur” mu diyeceğiz? Kadınlar gerçekten çalışabilecek durumda mı? Çocuğunu bırakabilecek bir kreşi var mı? Bunlara bakmak lazım. Ayrıca sosyal yardım olarak bağlanacak miktarı da bilmiyoruz, çünkü ülkede bağlanan sosyal yardımın miktarları son derece düşük. Kaldı ki Medeni Kanun’da yapılabilecek yeni bir değişikliğe bunun da ortadan kaldırılmayacağı garanti değil. Bu sosyal yardım şartları üzerinden devletin kadınların yaşamına tehdit oluşturması ya da yaşamlarını düzenlemeye çalışması da söz konusu.
Burada esas tartışılması gereken şey, niye boşanan kadınlar nafakaya muhtaç? Kadın erkek eşitliğinin, kadına istihdamın, yine boşanmış kadınlara öncelikli kreş hakkının, eğitim olanaklarının sağlandığı bir koşulda zaten kadınlar çalışmayı tercih eder, erkeklerden alacağı 300- 400 lira ile zaten geçinmesi mümkün değil. Yaratılan algıda sanki kadınlar ellerinde kahveleri, sigaraları bacak bacak üzerine oturmuş keyfine bakıyor ama gerçek bu değil! Kadınlar var olan koşullarda zaten ciddi bir yoksulluk içerisinde. Biz esas olarak toplumsal cinsiyet eşitliği yönünde kadınların güçlendirilmesi ve iş olanaklarını sağladığımız zaman kadınlar zaten boşandıklarında yoksulluğa düşmeyecek ve nafaka talep etmeyecek. Tüm bunların olmadığı koşullarda kadının nafaka hakkının tartışılmasını doğru bulmuyoruz. Çünkü yarın öbür gün miras ve mal rejimi gibi haklara da saldırıyı beraberinde getirecektir bunlar. Buna kesinlikle izin vermememiz lazım.