Kadın katliamlarının her geçen gün artış gösterdiği Türkiye'de, günde neredeyse 3 kadın erkek şiddetine maruz kalarak katlediliyor. Türk yargısının bu konudaki cezasızlık politikası, erkeklere cesaret verir nitelikte. Eşlerini öldürürken '3-5 yıl yatar çıkarım' söylemi, kadın hakları örgütleri tarafından erkeklerin yargıdan ne denli 'umutlu' olduklarının göstergesi olarak ele alınıyor. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez Yöneticisi Avukat Gizem Miran, son dönemlerde artan kadın katliamlarının önünü açan etkenleri, bu katliamları engelleyecek metotları ANF'ye anlattı.
Kadın katliamı dosyalarında erkekleri koruyan, cesaretlerinden sonuçlarla karşılaşıldığına dikkat çeken Av. Miran, bu dosyalarda genellikle erteleme ve erki koruyan bakış açısının uygulandığını belirtti. CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi'nde yargılamayı takip etmesi gereken ve devlete bu zorunluluğu yükleyen hükümlerin olduğunu vurgulayan Av. Miran, söz konusu bu hükümlerin Türk yargısı tarafından ihlal edildiğini ifade etti.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER DİKKATE ALINMIYOR
Kadın örgütlerinin, dernekleri ÖHD'nin ve daha birçok STK'nin kadın katliamı dosyalarına müdahil olma taleplerinin ilgili mahkemelerce reddedildiğini aktaran Av. Miran, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Genel olarak kadın örgütlerinin bu dosyalara müdahil olma talepleri reddediliyor. Reddetme gerekçelerini hukuki olarak yaslandırdıkları bir zeminleri de yok. Doğrudan zarar gördüğümüz taktirde davaya katılabileceğimizi söylüyorlar. Doğrudan zarar görmeyle ilgili olarak, direk mağdur ya da mağdurun yakını değilseniz davaya katılamayacak şekilde düzenlenen uluslararası kararlar olduğunu belirtiyorlar.
Ama yine aynı uluslararası sözleşmelerde 'dolaylı zarar görme hali'ne vurgu yapılıyor. Ama yargıçların tutumlarından kaynaklı, dolaylı zarar görme maddesi gereğince de dosyalara dahil edilmiyoruz. Hem 6284 sayılı kanunda hem CEDAW hem de İstanbul Sözeşmesi'nde dolaylı zarar görme ve bunun yanında kadına yönelik şiddetle bireysel mücadelenin, kamusal ayağını oluşturmak için STK'lerin yargılama sürecine dahil olması ve hukuki olarak önlemler alması öngörülmüştür."
ERKEĞİ KORUYAN DÜZENLEMELER
Av. Miran, kadın katliamlarını işleyen erkeklerin yargılanması esnasındaki aksaklıklara da değinerek, "Bu tür dosyalarda spesifik olarak erkekleri koruyan iki tane düzenleme ile karşı karşıyayız. Bunların biri 'iyi hal indirimi' denilen, duruşmaya takım elbise ile katılarak 'pişmanım' denmesidir. Diğeri ise, 'haksız tahrik' denilen düzenleme var.
Bunların hepsini toparladığımızda tabii ki kadına yönelik şiddete başvuran erkeğe bir cesaret geliyor. Kadına şiddet uygularken kolluk tarafından korunuyor, kadının mahkemeden koruma tedbiri reddediliyor. Erkek, aile tarafından da korunuyor. Erkek, en son raddede kadını katlettiğinde yargılama makamlarınca korunuyor" diye konuştu.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ
Dernekleri ÖHD başta olmak üzere kadın hakları örgütlerinin, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ve iç hukuktaki kanunları uygulaması noktasında baskıcı olmaları gerektiğini savunan Av. Miran, şöyle devam etti: "Aslında kadına yönelik şiddetin temelini toplumsal cinsiyet eşitsizliği olarak görmemiz lazım. STK'lerin de bu bilinç ile çalışmalar yürütmeleri gerekiyor.
En son zaten İstanbul Sözleşmesi neredeyse kaldırılacak duruma geldi. Bu konuda biz hukukçulara, kadın örgütlerine ve topluma düşen görev, bu sözleşmeyi korumak olmalı. Sözleşmenin tüm hükümlerinin uygulanması için de azami çaba ve mücadele gösterilmelidir. Çünkü söz konusu bu sözleşmenin ortadan kaldırılması durumunda, kadın katliamı işleyen erkelerin yargı süreçleri daha 'rahat' ilerleyecek ve yargı onları kolay korumuş olacak."
'TOPLUMU BİLGİLENDİRMELİYİZ'
Bir kadın katliamı yaşanmadan toplumsal reflekslerin güçlü, kadına yönelik şiddet konusunda gelişkin olması gerektiğini söyleyen Av. Miran, "STK'lerin bu bakış açısıyla kadınları örgütlemeleri lazım. Bu çalışma tarzı ile hareket ettiğimiz sürece toplumda bir karşılığı olacağını düşünüyorum. STK'lerin bu anlamdaki mücadelesi maalesef duruşma salonlarına ve raporlara sığdırılmış durumda.
Bu tür hukuksal süreçlerden ne yazık ki bir sonuç elde edemiyoruz. STK'lerin bir araya gelerek, yargılama makamlarının kadını katleden bu bakışlarını topluma, özelde de kadınlara anlatmaları gerekiyor. Ancak bu şekilde toplumsal refleks gelişebilir ve hukuksal zemin güçlenebilir" dedi.
'KATLİAMDAN ÖNCESİNİ ÖRGÜTLEMEMİZ GEREKİYOR'
Şiddet tanımının çok yönlü olduğuna işaret eden Av. Miran, şiddetin sadece fiziki olmadığının da altını çizerek, "Psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin olduğunu da biliyoruz. Aslında bir erkek tarafından kadına yöneltilmiş her saldırı ve söz şiddet anlamına gelmektedir. Bu konuda bilgi eksikliği yaşandığı açıktır" ifadelerine yer verdi.
Miran, son olarak ÖHD, Rosa Kadın Derneği ve Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi kadınların başvurup, bilgi alabilecekleri kurumlar olduğunu belirterek şu uyarıda bulundu: "Biz hep şiddet veya katliam sonrasını konuşuyoruz. Aslında bizim öncelikli olarak yapmamız gereken, bunların olmasını engellemek. Bizim asli görevimiz, bir kadın katledildikten sonra sokağa çıkmak veya davasını takip etmek değil. Biz zaten bunları yapmakla yükümlüyüz. Ama bunlardan önce bir kişi daha eksilmemek için kadınların katledilmesini önlemek zorundayız. Bunun için STK'ler olarak öncesini örgütlememiz gerekiyor."