8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne kısa bir süre kala, HDP Milletvekili ve Kadın Meclisi sözcüsü Ayşe Acar Başaran, ANF'ye konuştu. Bu yılki 8 Mart’ı hem baskı ortamında hem de salgın koşullarının getirdiği olumsuz etkiler içinde karşıladıklarını hatırlatan Başaran, özellikle Türkiye'de siyasetin daha da keskinleştiği, Kürt sorunun da savaş ve güvenlikçi politikaların esas alındığı, militarizmin biraz daha örgütlendiği ve bütün bunların beslediği cinsiyetçilik ile kadına yönelik şiddetin adeta bir kırıma dönüştüğü bir süreç yaşandığını belirtti.
İKTİDAR ERKEK ŞİDDETİNİ KIŞKIRTIYOR
Her gün iki, üç kadının erkek şiddetiyle öldürüldüğüne dikkat çeken Başaran, devlet ve iktidarın bu cinayetleri önlemek yerine, sanki böyle bir şey yokmuş gibi üstünü kapatmaya yöneldiğine işaret etti. İktidarın özellikle kadın mücadelesini hedef haline getirerek toplumda erkek şiddetini kışkırttığını belirten Başaran, kadınlara yönelik böylesi bir kırım, taciz ve tecavüzler söz konusuyken, iktidarın salgını da fırsata çevirerek kadının her anlamda tecrit altına alınmasının yolunu açtığını vurguladı.
SALGIN DÖNEMİNDE EN ÇOK KADINLAR ETKİLENDİ
Başaran, savaşta olduğu gibi salgın dönemlerinde de en fazla etkilenen kesimin kadınlar olmasına rağmen, iktidarın var olan koruma mekanizmalarını ortadan kaldırdığına dikkat çekti. Kadını koruyan uluslararası sözleşmelerin dahi tartışmaya açıldığını anımsatan Başaran, şöyle konuştu: "Kadını her zaman aile içinde tanımlayan ve daha fazla muhafazakar kimlik içerisine sıkıştırmaya çalışan iktidar, salgınla birlikte bu izolasyonu daha da artırdı. İlginçtir ki salgın dönemi İstanbul Sözleşmesi’nin en fazla tartışıldığı ve ortadan kaldırılmakla tehdit edildiği süreç oldu. Yine kadını koruyan 6284 Sayılı Kanun da bu dönemde hedef alındı.
Dünyanın her yerinde kadınlarla ilgili acil planlar açıklandı ama Türkiye’de bunun tam tersi bir süreç işletildi. Bu süreçte iyice patlak veren ekonomik krizde güvencesiz işgücü olarak çalıştırılan kadınlar ilk gözden çıkartılanlar oldu; binlerce kadın işinden edildi. Zaten çoğu ev işçiliği yapıyordu ve koronada oluşan psikoloji nedeniyle bu işleri de ellerinden alındı. Yine salgın döneminde işten çıkarmalar yasaklanmış iken, iktidar ‘işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile sözleşmesinin feshi’ olarak adlandırılan Kod 29 uygulamasını ortaya çıkardı ve birçok kadın işinden edilip toplumsal baskıyla da yüz yüze bırakıldı."
EN BÜYÜK İHTİYAÇ ADALET
Böyle bir ortamda HDP’nin adalet kampanyasını bilinçli olarak öne çıkarttığını belirten Başaran, adaletin olmadığı yerde özgürlük ve demokrasinin de olamayacağını vurguladı. Bugün toplumun en büyük ihtiyacının adalet olduğunu hatırlatan Başaran, "Adaletten söz ederken, egemenlerin kullandığı, ifade ettiği veya üstünde tepindiği bir terim olarak söylemiyorum; en eski dönemlerdeki erdem olarak adaletten söz ediyorum. Herkese eşit, gerçek bir dengeyi sağlayacak bir adaletten söz ediyorum ama maalesef Türkiye'de yoğun bir adaletsizlik söz konusu" dedi.
YARGI ERKEK ŞİDDETİNİ AKLIYOR
Özellikle yargıdaki adaletsizliğin ülkenin en temel sorunu haline geldiğini vurgulayan Başaran, erkek şiddetini aklayan, cezasız bırakan ve cinayetin bile sorumluluğunu öldürülen kadına yükleyen bir yargı mekanizmasıyla karşı karşıya olunduğunu belirtti. Erkek şiddetine karşı öz savunma yapmak zorunda kalan kadınların ise en ağır cezalarla yargılandığını hatırlatan Başaran, o nedenle adaletin tüm toplumun problemi olduğu kadar, en çok da kadınları ilgilendirdiğinin altını çizdi.
YAŞAMI SAVUNAN KADINLAR HAPSEDİLİYOR
Yaşamı savunan, kadın mücadelesini daha da öteye taşımaya çalışan kadınların hapsedildiğini, çıplak aramaya ve kötü muamelelere tabi tutulduğunu hatırlatan Başaran, “Kadınların en çok itiraz ettiği, iktidarın ise inkar ettiği çıplak arama işkencesinin aslında bir geri adım attırma yöntemi olarak kullanıldığını biliyoruz. Ayrıca Kürdistan’da tecavüzün bir savaş aracı olarak kullanıldığını da biliyoruz. Bunlar birbirinden bağımsız olarak ele alınamaz. Tam bu yüzden erkek adaleti değil, gerçek adalet diyerek kampanya başlattık” diye konuştu.
KADINLAR 8 MART'I NESİLDEN NESİLE AKTARIYOR
Tüm baskı ve geri adım attırma girişimlerine karşı kadınların mücadelesinin engelleri aşa aşa devam edeceğini vurgulayan Başaran, 8 Mart’ın da aslından bu mücadele tarihinin göstergesi olduğunu hatırlattı. 8 Mart'ın kadınların nesilden nesile aktardığı bir gün olduğunu kaydeden Başaran, "Bu 8 Mart’ta da her 8 Mart’ta olduğu gibi kadınlar yine özgürlük isyanının, mücadelenin sesini yükseltmek için alanlarda olacak. Çünkü bugün en önemli ihtiyacımız yaşamımız, özgürlüğümüz ve buna yönelik baskılara karşı da isyanımızı büyütmekten, mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz" dedi.