Başaran: Savaş politikası da iktidarı kurtaramayacak!
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, "Savaş çığırtkanlığı ve operasyonlar iktidarı kurtaramayacak. İktidar halkın kaynağını savaşa aktarıyor" dedi.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, "Savaş çığırtkanlığı ve operasyonlar iktidarı kurtaramayacak. İktidar halkın kaynağını savaşa aktarıyor" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anarak, sözlerine başlayan Başaran, “Üzerinden 50 yıl geçti ama maalesef Türkiye’deki siyaset yürütme biçimi, muhaliflere ve devrimcilere yaklaşım değişmedi. Biz 3 fidan şahsında yaşamını devrim ve demokrasi mücadelesinde yitiren bütün yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz” dedi.
Kadınlar olarak 8 Mart’tan aldıkları coşku, Newroz’dan aldıkları kararlılık ile 1 Mayıs alanlarına aktıklarını dile getiren Başaran, “8 Mart 1957’de grev yaparken katledilen kadın arkadaşlarımızı, 1 Mayıs 1977 Kazancı Yokuşu’nda katledilenleri tarihin başlangıcından beri emek mücadelesinden bir adım geri adım atmamış bütün kadınların ruhu ile meydanlara çıktık. Bütün kadınların sesi ile insanca yaşam talebimizi haykırmış olduk” diye belirtti.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ VE KADINLARA ETKİSİ
Dünyada ve Türkiye’de ekonomik krizin her geçen gün derinleştiğine dikkat çeken Başaran, şunları söyledi: “Bu ekonomik krizin en büyük yansımasını da biz kadınlar yaşıyoruz. Yoksulluğun adı artık kadınlaşmış durumda. Yoksulluk kadınlaşmış durumda. Türkiye'de kadınlar en fazla işsizliğin olduğu kategori içinde. Dünyada da Türkiye kadın işsizliğinin en yoğun olduğu yer. Genç kadın işsizliği, genel işsizlik içinde 2 katına çıkıyor. 1,3 milyon kadın ücretsiz bakım emeği adı verilen gelirle çalışma hayatının dışında tutuluyor. Çalışan her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalışıyor. Kadınlar açlık ve yoksulluk ile mücadele ederken iktidarların yürüttüğü savaş siyaseti sonucunda ırkçı cinsiyetçi saldırılarla yüz yüze kalmaya devam ediyorlar.
Özellikle savaş nedeniyle topraklarını, yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalan mülteci durumuna düşen kadınlar bir taraftan cinsiyetçi, milliyetçi, ırkçı saldırılarla yüz yüze kalırken bir de gittikleri her yerde en derin yoksulluğu yaşayan kesimlerin başında geliyorlar. Bu tablo ile 1 Mayıs alanlarındaydık, bu tablo ile 1 Mayıs bayramını kutlamaya çalıştık. Yine Ramazan Bayramı’nı geçirdik, buradan İslam aleminin tekrar Ramazan Bayramı’nı kutluyorum. Bu Ramazan Bayramı tıpkı 1 Mayıs gibi bayram tadında yaşamadı. Bayramda insanlar evlerine şeker alamadılar, ramazan boyunca iftar yapabilseler sahur yapamadılar, sahur yapabilseler, iftar yapamayan bir toplum gerçekliğiyle yüz yüze kaldık.
'İKTİDAR HALKIN KAYNAĞINI SAVAŞA AKTARIYOR'
Halk iftarını yarı aç bir biçimde açmak zorunda kaldı. Bu ekonomik kriz ve buhran ortada iken iktidar Ramazan boyunca savaş siyasetinde bir adım geri atmadı. Her yerde savaş propagandası yaptı, yine Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları hız kesmeden devam etti. Bütün kaynakları savaşı finanse etmek ve iktidarını güçlendirmek için harcamaya devam etti. Yoksullar bu süreçte daha da yoksullaştı, ama iktidar bu yoksulluğu gidermek için politika üreteceğine yoksulları bir de azarlarcasına tamahkarlıkla suçlamaktan geri durmadı.
Bu ülkede geleceğini göremeyen gençler ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, yurt dışında planlar yapmak zorunda kalıyorlar, bütün bayram ve Ramazan boyunca. İktidarın ekonomi politikası tam da bu! İnsanları açlığa ve sefalete mahkum etmek, yardımlarla kendine biat ettirmek. Halkın esnafın bu yalanları bu karnı tok. Artık bu siyasetin tükendiğinin farkındayız. Hiçbir milliyetçi söylem, hiçbir savaş siyaseti iktidarın yürütmüş olduğu bu krizi, siyaseti aşmasını sağlamayacak. Hiçbir sınır ötesi operasyon, hiçbir savaş çığırtkanlığı iktidarın geleceğini varlığı kurumsallaştıramayacaktır. Buradan bir kez daha bunu ifade etmiş olalım.
Emekçilere buradan bir kez daha seslenmek lazım. Emeğimizin hakkını almak için kadınlar başta olmak üzere eşit işe eşit ücret, insani koşullarda, yaşam koşulları ve sendikalı çalışma hakkımızı kazanana kadar alanlarda, meydanlarda, Meclis kürsüsünde mücadeleye devam edeceğiz.
CEZAEVLERİNDE ZULÜM
Ülkede ekonomik en önemli sorunların başında gelirken demokrasi krizi, insan hakları ihlalleri de ülkenin esaslı gündemlerinden biri olmaya devam ediyor. İnsan hakları ihlallerinin en başında da cezaevlerinde uygulanan hak ihlallerini sayabiliriz. Şu anda bildiğiniz gibi 24 yıldır İmralı'da Sayın Öcalan üzerinden başlatılan tecrit, cezaevlerinde yaygınlaşmaya devam ediyor. Cezaevlerinde kadın tutsakların durumu dile getiriyoruz, ama sadece bizim dile getirmemiz yeterli değildir, Türkiye kamuoyunun daha kararlı ve net bir tavır alması önemlidir. Hasta tutsaklar hastane sevklerinde kelepçeli muayeneye zorlanıyor, çıplak aramaya maruz kalıyorlar.
Aysel Tuğluk arkadaşımızda olduğu gibi hasta olmalarına rağmen hastalıkları cezaevlerinde daha fazla ilerlemesine rağmen yerel hastaneler, üniversite hastaneleri, ‘cezaevinde kalamaz raporu’ vermesine rağmen adli tıp düşmanca bir yaklaşımla ‘cezaevinde kalabilir’ raporu vermeye devam ediyor. Hasta tutsaklar her gün biraz daha ölüme sürükleniyor, cinsel saldırılar, işkence, tecrit ve izolasyon uygulanmaya devam ediyor. Kadın tutsaklardan bize ulaşan bilgilere göre kadınlar olmayan disiplin cezalarından dolayı beraber aktiviteye çıkamıyorlar, havalandırmadan yoksun bırakılıyorlar, sürgün ediliyorlar. Sürgün edilme, ayrıca toplumsal olarak bir cezalandırma yöntemidir. Sadece tutsaklar değil, aileleri de kolektif olarak cezalandırılıyor. Kürdistan’ın yoksul halkından birçok tutsak ailelerinin yaşadıkları yerden kilometrelerce uzaklara sürgün edilerek ailelerinin onlara ulaşması engelleniyor. Hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek, tecrit ve işkenceye dur demek için aileler Türkiye ve Kürdistan'ın dört yanında Adalet Nöbeti tutuyor.
ADALET NÖBETLERİ
Geçen haftalarda Diyarbakır'da Adalet Nöbeti tutan aileler ile bir araya geldik, daha sonra Şenyaşar Ailesinin Adalet Nöbeti’ni ziyaret ettik. İkisindeki ortak nokta, biri cezaevinde insanlar ölüme sürükleyen sistemin adaletsizliği, bir tarafta da iki çocuğu ve eşini kaybeden Şenyaşar’a uygulanan adaletsizlik. Aslında ortak nokta adaletin olmamasıydı. Orada da ifade ettik adalet yerin altında olsa bile adaleti çıkarmak için mücadeleye devam edeceğiz. Hasta tutsakların durumunu gündemleştiren, infaz yakmalara karşı mücadele eden ailelerin yanındayız, bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Bu ülkenin esaslı ve hiç bitmeyen bir gündemi de kadınlara yönelik şiddet! Resmi rakamlara ulaşamıyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na başvurularımız taleplerimize olumlu yanıt alamıyoruz. İçişleri Bakanlığı'nın verdiği rakamların gerçeklikle bağdaşmadığı konusunda gözlemlerimiz var. Nisan ayında 24 kadın erkekler tarafından katledildi, 16 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Bu bir savaş tablosudur. Bu nedenle kadınlara yönelik katliamların kırım boyutuna geldiğini ve bunun karşısında daha net bir mücadelenin verilmesi gerektiğini belirtiyoruz. Bu gerçeklik ortada iken iktidar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçti ama kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaktan vazgeçmedi.
Kadınlar olarak, HDP Kadın Meclisi olarak 28 Nisan’da Danıştay’da sözleşmeden geri çekilmeye dair davadaydık. Orada da sözleşmeden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha ifade ettik. Bu da yetmedi şu anda iktidar erkeklerin ‘pişmanlık’ adı altında işledikleri yeni bir kılıf uydurmak için yeni bir düzenleme getirmeye çalışıyor. Buradan iktidara söylüyoruz gerçekten samimi olarak kadın cinayetlerini önlemek gibi bir niyetiniz varsa İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararından vazgeçin! Bize göre İstanbul Sözleşmesi hala yürürlükte ama sizin derdiniz kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırmak değil. Siz toplumu biat ettirmek için bu saldırıları yapıyorsunuz.
Bir taraftan kadın kazanımlarını hedeflerken bir taraftan mücadele yürüten kadın kurumlarını ve kadınları hedef haline getiriyorsunuz. Son olarak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Derneği’ne dava açıldı. Dava gerekçesi olarak erkek şiddetine karşı mücadele etmenin ahlak dışı olduğu belirtilmiş. Hakimlere savcılara sormak lazım, sizin ahlak anlayışınız ne? Nasıl bir ahlak anlayışınız var ki kadınlar katledilirken vicdanınız sızlamıyor, ahlak anlayışınıza ters gelmiyor, çocuklar sizin denetiminizdeki yurtlarda tecavüze uğrarken ahlak anlayışınıza etki etmiyor ama kadınlar mücadele ederken ahlakınızın dışında oluyor.
Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak’ın gözaltına alınmasını hukuksuz gördükleri ve yayınlar yaptıkları için ‘teröre destek veren yayınlar yaptıkları’nı iddia etmiş savcılık. Aslında burada bir kez daha kadın ve Kürt düşmanı politikalarını gözler önüne sermiş oldu. Bizler kadın dayanışmasını büyütmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneğinin yanında olmaya ve ittifakımızı büyütmeye devam edeceğiz.
HDP GENEL MERKEZİNE DÖNÜK PROVOKASYON VE SALDIRI
Dün Genel Merkezimizde bir provokasyon ile yüz yüze kaldık. AKP-MHP İttifakı 2015 Nisan’dan bu yana Sayın Öcalan ile görüşmelerin kesilmesinde bugüne-Kürt sorununda demokratik ve müzakere yöntemleri çözüm iradesinden vazgeçildiği günden bugüne yani Kürt sorununda tekrar savaş politikalarıyla çözme iradesini ortaya koyduğu günden bu yana her gün partimize, Kürtlere saldırı politikaları gerçekleştiriyor. İktidar kendini Kürt düşmanlığı üzerinden konumlandırarak, Kürt düşmanlığı üzerinden önümüzdeki dönemi kurgulamaya, kurmaya ve faşizmi kurumsallaştırmaya çalışıyor.
2015 yılından bu yana gözaltı, tutuklama, şehirlerin yakılıp yıkılmasıyla, kayyımlarla partimizi yıldırabileceğini sanan bir iktidar var. Aslında Diyarbakır’da, Van’da, Hakkari’de, İzmir’de partimizin önüne konulan çadırlar da bu saldırı politikalarının bir parçasıdır. Bu provokasyon, HDP’ye geri adım attırma siyasetinin bir parçasıdır. Bunların tümü Kürt düşmanlığının bir parçasıdır.
Dün burada aile adı altına 3 kişiyi partimizin önüne getirerek bir provokasyon çıkarmaya çalıştılar. Ancak bir algıyı düzeltmekte fayda var. Dünden beri yandaş basın, farklı biçimde bütün gerçekliği ters yüz ederek yayın yaptı. Bir şeyi düzeltmekte fayda var. Dün partimizin önünde aliler yoktu, Ankara Emniyeti vardı, İçişleri Bakanı vardı, AKP-MHP ittifakı vardı, eylemci onlardı. Partimizin önünde eylem yapan. Siyah çelenk bırakan polislerdi. Siyah çelengi aileler bırakmadı polisler bıraktı. Dün gerçekleştirilen provokasyon İçişleri Bakanlığı tarafından planlandı. İçişleri Bakanlığı değil, suç işleri, propaganda bakanı! Orada bu organizasyonun onların yaptığını biliyoruz, ortaya çıkan tablo bunun en net göstergesiydi.
'HDP DİZ ÇÖKMEZ'
Gelenler de polis değil, güvenlik gücü değildi, güvenlikten sorumlu kişiler bir milletvekilini bu kadar pervasızca, bu kadar pespaye bir şekilde tehdit etme cüretini gösteremezler. Bu kişilere polis denmez, denemez, güvenlik gücü denemez! HDP Genel Merkezinde benim şahsımda bütün Kürtlere, bütün kadınlar, bütün HDP’liler tehdit edildi. ‘Seni çivilerim’ söylemi Türkiye'nin demokrasisine söylenmiş bir söylemdir. Hiç eğip bükmeye gerek yok. Bu söylem ve tehditlerle HDP’ye geri adım attıracaklarını zannedecek kadar akılsız bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu saldırılarla başarılı olacağını düşünen trajik durumda bir iktidar var. 7 yıldır yapmadığınız kalmadı. Buradan tekrar söyleyelim, 7 yıldır parti binamıza konulan bombalardan, mitinglerimizin bombalanmasına kadar eğitip, donatıp planını eline verdiği katili İzmir İl binamıza gönderip, genç bir arkadaşımızı katledip, tüm yöntemleri denediniz. Başarılı olmadınız. Dokunulmazlıkları kaldırdınız, belediyelerimize kayyım atadınız diz çöken geri adım atan bir HDP gördünüz mü?
Bize kim olduğumuzu soruyor polis, biz Kürdüz. On yıllardır kimliğini yok saydığınız, dilini yasakladığınız, hala sömürge olarak yaklaştığınız Kürtleriz, kadınız biz. Sadece kendi sınırlarınız içinde yaşam hakkı tanıdığınız, evde erkeğe,dışarıda devlete köle olarak gördüğünüz kadınlarız, kapılarına çarpı koyduğunuz Alevileriz, sokak ortasında katlettiğiniz Ermenileriz, Lazlarız, yani Türkiye halklarının tümüyüz. Seçilmişler, işçiler, emekçileriz, biz HDP’yiz. Hiçbir saldırınız HDP’ye geri adım attıramayacak. Kürtlere, kadınlara, işçilere, ezilmişlere geri adım attıramayacak. Suç İşleri Bakanı’na, propaganda bakanın bir kez daha hatırlatalım; benzerleriniz tarihin çöp sepetinde, siz de kendinizi orada bulmaktan kurtaramayacaksınız.”