Cumartesi Anneleri'nin, kayıp yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin cezalandırılmasını talep etmek amacıyla düzenledikleri eylemlerinin 700'üncü haftasında gerçekleşen polis saldırısında gözaltına alınan 46 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması görülüyor.
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 21'nci Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada 46 kişi hakkında "Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine muhalefet" suçlaması yöneltildi. Duruşmaya çok sayıda Cumartesi Annesi ve 700'üncü haftada gözaltına alınan Cumartesi İnsanları, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Züleyha Gülüm, Ali Kenanoğlu, Oya Ersoy, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekilleri Turan Aydoğan, Ali Şeker, bağımsız Milletvekili Ahmet Şık katıldı. Çok sayıda avukat da savunma yapmak üzere hazır bulundu.
21'nci Asliye Ceza Mahkemesi salonunun küçük olması sebebiyle 33'üncü Ağır Ceza Mahkemesi salonunda görülen duruşma, kimlik tespitlerinin ardından başladı.
Duruşmada ilk olarak söz alan İHD Eşbaşkanı Öztürk Türkdoğan, beraat kararı verilmesini içeren beyanatı heyete tebliğ etti.
TÜRKDOĞAN: YASAKLAMA SOMUT BİR GEREKKÇEYE DAYANDIRILMIYOR
Türkdoğan, yasaklanma kararının Beyoğlu Kaymakamlığı’na eylemin gerçekleşeceği gün iletildiği, kararın aynı gün onaylandığını ve Cumartesi Anneleri’ne tebliğinin ise müdahaleden sonra gerçekleştiğini belirtti. Yasaklamanın da somut bir gerekçeye dayanmadığını belirten Türkdoğan, yasaklamanın ve müdahalenin kanuna aykırı olduğunu söyledi.
Türkdoğan, öte yandan kişi hak ve özgürlüklerinin de keyfi bir şekilde kısıtlandığını kaydetti. Gözaltında kayıplar sorununu uzun yıllardır takip eden bir kişi olduğunu söyleyen Türkdoğan, İHD olarak gözaltında kaybedilen insanların akıbetlerinin ortaya çıkarılması ve faillerinin cezalandırılması talebiyle çok sayıda açıklama yaptıklarını ve uzun yıllardır mücadele yürüttüklerini ifade etti.
Mecliste gözaltında kayıplara ilişkin kayıtlara geçen raporları okuyan Türkdoğan, devlerin kayıtlarındaki verilere bakıldığında bile Cumartesi Anneleri’nin adalet taleplerinin ne kadar haklı olduğunun görüleceğini belirtti. Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinin başladığı günden bugüne yaşananları anlatan Türkdoğan, Cumartesi Anneleri ve Berfo Ana’nın dönemin Başbakanı Erdoğan ile gerçekleştirdiği görüşmeyi hatırlatarak, eylemin meşruluğuna ve haklılığına dikkat çekti. Türkdoğan, tüm sanıklar için beraat kararı talep ederek, savunmasını sonlandırdı.
Türkdoğan’ın talebini değerlendiren mahkeme heyeti, beraat talebini reddetti.
Ardından savunma yapan Cumartesi insanlarından Maside Ocak Kışlakçı, boynunda gözaltında kaybedilen ağabeyi Hasan Ocak’ın fotoğrafı ile söz aldı. Ağabeyinin gözaltına alındığı zaman emniyetin gözaltıyı reddettiğini belirten Kışlakçı, “İki tanığın ifadelerinden abimin işkencede olduğunu öğrendik. Her yere başvurduk ancak 58 gün sonra kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü öğrendik. Adli tıptaki bir ceset fotoğrafı ile teşhis ettik. Ben bu fotoğrafı 26 yıldır unutamıyorum. Biz 26 yıldır abimin gözaltına alınıp kaybedenlerden hiçbirini bu mahkemelere çıkaramadık. Adli Tıp Kurumu raporuna göre abim yoğun işkencelerin ardından tel ya da ip ile boğuldu. Çalmadığımız kapı kalmadı ama hiçbir sonuç alamadık. Ben abim için gitmiştim oraya, orada daha büyük bir aile oldu. Orada bir aile olduk. Bu annelerin tek bir isteği vardı, gözaltında kaybedilen çocuklarının akıbetini bilmek. Bunu istemek nasıl suç oluyor, aklım almıyor. Bu yasalarda yazan şeyler bizim hakkımız olan şeyler ama öyle şeyler yapıyoruz ki ne sevdiklerimize kavuşabiliyoruz ne adalet görüyoruz. 26 yıldır bu mücadeleden vazgeçmedik. Bizim yakınlarımızı kaybedenleri failleri neden yargılanmıyor da biz neden yargılanıyoruz” dedi.
OCAK: EYLEMDE BİR SUÇ UNSURU TESPİT EDİLMEDİ, AMA 700’ÜNCÜ HAFTADA YASAKLANDI
Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak da kardeşi Hasan Ocak’ın fotoğrafı ile savunma yaptı. Ocak, 26 yıldır adalet arayışında olduklarını ifade ederek, Cumartesi Anneleri’nin 699 hafta boyunca gerçekleşen eylemlerde bir suç unsuru tespit edilmediğini ancak 700’üncü hafta eylemlerinin yasaklandığını söyledi.
Yalnızca adalet aradıkları ve adalet aramanın suç olmadığını ifade eden Ocak, “Bu etkin soruşturma istememizin neresi suçtur. Sadece gerçek failleri gizlemeye dönük bu suçlamaları reddediyorum. Orada saldırıya uğrayan bizdik” diye konuştu.
Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi Faruk Eren ise savunmasında şunları dile getirdi: “Kayıp yakını nedir onu anlatmak istiyorum. Ağabeyim Hayrettin Eren 1980’de gözaltına alındı. Gözaltına alınışının birçok tanığı olmasına rağmen devlet bunu kabul etmedi. O tarihten beri annem ve babam büyük bir mücadele verdi. Yıllarca umutla beklediler. Annem abimin elbiselerini ölene kadar temiz tuttu. Bu devlet böyle bir devlet. En sonunda ‘bari kemiğini bana verine’ razı oldu. İlk başta sandık ki bu bizim başımıza gelmiş. İHD ile başka aileler ile tanıştık. Gözaltında kayıplara karşı biz de İHD’ye gittik. Annem şaşırdı. Yüzlerce insan kayıptı. İnsanlar sadece çocuklarının kemiklerini istiyorlardı. Nasıl vazgeçecekler. Çocukları kayıp. Ben neden vazgeçeyim, abim kayıp. 699 hafta böyle devam etti. Ama 700’üncü hafta hiçbir uyarı yapılmadan çok sert saldırıya uğradık. Şiddete uğrayan biziz. Ondan sonra biz orada eylem yapamadık. Galatasaray Meydanı şimdi utanç yeridir. İddianamede ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganını suç olarak tanımlanmış. İddia makamı işkenceyi mi savunuyor. Evet bu sloganı attık atmaya da devam edeceğiz. 40 yıldır çocuğunu almışsınız ve almamışsınız diyorsunuz, üstüne işkence ediyorsunuz. Biz bedeli ne olursa olsun bu mücadeleyi sürdüreceğiz.”
Gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın yeğeni Adil Can Ocak, küçük yaştan beri eyleme katıldığını belirterek, Cumartesi Anneleri’nin yalnızca adalet talebi ile eylemlerini gerçekleştirdiklerini dile getirdi. Ocak, adalet mücadelesinin suç olduğunu düşünmediğinin altını çizerek, “Kaybedilen insanların akıbetinin açığa çıkarılmasını istiyorum. Biz 700’üncü haftada bir anda polislerin müdahalesine maruz kaldık. Bazı kişilerin yumruklarla darp edilerek gözaltına alındıklarını gördüm. Kimseye mukavemet etmedik. Asıl şiddete uğrayan biziz” diye savunma yaptı.
Daha sonra savunma yapan Cüneyt Yılmaz, kayıp yakını değil hak savunucu olduğunu dile getirerek, Cumartesi Anneleri’nin adalet mücadelesini desteklediğini söyledi. Adalet mücadelesini desteklemenin suç olmadığını ifade eden Yılmaz, “Polisler önce kolay gelsin hazırlanıyor musunuz dedi, ama sonra ne olduysa birden müdahale edildi. Gözaltına alındıktan sonra uyarı anonsları duydum. Ters kelepçe ile tekmeler ve küfürler eşliğinde gözaltına alındım. Bize küfür eden, işkence eden polislerin yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Çocuklarının, yakınlarının kemiklerini arayanlara destek vermenin suç olduğunu düşünmüyorum. Bizi engelleyenler kayıpların sorumlularıdır” dedi.
‘YASAKLAMA KARARI HUKUKA UYGUN DEĞİL’
CHP üyesi Ali yiğit Karaca, 699 hafta boyunca barışçıl bir şekilde devam eden eylemin yasaklanma kararını hukuka uygun bulmadığını ifade ederek, yasal bir hak ve insani bir tepki gereği eyleme katıldığını ifade etti. Karaca, eylemlerinin suç teşkil etmediğini belirterek, adalet mücadelesinin önemine dikkat çekti.
Rober Koptaş da Cumartesi Anneleri’nin “mübarek” olarak tanımladığı mücadelesine yeterince destek veremediğini söyleyerek, “Bazı haftalar gittim ama bazı haftalar gitmedim. Kayıplar yaratma, insanları gözaltında kaybetme geleneğine karşı mücadele eden bu insanlar cezalandırılması gereken değil ödüllendirilmesi gereken insanlardır. Bu nedende destek verdim. Gaz atıldı, plastik kurşun atıldı. Bence Galatasaray Meydanı, orayı 699 hafta boyunca bırakmamış anaların ak sütü kadar helaldi. Sürüklenerek gözaltına alındık. Gözaltı otobüsünde küfre, hakarete maruz kaldık. Bazı arkadaşlarımız darp edildi. Bu nedenle bunları yapanların yargılanması gerektiğini düşünüyorum. Toplanmak, gösteri yapmak bir yurttaşlık hakkıdır. Bunu suç haline getirenlerin suç işlediğini düşünüyorum” diye konuştu.
Deniz Koç, vicdani ve adalet duygusu gereği eyleme katıldığını ifade ederek, “Cumartesi Anneleri siyaset yapmaz. Sadece çocuklarının, yakınlarının akıbetini arıyorlar. Ben o gün oradaydım. Saat 10:00 sıralarında hiçbir uyarı yapılmadan üzerimize çullandılar. Kaldı ki gözaltına alındıktan sonra da inanılmaz derecede gayri insani muameleye maruz kaldık. Yargılanması gereken o polislerdir. Beraatimi talep ediyorum” dedi.
Ali Ocak, Adil Can Ocak ve Maside Ocak Kışlakçı’nın avukatı Avukat Ahmet Cihan, yaptığı savunmada Beyoğlu Kaymakamlığı’nın aldığı yasak kararının hukuka aykırı olduğunu, toplanma özgürlüğüne aykırı olduğunu ifade ederek, çok sayıda uluslararası kararı örnek gösterdi.
Gözaltında yaşanan darp ve şiddete dikkat çeken Cihan, “Gözaltına alınma anlarına ilişkin görüntüleri izledim. Tüyleri diken eden bir şey söylemek istiyorum: Görüntüleri izlediğinizde müdahale esnasında Fetmi Tosun’un kızı Besna Koç’un çırpınışını görüyorsunuz. ‘Ne yapıyorsunuz, babamı arıyorum ben’ diyor. O polisler 699 hafta boyunca aşina olduğu polisler. Yani onlarla birlikte bu eylemin sükunet içinde gerçekleşmesini sağlayanlar” dedi.
Beyoğlu Kaymakamlığı’nın yasak kararının hukuka aykırı olduğunun altını çizen Cihan, “Yasak belirtilirken sadece maddeler belirtilmiş ancak makul bir gerekçe belirtilmemiştir. Yasak bildirim yükünü karşılama gerekçesine dayandırılmış ancak AİHM’in çok sayıda kararına göre barışçıl bir eylem bildirim yükünü karşılamasa dahi müdahale edilemez. 699 hafta boyunca aynı saatte, aynı yerde ve aynı disiplin altında yürüyen eylem zaten bildirim yükünü kapsayan bir eylem değildir. 699 hafta boyunca da zaten Beyoğlu Kaymakamlığı’na bildirimde bulunulmadı zaten. Temel kriter gösterinin barışçıl bir şekilde sürmesidir. Tebligat 24 saat önce değil eylemden sonra yapılmıştır. Ortada son derece keyfi bir karar var. Galatasaray Meydanı ve kayıp yakınları özdeşleşmiş bir bütündür. Kayıp ailelerinin başlattıkları ve sürdürdükleri bu eylem kayıp sayılarını ve bu gerçek ile yüzleşmeyi sağlamıştır. Dosyayı beraatla sonuçlandırmasını istiyorum” diye savunma yaptı.
Duruşma, savunmalardan sonra 12 Temmuz’a ertelendi.