Deprem alanında hala erkek şiddeti var

Kadın Savunması Ağı adına konuşan Gökçe Korkmaz, hem devletin Hatay Defne’deki Sevgi Parkı’nda yaptığı baskıyı hem de deprem bölgesinde erkek şiddeti vakalarını anlattı.

Hatay’ın Defne ilçesindeki Sevgi Parkı’ndaki kampın boşaltılmasının hemen öncesinde bölgedeki durumu Kadın Savunması Ağı’ndan Gökçe Korkmaz, hem polisin tavrını hem de bölgede yürüttükleri kadın odaklı dayanışma çalışmasını ANF’ye anlattı.

Gökçe Korkmaz, Sevgi Parkı’nın orada nasıl bir işlev gördüğünü anlatırken polisin depremzedelere gerekirse zorla çıkaracağız dediğini de söyledi. Gökçe Korkmaz, şunları aktardı: “Defne çok büyük bir ilçe. İçinde çok fazla mahalle var çoğunlukla da Arap Alevilerin yaşadığı bir yer burası, hatta neredeyse hepsi. Sevgi Parkı şu an depremzedelerin ihtiyaçlarını karşılamak, bazen belki sosyalleşmek için bir araya geldiği bir merkez durumunda. Sevgi Parkı, sosyalist örgütler ile kadın ve feminist örgütlerin yan yana çadırlarını da dizdiği bir alan aynı zamanda. Başka ilçelerde de tabii ki birçok örgüt var. Ama burada bambaşka bir dayanışma mevcut.

Sevgi Parkı’nda kalan birçok depremzede ‘Ben başka bir yere taşınmak istemiyorum. Çünkü Sevgi Parkı biz iyileştiriyor’ diyor. Çünkü etrafımızda o kadar çok enkaz yok. Ayrıca evet, yaşananlar çok kötü ama burada insanlar sosyal alanlara da ihtiyaç duyuyor. Gelip konuşmak, dertleşmek, çözüm bulmak, ilişkilenmek bazen de neşelenmek istiyor. Sevgi Parkı dışında da böylesine geniş çaplı bir güçlenme, iyileşme, ilişki kurma ortamı yok. O gün yaşananlar aslında ilk değildi. Normalde çadır sayısı ve yerleşke planlamasını AFAD ya da TSK yapıyor devletin yetkili kurumu olarak. Ama polis 'burayı boşaltın' demeye gelmeden iki gün önce gelip çadır sayısı vs. istemişti. Bunu polisin yapması doğrudan müdahale geleceğine dair bir ipucuydu. İki gün geçti ve 'buradan çıkmanız lazım' denildi. Sadece kurumlara değil, böylesi büyük bir yıkımın içinde yeniden hayat kurmaya çalışan ve temel ihtiyaçları bile karşılanmamış insanlara dediler bunu. Bu insanların onlarca yakını ölmüş, cenazeleri bile olmamış ve polisin depremzedelere doğrudan şunu dediğini duyduk biz: ‘Gerekirse zorla çıkarırız.’”

SU BİLE GETİRMEYEN DEVLET DÖVMEKLE TEHDİT EDİYOR

Gökçe Korkmaz, polis geldikten sonra kriz koordinasyonu olarak sabaha kadar nöbet tuttuklarını söyledi. Ayrıca polisin başka parkları da boşaltmaya çalışıp vazgeçtiğini çünkü halka yerleşecekleri yeni bir alan bile gösteremediklerini ifade eden Gökçe Korkmaz, şöyle devam etti: “Burada iki tane koordinasyon var. Bir; bütün örgütlerin dâhil olduğu kriz koordinasyonu, diğeri de Hatay Afet Kadınlar Birlikte Güçlü Koordinasyonu. O da kadın örgütlerinin ve bazı sosyalist yapılanmaların içindeki kadın birimlerinin olduğu bir koordinasyon. Biz Kadın Savunması Ağı olarak ikisinde de bulunuyoruz. Burada sabaha kadar bir toplantı yaptık kriz koordinasyonuyla ve nöbet tuttuk. Bütün çadırları gezdik, konuştuk. Halkın yüzde 80’i burada kalmaya devam etmek istiyor.

Bunun çeşitli sebepleri var. İlk olarak iktidara güvenmiyorlar. Burada evini bıraktığında iktidarın buraları yeniden ranta ve kendi kârına dönüştüreceğini biliyorlar. Aynı zamanda dediğim gibi burası Arap Alevilerin mahallesi ve Sünni Türklerin olduğu mahallelere yerleştirilmeye çalışıldıklarını da biliyoruz. Sünni bir toplulukla kendi komşuları, dayanışma ilişkileri olmadan yaşamak istemiyorlar.  Bir yandan da tabii ki bu sosyalist örgütlerin, kadın örgütlerinin burada kurduğu ilişki ağının kendilerine gerçekten iyi geldiğinin farkındalar. Mesele sadece bir şey vermek, almak değil. Burada aynı zamanda sosyalleşme ortamlarımız var başta da bahsettiğim gibi insanların bir arada konuştuğu, dertleştiği, neşelendiği alanlar da yaratılıyor. Ve bunu kaybetmek de istemiyorlar.

Boşaltılmak istenen üç tane park var. Sevgi Parkı, Atatürk Parkı ve millet bahçesi dedikleri bir yer. Atatürk Parkı da çok geniş bir alan. Orada da Çarşı taraftar grubunun organize ettiği bir yer var. Diğerinde de AFAD’ın; yani devletin organize ettiği bir yer var. Bunları da boşaltmak istiyorlarmış. Oradaki insanları çıkarmışlar mesela, çünkü orada sosyalist bir örgüt yok! Çarşı Grubu, ‘Hayır bu insanlar şu an burada kalmak istiyor’ diyememiş. Üç saat sonra geri gelmiş polisler ve ‘Çıkmayın, geri kurun çadırlarınızı’ demiş. Çünkü insanlara kalın diye gösterecekleri yer bile kurmamışlar. İnsanları korku politikasıyla ve şiddetle tehdit ederek hala burayı yönetmeye çalışıyor. Su bile göndermeyen devlet, dövmekle tehdit ediyor buradaki insanları. Ve sosyalist örgütler veya bir dayanışma ilişkisi yoksa sadece yardımlaşmaya gelen STK, Çarşı tarzı kurumlar da polis 'gidin' dedi mi, hemen gidiyor.

Elbette tüm sivil yapılar için demiyorum. Ama buradaki örgütlerin, odaların, sendikaların devlete ve polise karşı tutumu; depremzedelerle yeniden bir hayat kurarken ve temel ihtiyaçlarımız karşılanırken bir dayanışma ilişkisi sürdürmesi açsından çok önemli. AKP hep şunu yapar, doğrudan saldırmaz, tehdit eder, azaltır, azaltır, o baskı ve tehditle seyrelttiği yerden de koparır. Burada da bunu yaşayabiliriz. Bir yandan da gerçekten enkaz çalışması başlatılırsa elbette çıkarız. Asbest gazının içinde kalmak tehlikeli. Bunu da gözetmek zorundayız. Sırf bir devlet karşıtı inattan değil ama hiçbir yerde neredeyse enkaz çalışması yok. İnanılmaz ağır işliyor ve nedense hep sosyalist örgütlerin olduğu yerlerden enkaz çalışmasına başlamak geliyor akıllarına, bunu da iyi niyetli falan görmüyoruz.”

ÖZERK ALAN KADINLAR İÇİN SORUNLARI ORTADAN KALDIRIYOR

Deprem bölgesinde kadın odaklı çalışmanın önemine de değinen Gökçe Korkmaz, şahit oldukları örnekleri de şöyle anlattı: “18 gün önce Kadın Savunması olarak geldik. Ondan önce de zaten arama kurtarma çalışmalarındaydı birçok arkadaşımız. Geldik ve bir kadın dayanışma noktası kurduk. Çünkü en başta kadınlar ihtiyaçlarını temin etmekten bile çekiniyor. Mesela sutyen uzatıyorum, alıp siyah poşete koymak istiyor. Kadınlar kendi ihtiyaçlarını söylerken, özellikle bu genital sağlıklarıyla ya da vücutları hatta doğrudan söylemek gerekirse, örneğin göğüsleriyle ilgiliyse çekiniyor. Erkek gönüllülere söylemekten kaçınıyorlar. ‘Bizden çekiniyorlar, siz dağıtır mısınız’ diye koli koli ped getiren erkek gönüllüler oldu. İşte tam da bu yüzden kadın dayanışma noktası dediğimiz, o özerk alanda bu bariyer çok daha kolay aşılıyor. Hiçbir kadın benden ped isterken çekinmiyor. Çünkü görüyor, ben de kadınım ve doğrudan isteyebiliyor.

Bunun ötesinde erkek şiddeti bu koşullarda da bitmiş, tükenmiş bir şey değil. Burada kadınların erkek şiddetine dair şikâyet edebileceği, kendilerini savunabilecekleri bir alan gerçekten yok. Bu da çok büyük bir problem. Çünkü sürekli şunu duyuyoruz: Birçok kadın deprem oldu diye boşandığı eşine geri dönmek zorunda kaldı veya da boşanma sürecinde ama geri döndü ve şu an aynı çadırda kalıyor. Kadınlar buna zorlanıyor çünkü böyle bir kriz ortamında yalnız olmak, ekstra bir de kadın olarak çok zor.

Bir yandan da göçmen düşmanlığı çok yüksek. Sanal medyadan körüklenen bir şey bu ama örneğin bize de burada gelip, ‘Suriyeliler şunu yaptı bunu yaptı’ diyen oluyor. Biz de soruyoruz; siz kendiniz gördünüz mü diye. Hayır, bize polis söyledi diyorlar ya da asker. Bir hurafe gibi yayılan bir şey bu ve bunu doğrudan polislerin, askerlerin halka anlattığını duyduk. Hatay’da 6,4 büyüklüğünde deprem olduğunda ‘evine girene vur emri verin’ diye bağıran bir asker duyduk. Böyle bir ortamı korkuyla yönetmeye çalışıyorlar. Bu korkuya göçmen düşmanlığı da eklenince Suriyeli kadınlar ya da diğer göçmen kadınların bir şey istemesi daha da zor hale geliyor.”

KADINLAR KENDİ SÖZLERİNİ SÖYLEYECEK

Gökçe Korkmaz, 8 Mart Günü Hatay Afet Kadınlar Birlikte Güçlü’nün deprem bölgesinde de bir etkinlik yapacağını ve kadınların kendi sözlerini söyleyeceklerini vurguluyor: “Bizler burada kadın kahvesi diye bir yer kurduk. Çünkü ihtiyaçların karşılanmanın ötesinde bu kent yeniden kurulurken buradaki kadınların iradesinin, öznelliğinin de yeniden üretilmesi gerek. Bu kadar travmatik ortamda her insan için zaten güçlenmek ve mücadele etmek çok zor. Ama kadınların güçlenebileceği bir alan da lazım ki, kadınlar bu kent yeniden kurulurken onun aktif öznesi ve söz sahibi olsun. Ben böyle bir şey istiyorum diyebilsin özgürce.

İçinde yaşadığımız neoliberal sistemin bir yandan ekolojik kriz, bir yandan ekonomik kriz, bir yandan da erkeklik krizi ile hayat zaten zorken, 11 ilde yaşanan bu depremle bunun en yalın gerçekliğiyle yüz yüzeyiz. Feministler ve kadın hareketi uzun süredir bütün bu meseleyi en politik haliyle işleyen ve bunları sokağa döken bir mücadele içinde. Her 8 Mart’ta olduğu gibi yine bu talepleri sokağa taşıyacağız. Buradaki ihtiyaçları toplumsal bir talep haline getirmek ve sosyal bir seferberlik ilan ederek bir yandan bu iktidarı yıkmak ve alternatif üretmek adına feministlere büyük bir rol düşecek. Çünkü yeni bir dünyanın kadın hareketi olmadan kurulabileceğini düşünmüyorum. 8 Mart’ın bu yılki anlamı kadınların kentin, sistemin yeniden kurulurken bunu sahiplenmesi, bu sorumluluğu alması ve kendini güçlendirerek yeni kurulanın doğrudan bir parçası haline gelmesidir. Hatay Afet Kadınlar Birlikte Güçlü ile burada da bazı etkinlikler yapacağız. Bir yaşam zinciri oluşturacağız 8 Mart ve o yaşam zincirinde kadınlar kendi sözlerini söyleyecek.”