Gerilla güncesinde Sakine Cansız

Şehit komutan Armanc Goşkar, duygularını “Ne mutlu ki sana ki yaşarken bir halk için, kadınlar için paha biçilmez köklü bir miras yarattın. Yaşarken efsane olan kaç insan, kaç kadın var yeryüzünde? Yaşamı hep kavga olan kaç insan var" diye yazmış.

PKK’nin ilklerinden olan ve birçok ilke imza atan Sakine Cansız, KNK Paris Temsilci Fidan Doğan (Rojbîn) ve Gençlik Hareketi Üyesi Leyla Şaylemez ile birlikte 9 Ocak 2013’te Türk devleti tarafından Paris'te katledildi.

Yaşamı, kavgası ve direnişiyle kadın erkek bütün özgürlük savaşçılarına ilham veren Sakine Cansız’ın hunharca katledilmesi, özgürlük militanları kadar Kürt özgürlük mücadelesiyle uzaktan yakından ilişkili herkesi derinden yaraladı.

Armanc Goşkar, Nûda Sason ve Çayan Koçgirî de bunlardan biri. Şehit düştüğü dönemi güncelerine işleyerek, o günü paylaşıyorlar.

Bugün aramızda olmayan bu şehitler, Sakine Cansız'ın mücadelesine ve Paris Katliamı’na duydukları öfkeyi şu satırlarla ifadeye kavuşturmuşlar.

ŞEHİT ARMANC GOŞKAR’IN GÜNCESİNDEN

Munzurların direngen Sara'sına...

"Bir aşkın yüceliğinde buldum seni,

Bir kavganın güzelliğinde sevdim

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Ve sürecek,

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek."

Yiğit üç kadın vurulmuş diyor haber bültenleri… Soğuk ve soysuz bir kıtada, erkek modernitenin göz bebeği Paris'te, yiğit üç kadını vurmuşlar. Alçakça, kalleşçe, namertçe vurmuşlar. İnsan türünün en soysuz, en lanetli ruhu yine hortlamış diyorlar. Sara’yı, Rojbîn’i, Leyla’yı vurmuşlar… Demek vurulan sensin heval Sara! Demek ihanetin, kalleşliğin öfkesi bu sefer seni vurdu. Aşkın ve hüznün kentinde kapkara ruhlar pususuna bu sefer sen düştün. Asla eğmediğin, her zaman onurlu ve dimdik tuttuğun başından vurmuşlar seni. Öyle inanılmaz ki!

Yiğit bir kadın, vurulmuş diyorlar haber bültenleri. Kırk yıllık nefes nefese mücadele eden bir devrimci, bir yoldaş, bir özgür direngen ve inatçı kadın vurulmuş. Ömrünü dağlara, kavgaya vermiş bir kadın. Yurdundan uzak, soğuk bir kıtanın sisli bir kentinde vurmuşlar O’nu. Vurulurken bir efsane yaratmış o kadın. Tıpkı yaşarken yarattığı efsaneler gibi… Seni, sizleri öldürdüklerini sanıyorlar. Özgürlük ateşini söndürdüklerini sanıyorlar. Gafiller! Bizde yaşamın ölümle yaratıldığını bilmiyorlar. Kemal’in soyundan olduğunu bilmiyorlar…

Ne mutlu sana yiğit kadın. Ne mutlu ki yaşarken bir halk için, kadınlar için paha biçilmez köklü bir miras yarattın. Yaşarken efsane olan kaç insan, kaç kadın var yeryüzünde? Yaşarken adı kahramanlık destanlarına konu olan kaç kadın? Yaşamı hep kavga olan kaç insan var? Tarihin unuttuğu bir halkın ve coğrafyanın asi kızı! Mücadelen daha güçlü bir hafıza yarattı. İlmek ilmek özgürlük bilincini ektin zihinlerimize, yüreklerimize… Bunu sağlayan güç, Apoculuğun gücüydü sende. Apocu felsefeyi kadının özüyle doğru ve güçlü buluşturmandı. Çağdaş Prometheus’tan ateşi almandı. Kemallerin, Hayrilerin, Mazlumların, Zilanların, Agitlerin, Beritanların yoldaşlığına yaraşır bir yoldaşlığı yaşamanın asil gizini yakalamandı. Bunu biliyoruz…

Kölece dayatılan yaşama karşı en amansız kavgayı verdin sen. Acılarla, büyük zorluklarla, direnişlerle, soylu ve onurlu mücadelenle hep en önde oldun. Sende en çok yaşam sevincini, tutkusunu, mücadele azmini sevdik biz. Asla pes etmedin. Hep ilk günkü coşkuyla, heyecanla atıldın yeni güne. Özgürlüğü, özgürlük mücadelesini derin bir aşkla yürüttün. Tarihe, kültürüne, halkına, kadınlara karşı en derin ve en büyük bağlarla bağlandı yüreğin. Birçok ilkin yaratıcısı olman bu nedenleydi. Seni hedef seçmelerinin nedeni buydu. Bizi köklerimizden koparmak istiyorlar. Özgürlük bilincinden, hafızasından, tarihinden koparmak istiyorlar. “Önce kadınları vurun!” diyorlar leş kargaları yine. Sara, Rojbîn, Leyla bunun bedeli…

Bilmiyorlar Heval Sara, sen çoktan tarihe mal oldun, yaşarken tarihin kendisi oldun. Yaşarken özgürlük ruhunu ektin kadınların ve halkın yüreğine. Kökleşti bu duygular çoktandır. Kazındı belleklere. Bilmiyorlar, bu ruh asla sökülüp atılamaz bir daha. Bilmiyorlar, sizi vurmakla daha da büyüttüler bu ruhu. Köleliğe, egemenliğe kinimizi daha da derinleştirdiler… Şimdi Sara İştar, şimdi Sara Clara. Şimdi Sara Roza. Şimdi Sara Tanya. Şimdi Sara Leyla Qasım. Şimdi Sara, Rojbîn, Leyla, Zarife, Bese ve Zilan ve Sema ve Beritan artık… Şimdi binlerce Sara var; Rojbîn ve Ronahi var. Mücadelenizi zaferle taçlandıracak binlerce ardılınız, yoldaşınız var. Bize söz, zafere kadar durmak yok. Özgürlük kavgamız sizin ışığınızda daha aydınlık artık. Yoldaşlığınıza layık olma sözüyle yaşayacak, çalışacak ve savaşacağız. Anılarınız önünde saygıyla eğiliyoruz ve layık olma sözünü veriyoruz.

Söz onurdur, onuru çiğnetmeyeceğiz!

ŞEHİT ÇAYAN KOÇGİRİ’NİN GÜNCESİNDEN

"Yıl, 2012 Eylül günlerini gösteriyor takvimler. Gever'de T.C'nin askerliğini yapıyorum. Gerilla güçleri, Bingöl- Erzurum karayolunda eylem gerçekleştirmiş, birliğine gitmeye çalışan 110 asker öldürülmüş. Şemdinli’yi tamamen denetimine almış gerilla. Skorskyler Dağlıca’ya kobra desteği olmadan gidemiyor. Bizi almak için bir kirpi gönderiyorlar. Daha sonra birliğime gitmek üzere yola çıktım. Nereye, ne için gidiyordum? Nasıl yerlerdi gittiğim yerler? Yabancısıydım buraların, bu toprakların. Aradan bir yıl geçti ve ben hala buralardayım.

Bazı şeyler tesadüf müdür bilemiyorsun. Bir şey sana yol gösterir; doğru yolu, hakikati, gerçeği sana gösterir. Tıpkı bana gösterdiği gibi.

Tarih 9 Ocak 2013. Televizyonu açtığımda bir haber geçiyor. Arkasında bir fotoğraf. "Paris'te 3 kadın öldürüldü. Sakine Cansız, Leyla Şaylemez, Fidan Doğan..." Sanki başıma kaynar sular döküldü. Ne oldu bana? Kalp atışlarım hızlandı. Öfkeden göğsüme vuruyorum. Gerilmiş, yüreğimi sıkışıyor. Tanımıyorum Sakine Cansız’ı, daha önce ne ismini duydum ne de gördüm. Neden bu kadar etkilenip öfkeleniyorum.

Fransa'da Kürtler ayakta. Ben ise fiziken TSK’da Gever’deyim ama bir parça da olsa o halkla birlikte oralardayım. Çıldırtıcı, garip... O resim bana bakıyor ve bana sesleniyor. Senin ne işin var orada Veli diyordu. Bakışı içime işliyor, bu nasıl bir devrimcilik? Gözleri bana birşeyler anlatıyor. İlk kez görmeme rağmen bana birşeyler diyor. İçimde çok derinlerde bir yerlerde hissediyorum bu ruhu. Alıp götürüyor bu ruh beni ve cesaret kesiliyorum. Fotoğraftaki yüz bana bakıp haykırıyor; “Senin ne işin var orada Veli” diyor. Yiğit ol Veli, yürü! Çünkü o tepelerde gerilla var.

Aradan dört yıl geçti. Bilinçsiz bir askerlikten devrimciliğe kaçış benimkisi. Ve her zaman Sakine yoldaşı görememenin sancısını derinden hissettim. Kitabını okudum, yoldaşlarından seni dinledim ve sana söz veriyorum. Senin yolunda ilerleyeceğim ve yolunu davam bileceğim."

ŞEHİT NÛDA SASON’UN GÜNCESİNDEN

“Sadece mücadeleci demek yetersiz bir tanım. Sara, tanrıça kültürünün devam ettiricisi, gerçek ve yılmaz bir öncü kadın. Önderliğin bir yanı, bir yüzü, bir bileşemi ve temsilidir. Böylesi nadide bir güzellik ile tanışmak bende hep şanslı olduğum hissini uyandırmıştır. Direngen ve asiliğin emsali kına kokan, buram buram Dersim kokan kadına hitaben yazılanlar gölge olabilirler ancak. Bu görkemi, canlılığı, sevinci anlatmak pek mümkün olmayabilir. Dağ heybetindeki Sara arkadaşı ilk gördüğümde çok heyecanlanacağımı düşünüyordum. Fakat Sara arkadaşın sakin tebessümü öylesine sıcak ve samimiydi ki, sanki ilk defa karşılaştığım biri değil de uzun zamandır tanışan iki kişi gibi sarılmıştık birbirimize.

Canlı kızıl saçlarının kına kokusunu hala duyumsuyorum. En güzelinden hislere kapılarak ve tebessümü tüm olumsuzluklara çekilen duygu perdesiydi. Öyle duygular yaratıyordu ki hem kendisi hem de etrafındakiler coşuyordu çocuk temizliğinde gülüşlerle. Yanımızda üç ya da dört gün kalmıştı. Ve bize söylendiği gibi her hareketini takip ediyorduk. Bu bir eğitimdi. O zaman tam ne anlama geldiğini bilmesem de sonrasında anladım. Gerçekten kahramanları seyretmek bir eğitimdir. Çünkü kahramanlar iz bırakırlar ve seni yönlendirirler. Sara arkadaşı özel kılan ise, kahramanlığı kadında harmanlarken coşkusunu ve canlılığını hiç yitirmemesidir. Sara arkadaş sıradan biri olamazdı. Bu yüzden kavgaları hiç bitmedi. En büyük kavgası olan özgürlüğü kendisinde zirveleştirerek yol aldı özgürlük ve tanrıçalar diyarına.

Bu gücün karşısında kim olursa korkar. Korkarlar bir daha yenilmekten. Çünkü Sara arkadaşın her bakışı ve sözü en alasından tokattı düşmanın yüzünde. Her nefesi düşmanı öldüren cinstendi, çünkü alabildiğine cesur ve kahramancaydı. Bu yüzdendir ki Dersim'in asi kızından korkanlar bir daha tarihi rezaleti yaşamak için devreye girdiler. Yanıldıkları bir şey vardı. Onlar yüzyıllardır öldürmeye çalışıyorlar fakat canlandırıyorlar ve anı anına ölen onlar oluyor. Bizler de Sara gibi, Mazlum gibi, Delal gibi yaşayacağız."