Gülüm: Nafaka düzenlemesi kadınlara saldırıdır
HDP’li Gülüm, AKP-MHP iktidarının, muhafazakarlığı, ataerkilliği ve erkek egemenliği daha fazla yükseltmeye çalıştığını, 6. Yargı Paketi’ndeki düzenlemelerin de bu kapsamda olduğunu söyledi.
HDP’li Gülüm, AKP-MHP iktidarının, muhafazakarlığı, ataerkilliği ve erkek egemenliği daha fazla yükseltmeye çalıştığını, 6. Yargı Paketi’ndeki düzenlemelerin de bu kapsamda olduğunu söyledi.
HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, iktidarın uzun zamandır kadın kazanımlarına karşı çok yönlü saldırısına, yasal düzenlemelerin de eşlik ettiğini belirterek, nafaka meselesiyle ilgili getirilmek istenen yasal düzenlemenin de bu çerçevede olduğunu söyledi. erkeklerin taleplerine ve çıkarlarına göre olduğuna dikkat çekti. Yasada kadına nafaka bağlanır demiyor diyen Gülüm, yasaya göre evliliğin sona ermesiyle birlikte yoksulluğa düşen tarafa nafaka bağlandığını ve kadınların, eşit olmayan koşullarda yaşadığı ve kadın istihdamı sağlanmadığı için yoksul olan taraf olduğunu hatırlattı. Gülüm, yeni getirilecek olan yasadaki arabuluculuk sistemini de eleştirerek arabuluculuk sisteminin her türlü davada güçlü olan taraftan yana olduğunu da kaydetti.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Meclis’e sunulması beklenen 6. Yargı Paketi ile ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.
İktidar, uzun bir zamandır kadın kazanımlarına karşı çok yönlü bir saldırı dalgası yürütüyor. Nafaka hakkına dair de yeni yasal düzenleme de iktidarın kadın kazanımlarına yönelik saldırılarının bir parçası mı?
Bazen yasal düzenlemelerde değişiklik yaparak, bazen de fiili olarak haklarımızı geri çeken bir siyaset var. Çoğu kez kadınlar ve kamuoyunun tepkisiyle geri çekmek zorunda kalıyorlar ama bir şekliyle değiştirerek, ikna madddeleri koyarak tekrar gündeme getiriyorlar. Nafaka tartışmasında da devlet ödeyecek, kadınlara iyi bir şey getiriyoruz, boşanmayı hızlandırıyoruz gibi aslında gerçek olmayan ve çözüm üretmeyen yöntemlerle, algı operasyonuyla kamuoyuna sunmaya çalıştılar. Aslında iktidarın toplamda yapmaya çalıştığı şey; muhafazakarlığı, ataerkilliği ve erkek egemenliği daha fazla yükseltmek ve kadınları aileye, dört duvar arasına mahkum etmek.
İktidar, uzun zamandır erkeklerin talepleri üzerine bir takım yasal düzenlemeler çıkarıyor. Boşanmış Erkekler Derneği denen aslında ne olduğu belli olmayan bir dernek üzerinden böyle bir talep var, diye kamuoyuna yayıp onun üzerinden kadınların haklarını yok sayan, kadınları zor duruma düşüren bir yasal düzenleme geçirdiler. Şimdi de uzun süredir istedikleri ama bir türlü getiremedikleri ‘Nafaka’ tartışmasına dair bir düzenleme var. Öncelikle kamuoyunda bilinen yanlış algıları düzeltmek lazım.
Nedir bu yanlış bilinenler?
Nafaka sadece kadına bağlanır gibi, bir yasal düzenlemenin olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Yasa, ‘evliliğin sona ermesiyle birlikte yoksulluğa düşen tarafa nafaka bağlanır’ diyor. Büyük oranda kadınlara bağlanıyor, çünkü maalesef eşitsiz ilişkinin ve erkek egemenliğin kendisi boşanmayla birlikte kadınları yoksulluğa düşürüyor. Bütün geçim kaynaklarından, mal varlıklarından mahrum olan kadınlar oluyor. Evlilik süresi içinde hem çocuk/yaşlı/hasta bakımı hem ev işleri tümüyle kadınların üzerine yıkıldığından hem de çalışamazsın baskısı yüzünden ücretli bir işte çalışamıyorlar. Doğumumuzdan itibaren bu eşitsiz gelişim içinde yer alıyor, aynı olanaklardan yararlanamıyoruz. Ücretli iş yaşamında erkeklerle eşit koşullarda iş bulabilmemiz de mümkün olmuyor. Ücretli iş hayatında kadınlara istihdam sağlanmadığı bir ortamda kadınların iş bulabilmesi ya da iş bulsa bile hayatını sürdürebilecek geliri elde edebilmesi mümkün olmuyor. Bu erkek egemen koşullar maalesef kadınları boşandıktan sonra yoksulluğa düşürüyor.
Nafakanın evlilik süresince ödeneceği ve o süre bittiğinde kadın hala yoksulsa ilgili bakanlığın bir miktar gelir yardımı yapılacağı söyleniyor. Bu düzenlemelerle iktidar, nafaka hakkını iyileştiriyor mu yoksa daha da zorlaştırıyor mu?
Nafaka, kadınların tam da bu evlilik süresi boyunca çalışmasının engellenmesi, ev içinde harcadığı karşılıksız emeğin sonucu olarak yoksulluğa düşmesinden kaynaklı ve erkeğin maddi durumuna göre bağlanan bir gelir. Kadınlar, hakları olanı alamadıkları için sonrasında yoksulluğa düştüğü için nafaka bağlanıyor. Neden kadınlar evlilik sonrası yoksulluğa düşüyor, aslında düzeltilmesi gereken yer burası. İktidar bunu yapmıyor, tam tersine nafakayı daha da zorlaştıran bir düzenleme getiriyor. Nafaka, süresiz ödeniyormuş gibi de bir algı operasyonu var ama nafaka aslında süresiz değil. Kadının başka bir geliri olduğunda, herhangi bir işte çalıştığında, evlendiğinde ya da fiili olarak biriyle yaşamaya başladığında nafaka zaten kesiliyor. Dolayısıyla süresiz nafaka diye bir şey yok.
Kadınlara ve çocuklara nafaka bağlanıyor evet ama çok düşük rakamlardan bahsediyoruz. 300-350 TL gibi hiç bir şeye yetmeyen rakamlardan bahsediyoruz. Üstelik Adalet Bakanlığının kendi açıkladığı rakamlara göre erkeklerin yüzde 70’i bu nafakayı da ödemiyor. Bir de boşanma sonrası gelişen şöyle bir durum var; erkekler boşanmayla birlikte çocuklarından da boşandıklarını düşünüyor. Bütün sorumluluğu kadınlara yıkıyorlar. Kadınlar hem çocuklarına bakarken hem de ücretli bir işte çalışma koşullarına elbette sahip olamıyor, çünkü ortada bir sosyal devlet yok, ücretsiz kreşler yok, bakım merkezleri yok. Bütün boşanmalarda görüyoruz ki erkekler boşanmamak için ya da nafaka ödememek için çocukları tehdit olarak kullansa da sonunda çocuklar kadınlarda kalıyor. Bütün koşullar ortadayken iktidar, nafakayı sınırlandıracağım, diyor.
Nasıl bir sınırlama ve etkisini nasıl gösterir?
Son açıklamada, 2 yıla kadar olan evlilikleri için 5 yıl, 2-5 yıl arası evlilikler için 8 yıl, 10 yıla kadar olan evlilikler için de 12 yılla nafakayı sınırlandıracaklarını söylüyor. Kadınların hayatlarını daha da zorlaştıracak, yoksulluğunu derinleştirecek bir yasal düzenleme getiriyorlar, bu da yine erkekleri koruyan bir düzenlemedir. Nafaka süresi bittiğinde kadının yoksulluğu devam ediyor ise devlet ödeyecek şeklinde bir aldatmaca var. Bu da son açıklamaya göre, nafaka için verilen süreler bittiğinde eğer kadının yoksulluk durumu hala devam ediyorsa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bir miktar gelir bağlanır, deniyor.
Bu ne demektir?
Bu şu demek; kadınların nafakasını elinden alacaksınız ve kamuoyunda tepki olmasın diye şimdilik bir Aile Bakanlığı desteği verecekmiş gibi yansıtacaksınız ama biz bunun uygulamada ne kadar zor olacağını çok iyi biliyoruz. Kadınların, Aile Bakanlığından, Kaymakamlık’tan vb yardım ve destek almak içn başvurduklarında koşulları ne kadar zorlaştırdıkları, ödememek için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Kadınlarda bir sürü belge istenecek, yoksulluğunu ispat etmesi gerekecek ve en önemlisi AKP’li olduğunun ispatını isteyecekler. Bu devlet yardımlarının uzun süredir sadece iktidar yanlılarına verilmek istendiğini, bu konuda nasıl bir ayrımcılık yapıldığını çok net biliyoruz. İktidar buradan yoksullaştırdığı kadınları kendisine bağlamak istiyor.
Boşanma davalarının çok uzun sürdüğü, bu süreçte mağdur olunduğu ve yeni evlilik yapılmak istendiğinde yapılamadığı söyleniyor. Boşanmayı hızlandırmak için yapacakları düzenlemeler, kadınların lehine mi?
Yeniden evlenenler kimler, erkekler. Kadınların bir evlilikten sonra yeniden evlilik yapma şansları erkekler gibi değil. Evlenebiliyorlarsa bile kendilerinden büyük, aslında denk olmayan erkekler ile evlilikler yapmak zorunda kalıyorlar. Bakanın yeni evlilikler yapamıyorlar, demesi aslında erkeklere fayda sağlamak üzerine kuruluyor. Boşanma kısmını bitireceğiz, bu kısımla ilgili kararı mahkeme verecek, nafaka, tazminat, velayet gibi konuları daha sonraki bir davayla devam ederek karar verilecek, deniyor. Bu şu demek; kadınların boşanma sonrası ne nafaka alma, ne tazminat alma hakkı olmadan boşanmayı gerçekleştirmek demek. Çoğu kez boşanma davalarında erkekler, boşanmayı kabul ettirebilmek için ister istemez nafaka ve tazminat konusunda anlaşmak zorunda kalıyorlar. Yeni düzenlemede, kusur oranına bakmaksızın eğer bu evlilik süremeyecek hale gelmişse taraflar anlaşmamış bile olsa boşanma kararı verilir, deniyor. Genelde boşanma davalarında özellikle şiddet var ise erkekler ağır kusurlu sayılıyor.
Yeni yasa önerisine göre, erkekler ağır kusuruna rağmen kadına hiçbir hak vermeden boşanacak, demektir. Bir yandan boşanmayı kolaylaştırıyormuş gibi gözükse de kadınlar yoksulluğa düşeceği için boşanamayacaklar. Kadınlar, nafaka almadan, tazminat almadan, mal paylaşımından haklarını almadan nasıl boşanacaklar. İktidar, dolaylı olarak kadınların boşanmalarının önüne geçen bir mekanizma üretiyor. Boşanma davaları çok uzun sürüyor, kadınlar şiddet ve baskıya da maruz kalıyor ama bunu düzeltmenin yöntemi diğer haklardan mahrum bırakarak gerçekleştirmek değil. Boşanmanın hızlanması içini aile mahkemelerinin sayısını arttırmak, rapor veren uzmanların, destek veren yapıların sayısının arttırılması gerekiyor.
Arabuluculuk sistemiyle tarafların uzlaşması sağlanmak isteniyor. Birçok kadın şiddet nedeniyle boşanırken sizce getirilmek istenen bu sistem doğru mu?
Arabuluculuk sistemine tümüyle karşıyız. Hangi dava türü olursa olsun karşı olduğumuz bir mekanizma. Arabuluculukta hakim devrede değil, yargı devrede değil. Tarafların birbiriyle görüştüğü, uzlaşmaya çağırıldığı bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistem, güçlünün güçsüzün karşısında istediği kararları almasını sağlayan bir sistemdir. Kadınlar, ekonomik anlamda zayıf, özel bir avukat tutma konusunda erkeklerin koşullarına sahip değil, erkeğin baskı biçimleri çok çeşitli ve dolayısıyla böyle bir arabuluculuk sistemi erkeklerin avantajlı çıkacağı bir sistemdir. Özellikle de boşanma davalarında başta şiddet var denmiş olmasa da yargılama aşamasında hep bir şiddet vakası olduğunu gözlemliyoruz. Şiddetin olduğu bir mekanizmada, erkek tarafından kadınların canlarıyla ya da çocuklarıyla tehdit edildiği bir süreç için nasıl olur da yargının devrede olmadığı sadece tarafların olduğu bir arabuluculuk sitemi getirilir. Erkekler, güçsüz tarafı istediği anlaşmaya zorlayacaktır. Arabuluculuk sisteminin tümüyle reddedilmesi gerekir. İş davalarında da gördüğümüz bir şey, arabuluculuk sistemiyle işçiler hep kaybeden taraf oldu. İşveren her zaman daha güçlüydü. Burada da benzer bir durum var. Şiddetin olduğu meselelerde asla ve asla arabuluculuk, uzlaşma gibi mekanizmalar yasal olarak da kullanılamaz.
Nafaka meselesinde de görüşmeler bir çok konuda olduğu gibi Diyanet İşleri ve din alimleriyle yapıldı. Kadın örgütleri, feminist örgütler, baroların, kadın merkezleri ya da kadın meselesinde çalışan hiçbir kurumu muhattap almayan iktidar, Diyanet İşleri’yle bu toplantıyı yaptı. Çok uzun zamandır, iktidarın ideolojik zemini içinde hareket eden, kadın kazanımlarına sürekli saldıran ve haklarımızı yok sayan açıklamalar yapan bir kurumdan bahsediyoruz. Bu kurumdan görüş alıyorlar ve sadece görüş almakla kalmıyorlar, aynı zamanda bu kurumu görevlendiriyorlar. Mesela sığınma evlerinde kalan kadınlara, psikolojik destek vermek üzere görevlendiriyorlar. Adliyelerde muhtemeldir ki bu arabuluculuk hizmetlerinde görev verecekler. Adliyelerde bir çok yerde görevlendirmeler başladı. Dini rehberlik diyorlar ama biz eminiz ki dini rehberlik adı altında aslında kadınları boşanmaktan vazgeçirmeye, erkek şiddetine boyun eğmeye, yoksulluğa boyun eğmeye, kadınları itaat etmeye zorlamaya yönelik bir çalışma olacak. Diyanet’in kadınlarla ilgili yaptığı tüm açıklamalar, kadın erkek eşitliğini savunan bir yerden değil, aksine erkek egemenliğini besleyen açıklamalar yapıyor.
Kadınlardan yana bir yasal düzenleme için neler yapılması gerekiyor, sadece yasalarla yapılan düzenlemeler yeterli mi, sizce bütün bunların çözümü nedir?
İktidar bir kez daha kadınların boşanmasını engellemeye çalışıyor. Daha önce Meclis’te, Boşanmayı Engelleme Komisyonu dediğimiz bir komisyon vardı. Bu komisyonda nafaka meselesi gündem olmuştu ve nafakanın sınırlandırılması, boşanmaların engellenmesi gerektiğine dair öneriler vardı. İktidar, bunları tek tek hayata geçiriyor. Nafaka hakkını kısıtlayarak, kadınların eşitlik talebine hayır deniyor. Kadınlar çok daha yoğun bir şekilde aile içinde şiddete mahkum etmek isteniyor. Bütün bu nafaka düzenlemesinin sonucu budur.
Eğer gerçekten kadınları düşünüyorlarsa, kadınlardan yana, şiddeti azaltan bir siyaset üretmek istiyorlarsa yapacakları şey çok net; İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden geri çekilecekler ve etkin uygulayacaklar. 6284 dahil olmak üzere medeni yasadaki bütün yasal düzenlemeleri etkin uygulayacaklar. Mahkemeleri hızlı ve kadın lehine işleyen bir mekanizma haline getirecekler. Kadınların eğitim hakkını erkeklerle eşit koşullarda ve kadınlara pozitif ayrımcılık ilkelerini gören bir yerden uygulayacaklar. Kadınlara ücretli iş hayatında istihdam alanları yaratacaklar, kadınlara yüklenen ev içi emeğin kadınlar üzerinden alınarak sosyal devletin bir gereği olan ücretsiz kreşler, hasta ve yaşlı bakım evleri açılması kadınların üzerinden bu yüklerin alınması gerekiyor. Evlerde geri kalan işlerin erkeklerle birlikte paylaşarak yapılmasını anlatan çalışmaların yapılması gerekiyor. Şiddete uğrayan kadınları koruyacak ve şiddeti öneleyecek mekanizmaların gerçekleşmesi gerekiyor. Aslında çok yönlü çözüm yöntemleri var. Çözümü Diyanet İşleri’ne değil kadınlara ve bu alanda mücadele edenlere sormaları gerekiyor.