Hozat: Özgür kadın ruhu evrensellik kazanıyor
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat: Kadın öncülüğünde neolitik devrimin gerçekleştiği bu topraklar yeniden özgürlüğe, eşitliğe, adalete, berekete ve sevinçli yaşama açılacak.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat: Kadın öncülüğünde neolitik devrimin gerçekleştiği bu topraklar yeniden özgürlüğe, eşitliğe, adalete, berekete ve sevinçli yaşama açılacak.
“Bugün Kürt kadını dünyanın en bilinçli, en örgütlü, en mücadeleci, en politik kadın gerçeğini temsil ediyor” diyen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat şöyle konuştu: “İdeolojik gücü, politik etkisi ve mücadele duruşuyla dünya kadın hareketinin doğal öncüsü konumundadır.”
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, Ajansımıza verdiği röportajın 2. bölümünde 8 Mart kutlamalarının mesajı, Kürt kadınlarının geldiği konum, AKP-MHP faşist iktidarının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, kadın hareketine yönelik saldırılar ve dünya kadınlarının mücadele yol hattı konularını değerlendirdi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, ANF'nin sorularına şu yanıtları verdi:
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde tüm baskı ve korona adı altında dayatılan engellemelere rağmen kadınlar sokakları, alanları büyük bir coşku ve eylemlerle doldurdu. Başta Kürdistan olmak üzere dünya çapında kadınların 8 Mart’taki bu büyük ayaklanması hangi mesajları içeriyor?
Gerçekten 8 Mart’ta dünyada bir kadın başkaldırısı yaşandı. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ve gelecek yüzyılların nasıl bir biçim alacağını 8 Mart kadın başkaldırısından okumak ve görmek mümkün. Tarihin en eski ezilen cinsi, sınıfı ve ulusu bu yüzyılın ve gelecek yüzyılların dünyasının nasıl şekil alacağını gösterdi. Umudun kadında, kadının umut olduğunu herkes gördü.
Kadın kendisiyle birlikte toplumu da dünyayı da özgürleştirecek. Zamanın ruhu kadın özgürlükçü bir ruhtur. Tarihin ırmağı özgür kadınla özgür topluma doğru akmaktadır. Bana göre 8 Mart’ın verdiği en güçlü mesaj budur.
Kadın özgürlük hareketi dünyada ciddi bir gelişme ve yükseliş halinde. Kadının örgütlü kimliğiyle öne çıkması, erkek egemenlikli kapitalist sistemi ve modernitesini sarsmakla kalmıyor, kapitalist modernitenin çözülüşünü de hızlandırıyor. Bu noktada örgütlü mücadelenin önemini ve etkisini çok iyi görüyoruz. Dikkat edersek tek tek bireysel duruşların belki bir anlamı vardır, fakat sonuç alıcı ve kalıcı pratik bir değeri fazla yoktur. Bir mücadele örgütlü verildi mi somut sonuçları da güçlü oluyor. Dünya kadın hareketlerinin önemi burada ortaya çıkıyor. Çeşitli yetersizlikler olsa da kadın dünya genelinde erkek egemen sisteme ve modernitesine karşı örgütlü bir mücadele içerisindedir. Dolaylı ya da direkt kadın hareketleri birbiriyle bir dayanışma içerisindedir. Çok daha önemli bir nokta; dünyanın en uç coğrafyasında yaşanan bir gelişme ve bir kadın kazanımı tüm dünya kadınlarını doğrudan etkiliyor, ilham ve cesaret veriyor, mücadelelerine güç katıyor. Yani kadınlar arasında ortak bir ruh, duygu, zihin ve hayal dünyası gelişiyor, özgür kadın ruhu evrensellik kazanıyor. Bu ruh etnik, dini kimliği aşıyor, egemenlerin parsellediği coğrafya sınırlarını yıkıyor, dünyayı kuşatıyor. Bu yılın 8 Mart’ı bu dünyanın resmini bize çizdi.
Kürdistan kadın özgürlük mücadelesi aynı zamanda evrensel bir kadın mücadelesidir. Kürt kadını 43 yıldır örgütlü bir mücadele yürütüyor. İdeolojik, siyasi, toplumsal ve askeri olarak güçlü bir örgütlenmeye ve mücadele iradesine sahip. Bu örgütlü mücadelenin Kürdistan’da ve bölgede müthiş dönüştürücü bir etkisi var. Dünya kadın hareketini de önemli oranda etkiliyor. Dünya toplumunu etkiliyor. Bu yılın 8 Martı’nda da gördük, bölgede 8 Mart’ın en güçlü kutlandığı yerler Kürdistan ve Kürtlerin etkilediği coğrafyalar oldu. Türkiye kadın hareketinin gelişmesinde de Kürt kadın hareketinin rolü çok büyüktür. Son yıllarda Türkiye’nin büyük metropollerinde 8 Mart oldukça güçlü kutlanıyor. Bu metropollerde Kürt kadın hareketi de çok güçlüdür. Kürdistan kadın hareketi ile Türkiye kadın hareketi arasında önemli bir dayanışma ve ortaklaşma söz konusudur. Bu dayanışma ve ortak mücadele ruhu 8 Mart’ta çok güzel kendisini dışa vurdu.
Kürdistan’dan ve Türkiye’den yükselen mesaj da aynıdır; erkek egemen gericilik gün gelecek bu anayurt topraklarda son bulacak. Erkek egemen kültürün bu topraklara kader haline getirdiği faşizm bu anayurt topraklardan silinip atılacak. Kadın öncülüğünde neolitik devrimin gerçekleştiği bu topraklar yeniden özgürlüğe, eşitliğe, adalete, berekete ve sevinçli yaşama açılacak. Özgür kadın ve erkeklerin birlikteliği ile bu topraklarda özgür yaşam yeniden boy verecek. Bu yaşamın filizlenmesi zaten yaşanıyor.
Kadın hareketi olarak günümüzün kadın özgürlük mücadelesine dünya çapında öncülük rolü oynuyorsunuz. Özellikle Batı aklı Kürt kadınlarını geri görürken bugün Kürt kadınları sadece Batı’nın değil, tüm dünyanın gıpta ile baktığı bir konuma nasıl ulaştı, Kürt kadını bu gücünü nerden alıyor?
Kürt kadın hareketinin gelişmesinde, dünya çapında ideolojik öncülük rolü üstlenmesinde Rebêr Apo’nun rolü belirleyici konumdadır. Kadın kurtuluş ideolojisinin mimarı Rebêr Apo’dur. Rebêr Apo hem kadın kurtuluş teorisini geliştirdi ve hem de bu teorinin örgütlenme perspektifini ve örgütünü oluşturdu. Binlerce kadın kadro eğitti, örgütledi, mücadelenin her alanında önemli sorumluluklar vererek öncü, önder düzeyine getirdi. Kadın partisi, kadın ordusu, konfederal kadın sistemi, eşbaşkanlık, eşit temsiliyet, özgür eş yaşam ve jineoloji Rebêr Apo’nun kadın özgürlük çizgisinde yarattığı düşünsel-teorik atılımlardır. Rebêr Apo’yu kadın özgürlük hareketinin ideolojik önderi olarak görmemiz Rebêr Apo’nun özgür kadının, kadın özgürlük hareketinin yaratılmasında ve gelişmesinde ideolojik-teorik kurucu ve oluşturucu rolüyle alakalıdır.
Kuşkusuz Rebêr Apo bir erkektir, doğru, fakat Rebêr Apo klasik bir erkek değildir. Rebêr Apo egemen erkekliği kendi kişiliğinde öldürmüş, kadınla özgür, eşit yaşamayı başarmış özgür bir erkektir. Rebêr Apo’nun yaşamı, egemen erkeklikle, erkek egemen sistem ve kültürüyle mücadele ile geçmiştir. Kürt halkının özgürleşmesini Kürt kadınının özgürleşmesinde görmüştür. Toplumsal özgürleşme mücadelesinin eksenine kadın özgürlüğünü oturtmuştur. Rebêr Apo’nun geliştirdiği özgürlük teorisi, yürüttüğü mücadele Kürt kadınında muazzam bir gelişmeye ve özgürleşmeye yol açmıştır. Kürt kadını tarihte ilk toplumsal devrimin yaratıcısı kadınların ardılları olarak özgürleşme potansiyelini en güçlü taşıyan bir yapıya ve özelliğe zaten sahiptir. Rebêr Apo bu özgürlük enerjisini açığa çıkarmada sanatkarca bir rol oynamış, düşünsel ve pratik emek harcamıştır. Farkı ve özgünlüğü buradadır.
Kadın özgürlük ideolojisi ve felsefesi kadın hareketini geliştiren ve güçlendiren esas güçtür. Fikir olmazsa eylem de olmaz. Kürt kadını, ideoloji ile kendisini tanıdı, gücünü keşfetti, özgüven, öz irade ve öz güç kazandı. Bunların toplamından hareket oluştu, eylem gelişti, toplumsal dönüşüm sağlandı. Bugün Kürt kadını dünyanın en bilinçli, en örgütlü, en mücadeleci, en dönüştürücü politik kadın gerçeğini temsil ediyor. İdeolojik gücü, politik etkisi ve mücadele duruşuyla dünya kadın hareketinin doğal öncüsü konumundadır. Dünyanın gıptayla baktığı gerçeklik böyle oluştu.
Türkiye özelinde sormak gerekirse kadın hareketinin gelişimine paralel kadına karşı şiddet de gün geçtikçe artıyor. En son Erdoğan’ın kararıyla Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği açıklandı. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de adeta bir kadın katliamı-soykırımı yaşanıyor. Bu durum Türkiye’deki faşizmle yakından bağlantılıdır. Faşist iktidar kadına şiddeti teşvik ediyor. Bir politika olarak bunu yürütüyor. Çünkü faşizm, iradesi kırılmış, kişiliği parçalanmış, çaresiz köle kadına ve köle topluma ihtiyaç duyuyor. Köle kadın ve köle toplum olmadan faşizm ayakta kalamaz. Özgür kadın ise iktidarı ve faşizmi eritir, ortadan kaldırır. Bunun için Kürdistan’da ve Türkiye’de örgütlü kadına saldırıyor. Katlediyor, tutukluyor, işkence ediyor, kurumlarını kapatıyor, örgütlülüğünü dağıtmaya, mücadele gücünden kadını düşürmeye çalışıyor. Çünkü özgürlüğünü iktidarı için büyük tehlike görüyor. Kadın özgürlüğünün geliştiği bir yerde faşist iktidarın ayakta kalamayacağını derinden hissediyor. Bunun için erkek egemen cinsiyetçiliği derinleştirip tahrik ederek erkeği kadın düşmanı ve katili haline getiriyor. Görüyoruz ve duyuyoruz, her gün çok sayıda vahşice kadın katliamı yapılıyor. Yine çocuk katliamları ve tecavüzleri kadın katliamlarıyla yarışır hale gelmiş durumda. Toplumsal çürüme ve çöküş diz boyu. Faşizmin, erkek egemen sistemin-kültürün ürünü olan bu durumdan faşizm besleniyor, ömrünü uzatıyor. Kadın kırım politikasını iktidarının sürmesinin vazgeçilmezi görüyor.
İstanbul Sözleşmesi’ni de bu eksende değerlendirmek gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi’ne yaklaşım bu faşist iktidarın kadın düşmanlığını bir kez daha ortaya koyduğu kadar, kurmak istediği rejimin de bir gereğidir. Faşist diktatörlük köle kadına dayandıracağı bir toplumsal yapı oluşturma çabasında. Yıllardır Kürt kadın hareketine ve öncülerine yaptığı saldırıları, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemini ortadan kaldırmaya yönelik verdiği savaşı, İstanbul sözleşmesine saldırıdan bağımsız değerlendirmemek gerekir. İstanbul sözleşmesine saldırı bu saldırıların bir devamıdır.
Türkiye kadın hareketi Kürdistan kadın hareketinin yanında daha güçlü bir biçimde yer alıp eşbaşkanlık, eşit temsiliyet sistemine karşı yapılan saldırılara güçlü bir karşı duruş geliştirmiş olsaydı bugün belki Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi gündeme gelmeyecekti. Kadın özgürleşmesinde en radikal ve en ileri özgürlük adımı olan eşbaşkanlık, eşit temsiliyet sistemi ortadan kaldırılırsa, elbette bir sonraki adım İstanbul sözleşmesi olacaktı. Kadın hareketi bunu öngörmüş olmalıydı.
Faşist iktidar kadınların büyük bedellerle yarattığı, elde ettiği tüm kazanımları tasfiye etmeye, kadın hareketini etkisizleştirmeye çalışıyor. Buna karşı yapılacak tek şey kadın hareketlerinin gücünü birleştirerek mücadele etmesidir. Belli oranda bu yapılıyor. Kadınlar gerçekten güçlü direniyor. Faşizmin en ağır saldırılarına rağmen kıramadığı ve inadına güçlenerek süren direniş kadın direnişidir. Dün de öyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır.
Faşizmin saldırıları Kürdistan ve Türkiye kadın hareketinin dayanışmasının, ortak mücadele anlayışında buluşarak birleşik mücadele yürütmesinin önemini ve aciliyetini bir kez daha ortaya koymuştur. Kürt kadın hareketi ile Türkiye kadın hareketi birleşik mücadele gücü haline gelmeyi başarmalıdır. Bunu sağlayabilirse kadın hareketi çok daha güçlü ve etkili hale gelecektir. Örgütlü kadın mücadelesi bu kadar muazzam gelişmeleri yarattıysa, birleşik kadın mücadelesi çok daha muazzam gelişmelere yol açacaktır. Bu Türkiye açısından böyle olduğu kadar dünya kadın hareketi açısından da böyledir. Örgütlü mücadele kadını güçlendirir, özgürleştirir. Birleşik kadın mücadelesi ise dünyayı sarsar, kadının özgürlük özlemlerini gerçeğe dönüştürür.
Kürdistan ve Türkiye’de kadın özgürlük hareketinin gelişmesi erkek egemenliğine dayanan Türk devlet sistemi üzerinde nasıl etkilerde bulunuyor?
Türkiye ve Kürdistan’da kadın hareketinde yaşanan büyük gelişme Türk ulus devletinin kurucu zihniyetini panikletmiş görünüyor. AKP şahsında kadına yönelik çalışmalarının özel planlanması da bu paniklemenin sonucudur. Kadınların sistemin ideolojisi, felsefesi ve yaşam anlayışı dışına çıkacağını gören AKP kadını erkek egemenlikli sistem içinde tutmak için birçok yol yönteme başvurmaktadır. Bazı küçük maddi desteklerle kadını sistemin parçası yapmak bu yöntemlerden biridir.
Öte yandan AKP kendine göre kadın modelleri yaratarak kadın içinde etkisini sürdürmek istemektedir. AKP bu yönlü çalışmalar yaparken sistemin kadın özgürlük hareketine ve modeline karşı farklı kadın kişiliklerini öne çıkardığı da görülmektedir. Meral Akşener’in bu kadar popüler bir karakter haline getirilmesi bununla bağlantılıdır. Özgür kadının, kadın özgürlük hareketinin karşısına faşist Türk ulus devlet sisteminin kadın modeli olarak Meral Akşener çıkarılmaktadır. Bununla kadın özgürlük çizgisinin özgürlükçü, demokratik özü saptırılarak yerine milliyetçi, erkek egemen akılla düşünen kadın tipi geçirilmek istenmekte.
Kadın yurtseverlik değerlerini çok güçlü bir biçimde temsil eder ama milliyetçiliği asla. Milliyetçilik, erkek egemen faşizmin ideolojisidir. Ulus devlet sistemi ve erkek egemen faşizmin en örgütlü ve derinleşmiş hali milliyetçilikte kendini ifade eder. Milliyetçilik erkek egemen sistemin ontolojik yapısını oluşturan, toplum, kadın ve doğa karşıtı yıkıcı faşist bir ideolojidir. Milliyetçiliğin uzaktan yakından kadın gerçeğiyle bir ilişkisi yoktur. Milliyetçilik kadın doğasına aykırıdır. Kadın doğası, toplumsaldır, komünaldir, özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratiktir. Kadın doğası farklılıkların, tüm toplumsal zenginliklerin-değerlerin yaratıcısı, savunucusu ve sürdürücüsüdür. Milliyetçiliği savunan ve milliyetçi siyaseti esas alan bir kadın ancak ve ancak erkek egemen sistemin ve modernitesinin savunucusu olabilir. Bu tip kadınların kadın özgürlüğüne katacağı hiçbir şey olmadığı gibi kadını erkek egemen sistemin hizmetine sürmesinden, erkek egemen iktidarın üretimine katkı sunmalarından ötürü kadın özgürlüğüne en az egemen erkek kadar zarar verirler.
Feminizm ve tüm kadın özgürlük mücadelesi verenler milliyetçiliği reddettiği oranda doğru ve güçlü kadın özgürlük mücadelesi yürütebilir. Türkiye kadın hareketinde bazı bireylerin milliyetçiliğin etkisinde kalarak Kürt kadın hareketine yanlış ya da mesafeli yaklaştığı açıktır. Eşbaşkanlık sisteminin ve eşit temsiliyetin Türkiye kadın hareketi tarafından çok güçlü sahiplenilmemesinin, Kürt kadın hareketiyle güçlü bir dayanışmanın sağlanamamasının çok önemli bir nedeni milliyetçiliğin Türkiye kadın hareketi üzerindeki etkisidir. Türkiye kadın hareketi bu etkileri aştıkça çok daha fazla güçlenecektir.
Kadın hareketine karşı Bakurê Kurdistan’da ağır saldırılar var. Kadın hareketinin de güçlü bir direnişi var. Siz yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faşizm Kürt kadın hareketine Bakurê Kurdistan’da ve Türkiye’de büyük bir saldırı içerisindedir. Kurumlarını kapatıyor, tutukluyor, işkence yapıyor. Kürdistan’da kadın ve çocuklara özel-psikolojik savaşın bir parçası olarak tecavüz ve katliamları geliştiriyor. Her biçimiyle Kürt kadınının iradesini kırmaya, teslim almaya çalışıyor. Çünkü faşizmin tüm saldırılarına rağmen yıllardır Kürt kadını muazzam bir biçimde direniyor. Diz çökmüyor ve boyun eğmiyor. Faşizm saldırdıkça Kürt kadını daha bir asileşiyor ve isyanlaşıyor. Kendisiyle birlikte toplumu direnişe çekiyor. Toplumsal direnci besliyor, canlı-eylemci kalmasına yol açıyor. Öte yandan Türkiye kadın hareketine cesaret veriyor. Faşizmin köle kadın-köle toplum paradigmasını yerle bir ediyor. Kadın hareketinin bu gerçeği faşizmi çıldırtıyor, saldırılarını arttırıyor.
Kürt kadını erkek egemen dünyanın korku çemberini yıkıp özgürlüğe kulaç açmıştır. Faşizmin saldırıları Kürt kadınını korkutamaz. Kürt kadını öyle zor koşullarda direnmiş ve bedel ödemiştir ki, her türlü zorluğa karşı direnecek bir karakter kazanmıştır. Bu saldırılar ancak kadın hareketinin mücadelesini daha fazla büyütmesine gerekçe olabilir. Şimdiye kadar kadın hareketinin ortaya koyduğu duruş bunu ifade ediyor. Bu duruşu güçlendirerek sürdürecektir. Onurlu kadına yakışan duruş bu duruştur. Bu faşist iktidar kadın hareketinin öncülerini, yönetim kadrolarını tutukladıkça yerine yenileri gelecektir. Kadın hareketi yeni öncü kadro çıkararak yoluna devam edecektir. Kadın hareketinin faşizme vereceği en güçlü cevaplardan biri de bu olacaktır. Her yerde yaygın örgütlenerek, her kadına giderek, her aile, sokak, mahalleye girerek mücadelesini toplumun her hücresine yayacaktır. Bir kişinin yerini bin kişinin dolduracağı anlayışıyla çalışacaktır.
Kürt kadını ideolojik, siyasi donanımı ve tecrübesiyle faşizme ve erkek egemenlikli cinsiyetçi kültüre karşı savaşımında oldukça başarılı bir duruş ortaya koymuştur. Bu özgüvenle çok daha başarılı bir mücadele yürüteceğini göstermiştir. Ancak olanın da çok ilerisinde bir çalışma ve mücadele anlayışının ve tarzının geliştirilmesi gerektiği açıktır. Kadın hareketinin yol haritasında özel-psikolojik savaşa tek bir kadını ve çocuğu kurban vermeyecek bir biçimde bir çalışma tarzı, sistemi, planı, programı, formasyon ve performansı olmalıdır. Bu konuda eksikliklerin olduğu görülüyor. Kadın hareketinin kendini çoğaltma, yenileme, yayma ve kat kat büyütme potansiyeli çok güçlüdür. Sorun toplumcu karakteri güçlü olan ve bu temelde kadın için büyük çekiciliği olan bu mücadele çizgisini yaratıcı bir biçimde örgütlemede ve harekete geçirmede yaşanmaktadır.
Dünyada kadın mücadelesinin başarıya ulaşması önünde esas engelleyici faktör ne olabilir, bu nasıl aşılır?
Dünya kadın hareketleri kapitalist modernitenin etkisinden tamamen kendilerini kurtarabilirlerse müthiş bir gelişme sağlanır. Egemen sistem kadındaki uyanışı ve başkaldırışı görüyor, doğrultusundan saptırmaya ve engellemeye çalışıyor. Haklı olarak kadın örgütlenmesini ve özgürleşmesini varlığına tehdit olarak değerlendiriyor. Sistem kadındaki bu özgürlük gelişimini saptırmak ve engellemek için çok yönlü bir ideolojik, siyasi ve fiziki saldırı içerisinde. Dikkat edilirse kadına şiddet birkaç ülkenin sorunu değil, dünyasal genel bir sorundur. Kadına şiddet kadın uyanışını, örgütlü kadın özgürlük mücadelesini darbelemenin politikasıdır. Dolayısıyla kadına şiddet tamamen politiktir. Kadına en büyük saldırı da ideolojik saldırıdır. Kadın uyanışının ve özgürleşmesinin kaçınılmazlığını gören kapitalist modernist sistem ve bunun egemen siyasal yapıları başta olmak üzere sistemin her alanında kadına yer vermek zorunda kalıyor. Öte yandan kadın özgürlük eğilimini saptırmaya, özgür kadının önünü sistem kadınıyla almaya çalışıyor. Yani fiziği kadın fakat aklı, duyguları ve ruhu erkek olan kadınlar yaratıyor. Bu son derece tehlikeli bir ideolojik saldırıdır.
Bu noktada jineoloji, egemen sistemin kadına karşı geliştirdiği ideolojik saldırılara karşı çok büyük bir önem taşıyor. Dünya kadın hareketleri jineolojide derinleştikçe egemen sistemin tüm komplolarını rahatlıkla aşabilirler. Jineoloji dünya kadın hareketinin birleşik mücadelesinin temel perspektifidir. Kadın özgürlük çizgisini her türlü saptırmaya karşı koruyacak temel güçtür. Kadının en temel öz savunma gücüdür. Bilinci sağlam olan kadın en temel öz savunma gücünü de kazanmış demektir. Jineoloji tam da budur.
Kürt kadın hareketi olarak çok şanslıyız. İdeolojik, teorik, siyasi, askeri ve yaşamsal tecrübelerimiz çok güçlü. İdeolojik ve teorik temel kavuşmuş örgütlü bir kadın hareketi olarak gerçekten de dünyada öncülük yapacak bir özgüvene sahibiz. Bu anlamda Rebêr Apo’ya çok şey borçluyuz. Rebêr Apo’yu dünya kadın hareketlerine tanıtma, sahiplenmelerini sağlama, özgürlüğü için mücadele etmelerini başarma görevimiz var. Bunu mutlaka başarmalıyız.
Kadın, egemen erkekliğe, sistemine ve modernitesine karşı sürekli bir mücadele içerisinde olmalıdır. Egemen sisteme karşıyım ama modernitesini de yaşarım, denilirse oradan özgürlük çıkmaz. Kadın özgürlüğünün doğasında olan toplumculuk yerine bireyciliğin öne çıktığı yerde kadın özgürlükçü bir sistem gelişmez. Bu konuda özgürlük yanılsamaları çok fazladır. Biçimsel bir egemen sistem karşıtlığı yaşanıyor ama modernitesi de doludizgin yaşanıyor. Erkek egemenlikli sistem kırılıp kadın özgürlüğüne dayalı bir sitem gelişmeden bireysel olarak özgürleştim anlayışları da fazlasıyla bulunmaktadır. Bu tür yanılgılar sonucu kadın mücadelesi hak ettiği sonucu alamıyor. Moderniteden arınmış doğru bir özgürlük tanımı geliştirmek temel bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor.