Türk devletinin kimyasal saldırılarının Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın devam eden tutsaklığı ve kesintisiz tecridi ile bağlantılı olduğuna işaret eden İtalyan yönetmen, “Bu yüzden aydınların, sanatçıların, tüm Kurdistan dostlarının ama yalnızca onların da değil, özgür bir yaşamı savunan herkesin Kurdistan dağlarında, İmralı’da ne olduğunu hatırlatması ve Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep etmesi gerekir. Bugün kendisi sadece Kürt halkı tarafından değil çok fazla insan tarafından bir filozof olarak benimseniyor ve artık serbest kalmasının zamanı geldi" dedi.
İtalyan gazeteci ve yönetmen Benedetta Argentieri, The Matchmaker (Çöpçatan) belgeseli ile Köln Uluslararası Film Festivali'nde aldığı "phoenix" en iyi belgesel ödülünü Rojava'da Türk devletinin saldırılarına karşı direnen insanlara adadığını açıklamıştı. Argentieri, çalışmalarında Ortadoğu'daki savaşı, demokrasi ve cinsiyet eşitliği işliyor. Son belgeseli The Matchmaker'da (Çöpçatan) bakış açısını değiştirerek DAİŞ'e katılan kadınları konu aldı.
Kadınlar Geleceği Örüyor Ağı’nın “Devrimimiz: Yaşamı Özgürleştirmek” şiarıyla düzenlediği 2. Uluslararası Kadın Konferansı'na katılan İtalyan gazeteci ve yönetmen Benedetta Argentieri ile konferansın sonuçlarını, son belgeseliyle vermek istediği mesajları ve Türk devletinin Kürdistan Özgürlük Güçleri’ne yönelik kimyasal saldırılarına karşı sanatçı ve aydınlara düşen rolü konuştuk.
Öncelikle her iki konferansın da katılımcısıydınız. Sonuçları boyutuyla iki konferans arasındaki farklılıkları veya gelişmeyi nasıl ifade edebilirsiniz?
Evet, her iki konferans arasında büyük farklılıklar var. İki konferans arasında neredeyse 5 yıl geçti. Şöyle bir şey de oldu, yalnızca Kürt kadın hareketi değil tüm hareketler giderek daha fazla Kurdistan’da neler olduğuna odaklanmaya başladılar ve Kürt Kadın Hareketi yaşamı inşa etmeye, amaçladığımız her şey için alternatif bir sistem inşa etmeye, kendimizi içinde yaşadığımız bu baskıcı sistemde özgürleştirmeye önderlik etmeye başladı. Ve bu konferansa katılım daha yüksek. Frankfurt’ta olduğundan biraz daha geniş. Şimdi oturumların sonuna geldik ve yolumuza nasıl devam edeceğimiz konusunda somut öneriler üzerinde konuşacağız. Dünyanın dört bir yanında birçok farklı kadının nasıl yol alınacağı konusunda bu son tartışmaları takip ettiğini düşünüyorum ve bence bu çok önemli.
Bir gazeteci ve belgeselci kimliğiniz var ve özellikle projeksiyonunuzu Ortadoğu’daki kadın hareketlerine veya orada kadınların mücadele gerekçeleri olan kadınlara yönelik vahşete yöneltiyorsunuz. Köln’de phoenix en iyi belgesel ödülünü aldığınız ve son belgeseliniz olan The Matchmaker ile nasıl bir mesaj vermek istediniz?
Bu ödülü Kuzey-Doğu Suriye halklarına adamak benim için çok önemliydi çünkü, Ukrayna savaşı ile birlikte her şey ana akım medyanın gündeminden düştü. Şimdi herkes Ukrayna savaşına odaklanmış ve dünyanın geri kalanını unutmuş durumda. Dünya genelinde şu anda 488 çatışma yaşanıyor, bunu Nilüfer Koç da ifade etti. Bu yüzden dikkatleri yeniden Kuzey-Doğu Suriye’ye ve Kurdistan’da neler olduğuna çekebilmek çok önemli, tam da biraz önce sözünü ettiğim saldırılar yüzünden. Tüm Avrupa ülkelerine Avrupa ülkelerinden Suriye’ye DAİŞ’e katılmaya gelmiş ve öylece orada bırakılan binlerce DAİŞ bağlantılı insan, özellikle de kadın olduğunu hatırlatmamız gerek. Ülkelerine geri dönemiyorlar. Ülkeleri onları geri almak istemiyor.
Bu yüzden tüm yük Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin omuzlarına kalmış durumda. Buna izin veremeyiz; çünkü bu Avrupa ülkelerinin kendi vatandaşlarına karşı bir sorumluluğu var. Kuzey Doğu Suriye, Türk devletinin kesintisiz saldırıları altındayken vatandaşlarını burada bırakmaları problemleri ağırlaştırıyor ve ayrıca oradaki siviller için, Kuzey-Doğu Suriye’de inşa edilen alternatif sistem, demokratik konfederalizm için de bir tehdit. Bu yüzden ödülümü Kuzey-Doğu Suriye halklarına adama fikri, dikkatleri yeniden oradaki halka çekmek ve bu çok ama çok önemli sorunların altını çizmek amacını taşıyordu.
Kürt özgürlük güçlerine karşı kimyasal da kullanıyor bu devlet. Bu devlet şiddetine karşı özellikle dünya haklarına, sanatçı ve aydın topluma nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Kimyasal saldırılar çok uzun bir süredir devam ediyor. Türk devleti Kurdistan dağlarındaki gerillayı yenemediği için uluslararası sözleşmelerin yasakladığı kimyasal silahları kullanıyor ve bunu bir NATO ülkesi olmasına rağmen yapıyor ve kimse ama kimse bu duruma karşı bir şey söylemiyor. Olan biteni görmeyi reddediyorlar.
Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki 22 yıldan uzun süredir devam eden tutsaklığı -çünkü 1999’da kaçırılmıştı- ve kesintisiz tecridi ile bağlantılı bir şey. Pek çok insan bu tür bir hapsin insanlık dışı olduğuna dair endişeleri ve yalnızca endişeleri de değil, ne tür sorunlara sebep olacağını dile getirdi. Ancak uluslararası toplumdan hiç kimse hiçbir şey söylemiyor ve bu, tam da şu günlerde olan bitenlerle çok büyük bir tezat oluşturuyor.
Bugün dünyanın dört bir yanında Jin Jiyan Azadî sloganının nasıl coşkuyla karşılandığını görmüyor muyuz? Ama bu sloganın Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Abdullah Öcalan ile bağı görülmeden yapılıyor bu. Dolayısıyla büyük bir çelişki söz konusu. Bu yüzden aydınların, sanatçıların, tüm Kurdistan dostlarının ama yalnızca onların da değil, özgür bir yaşamı savunan herkesin Kurdistan dağlarında, İmralı’da ne olduğunu hatırlatması ve Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep etmesi gerekir. Bugün kendisi sadece Kürt halkı tarafından değil çok fazla insan tarafından bir filozof olarak benimseniyor ve artık serbest kalmasının zamanı geldi.