Kadınların yasalarla gasp edilen hakları

AKP, İstanbul Sözleşmesi’nden nafaka hakkına kadar birçok yasal düzenlemeyle çocuk yaşta evlenmenin önünü açacak ve kadınları sisteme karşı savunmasız bırakacak birçok düzenlemeyi yasal olarak yürürlüğe soktu.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye ve Kürdistan’da da kadınlar 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle alanlarda olacak. Kadınların talepleri toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddetin önlenmesi, kadın yoksulluğunun azalması ve dahası…

Kadınlar eşitlik hakkı ve erkek egemen sisteme karşı alanlarda olduğu kadar yine bu sistem tarafından gasp edilen, kazanılmış haklarının da mücadelesini veriyor.

KADINLAR VE ÇOCUKLAR HEDEFTE

AKP iktidarı kadınların kazanılmış haklarına yönelik son yıllarda ciddi anlamda bir savaş açmış durumda. Bunun en büyüğü ise, kadınların uzun mücadeleler sonucu elde ettiği ve bundan 10 yıl önce Türkiye’nin öncülüğünde imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla tek taraflı olarak fesh edilmesi oldu.

İstanbul Sözleşmesi sadece kadınları değil çocukları da koruyan birçok madde içeriyordu. AKP’nin kadınlara yönelik saldırıları bu anlamda çocukları da etkileyen birçok uygulamayı beraberinde getirdi.

Tabii kadınların kazanımlarına ilişkin hukuki ve yasal düzenlemeler İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla başlamadı. Bugün Medeni Kanun’un değişimine kadar varacak boyuta gelen yasal düzenlemeleri ve AKP iktidarı boyunca yapılan değişiklikleri hatırlayalım.

İLK OLARAK 4+4+4 İLE BAŞLADI

2012’de yürürlüğe giren 4+4+4 sistemi kız çocuklarının okula gönderilmesi konusundaki en büyük engellerden biri oldu. Kız çocuklarının okula gitme oranı düşerken çocuk yaşta evlilik istismarı ve  çocuk işçiliğinin de önü açıldı. Kız çocuklarının toplumsal yaşamdan koparılması ataerkil, düzenin çarkları içinde birçok kız çocuğu için yok olmak anlamına geliyordu. Kadın haklarına saldırı bir yönüyle çocuklara olan saldırı ile paralel yönde gidiyordu. Yine aynı yılın Nisan ayında bu defa dini pansiyon ya da bugün bilinen adıyla cemaat yurtlarının denetimi MEB’den alınarak Diyanet’e verildi. Geçtiğimiz aylarda cemaat yurtlarında ortaya çıkan baskı, intihar ve öncesindeki istismar vakaların denetlenemezliğinin önü de bu değişiklikle yapılmış oldu.

ÇOCUK İSTİSMARININ ÖNÜ AÇILDI

Çocuklara ilişkin yasal düzenlemelerde Anayasa Mahkemesi’nin 2015 yılında aldığı resmi nikah kıymadan dini nikah kıyan imam ve çiftlere ceza verilmesini öngören TCK maddesinin kaldırılması kararı, çocuk yaşta evlilik ile çok eşliliğin önünü açabilecek bir hamle olarak tartışmalara neden oldu. Hemen ardından yine aynı yıl Anayasa Mahkemesi yine bir yasa iptaliyle “Çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi”nin önünü açtı.

2016 yılına gelindiğinde Türk meclisinde kurulan Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu, hazırladığı rapor ile aile birliğinin sağlanmasına ilişkin önerilerde bulunurken çocukları da es geçmiyordu. Rapor çocuk istismarcılarına beş yıl sorunsuz olarak evlilik yürütürse denetimli serbestlik uygulanabileceğini belirtiyordu. Bu rapor tartışmalara neden olmuşken aynı yıl AYM, TCK madde 103 hükmünü iptal ederek yeni bir istismarın önünü daha açtı. TCK’nin 103. maddesindeki “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hükmü iptal etti. Bu da şimdiye kadar çocuk yaşta evliliği düzenleme yolundaki her adımın titizlikle atıldığının kanıtıydı.

BOŞANMALARI ÖNLEME KOMİSYONU RAPORU

Gelelim çocuklar kadar kadınları da ilgilendiren Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu Raporu’na. 2016’da hazırlanan komisyon raporu, istismarın önünü açacak düzenlemelerden kadınları ev içi şiddete razı edecek tüm mekanizmalara ve bugünkü nafaka düzenlemelerine kadar birçok temel tartışmayı barındırıyordu. Öyle ki bu rapor AKP’nin adım adım kadın haklarını gasp ederken kullandığı bir strateji belgesi niteliğinde. Örneğin şu anki süresiz nafaka tartışmalarının temeli, bu raporda ilk olarak kendini gösteriyordu. Bugünkü düzenlemeler içinde yer alan nafakanın evlilik süresi kadar olması, ilk olarak bu raporda geçecekti. Aynı komisyon sadece nafaka kısıtlaması değil ayrıca mal paylaşımında 1-2 yıl içerisinde dava açmayan kadının tümüyle haklarını kaybedeceği bir düzenleme de öneriyordu. Zira kadın kurumlarının, kadınların ileride miras hukukundan da çıkarılması söz konusu olabilir, söylemleri de tam olarak bu mal paylaşımında, hakların kaybedilmesine ilişkin öneriden kaynaklı.

Raporda ayrıca mahremiyet gerekçesiyle boşanma davaların gizli yapılması öneriliyordu. Bu öneri ise, esas olarak kadın örgütlerini sürecin dışında bırakarak kadınları yalnızlaştırmak olarak yorumlanıyor. Ayrıca ailelere ilahiyattan danışman atanması da öneriler arasında. Bu da boşanmak isteyen kadınlara dini anlamda baskı yapılması ve kadınların manevi olarak yıpratılmasını beraberinde getirecek bir duruma kapı aralıyor.

Raporun daha sonra yasalaşacak bir başka uygulaması da, arabuluculuk sistemi. İlk olarak bu raporda önerilen sistemin, 6’ncı Yargı Paketi'nde yer alacağı tahmin ediliyor. 6’ncı Yargı Paket’inin Mart ayında meclise gelmesi bekleniyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN İPTALİ

İstanbul Sözleşmesi, tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan bir sözleşme. Sözleşmenin taslağı, 7 Nisan 2011’de Strasbourg'da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları toplantısında kabul edildi. Türkiye, 11 Mayıs 2011’de sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentosunda onaylayan ilk ülke oldu. Sözleşme kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirliyor. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izleniyor.

Fakat Türkiye, 20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekildiğini duyurdu. Karar, 1 Temmuz 2021’de yürürlüğe girdi. Kadınları ve çocukları koruyan bu sözleşme, sadece evlilikteki şiddeti değil aynı zamanda partner şiddetine karşı da birçok kadının koruma kararı aldırabileceği bir mekanizmaya sahipti. Bunun dışında medyadan eğitime birçok alanda toplumsal eşitsizliği ortadan kaldıracak mekanizmaların kurulmasını öngörüyordu.

İstanbul Sözleşmesi tartışması sadece kaldırılması ile başlamadı. Koruma kararlarının yerine getirilmemesi, mahkemelerin kadınlar lehine kararlar vermemesi, süreçlerin uzatılması gibi birçok eylemle sözleşmenin hükümleri uygulanmıyordu. Koruma ve uzaklaştırma kararlarının aileyi yok ettiği tartışmaları ve bunun yanı sıra 6284 Sayılı Kadınları Koruma Kanunu’nun da tartışmaların odağında olması ve de muhafazakar kesimin de desteğiyle AKP, kadınların 10 yıllık kazanımını bir gecede ortadan kaldırdı. Yasaya göre TBMM’de onaylanmış bir sözleşmenin oradaki kararla kaldırılması söz konusu. Fakat buna rağmen yasa çiğnendi. Danıştay’a açılan davalar ise reddedildi.

Son olarak Aydın’ın Kuşadası ilçesinde yaşayan Avukat Lalezar Nergiz ve 12 kadın adına açılan davada, Danıştay Savcısı, 6 Ocak 2022 tarihli kararda “Cumhurbaşkanı'nın sözleşmeden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği” yönünde bir görüş bildirdi.

NAFAKA TARTIŞMALARI

Henüz taslak halindeki nafaka tartışmaları, özellikle ‘nafaka mağduru erkekler’ olarak bilinen ve sayıları tam olarak net olmayan bir grup tarafından başlatılan bir tartışma. Tartışma kamuoyunda bilinen haliyle böyle başlamış gibi görünse de nafakaya ilişkin düzenleme, Boşanmaları Önleme Komisyonu raporunda temeli atılan bir öneriye kadar uzanıyor. Yukarıda da rapordan belirttiğimiz nafakanın evlilik süresi boyunca verilmesi tartışması, nafaka taslağından kamuoyuna yansıyan en net bilgi.

Medeni Kanun 175 ve 176’ncı maddeleri, nafakayı düzenleyen maddeler. Madde 175’e göre yoksulluk nafakası, kadın ya da erkeğe değil yoksulluğa düşen tarafa veriliyor. Madde 176 ise nafakanın ortadan kalkacağı halleri düzenliyor. Peki, tartışma neden kadınların aldığı nafaka üzerinden şekilleniyor? Çünkü Türkiye’de kadınlar istatiksel olarak da en çok yoksulluğa düşen taraf konumunda. Bahse konu olan nafaka ise, birçok baronun ortak yaptığı araştırmaya göre 300 ila 400 TL arasında değişiyor.

‘ZATEN ÖDENMİYORDU, ARTIK HİÇ ÖDENMEYECEK!’

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, milletvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Dilan Dirayet Taşdemir ile birlikte bu konuda ortak bir basın açıklaması yaptı. Son olarak sözü EŞİK’in ve HDP’li vekillerin açıklamasına bırakalım ve yapılan değişiklik tam olarak ne getiriyor bakalım:

  • Boşanma sonucunda bağlanan yoksulluk nafakası, evlilik süresine bağlı olarak 5-7 yıl olacak. 30-40 yıllık evliliklerde bile en çok 12 yıl olarak sınırlandırılacak.
  • Üstelik, “iş var ama kadın çalışmıyor” denilerek daha süresi bitmeden nafaka kesilecek.
  • Nafakası kesildiği için mağdur olacak kadınlar için “ara süre”, konuyu Aile Bakanlığı’nın değerlendirmesi “gerek görürse” kadına bir ödeme yapması gibi soyut formüllerle kadınların hayatı daha da zorlaştırılacak.
  • Yasa geriye doğru uygulanacak, kadın ve çocuklara şu anda ödenmekte olan nafakalar kesilecek.
  • Boşanma davalarını hızlandırıyoruz diyerek, erkekler hemen boşanma kararı alacak. Kadının ve çocukların nafakası, velayetin kimde olacağı, kadının tazminat, evlilik içerisinde edinilen malların paylaşımı, nafaka vb. diğer alacakları yıllar süren davaların sonucuna bırakılacak.
  • Hemen boşanma olacağı için, kadın ve çocuklar aile konutundan hemen çıkarılacak, nafaka bile bağlanmadan sokağa atılacak.
  • Hızlı dava görüntüsüyle, dava süresince ödenen tedbir nafakası hakkı tamamen ortadan kaldırılacak.
  • 18 yaşını tamamlamış çocukların eğitim sürecindeki nafakası da kesilecek.
  • Eğer yasa taslağına eklenirse, nafaka ödeninceye kadar verilen tazyik hapsi kaldırılacak. Hem kadın hem de çocuğun nafakası için ister ödeyin, ister ödemeyin dönemi başlayacak. Zaten ödenmiyordu, artık hiç ödenmeyecek!