Kaytan: Zîlan'ınki ölümsüz yaşam eylemidir
KCK Genel Başkanlık Konsey Üyesi Ali Haydar Kaytan, Zîlan'ın (Zeynep Kınacı) eyleminin, kesinlikle ölümsüz bir yaşam eylemi olduğunu söyledi.
KCK Genel Başkanlık Konsey Üyesi Ali Haydar Kaytan, Zîlan'ın (Zeynep Kınacı) eyleminin, kesinlikle ölümsüz bir yaşam eylemi olduğunu söyledi.
Zîlan kod adlı PKK gerillası Zeynep Kınacı, 30 Haziran 1996'da Dersim merkezinde gerçekleştirdiği eylemle yeni bir dönemin fitilini ateşledi. KCK Genel Başkanlık Konsey Üyesi Ali Haydar Kaytan, Zilan'ın eyleminin 22. yıl dönümünde MedyaHaber'in sorularını yanıtladı.
Zîlan’ın gerçekleştirdiği eylemi, o dönemin koşulları içerisinde ve verdiği mesajlarla birlikte nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şehadetinin 22. yıl dönümünde Zîlan yoldaşı sonsuz saygı ve minnetle anıyor, anısı önünde saygıyla eğiliyorum. 90’lı yıllar Kürdistan’da korkunç bir imha savaşının yürütüldüğü yıllardır. 90’lı yılların başında başlayan ve 96'ya doğru gelindiğinde de hızından fazla bir şey kaybetmeyen bir saldırı pratiği söz konusu, bir inkar ve imha konsepti var. Çiller-Ağar-Güreş Dönemi olarak biliniyor, binlerce Kürt köyünün yakılıp yerle bir edildiği, Kürdistan’ın önemli ölçüde insansızlaştırıldığı, fiziki soykırım denilebilecek yıllar oluyor. Eylemin muhtevası ve eylemi ortaya çıkaran, Zîlan yoldaşı bu eyleme götüren süreç, Önder Apo’ya yönelik bir saldırı konseptinin gündeme getirilerek pratikleştirilmesidir.
Farklı bir saldırı konsepti mi söz konusu?
Önderliğimize başından itibaren saldırılar var fakat o dönemin basınından da bakıldığında anlaşılacağı kadarıyla Önder Apo’nun fiziki tasfiyesi istenmiyor, sağ olarak ele geçirilmesi, tutuklanarak Türkiye’ye götürülmesi amaçlanıyor. O dönemin özel savaş güçleri bizzat itiraf ediyor. 96’ya geldiğimizde Önder Apo’nun fiziki olarak tasfiyesi de isteniyor. 6 Mayıs 96’da patlatılan bir bombalı araçla yapılan bir saldırı söz konusu. Tonluk patlayıcı yüklenmiş bir araçla yapılıyor, Önder Apo o zeminde olmadığı için saldırı hedefine ulaşamıyor, zaten bu gerçekliğin uzun boylu izah edilmiş yanı da var. Genelde halk, özelde kadınlar üzerinde yarattığı bir sarsıntı var. Hem halk hem de kadrolarda meydana gelen bir infial var; elbette buna cevap olmak istemek de. Özellikle Zîlan arkadaşta gerçekleşen bu. Önder Apo’nun kendine has gerçekliği var; halk ile özdeşleşmiş bir Önderliktir. Hiçlikten özgürlüğe yürümeye doğru ayağa kaldıran bir Önderlik gerçeği ama gelinen noktada da bu Önderlik tasfiye edilmek isteniyor; tabi onun şahsında bir halkın dirilişi, özgürlük mücadelesi tümüyle bertaraf edilmeye, gündemden düşürülmeye çalışılıyor. Çok tehlikeli bir yönelim, bu yönelimin başarıya ulaşmaması, benzer yönelimlerin olmayacağı anlamına gelmiyor.
6 Mayıs'ın seçimi bilinçli bir tercih mi?
Elbette, 6 Mayıs’ta böyle bir saldırının düzenlenmesinin bir nedeni de 6 Mayıs’ın içerdiği anlamdır. 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı Türkiye’de idam edildi ve saldırı tam da böyle bir döneme denk getirildi. Türkiye’de o dönemde üç devrimci fidanın idam edilmesiyle birlikte, devrimci hareketin köklerinin de kurutulacağına inanılıyordu. Benzer bir akıbetin Kürt Hareketi'nin de başına getirilmesi ön görülüyordu; o yüzden saldırı çok tehlikeliydi.
Eylemi tetikleyen bu koşullar mıydı, eylemin PKK yapısına da mesajı mı vardı?
Zîlan yoldaş aslında hem halkı, özelde silahlı gerilla güçlerini, PKK militanlarını uyarmak amacıyla böyle bir eyleme girişti, çok yüksek bir duyarlılığın ciddi bir ifadesi oluyor. Düşmanın yoğun saldırıları altında bu saldırılara cevap olabilecek düzeyde taktik bir gelişme yaratmada da zorlanmalar var, yaratıcı bir taktik açılım da çok fazla söz konusu değil. Zîlan arkadaşın eyleminin bir amacı da aslında bu tıkanma anlamına gelebilecek durumu hızla aşmak; yeni, yaratıcı bir eylemle bu durumu değiştirmek.
Kürt Özgürlük Mücadelesi tarihinde bir ilk mi?
Evet, bizim tarihimizde bir ilk oluyor bu eylem. Daha öncesinde benzer bir eylem yok, dünyadaki örneklerine rastlıyoruz. Filistin Kurtuluş Hareketi içerisinde ABD’nin, İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesiyle birlikte işgale karşı 16 yaşındaki genç kadının gerçekleştirdiği eylem var, herkesi ve hepimizi de ciddi ölçüde etkilemişti ama tarihimizde başka bir örneği yok. İlk olması itibariyle çok ciddi bir sarsıntı yaratıyor herkeste.
Böyle bir eylemin gerçekleştirildiğini ilk duyduğunuzda sizi nasıl bir duygu sardı, yorumunuz ne oldu?
Eylemi ilk duyduğumda Kürdistan’daydım. Eylem ilk gerçekleştirildiğinde kim tarafından yapıldığı bilinmiyordu. Eylemin bir yoldaşımız tarafından gerçekleştiği haberini aldık. Mektupları vardı. Telsiz cihazı üzerinden okunacaktı, Cemal Arkadaş (Murat Karayılan) ile birlikte mektupları dinledik. Mektupları son derece sarsıcıydı. Her cümlesi son derce anlam yüklüydü. Çok büyük bir yoğunlaşmanın eseriydi. Çok çeşitli konular, sorunlar üzerinde duruyor ve ön açıcı perspektifler sunuyordu. Önderliğe yazdığı, geride bıraktığı yoldaşlarına ve halka yönelik yazdığı bir mektubu vardı ve arka arkaya okunduğunda gerçekten de sarsılmamak mümkün değildi. İlk idi bizim açımızdan.
Mektupların içeriği ve mesajlarını biraz daha izah edebilir misiniz?
Bir özgür yaşam manifestosu olarak değerlendirilebilir. Mektuplarında mücadeleye yön veriyordu. Eleştirileri de vardı, ortaya çıkan eksiklik ve yetersizlikleri de değerlendiriyordu. Başka halklara mesajlar veriyordu. Özellikle Kürdistan’da yürütülen soykırıma dikkat çekiyor ve gözümüzün önünde Kürdistan’da bu kadar kan akıtılırken, bir halk soykırım altında yok edilmek istenilirken ‘izleyenleri de bu soykırımın suç ortağı durumuna getirir’ diyor ve kendilerini de Türk sömürgeciliğine karşı tavır almaya çağırıyordu. Tarihe yeni bir başlangıç yapıyor. Bütün ilklerin tarihte böylesi anlamları vardır, öncesinde benzer örnekler yoktur ve asla silinmezler ve süreklilikleri daimidir. Bu açıdan da Zîlan arkadaşın bu eyleminin etkisi Kürtler var oldukça sürecek bir eylemdir.
Bir fedai eyleminin ötesinde mi?
Sadece bir fedai eylem biçiminde değerlendirmenin eksik kalacağına inanıyorum. Zîlan arkadaşın da üzerinde durduğu temel olgu yaşam olgusudur; yaşamın anlamına ulaşmak. ‘Soylu bir anlam ve büyük bir eylemin sahibi olmak’ biçimindeki istekte de kendisini açıkça ifadesini buluyor.
Kürdistan’da parçalanmış bir yaşam; kültürel soykırım altına alınmış bir halk gerçeği var. Bu bir toplumun topyekun olarak parçalanması ve dağıtılması anlamına geliyor. Yani beynine, tüm hücrelerine kadar nüfus edilmesi ve darmadağın edilmesi anlamına geliyor ki; bir ulusun toplumsal gerçekliğini bu denli tanınmaz hale getirildiği bir yerde yaşam da tanınmaz hale getirilmiş demektir. Burada sorun sadece toplumsal gerçekliğin dağıtılmasıyla yaşamın dağıtılması ve paramparça edilmesi kesinlikle aynı anlam ve bu açıdan Zîlan arkadaşın özellikle de üzerinde yoğunlaşması son derece anlamlıdır. Bu yüzden de esas olan yaşama odaklanmadır. Çoğu insanda ve belki de başlangıç da bizlerde de bu eylem o günün koşullarında intihar eylemi olarak adlandırılır, bunun ne kadar büyük bir yanlış olduğunu bizler net bir biçimde anladık. Bu kesinlikle ölümsüz bir yaşam eylemi. O mektupları okuduğunuzda özellikle her cümle de fışkıran bir gerçeklik var. Tümüyle yaşama odaklanmış olan genç, devrimci bir kadının duruşu söz konusu, hiç ölümün zerresini bile hissetmezsiniz. Hatta ben o zamanki bir değerlendirmemde de ifade etmiştim. O mektuplara baktığınız zaman sanki üniversiteyi bitirmiş, okulun birincisi gelmiş, yeni bir yaşama atılacak öğrencilerin, üniversite öğretim üyelerinin karşısına çıkıp fakülte birincisi olmanın ödülünü dekanın elinden alan bir genç kadının duruşu var. Yaşama ilişkin perspektifler çiziyor. Bir ölüm eylemine gidişi yok. ‘Büyük bir yaşamın ve anlamlı bir eylemin sahibi olmak istiyorum’ diyor ve ‘yaşam iddiam çok büyük’ diye başlıyor….
Zîlan mektubunda, "Kendimi bu eylemi yapmak için aday görüyorum, bizler sizin bitmez tükenmez emek ve çabalarınıza karşı canımızı bile versek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı. Siz yaşamınızla bir halkı yeniden yarattınız, bizler sizin eseriniziz… Yaşam iddiam çok büyük anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum" diyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bu bölüm için "Zîlan aslında yaşamın sırrını çözmüştü, onun için böyle bir eylemi yaptı" tespitinde bulunuyor. Bize bunu anlatır mısınız?
PKK öncesinde de Kürt toplumun getirildiği belirli bir nokta var. Mezara yatırılmış bir halk gerçekliği, kimliğini, benliğini, bilincini, umudunu yitirmiş bir halk gerçekliği var. O halk gerçekliğini ortaya çıkaran bir Önderlik gerçeği var. Bu açıdan baktığımızda bir halk da onun eseri. Dolayısıyla bu halkı yatırıldığı mezardan adeta ayağa kaldırıp özgürlük yürüyüşüne götüren militanlar da Önderliğin eseridir. Zîlan arkadaşı bu açıdan Önderlik gerçeğini, bu hareket içerisindeki tanımlama herkesten daha fazla. Şunu özellikle belirtmek istiyorum; Zîlan yoldaş mektubunda da söyler. Bazı büyük devrimcileri anarak onların ardılı olduğunu söyler. Bunlardan biri de Kemal Pir’dir. Kemal Pir ile Zîlan arkadaş arasında özellikle yaşam konusunda çok çarpıcı belirlemeler var. Kemal Pir yoldaş da Diyarbakır Zindanı'nda 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi'ne başlarken bedeni eriterek bu eylemin içerisinde yer alır ve bu eylemi zaferle taçlandırırken bu süreçte yaptığı bir belirleme var; ‘Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz’ dedi. Yaşama bu tarzdaki bir bağlılıkla aynı belirlemeleri Zîlan’da da görürsünüz.
Gerçekten o büyük devrimcilerin, yaşamın sırrını çözmüş insanların dili ortaktır, onlar aynı dili konuşurlar. Bu bağlamda baktığınızda Zîlan’ın dili ile Kemal Pir’in dili arasında çok çarpıcı bir benzerlik görebilirsiniz. Söylemek istediğim şu; bugün ulaştığımız noktada gerçeği daha iyi görebiliyoruz, en azından şunu iyi biliyoruz biz hakikat yolunun yolcularıyız ve bu hakikati de hakikatin daha çocukluğundayken peşine düşen ve bugüne dek getiren Önder Apo’dur. Bu açıdan da yaşam konusundaki anlayışımızı derinleştiren, yaşamı bize tanıtan, aslında yaşamın sırrına ulaşmamız için her şeyi bize veren Önder Apo. O’nu izlerken, O’nun bizden istediklerinin derin bilincine ulaşabilmek, söylediklerini kavrayabilmek ve kendisinin de uygulama makamında bulunduğunu, uyguladıklarının Önderlik gerçeğinin bizden istedikleri olduğunu bilerek hareket etmek. Bunlar önemli, Zîlan bunu herkesten önce kavrayan biriydi.
‘İzleyici’ kavramı önemlidir bu noktada, Önderliği izlemek. Kemal Pir’in de Önderliği en iyi izleyen yoldaşlarımızın başında geldiğine inanıyorum. Nitekim Önder Apo da daha sonraki belirlemelerinde bizlere hep şunu söyledi: ‘Bu harekete geliyorsunuz, Önderlik gerçeğine katılıyorsunuz. Eğer bir erkek olarak bu harekete katılıyorsanız kendinize örnek almanız gereken, yoldaşı olmanız gereken Kemal Pir’dir. Kemal Pir olacaksınız. Eğer bir kadınsanız Zîlan olmayı önünüze hedef olarak koymanız gerekir’
İşin çarpıcı yanı kadın ve erkek militanlığını sembolleri olarak deyim yerindeyse tanrı ve tanrıçaları olarak bize örnek sunduğu iki temel kişilik. İkisinin de temel özelliğini bir daha vurgulamak isterim; Önderliği en iyi şekilde anlamaları, Önderliği kavramayı her şeyin başına koymaları, PKK gerçeğini -ki Önderlik gerçeğinin bedenselleşmiş hali oluyor- daha derinliğine bilince çıkarmaları, onunla bütünleşmeyi yaşamın anlamına varmak tarzında değerlendirmeleridir. Doğru yaşam PKK’de gerçekleşen yaşamdır.
Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan ilk defa 5 Temmuz 1996'da Zîlan’ın mektuplarına dair değerlendirmelerde bulunuyor, "Zîlan arkadaş genel devrimciliğin esaslarını değil Kürdistan devrimciliğinin esaslarını yerine getirdi" diyor. Nedir çizdiği çerçeve, bugün nasıl yorumlayabiliriz?
Kürdistan gerçekliğine baktığınız zaman dünyada benzer statüde yer alan ne bir ülke ne bir halk gerçeği ile karşılaşırsınız. Gerçekten de çok farklı bir ülke ve halk gerçekliği ile karşı karşıyayız. Bir inkar var, eskiden dünya haritasına baktığınız zaman sömürge ülke statüsünde olan bir çok ülke ile doğrudan karşılaşırdık. Angola, Mozambik, Kongo gibi Afrika’nın bütün ülkeleri sömürgeydi ama her birinin harita üzerinde belirli bir adı, sınırları vardı ve hangi ülkeye ait olduğu parantez içerisinde belirtiliyordu. Örneğin Portekiz yazılıysa siz anlıyordunuz ki Portekiz sömürgesidir. Bugün haritaya baktığınız zaman dünyanın belki de en kadim ülkesi, Sümerler tarafından ilk ad konulan ülke olduğu halde Kürdistan’ın herhangi bir adı yok. Kürt halkı yok sayılan ve aynı zamanda da yok edilmek istenilen bir halk. Bir inkar ve imha sistemi söz konusu. 1973’lerde başlayan ve bugüne kadar gelen bir Hareket var ve buna rağmen Türk sömürgeciliğinin başındaki diktatör ‘Kürt sorunu diye bir sorun yoktur’ diyebiliyor. Sadece bu durumun kendisi bile Kürdistan’da nasıl bir statünün, nasıl bir gerçekliğin bulunduğunu ortaya koyuyor. Kürtler köle bile olamayan bir halktır. Kürdistan sömürge bile olamayan bir ülkedir.
Kültürel soykırım sıradan bir tanım değildir. Biz o dönemde de bunu beyaz soykırım olarak tanımlıyoruz.
Zîlan da bu tanımı kullanıyor...
Zîlan arkadaş da bunu çok iyi biliyor, ‘beyaz soykırım’ tanımını kullanıyor. O dehşeti çok iyi fark ediyor ve zaten buna cevap olmak istiyor. Herhangi bir ülkedeki devrimci mücadelenin gereklerini karşılayacak bir mücadelenin devrimciliğine yönelmiyor veyahut bize onu sunmuyor. Şunu çok net bir biçimde ortaya koyuyor; herhangi bir ülkede yaşamıyorsunuz, Kürdistan’da yaşıyorsunuz. Burada gerçekten akıl almaz bir düşman gerçekliğiyle karşı karşıyasınız, üstelik gerisinde bir emperyalist-kapitalist sistem var. Bu sistem Kürdistan’daki mevcut statüyü belirliyor, bu yüzden de karşınızda somut bir sömürgeci iktidara karşı savaşmıyorsunuz aynı zamanda bir sistem ile mücadele ediyorsunuz. Sizin kaderinizi belirleyen, bu halka yok oluşu dayatan bizzat sistemin kendisi. Bu yeterince bilince çıkarılmadan zaten Kürdistan’da ciddi anlamda bir mücadele yürütülemez. Bu boyutuyla baktığınızda herhangi bir devrimciliğin Kürdistan’da başarıya ulaştıramayacağını da rahatça bir biçimde görebilirsiniz.
Kürdistan'a özgü bir devrimcilik mi?
Başarı ve zaferi kesinleştirecek olan bir devrimciliği benimsemeniz gerekir ve bu da Kürdistan’a özgü bir devrimciliktir. Önder Apo’nun da sıkça vurguladığı devrimcilik budur. Önder Apo’nun kendisinin daha ilk etapta bizlere vurguladığı husus budur. İlk grupsal olarak çıkışımızda da herhangi bir ülkedeki gibi devrim yapamayacağımız söyleniyordu, bu başlangıçta bilinmiyor diye belirtmiyorum. Biliyorsunuz fakat gereklerini yerine getirmiyorsunuz ve burada aslında bu bilmenin de çok fazla bir anlamı kalmıyor, çünkü bilmek onu uygulamaktır. Anlamak ile uygulamak aynı şeylerdir. Tek bir süreçtir. Anlaşılan uygulanmıştır ki bu PKK gerçekliğinde olan bir durumdur. Önder Apo’nun gerçekliğinde de aynı durum karşımıza çıkıyor.
Zîlan bunu erken mi fark ediyor?
Zîlan herkesten önce bunun farkına varıyor. En başta bu soykırımı iliklerine kadar hissediyor, bunu çarpıcı bir biçimde görüyor ve buna müthiş bir ölçüde cevap olmak istiyor. Yok edilmek istenilen bir yaşam var ve karşısında da sonuna kadar yaşama sarılma, sarılmanın da ötesinde yaşamı tanıma; özgürlüğü doğru tanıma ve tanımlama söz konusu.
Soykırımın yok etme politikasına karşı, inkar ve imha sisteminin yok etme sistemine karşı var olmak için sonuna kadar yoğunlaşma, yaşama mutlak anlamda sarılma ve o noktada ölümü mutlak anlamda öldürme gibi bir durum var. Zîlan’ın eylemi budur. İmha ve inkara karşı varlığın ve yaşamın kesinleştirilmesidir. Böyle bir direnişi de herhangi bir devrimci yapamaz. Bunlar biraz mucizevi karakter taşırlar. 14 Temmuz direnişçiliği de mucizevi bir karakter taşır. Zîlan’ın eylemi de deyim yerindeyse bunun gerilla zemininde kanıtlanmasıdır. Devrimciliğin ölçüleri aslında Zîlan’ın ölçüleridir, bunlar da herhangi bir ölçü değil tanrıçalığın ölçüleridir. Herkesi kendisini izlemeye, yüzünü hep kendisine dönmeye ve kendi yolunda yürümeye davet eden ve buna zorunlu kılan, zorunluluğun da ötesinde aşk derecesinde buna sarılmaya davet eden ölçülerdir.
Zîlan’ın ölçüleri Kürdistan devriminin ölçüleridir; demek gerekiyor; benzer cümleleri biz hep 14 Temmuz direnişçi devrimciliğini Kürdistan devriminin ölçülerini belirleyen bir devrimcilik olarak tanımlarlar ki burada Zîlan onu biraz daha zirveleştiriyor. Böylesi eylemlerin tekrarı olmaz kuşkusuz. Bugün de düşman çılgıncasına saldırıyor ve böylesi bir dönemde bizim en çok ihtiyacını hissettiğimiz ve en çok kilitlenerek, kenetlenmemiz gereken şey Zîlan’da temsilini bulan öncü, devrimci, militan ölçülerini sergileyebilmektir. Daha çarpıcı olduğunu düşündüğüm bir hususu da söylemek istiyorum.
Lütfen paylaşır mısınız?
Zîlan, Önderlik ile hiç karşılaşmadı, öyle çok uzun bir devrimci mücadele pratiği yok, dağda belki bir yıllık bir gerilladır, tabi öncesinde bir yaşam deneyimi var. Zamanı en yoğun şekilde yaşayan yoldaşlarımızdan biri. Bir komutan da değil, işin ilginç yanı Kemal Pir de öyledir. Kemal Pir hiçbir zaman resmen bir komutan olmadı. Merkez Komite üyeliği biçiminde görevlere de getirilmedi ama o her zaman PKK’nin gerçek komutanı oldu. Bu anlamda Zîlan da öyledir. Zîlan, PKK’nin en büyük komutanıdır, en büyük yöneticisidir ve Önder Apo da ‘Zîlan komutandır, biz hepimiz onun askerleriyiz’ derdi. Günümüzde de düşmanı geriletmenin, barış ve demokratik çözüme mecbur bırakmanın şartı bu savaşı kazanmaktır. Savaşı tayin eden komutanlıktır. Elimizde şu teknik yok, düşmanı geriletemeyiz diyemeyiz. Savaşın sonucunu doğru tayin edecek şey doğru komutadır, doğru bir komuta altında doğru bir özgürlük çizgisinin uygulanmasıdır. Hem çizgi hem komuta olarak Zîlan’ın komutası, Zîlan’ın özgür yaşam anlayışı, özgür yaşam perspektifi, özgür yaşam anlayışı, özgür yaşam manifestosu içselleştirildiğinde; bu ikisi birleştirildiğinde savaşı kazanmamak için hiçbir neden yoktur. Kürdistan’ın özgürlüğe kavuşması ancak böyle mümkün olabilir.
Zîlan’ın eylemi için Dersim’i seçmiş olmasını özel bir tercih olarak mı yorumlamak gerekiyor?
Kuşkusuz… Gerillaya katılımında Dersim’i tercih etmiş olması son derece çarpıcı. Bildiğiniz üzere Zîlan yoldaş bir Alevi genç kadın ve bir aydın. Dersim çok farklı bir coğrafyadır. Bugünkü Tunceli denilen il coğrafyasına Dersim denilmiyor, Dersim Alevi-Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın neredeyse hepsini kapsıyor, algı budur esas itibariyle. Erzincan’a uzanır, Varto’ya kadar gider, Malatya-Elbistan-Koçgiri’ye kadar uzanır. Kendini Kurmanc olarak değerlendiren Alevi-Kürtlerinin yaşadıkları coğrafyanın adı olarak değerlendirilebilir. Bütün Alevilerde böyle bir etkisi var. Zîlan’da bu çok çarpıcı. Her şeyden önce 38’de Dersim’de gerçekleştirilen çok korkunç bir soykırım var, anıları tazedir. Zîlan yoldaşta da bu bilinç son derece belirgindir, adını da Zîlan koymuş olması bir başka anlamı ifade eder. Ağrı direnişinin yaşandığı yerlerden biri, çok sayıda köy yerle bir edilir, oradaki halk tümüyle imha edilir.
Zîlan adı ve onun Dersim ile birleşmesi, bir de Kürt evrenselliğinin yakalanmasını da ifade eder. Çoğumuz kişiliklerimizde yerel kalırız, parçalanmış yerel özellikleri daha çok ön plana çıkarırız. Yerel kimliği küçümsemek açısından söylemiyoruz, yerelin demokratik karakterine de inanıyoruz. Asıl olan yereli de özgürleştirecek olan evrenselin özgürleştirilmesi; yani Kürt evrenselliğinin yakalanması olduğu için bu noktada çok büyük önem taşıyor. Zîlan belki de bizim içimizde Kürt evrenselliğini en erkenden yakalayan, bunu somutlaştıran, eylemi ile de bedenleştiren ve bu çerçevede herkese örnek olan, ulusal birlik konusunda herkese örnek olan çok ender kişiliklerden biridir.
Burada ilgi çeken başka bir husus daha var; Zîlan, 30 Haziran’da bu eylemi gerçekleştiriyor. Bildiğiniz 29 Haziran’da ise Şêx Said ve arkadaşları idam ediliyor. Siz biraz açmıştınız adının Zîlan olması, Dersim’de eylemini gerçekleştirmesi arasındaki bağlantıyı. Aynı zamanda 'Pîran İsyanı'nın sona ermesine bir tarihsel yanıt olarak ele alabilir miyiz?
Zîlan, yakın tarihte 1920’lerden başlayarak Kürdistan’da gördüğümüz kırımlara, katliamlara cevap niteliğindedir, eylemi de cevap niteliğindedir. Belki de özel bir planlama yoktur, özel olarak o güne denk getirme Şêx Said’in ve arkadaşlarının idam edildiği o güne o bir yana ama gerçekten de öylesi tarihi bir güne denk gelmesi son derece anlamlıdır. Zîlan-Dersim ve bu noktada da, Palu-Genç-Hani direnişi var; üçünün birleşimidir. Tarih olarak 29 Haziran Palu-Genç-Hani merkezli Kürt direnişinin sonunda Şêx Said ve arkadaşlarının idam edildikleri gündür. Zîlan adı, öte yanda eylemin Dersim’de gerçekleşmesi durumu ve dolayısıyla bütün bunlar altını ısrarla çizmek istediğim gibi Kürt evrenselliğinin yakalanmasını, Kürdistan üzerindeki bütün katliamların hesabının mutlak suretle sorulacağı iddiasını ve aynı zamanda bu yönlü bir çağrıyı ifade eder. Bu çerçevede anlamlıdır ve soyludur.
Son olarak bu eylemi yapanın bir kadın olması ve kadın kimliği üzerine neler söylemek istersiniz?
Kuşkusuz. Zîlan şunu gösterdi; Kürt'ün trajedisini yıktı. Zayıf, her yönüyle teslim alınmış, tüm iktidar mevzilerinden kovulmuş, iktidarsızlaştırılmış bir Kürt erkeği ve en iktidarsal haliyle uygulamaya çalıştığı kadın olgusu... Bu gerçeklik ters yüz edilmeden, alt edilmeden gerçekten de Kürt'ün kölelik trajedisi alt edilemez. Zîlan bu trajediyi yerle bir etti. Böyle bir erkeğin iktidarsızlığının iktidarının nesnesi olmaya karşı en şiddetli eylemi gerçekleştirdi ve bu noktada aslında o erkeği de öldürdü. Yeni bir erkeğin, özgür bir erkeğin çarpıcı bir biçimde önünü de açtı. Özgür erkekliğin doğru kuruluşunun da çağrıcısı, onun yol göstericisi oldu. Halk, kadınlar, erkek, gençlik ve herkes için izlenmesi gereken bir kutup yıldızı oldu. Bir kez daha anısı önünde saygıyla eğiliyorum.