KJK: Kadın katliamlarına karşı sonuna kadar direneceğiz
KJK Koordinasyonu, kadına yönelik artan şiddete ilişkin yaptığı açıklamada, “kadın katliamları”, “doğa katliamları” ve “işgale” karşı sonuna kadar direneceklerini belirtti.
KJK Koordinasyonu, kadına yönelik artan şiddete ilişkin yaptığı açıklamada, “kadın katliamları”, “doğa katliamları” ve “işgale” karşı sonuna kadar direneceklerini belirtti.
Yazılı bir açıklama yapan KJK Koordinasyonu, “İnsanlığın yaşadığı toplumsal krizler, dünyada yaşanan iklim krizleri, savaşlar kadınların sömürge altına alınması ile birlikte gelişmiştir. Kadınların sömürülmesi temelinde egemen erkek bir dünya ve sistemi inşa edilmiştir” dedi.
Açıklamada devamla şunlar belirtildi:
“Kadına yönelik baskı, şiddet ve cinayetler, katliamlar durdurulmadan kimse ben insanım ve doğru, iyi yaşıyorum diyemez. Bu katliamların acısı bir biçimde herkesi vurur. Ataerkil sistemin bir aygıtı olan devletler sürekliliklerini kadına yönelik şiddet, baskı ve sömürü politikaları sağlamaktadırlar. Bu nedenle kadına yönelik şiddet, katliamlar, işkenceler durdurulmadan ne iklim krizleri, ne de savaşlar durdurulabilir. Ne de demokratik, eşitlikçi ve adaletli bir yaşam gelişebilir. Kadınların katliamlara uğratıldığı toplumlar diktatörlüğün, faşizmin geliştiği toplumlardır. Dolayısı ile Türk devletinin kadınlara yönelik ülke içi ve ülke dışında geliştirdiği katliamcı kadın politikaları da faşizmin, diktatörlüğün doruğa ulaştığını göstermektedir. Bu faşist, işgalci, kadın düşmanı politikaların dünyanın hegemonik güçleri olan ABD, Rusya, Avrupa’nın kimi devletleri tarafından desteklendiği de herkesçe bilinmektedir.
KADINLARIN ÖLDÜRÜLMEDİĞİ GÜN YOK
Türk devletinin kadın düşmanı katliamcı politikaları son yıllarda vahşet düzeyine ulaşmıştır. Türkiye de 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü vesilesi ile 11 aylık bir süre içerisinde 430 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü açıklandı.
Bu rakamlardan da bir kez daha anlaşılmıştır ki Türkiye’nin dört bir yanında kadınların öldürülmediği tek bir gün bile yoktur. Nerede ise her gün iki kadın katledilmektedir. Resmi olarak açıklanan rakamlar gerçeği yansıtmamaktadır. Aslında kadın katliamları, çocuk tecavüzleri, istismarları rakamları verilenden çok daha fazladır. Üstü örtülüyor, gizleniyor.
BİNLERCE KİŞİ CEZAEVLERİNDE İNSANLIK DIŞI KOŞULLARDA
Yine ardı ardına cezaevlerinde kadın tutuklulara karşı geliştirilen insanlık dışı uygulamalarda kamuoyuna her gün yansımaktadır. Binlerce kadın düşünce suçlusu olarak içeridedir. Son günlerde Bakırköy’de kadın tutuklulara karşı devletin geliştirdiği zor ve şiddet yöntemleri haber oldu. Binlerce tutsak kadın zindanlarda en ağır, insanlık dışı koşullarda yaşam mücadelesi vermektedir. Urfa Viranşehir de Emine Aslan Aydoğan adındaki 65 yaşında bir siyasetçi kadın, bir ana çok ağır, ölümcül bir hastalık nedeni ile tedavisi gerçekleşmesi gerekirken devlet buna izin vermedi. Bu nedenle Emine Aslan Aydoğan yaşamını yitirdi. Hayatını yitirmesinden sonra da ailesine her türlü baskı yapılarak cenazenin dini vecibelere göre toprağa gömülmesi bile engellenmek istendi. Devletin ahlaksız, vicdansız politikaları sınır tanımadan uygulanmaktadır.
DIŞ POLİTİKADA DA KATLİAMCI BİR DEVLET
Türk devleti dış politikalarında da işgalci ve katliamcıdır. Rojava’ya karşı geliştirilen işgal saldırılarında kadınları, çocukları özel hedeflenmiştir. Efrîn’de Türk devleti ve çeteleri tarafından 1000 kadın kaçırılmıştır. 50’ye yakın kadın öldürülmüştür. Efrîn'de kadınları kaçırılıyor, tecavüze uğruyor, ganimet olarak görülüyor, esir olarak satılıyor. Efrîn'de adeta ikinci bir Dersim Tertelesi, ikinci bir Şengal kadın katliamı gerçekleştiriliyor. Aynı katliamcı DAİŞ-AKP zihniyeti kendini bu kez Efrîn'de pratikleştiriyor.
En son Türk devletinin Til Rifat’ta bir okula yaptığı bombardıman sonucu 8’i çocuk olmak üzere 10 kişi katledildi. Türk devleti Roboskî katliamlarında olduğu gibi vahşi insanlık dışı yüzünü tüm bu olaylarda kendisini bir kez daha gösterdi.
KADINLAR DEVLETTEN KORUMA BEKLEMEMELİ
Türkiye de devlet ve erkek şiddeti paralel bir biçimde birbirini destekleyerek, birbirini kollayarak her geçen gün dozajını arttırarak devam etmektedir. Devlet ve erkeklerin kadınlara yönelik geliştirdikleri şiddet biçimleri birbirinden ayrıştırılamaz. Kadınların özel de Türkiye’de devletten koruma beklemesi en büyük yanılgıdır. Türk devleti ve egemen erkeklik kadınlara karşı büyük terör politikaları uygulamaktadır. Kadına karşı uygulanan şiddet ve cinayetler, devletin tüm toplumu denetleme, korkutma mekanizması olarak kullanılmaktadır. Ancak bu politikalarla hiçbir sonuç alamazlar. Çünkü kadın yaşam olmuş özgürleşmiştir. Bilinçlenmiştir. Köleliği asla kabul etmeyecektir.
Türkiye devleti faşist, erkek egemen yüzü ile ülke içi ve ülke dışında binlerce kadının katliamından sorumludur. Erdoğan-Bahçeli iktidarı faşisttir, işgalcidir. Katliamcıdır. Toplum, özgürlük ve kadın düşmanı politikalarını acımasızca yürütmektedirler. Bu yönü ile Ortadoğu’da devletlerin, iktidarların baskı, şiddet ve savaş politikalarının öncülüğünü Türk devleti ve AKP ve MHP iktidarı yapmaktadır.
Kadınlara karşı geliştirilen savaşın, binlerce kadını katletmesi ve bunun bilançoları bilinmektedir. Türk devleti kadın katliamlarından dolayı uluslar arası mahkemelerde yargılanacak, hak ettiği cezayı özgürlük ve demokrasi güçleri, kadınlar ve halkların mücadelesi verecektir.
KADIN KATLİAMLARINA KARŞI MÜCADELE BÜYÜTÜLMELİ
Türk devletinin bu kadın düşmanı politikalarına karşı dünyada, Ortadoğu’da, Türkiye de kadın hareketlerinin ortak mücadelesini sürekli dillendiriyoruz. Bu anlamda Türkiye ve Kürdistan’daki kadın hareketlerine büyük işler ve görevler düşüyor. Bu anlam da kadın hareketlerinin daha güçlü bir mücadele yürütmesi gerekiyor. Türkiyeli, Kürdistanlı kadın örgütleri gelişen bu kadın katliamlarına karşı mücadeleyi çeşitli biçimlerde büyütmek zorundadır. Kadına yönelik geliştirilen bu savaş politikalarına daha örgütlü ve güçlü bir cevap vermek gereklidir. Kadın katliamlarına, kadın cinayetlerine karşı bir örgütlenme ile eylemsel, hukuki alanda ciddi bir refleks, duruş gösterilmelidir. Türkiye’deki kadın parlamenterler, siyasetçiler, akademisyenler, sanatçılar, aydınlar, sivil toplum kuruluşları ortak tavır koyabilmelidir. Dünyanın ve Türkiye’nin herhangi bir köşesinde öldürülen, haksızlığa uğrayan bir kadın, çocuk görülürse tüm kadınlar, demokrasi ve özgürlük güçleri eylemler geliştirmelidir. Kadın katliamlarına karşı duruşunu ortaya koymalıdır.
HAPSE ATILAN KADINLARIN AİLELERİNE DESTEK OLUNMALI
Zindanlarda kadınlara karşı geliştirilen insanlık dışı uygulamalar teşhir edilmeli, uluslararası demokratik kamuoyunun gündemlerine taşırılmalı ve eylemler yapılmalıdır. Yaşanan bu tür olaylarda yüzlerce basın açıklaması, yürüyüş gerçekleşmelidir. Yine öldürülen, hapse atılan kadınların aileleri, çocuklarına sahip çıkılmalı ve destek olunmalıdır.
Kadınlar, tüm toplum kadınlara yönelik geliştirilen bu katliamlara karşı ciddi bir tavır koyduğunda devlet ve eğmen erkek sistem bu denli pervasız davranma cesaretini gösteremeyecektir.
Egemen erkek sistemi, faşizm kadın özgürlük mücadeleleri yükseldikçe şiddet ve savaş politikaları ile kadınlara pes ettirilmek, kölelik koşullarında bir yaşam içinde kalmaları sağlanmak istemektedir. Bunlar asla kabul edilemez. Tüm kadınlar oldukları her yer de bu tür politikalara karşı daha örgütlü, ortak bir şekilde karşılık vermek zorundadırlar.
Bu temel de Tîl Rifat’ta katledilen çocuklarımız başta olmak üzere, devlet ve egemen erkek zihniyeti tarafından katledilen tüm çocuklarımızı, kadınlarımızı, insanlarımızı saygı ile anıyoruz. Ailelerine ve yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Türk devletinin çirkin katliamcı uygulamalarını kınıyoruz.
Kadın katliamlarına, doğa katliamlarına ve ülkemizin işgaline karşı sonuna kadar direneceğimizi ve kadınlar olarak hep birlikte çalışarak, mücadeleyi büyüterek başarıyı mutlaka kazanacağımızın iddia ve kararlılığını, inancını, güvenini yeniden belirtiyoruz. Faşist Türk devleti kaybedecek. Özgürleşen kadınlar kazanacaktır.”