Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit, HDP’ye yönelik açılan dava, Newroz, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin bir açıklama yapan KJK Koordinasyonu, “İktidarın İstanbul Sözleşmesine yaklaşımını, Önderliğimize ve Kürt özgürlük hareketine yönelik geliştirilen saldırılardan bağımsız ele almamak gerekir. Özgürlük ve demokrasi iradesinin ezilmeye çalışmasından ayrı değerlendirmek konunun anlamını marjinalize eder” dedi.
“Başta kadınlar olmak üzere Kürt halkımızın ve bölge halklarının özgürlük tutkusunun mücadeleye dönüşme anı, anlamı olarak Newroz, faşizmin tüm amansız saldırılarına rağmen bir kez daha anlamının büyük kavranışıyla karşılanmıştır. Bu temelde kadınlar ve Kürt halkının siyasal ve toplumsal varlığına dönük geliştirilen tüm amansız faşizan saldırılar karşısında Newroz alanlarından yükselen özgürlük ısrarı, direniş duruşu, faşizmi yenecek gücü bir kez daha ortaya koymuştur. Halkımız önderliğine, şehitlerine, mücadele değerlerine sahip çıktığını göstermiştir. Bu halkı tüm faşizan yönelimleriyle sindiremedikleri, başaramadıkları ve başaramayacakları bir kez daha AKP-MHP faşizmine gösterilmiştir.
Bu temelde Rêber Apo’ya bağlılık, Mazlum Doğan’dan Garê şehitleri Şoreş Beytüşşebap ve on beş yoldaşımıza kadar tüm şehitlerimizin anısına sahiplik ve mutlaka özgürlük tutumuyla başta Amed, Van, Cizra Botan, Kandil olmak üzere dört parça ve yurt dışında Newroz meydanları dolduran kadınları ve halkları özgürlüğün onuru ve vazgeçilmezliğiyle selamlıyoruz” diyen KJK Koordinasyonu açıklamasında şunları belirtti: “Erkek devlet gerçeğinin tüm faşizan yönelimleri, kadınların özgürlük mücadelesi ve Kürt halkı somutunda halkların tam demokrasiyle örgütlenmiş öz iradeye dayalı örgütlü yaşam istemi ve mücadelesini engelleme, yenilgiye uğratma amacıyladır. Özgürlük bilinci ve iradesini oluşturarak bunu toplumsallaştıran ve tüm saldırılara rağmen bu iradeyi öz güce dayalı büyüten ve ayakta tutan kaynak Rêber Apo’dur. Bu nedenle mücadele tarihimiz boyunca kapitalist modernitenin öncü güçleri Türk devleti aracılığıyla ideolojik-siyasal-askeri saldırıları önce Rêber Apo’ya yönelik yoğunlaştırmış, uluslararası komplo temelde bu nedenle geliştirilmiş ve İmralı işkence sistemi bu amaçla oluşturulmuştur. Türk devletinin tüm akıl dışı saldırıları ve uygulamalarının önü böylelikle açılmış, Erdoğan-Bahçeli çete güruhunun pragmatist, inkârcı, talancı katliamcı gerçeğiyle saldırılar daha da tehlikeli boyutlara taşırılmıştır.
‘RÊBER APO’DAN HABER ALINCAYA KADAR MÜCADELEYE DEVAM ETMELİYİZ’
Rêber Apo’nun yaşamına kast eder düzeyde tehdit ve tehlike oluşturmak, kadınların özgürlük gelişimine her alandan saldırmak, Kürt halkının siyasal ifade zeminlerini gasp ederek ortadan kaldırmak, on binlerce Kürt insanını nedensiz yere tutuklamak ve ağır işkencelere maruz bırakmak, toplumun kendisini açık cezaevine dönüştürmek, nerede ne yapacağı belirsiz, günlük pragmatist uygulamalarla toplumun yaşam hakkını gasp etmek, başta kadınlar ve çocukları olmak üzere tecavüz-uyuşturucu-kişiliksizleştirme, irade kırma uygulamalarıyla toplumu teslim almaya çalışmak kirli politikaların en yoğun bileşkesi olarak bize dayatılmaktadır. 2021 Newroz’u 8 Mart’ın mücadele iradesiyle buluşmuş bir duruşla bu gerçek karşısında tutumdur, duruştur, karşı koyuştur. Bu nedenle tarihsel açıdan anlamı büyüktür. Fakat Rêber Apo’nun da belirttiği gibi varlığımızı koruma ve özgürlüğümüzü sağlamanın koşulu; öz güce dayalı mücadeleyi sonuç alıncaya kadar sürdürmektir. Bu nedenle Rêber Apo’dan haber alıncaya ve İmralı devletlerarası işkence sistemini parçalayıncaya kadar mücadelenin Newrozun direniş ruhuyla kesintisiz sürmesi ve hiç kimsenin mücadele dışında kalmaması, içinde bulunduğumuz tarihsel anın sorumluluğunu kavrayarak mutlaka etkin bir katılım göstermesi gerekmektedir.
‘NEWROZ’UN GÖRKEMLİ DURUŞUNU TÜM YILA TAŞIRMALIYIZ’
21. Yüzyılda Demokratik Uygarlık paradigması temelinde Demokratik Uluslaşmanın sistemini oluşturmayı hedeflemek, bunun öncü devrimi olarak kadın özgürlük devrimiyle yaşamı özgür kılmak tek yaşam seçeneğidir. Rêber Apo’ya karşı geliştirilen saldırılar hepimizin özgürlük temelinde var oluşumuzu sağlamayı amaçlayan bu çizgiye ve alternatif sisteme yöneliktir. Kapitalist sistemin faşist-çete devlet gerçeğiyle bu kadar amansız ve pervasızca saldırması bu nedenledir. Ya Rêber Apo’ya yönelik saldırıları püskürterek ve fiziksel özgürlüğü temelinde kendi özgürlüğümüzü ve yaşamımızı garantileyeceğiz ya da faşizmin nefes aldırmayan politikalarını karşısında gün be gün insan olma niteliğini yitirmiş ölümlerle yüzleşecek, her saniye binlerce kez ölüm anlamına gelen yok oluş biçimlerine maruz kalacağız. Gelinen noktada bunun anlaşılması ve başta kadınlar olmak üzere halkımız, halklar, özgürlükten yana tüm kesimler sürekli bir mücadeleyle özgürlük onuru ve ilkeleri temelinde bir yaşamı faşist-erkek devletini yenilgiye uğratarak oluşturma sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Newroz’un görkemli duruşunu tüm yıla taşırmanın gerekliliğiyle, meydanları faşizmin ayaklarımız altında çiğnendiği mücadele alanlarına dönüştürmek ve öz güç temelinde Rêber Apo’nun özgürlüğüyle geleceğimizi inşa etmek zamanıdır.
‘TECRİDE, SALDIRILARA, FAŞİZME TÜM GÜCÜMÜZLE KARŞI KOYMALIYIZ’
Newroz’a denk getirilerek Kürt halkının siyasal zemini kapatılmak istenmektedir. Basit siyasi ittifak ve çıkarlar temelinde, özü inkarcı ve katliamcı olan politikalarla, zaten tutuklama ve baskılarla yoğun bir şekilde kuşatılan bu alanı tümden susturmak amacıyla geliştirilen uygulamalar Kürt halkına yönelik bir kez daha savaş ilanı anlamına gelmektedir. ‘Ya teslim olarak öleceksin ya fiziksel olarak öleceksin’ dayatmaları temelinde tüm tarihsel demokrasi birikimini yerle bir eden, insan olmanın varlığı karşısında saygısızca ve saldırganca gelişen bu tutum basit değildir. Rêber Apo’nun yaşamının tehdit edildiği, tüm toplumumuza saldırıların her türlü yoğunlaştırıldığı, Kürt dağlarının her gün adeta iki dünya savaşının toplamını aşar düzeyde bombalandığı, daraltılmış siyasi parti varlığının da hedeflendiği koşullarda var olma biçimimiz elbette tüm gücümüzle karşı koymak olacaktır.
Bu temelde kadınların öncülüğünde tüm halkımızın, halkların çete güruhunun bu saldırıları karşısında kendisini örgütlü hale getirmesi, her kesin yanındakini örgütlemesi ve elli yıla yakındır yürütülen mücadelenin birikimi ve tecrübesiyle, ‘örgütlü halk özgürleşecek halktır’ın bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir. Evlerden sokaklara, dağlardan şehirlere sürekli bir devinimle 21 yüzyılın kadın öncülüklü öz irade ve güce dayalı tarihin en büyük devrimini gerçekleştireceğiz. Bu irade ve duruşla herkesin sürece katılması ve gençlerimizin mücadele saflarına akması, ölüm dışında bir gelecek vaat etmeyen erkek-faşist sistemine radikal tavır alması ve onunla mücadele etmesi gerekmektedir. Dağlar özgürlük mekanı, faşizmi ezecek özgürlük tutkusunun kök hücresi, güç ve iradenin en yoğunlaşmış ve bu nedenle en rafine duruşu, baş eğmezliğidir. Bu gerçekten hareketle en ufak bir örgütlemenin bile imkanının bırakılmadığı faşizm koşullarında kitle gücü olarak örgütlenmek, bu örgütlülüğü dağa sürekli akışla buluşturmak ve bu ortaklığın mücadelesiyle Rêber Apo’nun fiziksel özgürlüğü temelinde 2022 Newroz’unu Dehakların yenilgisine dönüştürmek yılın temel amacıdır.
Erdoğan-Bahçeli çete devleti ‘kadına yaklaşım topluma yaklaşımdır’ belirlemesinin ortaya koyduğu gibi; başta Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye halkları ve toplumuna yönelik politikalarının niteliğini kadına yaklaşım biçimleriyle ortaya koymaktadırlar. Kadınların toplumsal var oluş biçimi hakkında her tülü tasarrufu, kaç çocuk doğuracaklarını, başlarını nasıl kapatacaklarını, vs. tartışmalarının peşi sıra başta Kuzey Kürdistan’daki özgür kadın örgütlülüğünü hedefleme, örgütlü mekanlarına el koyma, tutuklama, baskı politikalarının yanı sıra tecavüzü devlet politikası haline getirme, çocuk istismarcılarına ceza vermeme ya da görmezden gelme, çocuk yaşta cinsel saldırıları din kisveyle meşrulaştırma, özgürlük talep eden kadınları mutlaka erkek söylemleriyle ezmeye çalışma ve ön alma siyasetini yürütmüşlerdir. 2021 Newroz ’una denk getirilen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı da bu bir sonucudur. Kadınlara yönelik şiddetin zaten had safhaya çıktığı ve faillerin devlet tarafından korunduğu gerçeği ortadayken, bu sözleşmeden tamda Newroz’da çekilme kararı halkların ve kadınların özgür iradesine karşı savaşın Dehak tarzında ilanıdır. Sorun sadece kadınlara karşı şiddetin meşrulaştırılması değil, erkek geriliğinin kirli ittifakı temelinde özgürlük iradesinin ezilerek kadınlara ve halklara köleliğin bir kez daha politik bir tercih olarak dayatılmasıdır.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE YAKLAŞIM, ÖNDERLİĞE VE KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİNE YÖNELİK SALDIRIDAN BAĞIMSIZ DEĞİL
İktidarın İstanbul Sözleşmesine yaklaşımını, Önderliğimize ve Kürt özgürlük hareketine yönelik geliştirilen saldırılardan bağımsız ele almamak gerekir. Yani özgürlük ve demokrasi iradesinin ezilmeye çalışmasından ayrı değerlendirmek konunun anlamını marjinalize eder. Erdoğan-Bahçeli çete devleti kadınların ve halkların özgürlük kaynağını Rêber Apo şahsında kurutma, özgürlük hareketinin direniş dinamiklerini ortadan kaldırma ve tüm topluma eşitsizlik dayatarak aslında cinsiyetçiliğin toplumsal kimliği de olan ‘karılaştırılma’yı tüm toplumun, erkek ve kadınların kimliği haline getirmek istemektedir. Bu çok açıktır. Bu nedenle konunun özüne odaklanarak başta Türkiyeli kadınlar olmak üzere tüm demokratik kesimler, Türkiye halkı Kürt kadınları ve halkıyla özgürlük ilkeleri ve iradesi temelinde ortak mücadeleyle, faşizme karşı örgütlü ve sonuç alıcı bir mücadele yürütme esas alınmalıdır. Erkek zayıf düştüğünde en dip noktada olanı ama örgütlenirse en büyük dönüşüm enerjisi ve gücüne sahip olanı, yani kadınları tekrar tekrar paylaşım konusu yaparak kirli ittifaklarını tazelemekte ve bunu tüm topluma yayarak iktidarını örgütlemektedir; kendi yaşam koşullarını garantilemektedir. Yaşanan durum budur. Zayıf düşen erkek sisteminin can telaşıyla, bu nedenle çok tehlikeli ve pervasızca saldırıları ve kirli ittifakları ancak kadınların ortak örgütlenme ve mücadeleyle aşılabilir. Bu bilinçle kadınlar her geçen gün daha fazla örgütlenmekte ve mücadelelerini yükseltmektedirler. Bu süreçte iktidarın İstanbul sözleşmesinin reddiyle yayılan kadın eylemlerini selamlıyoruz. Kadın mücadelemizin her alanda süreklileşmesi ve ortak mücadele zeminlerinin daha da gelişeceğine inanıyor; Kürt kadın özgürlük hareketi olarak bu sorumluluk bilinciyle yaklaşacağımızı belirtmek istiyoruz.
Tüm kadınları bu temelde örgütlenmeye, mücadeleyi yükseltmeye ve ortak mücadeleye çağırıyor, erkek egemen faşist geleneği Erdoğan-Bahçeli çete devleti somutunda yenilginin en büyüğüne uğratarak; ülkemizi, bölgemizi, Dünya’yı kadınlar olarak kurtaralım diyoruz.
28 Mart 1986 yılında Gabar alanında şehit düşen büyük şehidimiz, yoldaşımız, özgür erkek duruşunun en somut ifadesi olarak Mahsum Korkmaz -Agit- ve binlerce kadın ve erkek şehidimiz özgür toplumun en büyük değerleri ve oluşturucuları olarak cinsiyetçiliği ve her türlü köleliği aşar bir duruş içinde olmuş; bunu somut değere dönüştürmüşlerdir. Bu vesileyle başta Agit yoldaş olmak üzere tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, Agit ve Zilan çizgisinde örgütlenmiş bir mücadele; geleceğimizi özgür kılacak ve kadınları, halkları zaferle buluşturacak diyoruz.
Bu temelde bir kez daha kadınları yılın en etkin öncülüğüne, büyük mücadele cesareti ve onurunu temsil düzeyde çağırıyor ve halkımızı, tüm demokratik kesimleri, Türkiye ve bölge halklarını devrimin mümkün olduğu bu sürece etkin katılmaya çağırıyoruz. Rêber Apo’nun yaşamı ve özgürlüğü tüm kadınların ve halkların gelecek garantisidir. Bunun bilinciyle KCK ve KJK’nin mücadele hamlelerini etkin yürüterek faşizmi yenilgiye uğratma ve hesap sorma mücadelesine en güçlü bir biçimde öncülük etme kararlılığıyla kadınları, halkımızı, halkları saygıyla selamlıyor, başarılar diliyoruz.”