Nûda: Kadınlar olarak daha güçlüyüz
KJK Koordinasyonu Üyesi Hêvî Nûda, “8 Mart’a yaklaşırken her zamankinden daha fazla birlikte güçlüyüz. Kadınlar olarak daha fazla mücadele bilincine, araçlarına ve deneyimine sahibiz” dedi.
KJK Koordinasyonu Üyesi Hêvî Nûda, “8 Mart’a yaklaşırken her zamankinden daha fazla birlikte güçlüyüz. Kadınlar olarak daha fazla mücadele bilincine, araçlarına ve deneyimine sahibiz” dedi.
Kadın hareketlerinin 2022’de kendi mücadele dinamiklerini ve öz örgütlenmelerini geliştirmeyi esas almaları gerektiğini belirten KJK Koordinasyonu Üyesi Hêvî Nûda, şunları ifade etti: “Kadın kırımının yoğunlaştığı, kazanımlarına saldırıların devlet politikalarına dönüştüğü bir süreçteyiz. Hesaplaşacağımız hedef; kadına ve halklara karşı iktidarcı temelde inşa edilmiş erkek egemen zihniyetidir. Kadınlar olarak yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde daha güçlü kadın birliği ve sistemini yaratmak, ortak zeminlerimizi güçlendirerek mücadelemizi daha fazla yükselteceğimize inanıyoruz. Kadınlar sadece belli alanlarda değil, yaşamın tüm alanlarında kendilerini örgütlemeleri ve mücadelelerini yükseltmeleri gerekiyor.”
KJK Koordinasyonu Üyesi Hêvî Nûda, yaklaşan 8 Mart vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı.
AKP-MHP faşizmi tarafından topluma, özelde de Kürt kadın ve gençlerine dönük özel savaş politikası ve saldırılarına karşı yeterli mücadele söz konusu mu?
Kadınlara yönelik saldırılar, AKP-MHP faşizmi ile başlamasa da bu iktidar döneminde planlı, yoğun ve yaygın bir şekilde gelişme göstermiş, kadın katliamları kırım düzeyine getirilmiştir.
AKP-MHP faşizmi, doğası gereği hegemonik erkekliğin azami düzeyde şişirildiği ve etkili hale getirildiği bir sistem hedeflemektedir. İktidarın faşist erkek zihniyeti tüm kadınları ve kazanımlarını hedeflemiş durumdadır. Özelde de Kürt kadınlarına, gençlerine dönük özel savaş politikalarını ve saldırılarını tüm ahlaksız yöntemleriyle geliştirmektedir.
AKP-MHP özel savaş saldırıları, artık sistemli bir devlet politikası olarak her gün devletin tüm kurum ve imkanlarıyla gelişmektedir. Devlet güçleri tarafından kadınlarımızı, gençlerimizi aşk-sevgi adına düşürme; tecavüz, fuhuş, uyuşturucu, ajanlaştırma, şantaj, ailelerin teslim alınması gibi politikalar, artık istisna, ihtiyaç duyduklarında başvurdukları yöntemler olmaktan çıkıp temel bir devlet politikası olarak geliştirilmektedir. Aşk, sevgi adına düşürülen bir kızın görüntülerini şantaj olarak kullanıp nasıl ajanlaştırdıklarını, fuhuşa sürüklediklerini biliyoruz. Yine toplumu açlığa, yokluğa mahkum ederek maddi vaatlerle gençleri düşürüp ajanlaştıran, toplumsal değerlerine ters düşüren yüzlerce hikayelere tanık oluyoruz.
Hem devletin özel savaş konsepti kapsamında geliştirilen taciz ve tecavüz politikaları hem de faşist iktidarın yönlendirme ve teşvikiyle yaşanan cinsel saldırılara karşı toplumun güçlü refleksinin açığa çıkmaması, yaşanan bu olayların rutin olaylar olarak kanıksanması, toplumsal değerlerde ciddi bir zayıflama ve yozlaşma olarak görmek gerekiyor. Kadına dönük gelişen bu politikaları, sadece kadın hareketlerinin sorunu gibi ele almanın dar ve yetersiz bir yaklaşım olduğu açıktır.
Bu konuda salt kadını değil, bütün toplumu bilinçlendirecek, öz savunmasını örgütleyecek, mücadeleye kaldıracak bir yaklaşımın gelişmesi önemlidir. Faşist iktidarın gençlerimize dönük bu politikaları aileler tarafından bilinmeli ve aileler aydınlanmalıdır. Aileler, gençlerine karşı daha duyarlı bir yaklaşım içinde olmaları gerekiyor.
Yine kadın hareketleri, sivil toplum örgütleri, özel savaş politikalarını boşa çıkaracak, gençleri, kadınları bilinçlendirme çalışmaları olmalıdır. Bu yönelim, tehdit, şantaj ve teslim alma yaklaşımlarına karşı kadınların, gençlerin gidebilecekleri, danışabilecekleri ve destek alabilecekleri kadın kurumları, demokratik kitle örgütlerini bilmeleri, tanımaları gerekir. Bireylerin kirli özel savaş yönelimlerine maruz kalma durumunda yalnız tek başına mücadele etmeleri, karşı durmaları zor olup, düşmekte, kirli politikalara mahkum hale gelmektedirler. Bu konu da toplumun örgütlü, etkili mücadelesinin geliştirilmesi önemli olmaktadır.
Maalesef bunca kadın ve toplumsal örgütlemelere, ailelerin sözüm ona sahiplenmelerine rağmen bu insanlarımızı topluma kazandırmak yine bize düşüyor. Mücadele zeminlerimizde farklı amaç ve hedeflerle gelen bu insanlara Hareketimiz sosyolog, psikolog inceliği ve çözümleyici gücüyle yaklaşarak iyileştirip topluma kazandırmaya çalışıyor. Tabii ki yetişemediğimiz özel savaş yönelimleri ve çarkı içinde eriyen, tüketilen gençlerimiz de az değil.
Bu temelde gençlerimiz başta olmak üzere halkımıza da çağrımız; özel savaşın tüm bu kirli uygulamalarına karşı toplum olmanın ve toplum kalmanın gereği kendilerini savunmasını bilmelidir. Kadın ve topluma karşı geliştirilen saldırılara karşı öz savunmasını örgütlemek ve geliştirmek en meşru hakkımız olmaktadır. Aileler, toplumsal örgütlenmeler başta olmak üzere tüm toplumumuzun sorumluluğu olup, daha duyarlı olmaları gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Özel savaşın farklı, etkili bir aracı olarak kullanılan teknik ve iletişim araçları üzerinden de kışkırtılan cinsellik, tüketim kültürsüzlüğü olarak maddiyatçılık, toplumu yozlaştıran sistemin seks ve porno sektörü ve daha sayamadığımız birçok uyuşturma, bağımlılaştırma, teslim alma politikaları geliştirilmektedir.
Ekonomik olarak yoksulluk ve her türlü imkansızlığın içerisine itilen kadınlar açısından günümüzün en büyük tuzaklarından biri sanal özgürlük algısı olmaktadır. Hiçbir zaman ulaşamayacakları hayatların 24 saat sunulması ile sahte yaşam gerçekleşecekmiş gibi boş bir ümit oluşturulmaktadır. Evinden çıkamayan dört duvar arasında olan bir kadın bile 24 saat internet iletişim tekniğiyle sanal boş umutlarla avutulmaktadır. Kadınlar ve gençler başta olmak üzere toplumu dinamizminden düşüren, sorgulayan, hesap soran bir toplumdan ziyade; egemen sistem için tehlike olmaktan çıkmış, toplumsal niteliğini yitirmiş, uyuşturulmuş yığınlar yaratılmak istenmektedir.
Kadın hareketleri olarak en ciddi mücadelelerden birini, bu sahte, sanal yaşam ve özgürlük ölçüleri karşısında vermemiz gerekmektedir. Bu teknik iletişim araçlarını reddettiğimiz anlamına gelmeyeceği gibi; bilinçli temelde kişinin özgür gelişimi ve mücadeleye hizmet edecek tarzda kullanımını sağlatmak, geliştirmek temelinde kadınları, gençleri bu konuda da eğitmek, bilinçlendirmek gerekir.
Kadın hareketleri başta olmak üzere toplumsal örgütlenme ve kurumların özel savaş yönelimlerini, egemen erkek zihniyet ve sistem gerçeğini genç kuşaklarımıza kavratma, kadın bilinci ve toplumsallığının derin bilincini yaratma noktasında zayıflıklarımızın olduğunu görmek gerekiyor.
Öz savunma başta olmak üzere ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve birçok alanda somut politika ve projeler temelinde kadınları, gençleri öz örgütlemelerine kavuşturamamamız; bu alanlardaki ihtiyaçlar üzerinden düşmanın toplumumuza sızmasına açık hale getirmiştir. Tüm alanlarımızda başta kadın ve gençler olmak üzere toplumun ihtiyaç duyduğu somut proje ve politikaların geliştirilerek, bu temelde örgütlendirilmesi önemli olmaktadır.
Bir yılı aşkındır bir kadın hamlesi yürütüyorsunuz. “Kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı’’ hamlesiyle neyi amaçladınız, ne kadar sonuç alabildiniz?
Erkek egemen sistemin kadınlar üzerinde çok ince tarzda uyguladığı kırım politikaları, sistemin iş birlikçisi ve türevi olan geleneksel yapıların kadına dönük kırıma varan katliam ve şiddet politikalarının tümünün, rol paylaşımı temelinde bir kadın kırımı olduğu açıktır. Faşist AKP-MHP somut düşman gerçeği bu kırım ve özel savaş politikalarıyla Kürt toplumsallığımızı ve değerlerimizi dağıtmak ve örgütlülüğümüzü tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Belli bir hedef ve politika temelinde günlük olarak kadınlarımıza ve toplumumuza çok sistematik uygulanan, yukarıda da bahsettiğimiz özel savaş bu amaçla geliştirilmektedir.
Mücadele gerçeğimizde Önderliğimizin yarattığı kadın öncülüğü ile Kürt toplumsallığımız güçlendirildi. TC faşist düşman gerçeği, kadınla büyük kazanan Kürt toplumuna, kadına yönelerek, kadını vurarak, kadın kırımıyla birlikte toplum kırımını gerçekleştirmek istemektedir. Bu anlamda KJK’nin “kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı’’ hamlesi, AKP-MHP faşist iktidarının kadın kırım politikalarına karşı bir mücadele duruşu olduğu kadar, erkek egemen sistemin kadın kırım politikalarına karşı da evrensel bir mücadele duruşumuzu ifade etmektedir. Hamlemiz, kadınlar olarak yaşadığımız ‘kırım’ gerçeğine karşı ‘özgür kadını -dolayısıyla- toplumu savunma’ gibi bir mücadele iddiası ve kararlılığını ifade etmesi açısından hayatidir. Hamlemiz, başta kadın olmak üzere tüm toplumumuzun yaşamın tüm alanlarında öz savunma anlayışı ve bilinci temelinde örgütlenmesini esas almaktadır. Düşman yönelimlerine karşı daha fazla örgütlenme, güçlenme ve mücadeleyi yükseltme amacını taşıdığı kadar, özgür kadın, özgür toplum idealimize dayanan özgürlük paradigmamızı yaymayı da amaçlamaktadır. Kadın hamlemiz, mücadele gerekçe ve taleplerimizle dünya genelinde yükselen kadın mücadelesi ile daha fazla ortaklaşma ve birlikte mücadeleyi yükseltmeyi hedeflemektedir.
Tüm alanlarımızda kadın ve toplumun kırım gerçeğine karşı, özgür kadını ve toplumu savunma mücadelesinin temel ve ortak mücadele yaklaşımımız ve hamlemiz olduğu açıktır. Ancak her alanda, kendi alan gerçekliklerinde kırım politikaları ve mücadele özgünlüklerini de göz ardı etmeden hamlemizi geliştirmeyi esas aldık. Bu temelde yıl boyunca ‘’kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı’’ esas mücadele perspektifimizken, her alan özgün hamle şiarlarıyla genel hamleye katıldı ve geliştirdi. Bu temelde tüm alanlarımızda hamlenin etkili yürütülmesinin fazlasıyla nedenleri, gerekçesi ve zemini vardı. Sadece Kürtlerin bulunduğu coğrafyada değil, kapitalist modernitenin her coğrafyada neden olduğu cins çelişkisine dayalı özgürlük sorunları, kadın sorunları, toplumsal sorunlar kadın ve toplum kırım düzeyinde yaşanmaktadır. Bu anlamda “kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı’’ hamlemiz sadece Kürt kadınlarıyla sınırlı mücadeleyi ifade etmemekte; kadınlar olarak farklı coğrafyalarda ve kültürlerde de olsak ortak yaşadığımız sorunları ve mücadele kararlılığını ifade etmektedir. Hamlemiz ve mücadelemiz aynı zamanda kapitalist modernitenin yaratmak istediği köle kadın, köle birey, köle toplum gerçeği karşısında; özgür kadın, özgür birey, özgür toplum gerçeğine ulaşmaktır.
Kadın Hareketi olarak geçmişten beri kadın ve toplum sorunlarını gündemleştiren mücadele hamlelerini hep geliştirdik. Farklı gündem ve şiarlarla başlattığımız hamlelerle sorunu gündemleştirmek, görünür kılmak kadar, bilinçlendirme ve duyarlılık oluşturma; bunun üzerinden ortak mücadele zeminlerini yaratarak örgütlenme, ortak mücadeleyi yükseltme yaklaşımı esas alındı. Şimdiye kadar özgürlük sorunlarına dönük geliştirdiğimiz bu hamlelerle önemli düzeyde toplumsal bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele iddia ve kararlılığını yarattığını belirtebiliriz.
Bir yılı aşkındır sürdürülen “kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı’’ hamlemizin, tüm alanlarda aynı düzeyde olmasa da önemli sonuçlar yarattığını görmekteyiz. Özellikle alanlarda kadın örgütlerimizin ciddi yaklaştığı, kadın çalışmalarını daha öncelikli ve stratejik ele aldığı durumlarda daha önemli sonuçlar yaşanmaktadır. Kuşkusuz AKP-MHP somut düşman gerçeği tarafından, fiziki imha ve soykırımla da karşı karşıyayız. Alanlara ve düşmanın yönelimlerine göre önceliklerini belirleme; mücadeleyi bütünlüklü ele almama, dar, kendi sınırlarında ele alan yaklaşımlar kadın mücadele hamlemizi daraltmaktadır. Ancak genel olarak hamlemizin olumlu sonuçları ve yansımalarını görmekteyiz. 8 Mart ve 25 Kasım etkinlikleri mücadele hamlemize büyük bir ivme kazandırmıştır.
İnanıyoruz ki geçen süreçte hamlemizle ortaya çıkan kadın mücadelesinin gücünü bu yılki 8 Mart’ta zirvede yaşayacağız. Kadınlar önümüzdeki süreçte hamleye katılımlarını daha fazla geliştirecek, her yerde kadına dönük gündemlerde odaklanma, mücadele perspektifi ve şiarlarını alan özgünlüklerinde hamleler tarzında belirleyerek mücadelelerini yükselteceklerdir.
Bu hamlelerin bir boyutu erkek egemen zihniyete, sistemine, faşizme karşı kadının ortak mücadelesini yükseltmek iken; diğer boyutu da örgütlenme, bilinçlenme, verili olana karşı alternatif özgür yaşam alanlarını, sistemini geliştirmek, bu temelde daha somut politika ve projeleri de hamle kapsamında planlamak ve uygulamaktır.
Kadın hareketi olarak uzun yıllara dayanan mücadele birikiminizle, örgütlenme ve sistemleşme düzeyinizle bölgede hatta dünya da mücadelede kadınlara ilham kaynağı oldunuz. Bu pozisyonunuz uluslararası düzeyde kadın hareketleriyle ilişki ve ortak mücadele perspektifini ve zeminlerini hangi düzeyde geliştirdi?
Kürdistani bir kadın hareketi olarak mücadeleye başlasak da Önderliğimizin toplumsal özgürlük için kadını merkez alan paradigması ve bu temelde gelişen mücadele perspektifimizle Kürt Kadın Hareketi, evrenselleşen bir hareket durumuna gelmiştir. Bugün dünya kadın mücadelesinin içinde bulunduğu arayışa da cevap veren paradigmasal ve ideolojik gerçeğe sahibiz. Önderlik paradigmasının evrensel düzeyde ilgi görmesi ve sahiplenilmesinin en temel nedenlerinden biri de paradigmamızın kadın özgürlükçü karakteri ve kadın kurtuluş ideolojimiz olmaktadır.
Önder Apo’nun paradigmasının somutlaştığı alan olan Rojava Devrimi bir kadın devrimi olarak kendisini ifade etmekte ve öyle gerçekleşmektedir. Dünyada birçok kadın hareketinin bu devrimi sahiplenmesi ve dayanışması kadar, bugün Hareket içinde farklı ulus ve renklerden kadınların mücadeleye katılması; birçok alanda Önderlik paradigmasını kendi mücadele perspektiflerinde esas almaları yaşanmaktadır. Bu durum da sadece paradigmasal olarak evrenselleşen bir hareket değil, fiilen de bir mücadele öncülüğü gelişmektedir.
Kadın Hareketi olarak uzun yıllara dayanan mücadele birikim ve deneyimimiz, örgütleme ve mücadele gücümüzle bölgede ve dünyada kadın hareketlerine umut olan bir hareketiz. Bu anlamda da dünya kadın hareketlerine, mücadelesine karşı daha fazla sorumluluklar da taşımak durumundayız. Mevcut durumda bölgede ve uluslararası düzeyde birçok kadın platformları, kadın ağları ve birliklerinde yer alıyoruz. Bazılarını birebir kendimiz örgütlemeye çalışıyoruz. Bu platformlarda bize dönük çok fazla beklentilerin olduğunu görüyoruz. Özellikle Ortadoğulu bir kadın hareketi olarak bölgesel kadın dayanışmasını ve birliğini önemsiyoruz. Bu temelde ortak mücadele zeminlerini yaratma temelinde bazı çalışmalarımız ve platformlarımız gelişmektedir.
‘Dünya Demokratik Kadın Konfederalizm’ projesi gündeminizde. Bu projeyi anlatır mısınız, bu proje kapsamında çalışmalarınız hangi düzeydedir?
Kadın sorunu gibi evrensel bir sorunda mücadele birliği, dayanışma ve ortaklaşmanın, kadınlar açısından evrensel düzeyde örgütlenmesi, gelişmesinin önemi tartışmasızdır. Erkek egemenliğinin kurumlaşmış, sistemleşmiş gerçeğine karşı kadınlar da ancak kadın bakışıyla kendi demokratik toplumsal sistemlerini geliştirdikleri oranda, erkek egemenliğine karşı ortak mücadele zeminlerine, örgütlemelerine kavuştukça mücadelelerinde sonuç alacaklarına inanıyoruz. Bu doğrultuda belli arayışlar ve çalışmalar içinde olduğumuzu belirtebiliriz.
Kadın sisteminde ve örgütlenmesinde demokratik konfederal anlayışı kadın gerçeğine ve anlayışına uygun bir sistem olarak görüyoruz. Bu sistem anlayışı ülkeler düzeyinde kadının konfederal birliği temelinde olduğu gibi, bölgesel ve küresel düzeyde kadınların birliği için esas alınabilecek bir kadın sistemi olarak görmekteyiz. Kürt Kadın Hareketi olarak dört parça Kürdistan’da yine aynı coğrafyada birlikte yaşadığımız halkların kadınlarıyla konfederal birlik temelinde bir kadın sistemine ve deneyimine sahibiz. Kendi deneyimlerimize de dayanarak Dünya Demokratik Kadın Konfederalizm projemizi dünya kadın hareketlerinin gündemine sunuyoruz.
Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi, kadınların yerellikleri içinde daha özgün renkleri, farklılığını gözeten, kendi toplumsal ve kültürel dinamikleri temelinde gelişimini esas almakta bir o kadar önemli olmaktadır. Kadın hareketlerinin bugün örgütlenme sistemlerine ilişkin çokça tartıştıkları konu, yerel-evrensel sorunu demesek de ikilemidir. Bizim Dünya Demokratik Kadın Konfederalizm projemiz, bu ikileme de bir çözüm yaklaşımı ve perspektifidir.
Demokratik Konfederalizm; Özerkliklerin (yerelin) bağımsız gelişimi temelinde, bu özerk yerelliklerin demokratik tarzda konfederal (evrensel) birliğidir. Önderliğimizin halklara sunduğu Demokratik Konfederalizm perspektifi, en fazla da kadınların mevcut gerçeğini karşılar niteliktedir. Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmi önermemiz evrensel-yerel optimal dengesini de bu anlamda gözeten bir çözümdür.
Mevcut erkek egemen sistemi aşmak, kadınlar olarak ortak mücadele örgütlülüklerine, sistemine ulaşmakla mümkündür. Dünya Demokratik Kadın Konfederalizm projemizi, mutlak bir kadın örgütlemesi ve sistemi olarak dayatmamız söz konusu değil. Bizim yaklaşımımız, bu projeyi kadın hareketlerinin tartışmasına açmak, ulaşacağımız sonuç üzerinden böyle bir sistemi kadınlar olarak birlikte örmektir. Bu temelde ortak platformlara sunmakta ve tartışmaktayız. Proje, büyük bir ilgiyle karşılanmakta ve tartışılmaktadır. Bu doğrultuda birçok alanda kadın hareketleri olarak çalışma yürütülmekte, ilişkiler geliştirilmekte, bu projenin alt yapısı örülmektedir. Dünya Demokratik Kadın Konfederalizm projesi temelinde, Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Ortadoğu’dan K. Afrika’ya kadar birçok alanda ilişkiler derinleşti, saha çalışmaları yapılmaktadır. Özellikle Ortadoğulu bir hareket olarak Arap, Fars, Türk ve birçok bölgesel kadın hareketleriyle ilişkileniyor; ortak mücadele zeminlerini yaratmayı önemsiyoruz. Bu temelde Ortadoğu kadınları olarak bazı ortak platform ve konferanslar geliştirmekteyiz. En son 2021 yazında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan birçok kadın örgütlerinin ve şahsiyetlerin katıldığı Ortadoğu Kadın Konferansı, süreklileşen bir kadın mücadele zeminini yaratması açısından önemli olmuştur.
Kadın Hareketi olarak son bir-iki yıldır konfederalizm projesini birçok alanda kadın çevreleri ile tartışmaya açmış, olumlu tepkiler almıştık. Bunun üzerine bu yıl ikincisi gerçekleşecek olan uluslararası kadın konferansında da ‘Dünya Demokratik Kadın Konfederalizm’ projemizi gündemleştirip ele almayı düşünüyoruz.
Kadın hareketleri genelde yıla 8 Mart’la mücadele startını vererek başlıyor. Bu anlamda geçen süreci kadın mücadelesi açısından nasıl görüyorsunuz, önümüzdeki 8 Mart’la başlayacak mücadele sürecine ilişkin beklenti ve çabanız nedir?
Geçmişte yılın bir gününe sığdırılan bir mücadele yaklaşımı vardı. Günümüzde kadınlar her gün mücadele alanlarındadır. Belki yılın mücadele startı 8 Mart’a verilebilir, ancak yıla yayılan bir mücadele perspektifi ve planlamasını birçok kadın hareketleri açısından görmek mümkün. Bizim açımızdan da düşmanın yoğun saldırıları, işgal girişimleri, imha ve inkara dayanan siyaseti, yılın her gün ve her saati yoğun bir direniş ve mücadele duruşunu gerektirmektedir.
Son yıllarda kadın mücadelesinde sistem sınırlarında hak arama yerine erkek-devlet sistem gerçeğini birlikte sorgulayarak sisteme karşı mücadeleye yönelmeleri önemlidir. Yine kadın; tarihsel hakikati ve özü gereği, toplumsal konumu gereği, verili olanı kabul etmeyen, devrimci olma potansiyelini en fazla taşıyan cinstir. Bu anlamda kadın bilinçlendikçe en devrimci güçtür. Devrimcileşemeyen, o iradeyi henüz kendisinde oluşturamayan kadın bile, erkek egemen sistemi içten benimsemesi, kabul etmesi mümkün değildir. Bu bağlamda kadın, sistem karşıtı tüm toplumsal hareketlerin temel stratejik gücü olmak durumundadır. Kadın hareketlerinde son yıllarda mücadelede dar, marjinal yaklaşımları aşma, kadın sorununu toplumsal sorunlarla ele alma yaklaşımı gelişmektedir. Kadının toplumsal mücadelelere katılımı ve öncülüğü, erkek egemen sisteme karşı hem genel toplumsal mücadele anlamında hem de kadın mücadelesi anlamında önemli sonuçların alınmasını beraberinde getirmektedir. Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak bugün dünyanın birçok yerinde faşist dikta sistemlere, yine toplumsal sorunlara karşı mücadelelerde kadınlar öncülük yapmaktadır. Tüm bu gelişmelerin yanında erkek sisteminin kadına karşı katliam, şiddet ve tecavüzcü yüzü çok daha açık kendisini göstermektedir. Bu erkek egemen sistemin gücü değil, kadından korktukları için güçsüzlüğünün sonucu olarak gelişmektedir. Bunun için de kadın kazanımlarına dönük yönelim süreklileşen erkek-devlet politikaları olarak devam etmektedir.
Kadınlara dönük tüm fiziki ve görünen yönelimlerin yanında esas tehlike olarak kapitalist modernitenin neo-liberal politikalarını da görmek, kadın mücadelesi açısından hayatidir. Kadının bilinçlenen ve yükselen mücadelesini etkisizleştirmek, sistem içine çekerek kontrol altına almak bu politikalarının gereğidir. Bu politikalarıyla kadının gücünden yararlanarak sistemine eklemlerken, sistem karşıtı potansiyeli, mücadele gücü kontrol altına alınmaktadır. Diğer taraftan özgürlük yanılsaması yaratarak kadınları mücadele zemininden uzaklaştırmaktadır. Esas tehlikeli olan da bu politikalarında önemli sonuçlar aldığıdır.
Kadın hareketleri olarak sistemin neo-liberal politikalarını daha fazla gündemimize alıp tartışmak ve buna göre mücadele stratejilerimizi geliştirmek durumundayız. ABD ve Avrupa’da ve birçok alanda kadına dönük neo-liberal politikaları görmekteyiz. Ortadoğu’da toplumsal mücadeleye öncülük edecek ciddi bir kadın potansiyeli var. Kadınlar ve gençlerin bu potansiyel ve dinamizmi Batı’nın Ortadoğu’ya yönelttiği ‘sivil toplumcu’ kurum ve anlayışlarla önü alınmakta, engellenmektedir. Bugün Ortadoğu açısından da kadınları kendi öz örgütlenmesinden ve mücadeleden düşüren en temel sorun, liberal politikaların uygulaması olarak, kadın mücadelesini sivil toplumculuğa kanalize etme anlayışıdır. Kuşkusuz, toplumsal sistemimiz olan Demokratik Konfederal sistemimizde de üçüncü alan olarak sivil toplum alanı olacak. Bu alanı kadın çalışmaları açısından önemsiyor reddetmiyoruz. Ancak burada ifade etmek istediğimiz, kapitalist modernitenin ‘sivil toplum’ adına bu zemini kullanarak kadınları öz dinamiklerinden uzaklaştırarak sistem içileştirme politikalarıdır.
Kadın hareketleri olarak 2022’de kendi mücadele dinamiklerimizi ve öz örgütlenmelerimizi geliştirmeyi esas almalıyız. Erkek egemen sistemin tuzak olarak kadınlara sunduğu argümanları, esas mücadele hedeflerimiz için kullandığımız, mücadelemizin hizmetine koyduğumuz oranda bir anlamı olabilir. Yine kadınlar olarak yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde daha güçlü kadın birliği ve sistemini yaratmak, ortak mücadele zeminlerimizi güçlendirerek mücadelemizi daha fazla yükselteceğimize inanıyoruz. Kadınlar sadece belli alanlarda değil, yaşamın tüm alanlarında kendilerini örgütlemeleri ve mücadelelerini yükseltmeleri gerekiyor. Özellikle kadına dönük şiddet, taciz, tecavüz ve kırımın yoğunlaştığı, kadın kazanımlarına dönük saldırıların devlet politikalarına dönüştüğü bir süreçteyiz. Bu anlamda kadınların özellikle öz savunma temelinde örgütlemelerini geliştirmeleri önemli olup, hayati görmekteyiz.
Bu yılki 8 Mart’ta hedefiniz nedir, hedefiniz temelinde mesaj ve çağrılarınız var mı?
Tüm alanlarımızda belirttiğimiz gibi ‘kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı’ hamlemiz temelinde eylem ve etkinliklerimizin zirvede yaşanacağı bir 8 Mart olmasını bekliyoruz. 8 Mart başta olmak üzere tüm hamle ve etkinliklerimizde Önder Apo’nun özgürlüğünü merkezine alan bir yaklaşımı esas almaktayız. Kadınlar olarak, halk olarak kendi özgürlüğümüzü Önder Apo’nun özgürlüğünde görme diyalektiğine bazı çevreler anlam vermeyebilir. Kürt halkı, özellikle Kürt kadını bu gerçeğin çok derin bilincinde ve farkında olup, Önderliğinin özgürlüğüne odaklanan, merkezine alan bir mücadele perspektifine sahiptir. Bu anlamda kadın mücadelemiz ve Önderliğin özgürlük mücadelesi birbirinden kopuk olmayan, birbirini besleyen bir mücadeledir. Bu temelde kadınlar olarak Önderlik mücadelemizi her zamandan daha fazla yükseltme iddia ve kararlılığında olacağız.
Türkiye ve Bakurê Kürdistan'da kadınlar, bu 8 Mart’ta erkek egemen sistemin en faşizan ve karanlık yüzü olan AKP-MHP kadın düşmanı iktidarı hedeflemeleri en temel öncelikli mücadele gündemleri olmalıdır.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da faşizmin tüm baskı ve yönelimlerine rağmen AKP-MHP faşizminin sonu yaklaşmıştır. Kadınların öncülüğünde, halklarımızın ortak mücadelesi ile faşizmi yıkmanın zemini her zamandan daha fazla oluşmuştur. Bu 8 Mart, kadınlar öncülüğünde toplumsal mücadeleyi yükseltmenin, AKP-MHP faşizmini alaşağı etmenin startı olmalıdır. Bu konuda da yetersiz yaklaşımlara dikkat çekmek gerekir. Türkiye’de kadınlar ve gençler başta olmak üzere toplumda AKP-MHP faşizmine karşı ciddi bir rahatsızlık görülmektedir. Ancak ortak mücadeleyi -bazı kesimler dışında- geliştirme konusunda milliyetçi zihniyetin etkisiyle Kürtler yalnız bırakılmaktadır. Kadın mücadelesi gibi ulus üstü bir konuda bile milliyetçi-şoven yaklaşımları kışkırtarak Kürt kadınlarını, mücadelelerini yalnızlaştırma tutumu geliştirilmektedir. Bunun bir devlet politikası olarak yürürlükte olduğunu biliyoruz. Türkiyeli kadın hareketlerinin Kürt kadınlarına yönelik saldırılardaki ketum tutumları, çeşitli eylemselliklerde Kürdistan ve Kürtlükle ilgili konulardaki çekimser yaklaşımları bununla ilgili olmaktadır.
Kısacası Kürt Kadın Hareketi olarak açığa çıkardığımız gelişmeler ve direniş çizgisi, AKP-MHP faşizminin kadın düşmanı politikalarını ortaya çıkardığı gibi Türkiye’de varlık gösteren kadın mücadelelerinin de ne derece özgürlük ve kadın kurtuluş sorunlarını çözmede kararlı olduklarını açığa çıkarmıştır. Bu anlamda Kürt sorununa yaklaşım, hem Türkiyeli kadın hareketleri hem de demokrat, sol kesimler için bir turnusol kâğıdı rolünde görmek gerekir. Türkiye’de tüm bu yetersiz yaklaşımlara rağmen Türkiye kadın hareketleriyle ortaklaşma, AKP-MHP kadın düşmanı iktidara karşı bu 8 Mart’la daha fazla kadınların öncülüğünde toplumsal mücadeleyi yükseltmeyi önemsiyor ve esas alıyoruz.
Bir kadın devrim alanı olarak bilinen Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye alanında; bu 8 Mart’la Kürt, Arap, Asuri, Ermeni, Êzîdî kadınlarının birlik ve ortaklaşması daha güçlü açığa çıkacaktır. Kadınların öncülüğündeki halklarımızın demokratik ulus iradesi, AKP-MHP işgalciliğine karşı en güçlü mücadele duruşu olarak bir kez daha kendisini 8 Mart’ta gösterecektir. Kadınlar şahsındaki halklarımızın bu birlik ve mücadele iradesi, devrim düşmanlarını kahredecek, kadınlarda, devrim dostlarında büyük bir umut ve heyecan yaratacaktır.
Maxmur, Şengal kadınları ve halkı ağır bedeller verme pahasına özgür yaşamda ısrar etmiştir. Yıl boyunca AKP-MHP’nin Kürt düşmanı faşist saldırılarına maruz kalmış; özgürlükten vazgeçirme, teslim alma politikası uygulanmıştır. Bu alanlarda da kadınlar öncülüğünde halkımız sürekli bir direniş duruşu içinde olup saldırılara cevap vermiştir. Son süreçte dünyanın gözü önünde bu saldırılar sistematik bir hal alarak bu alanlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda Şengal ve Maxmur kadınlarının bu 8 Mart’ta kalkışları, mücadele duruşlarıyla soykırımcı faşizme ve işbirlikçilerine verecek mesaj önemli olacaktır. Maxmur ve Şengal’deki kadınlar, özgür ve onurlu yaşamdaki ısrar ve kararlılıklarını bir kez daha bu 8 Mart’ta da gösterecek.
Başûr’da anti demokratik, erkek egemenlikçi iktidar yaklaşımlarına karşı kadınlar, bu 8 Mart’la daha fazla bilinçlenen ve örgütlenen düzeyleriyle alanlarda olacak. KDP şahsında iktidarın toplum ve kadın karşıtı politikalarına karşı kadınlar, daha fazla kendi yaşam alanlarını ve sistemlerini yaratacak, örgütleyecek. Kadının öz örgütlülüğüne dayalı mücadele duruşu, toplumda da yaratılan korku ve baskı ikliminin kırılmasına öncülük edecektir.
İran ve Rojhilatê Kurdistan’da da başta Kürt kadınları olmak üzere, tüm kadınlara açıktan düşman olan bir rejim gerçekliği bilinmektedir. Rejime karşı içerde ve dışarda başta kadınlar olmak üzere ciddi bir muhalefet söz konusudur. İran’da güçlü bir kadın mücadele geleneği ve bugün de rejimin tüm baskılarına rağmen alanda kadınların önemli mücadele arayışları söz konusudur. Bu anlamda İran’da Kürt kadınları, Fars, Azeri ve tüm halklardan kadınlarla daha fazla ortak örgütleme ve mücadele perspektiflerine gitme zeminine sahiptir. 8 Mart gibi ortak mücadele günlerinde kadınlar olarak hem içeride hem dışarıda birlik ve mücadele zeminlerini daha iyi değerlendirmeli. Bu alanda da toplumsal özgürlük kendi iç dinamikleriyle kadın öncülüğünde gelişmesinin koşul ve zeminleri daha güçlü olup, örgütlendirilmesi esas alınmalıdır.
Avrupa ve yurtdışı alanlarında Kürt kadınları, dostlarımız yıl boyunca Önderliğin özgürlüğü temelinde alanlarda mücadele içindeydiler. Önemli kampanyalar ve çalışmalar yürüttüler. Önderliğimizin kadın özgürlük paradigmasını ve mücadele perspektifini kadın çevreleri başta olmak üzere birçok aydın-demokrat ve sol çevrelere tanıtılar. Bu çevrelerde önemli bir sahiplenme gelişti. Avrupa ve yurtdışı alanlarımız, bu 8 Mart’la kadın özgürlük mücadelemizin, Önderliğimizin uluslararası alanda en güçlü sahiplenme düzeyinin yaşanacağı bir 8 Mart olacaktır.
Bu yılki 8 Mart’ta genel olarak tüm mücadele alanlarımızda, Kürt kadınları ve dostları, Önderliğimizin özgürlüğünde, dolayısıyla kadının ve toplumun özgürlüğünde mücadele ısrarının ve kararlılığının zirvede yaşanacağı bir 8 Mart olmasını bekliyoruz.
Kadınlar olarak farklı coğrafyalardan, farklı renk, kültür ve inançlardan, hatta farklı sınıflardan da olsak hesaplaşacağımız hedef; erkek egemen zihniyetin, kadına ve halklara karşı iktidarcı temelde inşa edilmiş gerçekliğidir. Bu sisteme karşı mücadele ederken yaşadığımız koşullar ve gerçekliklerle bağlantılı mücadele nedenlerimizde önceliklerimiz değişebilir. Ancak tüm nedenlerimizin, dolayısıyla mücadelemizin yöneleceği kaynak hedef, erkek egemen sistem olduğu açıktır. Bu anlamda kadınlar olarak hep birlikte erkek egemen sisteme karşı mücadele etmenin çok fazla nedenlerine sahibiz.
Mücadelede iddia ve kararlılığımızı büyüteceğimiz yeni bir 8 Mart mücadele gününe yaklaşırken bugün, kadınlar her zamandan daha fazla birlikte güçlüyüz. Kadınlar olarak her zamandan daha fazla mücadele bilincine, araçlarına ve deneyimine sahibiz. Onun için de kadınların şahsında tüm halkların ve ezilenlerin kazanacağına inanıyoruz. Bu temelde biz de KJK olarak bir kez daha tüm kadınlara ve halkımıza mücadele iddia ve kararlılığımızı belirtiyor, tüm kadınların 8 Mart mücadele gününü kutluyoruz. Yeni bir mücadele yılında, özgürlük arayışında ve mücadele duruşu içinde olan tüm kadınları selamlıyor, mücadelelerinde başarılar diliyoruz.