AKP hükümetinin 16 yıllık iktidarı boyunca kadınlara yönelik politikaları, kadın hareketleri tarafından en çok tartışılan ve karşısında mücadele edilen konulardan biri oldu. Kadına yönelik aşağılayıcı, nefret içeren ve yok sayan söylemlerde bulunan AKP iktidarı döneminde, hemen hemen her gün kadın haklarını ayaklar altına alan yeni bir olay yaşanıyor. Kadın örgütleri, bu yaklaşımın erkek egemen zihniyetinden bağımsız ele alınamayacağını düşünüyor.
Tevgera Jinên Azad (TJA)-Özgür Kadın Hareketi Aktivisti Mekiye Ormancı, AKP iktidarının kadın politikalarını ve yaklaşımlarını ANF’ye değerlendirdi.
‘KADINLARI ANNEDEN ÖTE GÖRMÜYORLAR’
AKP’nin 2002 yılından sonra Türk hükümetinin başına geçmesiyle beraber yepyeni bir süreci kendisiyle getirdiği belirten Ormancı, şunları kaydetti: “Bu süreç ilk başlarda insan hakları, kadın hakları ve demokrasi gibi söylemlerin yoğun işlendiği bir süreçti. Belli bir süre halkı bunlarla oyaladılar ve iktidarlarının ayaklarının oluşması için zaman kazandılar. Bu süreci de kesinlikle Osmanlı politikalarından bağımsız ele almamak lazım. Bu zaten onların en büyük hayalleridir. Feodal, 19. yüzyılın zihniyetini taşıyan ve hedeflerini de bu çerçevede oluşturan bir zihin dünyaları var. Tabii bu zihin dünyalarının içinde kadın da var. Onların bu zihin dünyalarına baktığımız kadının statüsü, anne statüsünden ibaret değil. Son zamanlarda kullandıkları cümlelere baktığımız kadınlara ‘Siz, bizim yaşam felsefemizde ve kurguladığımız sistemimizde bir anneden öte anlam ifade etmiyorsunuz. Bunun dışında bir hayatınız olamaz’ diyorlar.”
‘SALDIRILARIN HEDEFİNDE KADINLAR VAR’
AKP iktidarının oluşturduğu politikalarda kadını eve mahkum eden ve ‘en değerli kadın, annedir’ demeye getiren bir yaklaşım içinde olduğunu söyleyen Ormancı, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bu politikaların ve yaklaşımları feminist hareketten ve Kürt kadınlarının 40 yıllık mücadelesinden bağımsız ele almıyoruz. Biz bunları elde ettiğimiz alanlara saldırı olarak nitelendiriyoruz. Kaldı ki durum gerçekten de böyle. Bir kabadayı politikasıyla erkeği ele alan bir yaklaşım var karşımızda. Bugün geriye dönüp baktığımızda 20. yüzyılın hareketleri her ne kadar ölçülerimize tekabül etmese de bir mücadeleleri vardı. Kadın hakları çerçevesinde hukuksal bazda da olsa bir rahatlatmayı getirmişti. Yine büyük mücadeleler verilerek modern toplum adı altında kadınlar kamusal alanda çalışma imkanını elde ettiler. AKP ile birlikte bunların hepsi ellerinden alınmaya başlandı. Örneğin OHAL’den sonra yayımlanan KHK’lerle en fazla işten atılan kesim, kadın kesimi oldu.”
‘KADIN DEVRİMİNİ HEDEFLİYORUZ’
Erkek egemen zihniyetinin değişip dönüşmesinin ancak kadınların verdikleri mücadele ile gerçekleşebileceğini altını çizen Ormancı, şu vurguları yaptı: “Belki hukuksal çerçevede kanunlar çıkararak toplumu rahatlatmak mümkün olabilir ama bunun tek başına çözüm olmayacağını biz sürekli dillendiriyoruz. Bir eril zihniyet var ve bütün yaşamı kendi hakimiyeti altında kurgulamış. Bu kurguladığı yaşamda da kadın onun için yalnızca bir hizmetçi ve köle konumundadır. Biz bu eril zihniyete karşı bir kadın devrimi hedefliyoruz. Bu devrimin bir sürü ayakları var. Bu ayaklardan biri de siyasettir. Siyasetin her şey olduğunu da savunmuyoruz. Ama biz siyaseti hem hukuksal hem de siyasal baz da bir hat olarak kullanıyoruz. Çünkü siyaset ve hukuk eşgüdümlü hareket ederler. Siz eğer hukukun alt yapısını oluşturmak için siyasetin gündemlerini yaratmazsanız, topluma anlatmazsanız hukuk kendisini değiştirip dönüştürme ihtiyacını duymaz.”
‘TECRİT, KOMPLONUN İKİNCİ BASAMAĞIDIR’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride de değinen Ormancı, tecridin 15 Şubat uluslararası komplodan bağımsız ele alınamayacağını ifade ederek, konuşmasını şöyle tamamladı: “Tecrit politikası uluslararası komplonun ikinci basamağıdır. 5 bin yıllık erkek zihniyetinin oluşturduğu devlet sisteminin aslında artık tıkandığının, toplumlara cevap olamadığını görüyoruz. Bu çerçevede de demokratik ulus perspektifinin tek ulus perspektifini geçeceğini ve Ortadoğu coğrafyasında hayat bulacağını gördüler. Eğer Ortadoğu’da hayat bulursa bunun tabii ki hem Avrupa hem de ABD toplumu için de bir tehlike arz edeceğini gördükleri gibi komplonun ikinci ayağı olan tecridi devreye soktular. ”