PAJK Koordinasyonu, 1 haziran Hamlesi vesilesiyle yazılı bir açıklama yaptı.
PAJK açıklamasında şu hususlara dikkat çekildi:
"1 Haziran devrimci hamlesinin 18. yılında Haziran ayı şehitlerimiz olan başta Ş. Gulan, Ş. Sema ve Ş. Zilan yoldaşlar olmak üzere Cenga Xabur ve Bazên Zagros kahramanlarını saygı ve minnetle anıyoruz. Şehitler mücadelemizin mutlaka başarıyla sonuçlanacağının garantisidir. Yeni bir devrimci hamle sürecinde 1 Haziran’ı 15 Ağustos diriliş bayramı ruhuyla karşılarken tüm yoldaşları mücadelenin sıcaklığı ve şehitler çizgisinde mücadele etmenin verdiği gururla selamladığımızı belirtmek istiyoruz.
Üçüncü dünya savaşı koşullarında gerilla ve halk gücüne dayalı yürütülen özgürlük mücadelesinde tarihe unutulmayacak izler bırakan ve hafızalara kazınan destansı özgürlük direnişimiz devam ediyor. Tarihsel-toplumsal hakikat göz önüne alındığında eşine az rastlanır bir mücadele verildiğini belirtebiliriz. İnsanlık yaşamı boyunca bu düzeyde işgal, talan, gasp ve soykırım eksenli bir politikaya maruz kalmamıştır. Kürdistan özgür kadın hareketimiz ve Kürdistan özgürlük direnişimiz bir yandan Kapitalist modern sistemin yönelimlerine karşı ideolojik, politik, askeri ve siyasi bir mücadele yürütürken diğer yandan kadınlara ve halklarımıza yönelik TC-KDP eliyle geliştirilen hunharca saldırılara karşı iradi bir direniş de geliştirmektedir.
Kürdistan’ın dört bir yanında geliştirilen saldırıların planlı, sistematik, ideolojik temelli olduğu görülmektedir. Kürdistan özgürlük dağlarına TC-AKP rejiminin NATO’nun son tekniğiyle saldırılar geliştirmesi, kimyasal silah da dahil olmak üzere katliam amacıyla havadan, karadan tüm gücünü devreye koyması, KDP eliyle de ajan-istihbarat ağını geliştirmesi ve bölge halkını etkisizleştirme çabası hareketimiz üzerindeki komplonun derinliğini göstermeye yetmektedir. Tüm dünyanın gözü önünde on yıllardır TC devletinin katliam yaptığı görülmesine rağmen bölge devletleri başta olmak üzere NATO üyesi ülkeler ve batılı güçler kendi kirli amaç ve çıkarları için sistemi, rejimi her fırsatta korumaya, çökmesine engellemeye çalışmaktadır. Sistem kendi çıkarları gereği TC’yi Ortadoğu’da tetikçi, çete-mafya gücü olarak kullanmakta; gerektiğinde askeri, gerektiğinde siyasi bir aktör olarak da öne sürmektedir.
Ortadoğu’da son on yılda yaşanan halk hareketleri bu şekilde bastırılmış, kanlı planlar yapılmış, Mısır, Libya, Tunus, Filistin, Suriye başta olmak üzere Fransa sınırına kadar neredeyse Afrika ülkelerine bile TC tetikçi gücüyle müdahaleler geliştirilmiş ve Kürtlerin soykırımı pahasına soykırımcı rejime destek sunulmuştur. Rojava devrimi elbette batılı güçlerin ve Ortadoğu’daki statükocu güçlerin tüm saldırı ve soykırımcı müdahalelerine rağmen Önderlik paradigmasıyla gelişmiş ve öngörülemeyecek şekilde büyük bir halk desteğiyle tüm saldırı ve askeri işgal harekatlarına rağmen ayakta kalmayı başarmış, başarmaktadır. Dolayısıyla mevcut Türk faşist rejiminin şimdiki yüzü olan AKP-MHP çete devletinin her fırsatta Rojava’yı parça parça işgal etme politikasının batılı emperyalist güçlerin Ortadoğu planları ve kapitalist sistemin ayakta tutma çabalarının önemli bir parçası olduğunu görmemek mümkün değil. Sözde İran düşmanlığı, Irak’ı istikrarlı tutma çabaları ve İsrail devletinin varlığı ve bütünlüğünün temel şartı olan güvenlik politikasından ileri geldiği gibi geleneksel, marjinal politikalarından kaynaklandığı ve sanki bu gerekçelerin de kabul edilebilir, herkesin çıkarına olan politikalar olduğu kanısı yaratılmaktadır. Ancak bu güçlerin ve bölgede yürütülen savaşın nedenleri artık anlaşılmakta ve görülmektedir. Halkların bu denli öfkeli olması, her fırsatta ayaklanması, isyan etmesi, kadınların halk direnişlerine öncülük etmesi en radikal kesimi kadınların temsil etmesi sorunun ciddiyetini göstermektedir. Batılı güçlerin Ortadoğu’ya sürekli müdahale eden bir güç olarak sahnede olması ve hareketimizi hedefleyen güçlerle ortaklaşması ne İsrail’in güvenliği ne de İran’ın nükleer bomba hazırlığıyla ilgilidir. Batılı sistem kurucularının kapitalist modern sistemi ayakta tutma çabası ve amacı ideolojik ve paradigmasal olarak demokratik modern sistemimizi hedeflenmektedir. Yaşanan çatışma ve çelişkilerin temelinde kapitalist modernite ve demokratik modernitenin mücadelesi vardır. Kapitalist küresel ve Hegemonik güçlerin ayakta kalması uğruna gerekirse tüm Yahudileri de Hristiyanları da katledebilirler. Kapitalist modern sistem Yahudi dostu ya da Hristiyan dostu ve Müslüman karşıtı da değildir. Dinler, diller, ya da halkları ayırt etmeden herkesi her insanı ve topluluğu hedeflemektedir. Önderliğimiz kapitalist sistemin toplum düşmanı, insan düşmanı bir sistem olduğunu her defasında dile getirmektedir. Tarih toplumların katliam ve soykırım yazımlarıyla doludur. Ortadoğu kökenli tüm halklar başta Kürt ve Ermeniler olmak üzere birçok ulus, topluluk büyük acılar yaşamış, toprağı gibi canı da defalarca parçalanmıştır. Zira dış güçlerin özelde de emperyalist ve kapitalist sermaye güçlerinin ekonomik, siyasi ve ideolojik amaçları doğrultusunda yapamayacakları şey yoktur, kalmamıştır da. Kürdistan özgürlük mücadelemize dönük de geliştirilen son on yıllık saldırılara bakıldığında Rojava ve Şengal’in yanı sıra Bakur öz yönetim direnişlerindeki tavır, tutum ve yaklaşımlarında da açığa çıkmaktadır. Efrin’in işgal edilmesi, Serekani ve Gire Sipi’ye yapılan askeri seferler ABD ve Rusya gözetiminde ve desteğinde gelişmiştir. Şimdi de Zagroslara, Medya Savunma Alanlarının tümüne dönük gelişen askeri operasyonların arkasında da havada uçan askeri jet uçaklarının sahipleri vardır. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında yaşanan bazı durumların tekrarı gibi yansıyan kimi yönelimler esasta göründüğü gibi değildir. Bölge yeniden şekillendirilmektedir. Son ABD seçimleri ve ardından gelişen yeni siyasi iklim, dış güçlerin liberal çizgideki ısrarı bölgeye farklı yansıyacaktır. ABD-Çin Hegemonik çekişmesi halklara açlık, yoksulluk, savaş ve kadınlara da daha derin bir köleliği yaşatma biçiminde planlanmaktadır. Bu anlamda Irak, İran ve Suriye seçimleri kadar Türkiye’de olası bir erken seçim her zamankinden daha büyük anlamlar taşımaktadır. Ancak TC Zagroslar’da ve Medya Savunma Alanlarında istediği başarıyı elde etmeden herhangi bir seçime ya da yarışa girmeyecektir. Gare sonrası yaşananlar iktidarın elini fazlasıyla zayıflatmıştır. Erdoğan-Bahçeli-Soylu ve Binali Yıldırım çete-mafya iktidarı bu savaşla tuzla buz olabilir. Bu savaştan TC’nin başarıyla çıkması için de PKK ve Kürt düşmanı tüm güçler el birliğiyle hareket etmektedir.
Dolayısıyla bu kirli savaşın destekçisi de finansmanı da emperyalist güçler olmaktadır. Kırk yılı aşkın özgürlük mücadelemiz gerilla öncülüğünde TC devletini köklerinden sarsmıştır. Neredeyse çökme noktasına getirdiği faşist devleti, AKP-MHP bloğunu dağıtmanın eşiğine getirmiştir. Ancak ABD- Almanya- Rusya-İran-Katar gibi güçlerin desteğiyle tekrardan T.C. ayakta tutulmaya çalışılmaktadır. Gerillanın vurduğu darbeler ve demokratik siyaset güçlerinin çabası ile sendeleyen AKP-MHP faşist ittifakı tarihinin en zayıf dönemini yaşamaktadır. Özellikle Gare’ye büyük bir işgal harekâtı düzenleyen ve gerillayı beyninden vurarak zafer ilan etmeye hazırlanan faşist bloğun aldığı ağır yenilgi Erdoğan ve Bahçeli iktidarını sarsmıştır. Gare öncesi ve sonrası diye başlayan değerlendirme ve tespitler dünya basınında da yoğunca işlenmiş Türk faşist ordusunun hezimeti ve yaşadığı bozgun unutulmayacak düzeyde olmuştur. Gare bozgununu hazmetmeyen özel savaş şefi Erdoğan-Soylu ekibi medya savunma alanlarına dönük eş zamanlı operasyonlar geliştirmiş, Gare zaferini gündemden düşürmeye çalışmıştır. Xakurke, Haftanin ve son olarak da Avaşin, Zap ve Metina’ ya dönük askerî harekât başlatılmış, öncülüğünü de KDP ve Barzani aşireti yapmaktadır. T.C. ordusunun saldırdığı her alana geniş bir çember atan KDP, gerilla gücünü ablukaya alarak T.C. soykırımcı güçlerinin imha ve katliam operasyonlarını gizlemeye, görmezden gelmeye, örtmeye çalışmaktadır. Diğer yandan da gerillanın açılım yapmasının, araziyi derinliğine ve genişliğine kullanmasının önüne geçmektedir. İran eliyle de son dönemlerde YNK’nin de desteğiyle gerillayı sınırlandırmaya, alanını daraltıp hareket edemez duruma getirmeye çalışmaktadır. Her an İran ile de bir savaşın patlak vermesi muhtemeldir. Sakız’da arkadaşlara pusu kurulması, dört arkadaşın şehadeti de bu durumdan bağımsız değildir. Bir yandan ABD’nin öncülüğünde kurulan DAİŞ karşıtı koalisyondan destek alıyorsunuz diyerek hareketimizi baskılayan İran, diğer yandan ABD destekli T.C. ile eş zamanlı operasyon yapma hazırlığındadır. T.C. ile stratejik ittifak kuran, üçlü zirveler düzenleyen, Arap ülkelerinde gizli ittifaklar yapan, Suudi Arabistan’la görüşüp, anlaşan İran rejimi, ABD düşmanlığı yaparken diğer yandan T.C. çetelerine de gerilla alanlarına rahatlıkla girmeleri için sınırdan kolaylık sağlamakta, eş zamanlı nokta operasyonları geliştirmektedir. Tüm bu ittifak, anlaşma ve iş birliğinin sistemin çıkarları gereği olduğu, statükonun korunması, mevcut dengelerin yer değiştirmemesi ve Kürtlerin statü elde etmemesi için uluslararası güçlerin hareketimize ve halkımıza yönelik geliştirdiği komplonun devamı olduğunu bilmekte fayda var.
Kapitalist Modernist sistem varlığını ve yokluğunu yarattığı kaos ortamı üzerinden şekillendirmektedir. Dünya genelinde yaşanan son gelişmelerde görüldüğü üzere sistem yarattığı kaos ortamında bir virüsle bile tüm dünya insanlığını kontrol edebilmekte; korkutarak, sindirerek bir anda milyonların yaşadığı kentleri ölüm sessizliğine büründürebilmektedir. Kitle psikolojisini yönlendiren, algılara oynayan sistemin yarattığı korku ve dehşet insanlığın tüm alışkanlıklarını kısa bir sürede değiştirebilmektedir. ABD ve Çin arasındaki ekonomik, ideolojik ve siyasi çekişmelere kurban edilen milyarlarca insan sistemin sorgulanmaması için adeta virüs tehdidiyle rehin alınmaktadır. Zira toplum üzerindeki baskı arttırılarak biyolojik savaş yöntemleri ile varlığını devam ettirme amacı üçüncü dünya savaşının karakterini tarif etmektedir. Bu nedenle her ne kadar sistemin kendi içerisinde pay kapma savaşı, çelişkileri olsa da ulus-devlet güçleri, klikleri sistemin bekası söz konusu olduğunda aynı yönteme başvurmaktadır. Zira iktidarcı, sermaye güçlerinin Hegemonik çıkarlar uğruna gelişen teknik ve bilimi insanlığa karşı nasıl kullandığı günümüzde de açıkça görülmektedir. Önderliğimiz üzerindeki tecridin ve Hareketimize dönük gelişen tasfiye ve yok etme konseptinin altında yatan gerçek de bu gelişmelerle bağlantılıdır. Hareketimize karşı geliştirilen bu izole politikasından en fazla Türk devleti AKP-MHP-KDP faşizmi faydalanmaktadır. Türk devleti bu izole konseptinde öncü rolü oynamaktadır.
Özcesi hem şu anda geliştirilen saldırılarda hem de önümüzdeki süreçte gelişecek saldırılarda bu güçlerin oynayacağı rol bilinerek tedbirler almak, saldırıya geçmek, hamle yapmak ve hazırlıklı olmak başarının kıstası olacaktır. Bu temelde sadece askeri alanda değil, siyasi, diplomatik, ideolojik, inşa alanları da olmak üzere her alanda düşmana darbe vuracak, düşmanı geriletecek bir pozisyonda ve yoğunlaşmada olmamız gerekir.
Bu tür varlık yokluk savaşının verildiği anlarda en teknik ve küçük dediğimiz bir hata bile yenilgiye ve başarısızlığa neden olabilmektedir. Savaşları ve mücadeleleri başarıya ulaştıran hazırlık düzeyidir. Savaş bilgeleri ‘savaşta ve mücadelede iyi bir saldırı ve geri çekilme hazırlığı varsa bunun yanında yenilgi hazırlığı da yapılmışsa mutlaka kazanılacağının’ altını çizmektedir. Dolayısıyla anlık ya da günlük hazırlıklar genelde bizleri plansız, disiplinsiz ve örgütsüz bırakmaktadır. O zaman yapmamız gereken temel görev her an her yerde ve her koşulda hazırlıklarımızı tamamlamak, sorumlu olduğumuz görevler karşısında en üst düzeyde yoğunlaşmak ve en küçük bir ayrıntıyı bile atlamadan sürece motive olmaktadır. Katılmak, söylenenleri yapmak, önündeki işi bitirmek devrimcilik değildir. Devrimcilik sorumluluğunun da ötesinde düşünmek, yoğunlaşmak, birileri söylemeden düşünebilmek, inisiyatifli olmak, yaratıcı kılmak, olasılıkları hesaplayarak katılmak, katılımın olmasını sağlamak ve kimsenin düşünmediğini de düşünebilmek ve sorun çözücü olmaktır.
Her yerde kızgın bir savaş var. Sadece askeri alanda değil her alanda hareketimize ve Önderliğimize dönük geliştirilen bir tasfiye konsepti var. Kürdistan kadın özgürlük hareketine, çalışanlarına ve yurtsever kesimlere faşizan saldırılar giderek artmaktadır. Kadınların bin bir emekle elde ettiği haklar ellerinden alınmaktadır. Siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik hakların yanında kadınların en yaşamsal hakkı olan öz savunma hakkı da engellenmeye çalışılmaktadır. PKK ve PAJK öncülüğünde gelişen kadın savunma güçleri özel olarak hedeflenerek kadınların erkeğe mahkum edilmesi amaçlanmaktadır. Bu anlamda hem Türkiye de hem de Kürdistan’ın dört bir yanında kadına dayatılan politikalar ideolojiktir, erkek-devlet-siyaset çıkarlarına hizmet etmektedir. Dolayısıyla erkek egemen zihniyetin kalıntıları ile köhnemiş eril zihniyetin canlandırma çabasından başka bir şey ifade etmemektedir. Nitekim Kür kadın hareketi on yıllardır bu politikalara karşı her yönüyle mücadele yürütmekte, direnmektedir. Hem Kürdistan dağlarında hem de kentlerinde erkek faşist rejimine karşı özgürlük mücadelesi vermektedir.
Kadın ve Kürt soykırımı başta olmak üzere Kürdistan dağları, suları, dereleri ovaları talan ve işgal altındadır. Düşman yakabildiğini yakıyor, gasp edebildiğini gasp ediyor, hiçbirini yapamasa topyekûn katlediyor. Özgür Kürde, Önderlik ideolojisinde yaşayan herkese katliamı dayatıyor. Yakıcı, amansız, kıran kırana bir savaş ve mücadele içerisindeyken suni gündemler oluşturmak, iç gündemlere boğulmak bizi öncülük rolümüzden ve devrimci misyonumuzdan uzaklaştırmaktadır. Her zamankinden daha fazla Önderliği, önderlik ideolojisini ve yaşam felsefesini yaşamamız ve yaşatmamız gereken bir süreçteyiz. Sadece kendi adımıza değil şehit düşen yoldaşlarımız adına da mücadelemizi yükseltmemiz ve mutlaka başarma iddiasıyla her alanda fedaice katılmamız gereken bir dönemden geçmekteyiz. Bu anlamda tüm kadınları bu dönemde aktif rol oynayacak şekilde hazırlamak, devrimci halk savaşının gerekliliklerine göre örgütlenmek ve katılmak herkes açısından temel bir görev olmaktadır. Mücadelemizi her zamankinden daha güçlü yürütmek, partimize her zamankinden daha güçlü sarılmak şehit yoldaşlarımıza verdiğimiz sözün gereğidir. Bu sözü faşizmi yıkarak, özgür önderlikle özgür ülkede buluşarak gerçekleştirebiliriz. Herkesin bu kararlılıkla katılacağına inanıyor, 1 Haziran devrimci hamlesinin ruhunun Zap, Avaşin, Metina direnişine yansıyarak büyük zaferlere yakın olduğumuzu belirtiyor ve Önderliğimizin dönemin şiarı olarak belirlediği yaşamda özgürlük, savaşta zafer şiarıyla herkesi devrim saflarını sıklaştırmaya çağırıyoruz."