Ramazanoğlu, “Sözleşmenin uygulanmaması halinde şiddet ortamındaki çocukların şiddete maruz kalma süreleri uzayacak ve hatta şiddetin birincil mağduru haline gelme ihtimallerini arttıracaktır” dedi.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Türk Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın kararı ile çekilmesine tepkiler sürüyor. Türkiye genelinde kadınlar sokaklarda protesto eylemleri yapıyor. Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesinin yaratacağı olumsuz sonuçlara ilişkin tartışmalar da yürütülürken, hukukçular da Erdoğan’ın sözleşmeden çekilme yetkisinin olmadığına dikkat çekiyor.
Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesinden sonra kadınlara yönelik saldırılarda da artış yaşandı. Seda Kayadelen, evli olduğu Emrah Kayadelen tarafından bıçaklı saldırı ile yaralandı ve daha sonra da hayatını kaybetti. Kadına yönelik başka bir saldırı da Kayseri’de yaşandı. Kocasinan ilçesinde 15 yerinden bıçaklanarak katledilen kadının cansız bedeni yol kenarında 25 yaşlarında kimliği belirsiz bir kadın cesedi bulundu.
Sözleşme daha çok kadına yönelik şiddeti önleme kapsamında okunsa da çocuk hakları açısında da önem taşıyor. Ekonomik, cinsel, psikolojik saldırıya maruz bırakılan çocukların hakları bu sözleşmeyle nasıl korunuyor? Türkiye’nin çekildiği sözleşmeyle “çocuklar nasıl etkilenecek?” sorularını İnsan Hakları Derneği (İHD) Çocuk Komisyonu üyelerinden Melek Nur Ramazanoğlu’na sorduk.
‘ŞİDDETE ÇOCUKLAR BİREBİR TANIKLIK EDİYOR’
Ramazanoğlu, sözleşmenin isminde de anlaşıldığı üzere aile içerisinde çocukların yaşamını direkt etkileyecek şiddet unsurunu önlemeye yönelik olduğunu söyledi. Kadınlar açısından hayati önem taşıyan sözleşmenin çocuklar için de bir o kadar önemli olduğuna dikkat çeken Ramazanoğlu, “Kadınların şiddete çok yüksek oranda evlerde maruz kaldığını ve şiddet failinin, mağdurun genellikle yakını olduğunu kadına şiddet kapsamında elde edilen veriler göstermekte. Bu tespit bize gösteriyor ki yaşanan şiddete çocuklar birebir tanıklık ediyor, doğrudan etkileniyor ve hatta maruz kalıyor. Çocukların şiddet ortamından korunması devletlerin asli yükümlülükleri arasındadır ve sözleşme bu bağlamda zenginleştirilmiş bir metindir” dedi.
‘SÖZLEŞME ÇOCUKLARIN ZİHİNLERİNDE EŞİTLİK ALGISI YARATIR’
Sözleşme içeriğine dikkat çeken Ramazanoğlu, maddelerin şiddete maruz kalan aile bireylerinin koruma altına alınmasını, etkin bir soruşturma uygulanmasını ve şiddetin önlenmesi için devletin çeşitli politikalar geliştirmesi gerektiğini söylediğini belirtti.
“Bu yüzden yalnızca bir kanuni düzenleme olmayıp aynı zamanda imzacı devlet ve yurttaşların kadına, aileye ve genel anlamda topluma bakış açısını da olumlu anlamda etkiler” diyen Ramazanoğlu şöyle konuştu: “Sözleşmenin kadın ve erkek eşitliğine ve şiddetin önlenmesi gereken bir durum olduğuna dair toplum üzerinde yarattığı müspet algı çocukların zihin dünyalarında insan hakları temelli bir eşitlik algısı oluşturması sebebi ile hem bugün hem de gelecek yaşamlarında cinsiyet ayrımı gözetmeden eşit yurttaş bilincine kavuşmalarını sağlamaktadır.”
‘SÖZLEŞME UYGULANMAZSA ÇOCUKLARIN ŞİDDETE MARUZ KALMA SÜRELERİ UZAYACAK’
Sözleşmenin çocuk yaşamı üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak iki yönlü etkisi olduğunu da ifade eden Ramazanoğlu şunları söyledi: “Doğrudan etkisinden bahsedecek olursam sözleşme aile içi şiddete karşı hukuk sistemi içerisinde ivedi bir şekilde tedbirler alınırken başvurulan birincil kaynaklardan bir tanesidir. Yaşanan münferit bir şiddet olayında gecikmeden uygulanması gerekilen koruma tedbirleri, çocukların maruz kaldığı ve belki de yaşamları boyunca kalıcı etkiler bırakacak olan şiddet ortamından uzaklaştırılmalarını sağlayacaktır. Sözleşmenin uygulanmaması halinde ise şiddet ortamındaki çocukların erişebilecekleri koruma alanları kısıtlanarak şiddete maruz kalma süreleri uzayacak ve hatta şiddetin birincil mağduru haline gelme ihtimallerini arttıracaktır. Çocukların korunaklı olmayan bir aile ortamında büyümek zorunda bırakılmalarına sebep olacaktır. Görülen o ki, devlet bu sözleşmeden çekilerek asli yükümlülüğü olan kadınların ve çocukların korunmasının önünde bir engel oluşturmak niyetindedir.
Temel insan hakları kapsamında çocuk haklarının uygulanabilirliğini arttırıcı maddeler içeren sözleşmeden çekilmek, çocukların haklara erişiminden bir adım daha uzaklaştıracaktır. Doğrudan karşı karşıya kalınacak bu gibi eksiklikler ve eksiklikler sonucu yaşanacak hak ihlallerinin önüne geçilmesi için bırakın sözleşmeden çekilmeyi, uygulanabilirliği konusunda etkin bir çaba gösterilmelidir.”
‘TELAFİ EDİLEMEYECEK ÖLÇÜDE BİLİNÇ DEĞİŞİKLİĞİ YARATACAKTIR’
Ramazanoğlu, bir yönüyle insan hakları bilinci, cinsiyet eşitliği, hak ihlallerine karşı durma hareketliliği sözleşmenin getirdiği uzun süreli olumlu etkilerden bir tanesi olduğunu söyledi.
Hak temelli metinlerin, okutulması öğrenilmesi ve uygulamaya geçirilmesi gerektiği halde sözleşmeden çekilmenin çocuklar üzerinde yaratacağı olumsuz etkinin azımsanmayacak derecede önemli olduğuna da dikkat çeken Ramazanoğlu, “Sık sık insan hakları temelli olmalıdır. Biliyoruz ki hukuki metinler ve adalet sisteminin işlevselliği toplumların gelişmesini önemli ölçüde etkiliyor. Sözleşmenin hiç metin haline getirilmemiş ve imzalanmamış olduğunu farz edecek olursak bunu bir eksiklik olarak nitelendirebilirdik. Ancak tamamıyla insan hakları temelinde hazırlanmış ve çocuk yaşamı üzerinde de önemli etkisi bulunan bu sözleşmenin kaldırılmak istenmesinin yaratacağı olumsuz algı telafi edilemeyecek ölçüde bilinç değişikliği yaratacaktır. Çocukların, özelinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve genel anlamda cinsiyet eşitliği bilincinden uzakta, toplumun eşitsiz ananesi etkisi altında büyümek zorunda kalmalarının önünü açacaktır” diye konuştu.
‘BU ZİHNİYETİ OKUMAMALIYIZ, YOK SAYMALI VE MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRMELİYİZ’
“Ara sıra devlet yetkilileri tarafından istismarı meşrulaştıran birtakım beyanları ne yazık ki duyuyoruz” diyen Ramazanoğlu şöyle devam etti: “Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması tartışmalarının yapıldığı ilk zamanlardan hatırlayacaksınız, kız çocuklarının evlenme yaşları ile ilgili bir takım bilimsel ve hukuki bilgiden uzak, TCK kapsamında yaş sınırı olarak düzenlemeler yapılması gerekliliği ile ilgili sözler söylendi. Bu genel mahiyette insan haklarını önemsemeyen bir zihniyet meselesidir. Sözleşmenin kaldırılması da bu zihniyetin bir yansımasıdır. Bu sebeple bu zihniyeti okumamalıyız, yok saymalı ve mücadelemizi temel haklar üzerinden geliştirerek devam ettirmeliyiz.”