Semsur: Savaşı durduracak tek irade Önderliğimizdir
KJK Koordinasyon Üyesi Esma Semsur, savaşı durduracak, barışa evriltecek tek iradenin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunu söyledi.
KJK Koordinasyon Üyesi Esma Semsur, savaşı durduracak, barışa evriltecek tek iradenin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunu söyledi.
KJK Koordinasyon Üyesi Esma Semsur, Bakurê Kürdistan’da yaşan devlet terörü ve saldırılarına karşı direniş halinde olan Kürt halkını selamlayarak “Yaşananların AKP eli ile sürdürülen 12 Eylül’ün devamıdır. Kesinlikle AKP Kürdistan’da kaybetmiştir ve zaman inşa zamanı öz yönetim zamanıdır” dedi. Semsur, savaşı durduracak, barışa evriltecek tek iradenin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunu sözlerine ekledi.
Semsur, 12 Eylül askeri faşist cıunta darbesinin 35. yılının geride bırakıldığı bu günlerde onun en vahşi halinin yaşandığına dikkat çekerek, “12 Eylül devlet bünyesindeki yapılanmasının belki de son aşaması AKP hükümeti şahsında yaşamaktadır. Yaşadığımız günlerde 12 Eylül’ün aslında aşılamadığını devlet bünyesinde kendini daha fazla kurumsallaştırdığını görebiliyoruz. Aslında çok ciddi bir yapılanmaya dönüştüğünü bunun sadece hukuksal bir zeminin aşılaması değil, günümüzde 12 Eylül anayasası da aşılmıştır. Hukuk olarak tanımlayamayacağımız belki de dünya da eşi benzerini Hitler Musollini ve Pinoşe’de görebiliriz. Bir yönüyle onları da aşan, büyük bir vahşet ve barbarlıkla bunlar yapılandırmaktadır. 12 Eylül’ü aşan yönleri sadece gerillaya dönük gelişen saldırılar değil, beşikteki bebeğe kadar sadece kurşun sıkılan bir gerçekliği mevcuttur. Sadece terör boyutu ile değil, Kürt halkının direnişi karşısında12 Eylül’ü kat be kat aşan tarzda bazı gerçeklikler mevcuttur” dedi.
Esma Semsur, devamla şunları söyledi: “Dünya tarihleriyle de görebildiğimiz örneğin İtalya’daki kent direnişleri, 11., 12. yüzyılda kentlerin bağımsızlığı için konfederal ilişkiler ekseninde çok büyük direnişleri vardır. Yine İslami komünlerin direnişleri var. Dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de bunun örnekleri var. Ordu- Fatsa bunun en güzel örneğidir. Yine bugün Cizre, Amed Suriçi direnişleri de bunlarla çok benzerlikler içermektedir. Hatta yaşanan direnişler onları kat be kat aşmış durumdadır. Kendi öz iradesi ile kendi örgütlülüğünü oluşturarak direnen bir halk gerçekliğini ortaya çıkarmıştır. Tüm halkımız en ön saflarda saldırılar karşısında kendi meşru savunma temelinde kendisini savunmaktadır. Bu konuda hareket olarak açıklamalarımız oldu. Kuşkusuz böylesi vahşi bir şekilde halk üzerinde terör yürüten devlete karşı bir ilin ya da birkaç ilçenin tek başına mücadele etme elbette yetersiz kalınacaktır. Devlet bu saldırılarını önceden hazırlanmış Türkiye illerinden getirilen çevik kuvvet eli ile gerçekleştirmektedir. Çok özel yetiştirilmiş güçle saldırıyor. Bu da Türk devletinin 12 Eylül’ün devam ederek nasıl barbar vahşi bir düzeye ulaştığını açıkça göstermektedir. Bu saldırılar karşısında tüm Kürt halkının direniş içine girmesi gerekiyor. İlkin Farqin saldırılarında halkımız bir ürküntü yaşasa da, Cizre ve Amed olaylarında halkımız bu korku duvarlarını aşmıştır. Bunun ötesi bir barbarlık düşünülemez. 20’ye aşkın beşikteki bebekten tutalım yetmiş yaşındaki analara kadar hedef gözetmeksizin suikast edilerek insanlarımız yaşamlarını yitirdi. Bu direnişlerle çok güçlü bir şekilde yerel demokrasiye geçildi.”
‘Devletin valisi kaymakamı otoritesini yitirmiştir, halkımız kendi öz yönetimini inşa etmektedir’ diyen Semsur “Yaşamın her alanında halk kendi kendini örgütleme ihtiyacı duydu. Bu da demokratik ulusu en önemli boyutlarındandır. Yerel demokrasinin en önemli boyutu yerellerin birbiri ile hızla her boyutta, toplumsal yaşamın her alanında birbiriyle ilişki içerisinde olmaları birbirini tamamlamaları, dayanışma içerisinde olmaları, yetersizliklerini tamamlamaları yerel demokrasinin en güçlü yönü de budur. Her türlü merkeziyetçiliğe karşı sonuna kadar halkın kendi tartışma platformlarını gerçekleştirmesi ve alacağı kararları pratik uygulama ve yürütme gücünü açığa çıkarması. Demokratik özerkliğin ve demokratik ulusun en güçlü yanı merkeziyetçiliğe karşıdır ve en önemli boyutu da aynı zamanda dayanışma içerisinde olmasıdır. Kürdistan’ın en küçük parçasında halkına gerçekleşen saldırıya tüm Kürdistan halkı karşı çıkmalı ve direnişe geçmelidir. Çünkü bu bir modeldir. Bu yeni bir aşamadır. Devlet bu kadar tekçi, faşist ve zirveye ulaşmış terörle Kürdistan’a asla girmeyecektir ve asla var olmayacaktır. Devletin biraz daha yerele, yerel demokrasiye duyarlı hale gelebileceği mantığı ve yaklaşımı üzerinden iki yıllık sözüm ona bir çözüm süreci yaşandı. Kesinlikle bu devletin demokrasiye evrilme gibi bir yaklaşımı yoktur. Çünkü rejim büyük bir çıkmazı yaşamaktadır. Bu süreç ancak bir rejim değişikliği ile aşılabilir. Devletin bu kadar çok çirkefçe saldırmasının nedeni rejimin demokrasiye evrilmesine engel olmaktır, başka hiçbir mantığı ve yöntemi yoktur. Rejimin değişmemesi için uluslararası güçler büyük bir çaba içerisindedir. Görünürde Erdoğan olabilir ancak asıl yönlendirenler uluslararası güçlerdir. Erdoğan eli ile yeni bir rejim konseptini ortaya koymaktır amaçları. Kürt halkı, bunun karşısında en büyük direniş kalesidir. Kürt halkı kendi yaşamını artık inşa edecektir, bu devletten barbarlık ve vahşet dışında alabileceği tek şey yoktur. Ancak Türk devletinin Kürt halkından alacağı çok şey var. Kürt halkının direnişi, Türkiye’de kendisini kalıcılaştırmak isteyen faşizme karşı bir direniştir. Aynı zamanda Türkiye halkları için de bir direniştir” şeklinde konuştu.
KÜRT HALKININ KAZANIMLARI TÜRKİYE HALIKININ KAZANIMLARIDIR
“Türkiye halklarının Kürdistan halkına destek vermemesi Türkiye halklarına kaybettirecektir” uyarısında bulunan Semsur, “Kürdistan halkı kendi öz karakterini, çözümümü bulmuş durumdadır. Kendi kendisini ayakta tutabilecek, toprağını işleyecek, enerjisini yaratabilecek, pazarını oluşturacak durumdadır. Hem inşasıyla hem de direnişiyle kendisini yaşatabilecek durumdadır. Özyönetimi ve öz savunması ile direniş halinde olan Kürt halkından çok Türkiye halklarının destek vermemesi onlara kaybettirecektir. Bu çok önemlidir. 12 Eylül gerçekliği var. Bu gerçeklik Türkiye halkında bir korku duvarı yarattı 35 yıldır korku ile büyüyen bir nesil vardır. Türkiye cephesinde buna karşılık barış, demokrasi blokları oluşturuldu ve toplumsallaşma perspektifine ulaşmış olsa da bu yeterli değildir’’ diye belirtti.
SAVAŞI DURDURACAK, BARIŞA EVRİLTECEK TEK İRADE ÖNDER APO’DUR
Bu sürece yöne verecek tek gücün Kürt halkının ve Özgürlük Hareketi’nin iradesi olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan olduğunun altını çizen Esma Semsur, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘ En ayyuka çıkmış bir savaş yaşanmaktadır. Çözüm sürecinde hareketimizin silahları depoladığı söylemleri çok yersiz söylemlerdir. Tam tersi devlet durmadan kendisini savaşa hazırladı, kalekollar, barajlar yaptı. Yapılan tüm ateşkeslerde tek taraflı olarak sürdü. Belki sıcak bir savaş yaşanmadı ancak Kürdistan’a her gün cenazeler gitti. Bu süreci sonlandıracak, savaşı durduracak, barışa evriltecek terk bir irade var bu da Önderliğimizdir. Önderliğimiz kuşkusuz rehin alınmış, özel savaş uygulamalarına maruz kalmaktadır. Kesinlikle ilk başta Önderliğimizin Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürdistan Özgür Kadın Hareketi ile ilişkilenmesi gerekir. Bizzat Önderliğimizin bire bir ilişki içerisinde olmadığımız olası bir çağrı asla kabul edilmeyecek. Önderliğimizin istediği her kesimle ilişkilenme imkanın olması gerekiyor. İmralı da bir sekreteryanın, izleme heyetinin oluşturulması gerekiyor. İzleme heyeti de sadece akil insanlarla da oluşması çok yetersiz olacaktır, diğer uluslararası güçlerin de yer alması gerekiyor. Böyle bir süreç AKP iktidarı ile olmayacaktır. AKP kesinlikle çökmüş durumdadır. Bu rejim kesinlikle değişmesi gerekiyor. Daha demokratik bir rejime evrilmesi lazım. Kürt halkına saldırıların en üst seviyeye ulaştığı böylesi bir süreçte kesinlikle seçimler gerçekleşmeyecektir. Türkiye’de olabilir ama Kürdistan’da kesinlikle olmayacaktır. Başına silah dayanmış bir halk asla gidip bir oy pusulasına damgasını vurmayacaktır. Buna boykot mu denilir, ne denilirse denilsin. Seçim güvenliğini askerin alması çok uç bir yaklaşımdır. Bizim aldığımız bir karar değildir, koşullar kesinlikle buna izin vermemektedir. Bunu görmek için akademisyen olmaya gerek yoktur. Beşikteki bebeğin hedef alındığı ve suikast edildiği bir ortamda demokratik yöntemin en önemli ayaklarından bir tanesi olan seçim gündeme konulamaz. Böylesi bir ortamda bunun bir meşruiyeti olamaz. Silah zoru ile seçim yapılamaz. ’’
AKP’nin halkı para ile satın alma, onurunu, haysiyetini satın alma ve onları ajan olarak kullanma politikasını devreye koyduğunu ancak bu politikaların boşa çıkacağını ifade eden Semsur, ‘‘En büyük imparatorlukların özellikle de çöküş süreçlerinde halkı kendisi için kullanma ve ajanlaştırma politikalarını devreye koymuştur. Eğer yanılmıyorsam Osmanlı da bu politikaları çöküş döneminde uygulamak istemiştir. AKP de bunun en son örneğidir. Elbette bu sadece Türkiye’deki Kürdistan halkı için değil Güney’deki halkımız için de gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yöntemle toplumu tümden güvensizliğe sürükleme ve birbirine dayanışmayı sağlamayı engelleme amacı güdülmektedir. Daha önce koruculuk ile gerçekleştirmek istediklerini şimdi de gizli ajanlıkla yürütmek istiyor. Bir bakımdan da halkı kendisine benzeştirmektir. Çünkü AKP az çalmadı, az yolsuzluk yapmadı, çalıp çırpmadı. Böylesi bir politika ile toplumu her türlü suça çekmeye çalışmaktadır. Ajanlaştırmakla toplumsallaşmaya en büyük darbe vurulmak istenmektedir. Bu yöntem ne Roma’nın yıkılışını ne Hitler faşizminin yıkılışını ne Osmanlı İmparatorluğu'nun ve ne de AKP’nin yıkılışını engelleyemeyecektir. Başvurduğu yöntemler çok kirli, çok barbarcadır. Topluma tam bir düşmanlık enjekte edilmeye çalışılıyor. Başta Türkiye halkına ve muhtarlara çağrım şudur. Benim muhtarlarım demektedir. Bu kesinlikle merkeziyetçiliğin ulaştığı son noktadır. Kendi halkı ile birlikte onunla dayanışma içerisinde hareket etmeleri gerekir diye düşünüyorum’’ dedi.
Semsur, son olarak şunları belirtti: ‘‘Savaş sürecini çok yoğun biçimde yaşayan halklardır. Bu kesinlikle bir politikadır. Kürdistan ve Rojava’daki halkımızı göçe yöneltmek bir politikadır. Bu politika ile halkı teslim almak istiyorlar. Savaşı yürütenler savaşın sonuçlarını göçlerle temizlemek istiyorlar. Halka ırkçı saldırılar gelişmektedir. Kesinlikle bu halk saldırıları değildir. Bir kesim tarafından yönlendirilmekte ve örgütlendirilmektedir. Türkiye halkları bunun duyarlılığında olması gerekiyor. Kürdistan’da gelişecek olan özgür demokratik yaşamın aynı zamanda Türkiye halklarında da karşılığını bulacağına inanıyorum. Kuzey Kürdistan’daki direniş her dört parça Kürdistan’ı etkileyecektir. Özellikle de Rojava direnişi ile bir bütün olmalıdır. 6-7 Ekim direnişi ile sınır ortadan kalkmıştır. Buna yeni anlamlar biçmek gerekir. Bu sürecin ruhuna denk öncülük edecek de kadınlardır. Özellikle de Rojava devrimi bir kadın devrimi idi. Dolayısıyla bu direnişe sahip çıkacak olan kadınlar olmalıdır.’’