TJA'dan 8 Mart deklarasyonu: Kadın Dayanışması Yaşatır!

TJA, 8 Mart'a ilişkin deklarasyonunda, "Kadın Dayanışması Yaşatır” şiarıyla alanda olunacağını duyurdu, erkek egemenliğine, savaş ve işgale karşı alanlara çağırdı.

Özgür Kadın Hareketi (TJA), 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin deklarasyonunu Dicle Kültür Sanat Derneği’nde kamuoyuyla paylaştı. Şîna me sedemê têkoşîna me ye" ve "Bijî 8'ê Adarê Dem dema jin jiyan azadiyê ye" pankartının asıldığı toplantıya çok sayıda TJA aktivisti, Rosa Kadın Derneği, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Grup Başkanvekili Merak Danış Beştaş, milletvekili Remziye Tosun, Gülistan Kılıç Koçyiğit, Dilan Dirayet Taşdemir, HDP Amed İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy ve parti yöneticileri katıldı.

'KADIN YÜZYILI YAPACAĞIZ'

Deklarasyonu açıklayan TJA aktivisti Gülistan Sönük, “Erkek egemen faşist iktidarlara karşı 8 Mart’ı kadın mücadele tarihine miras bırakan 1910 yılının direnişçi kadınları, enternasyonal dayanışmanın faşist iktidarları yıkacak güce sahip olduğu bilincini bugünlere kadar çoğaltarak getirdiler. Kadınların binlerce yıllık ezilmişliğine karşı isyanın miladı olarak, yaşamın her alanında, tarihsel hakikatine layık bir şekilde her 8 Mart’ta sesimizi yükselterek ‘Bizler buradayız, mücadelemize geçmişin mirası ve geleceğin sorumluluğu ile devam edeceğiz’ diyoruz. Bizler de TJA olarak, erkek egemen devletçi zihniyete karşı mücadele alanlarımızdan olan 8 Mart’ı yaşamın her alanında tarihsel hakikatine layık bir şekilde ve 21. Yüzyılın Kadın Yüzyılı olacağına olan inancımızla karşılıyoruz” dedi.
Sönük, bugün dünyanın her yerinde “Jin, Jiyan, Azadî” olarak yankılanan bu sesi büyütme sözü veren TJA olarak; New York’ta katledilen 129 kadından, Rosa Luxemburg’dan Clara Zetkin’e, Leyla Qasım’lardan Sara ve Sêvê’lere, Aysel Doğan’lardan Nagihan Akarsel’e, Jîna Eminî’den Evîn Goyi’lere kadar bütün kadınların, erkek-devlet egemen ideolojiye karşı verdiği özgürlük mücadelesini selamladıklarını dile getirdi.

DEPREM: ERKEK EGEMEN İKTİDAR YAŞAMA SALDIRIYOR

Mereş merkezli depremlere dikkat çeken Sönük, “Bir kez daha gördük ki, toplumsal sorunları açığa çıkaran ve derinleştiren esas olgu; erkek egemen devletçi sistemdir. Depremler; doğası gereği önlenemez iken, olumsuz sonuçları ve yarattığı tahribatlar ise doğru politikalar sonucunda önlenebilir. Oysa talan ve rant üzerine kurulu iktidar; depremin sonuçlarını önlemek bir tarafa, bu tahribatların baş sorumlusu konumundadır. Erkek egemen iktidarların ekolojik yaşama saldırısı, güvenli yaşam alanlarının inşa edilmemesi, çarpık kentleşme ve imar affı gibi uygulamalar bu tahribatların temel sebeplerindendir. Diğer taraftan da; depremin sonuçlarını önlemek için hiçbir tedbir almayan, alamayan bu çürümüş ve köhne iktidarın; başta kadınlar olmak üzere toplumun ihtiyaçlarına cevap olmak yerine, daha ilk saatlerden itibaren, kendi bekasını korumak için yandaş medya aracılığıyla bir algı operasyonu yaratarak seferber olduğuna tanık olduk” diye konuştu.

ÖRGÜTLÜLÜĞÜN ÖNEMİ

Devletin deprem karşısındaki bu çözümsüzlüğünün, bir kez daha yerel yönetimlerin ve örgütlü toplumun önemini gösterdiğini vurgulayan Sönük, “Deprem karşısında, Kurdistan’dan Türkiye’ye ve Avrupa’ya kadar kadınlar, gençler ve halklar; toplumsal örgütlenme ve dayanışmayı örerken, deprem bölgesini bir toplu katliama, bir toplu mezara çeviren iktidar, OHAL ilanıyla bu toplumsal dayanışmayı kırmaya ve suçlarını gizlemeye çalışmıştır. Yetmemiş, dayanışma merkezlerine kayyum atayarak dayanışmayı ve irademizi bir kez daha gasp etmiştir. Tıpkı, halkların iradesi kadın özgürlükçü HDP’li belediyelerin iktidar tarafından gasp ve talan edilmesi gibi… Aynı iktidar, bir kez daha Kürtlerin, Alevilerin coğrafyasını işgal etmeye, demografyasını değiştirmeye çalışıyor. Depremde ailesini kaybetmiş çocukları savunmasız bırakarak militarist güçlerin, tarikatların, çetelerin istismarına açık bırakıyor. Fakat iyi bilinmelidir ki bizler; toplumun özyönetimine, öz gücüne ve yerellerin gücüne olan inancımızla;  çürümüş ve hantallaşmış bu iktidarın, depremi bir fırsata ve toplum kırım aracına çevirmesine izin vermedik, vermeyeceğiz!” diye belirtti.

'SAVAŞA VE İŞGALE KARŞI MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ'

Sözleri sık sık “jin, jiyan, azadî”, “Bijî berxwedana jinan” sloganlarıyla kesilen Sönük, devamla şunları söyledi: “Depremin sonuçlarının bu kadar vahim bir boyutta olmasının yegâne sebebi, sürdürülen savaş gerçekliğidir. Topluma ait olan ve toplumdan çalınan kaynakların, yine topluma karşı açılmış savaşlarda kullanılmasıdır. Kurdistan, Ortadoğu ve dünyanın birçok yerinde yaşanan bu savaşlar; sömürü, yıkım, yoksulluk, mültecilik, ekolojik tahribat ve yerinden göçertme gibi devasa sorunları da beraberinde getiriyor. Bu savaşın en can yakıcı olanı, Güney Kurdistan topraklarında, kimyasal silah kullanılarak ve insanlığa karşı suç işlenerek yürütüldü. Kimyasal silahların yarattığı ekolojik ve sosyolojik tahribatlar ise devasa boyutlarda… İdeolojik kaynağını kadın düşmanlığından alan bu savaş politikaları; Kürt halkının özgürlük mücadelesine bir saldırıdır. 8 Mart vesilesi ile de bir kez daha, bütün demokratik kamuoyunu ve uluslararası kuruluşları bu savaşa ‘dur’ demeye çağırıyoruz. Ayrıca yapılan bütün saldırıların, yükselen kadın devrimine bir saldırı olduğunu biliyor ve bütün kadınları savaşa ve işgale karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.
Erkek egemen sömürgeci sistem bir taraftan güvenlik politikalarıyla Kurdistan coğrafyasını talan ederken, diğer taraftan Türkiye’nin her bir köşesini rant alanı haline getirmiştir. Dersim ve Cudi başta olmak üzere meydana gelen yangınlar ve ağaçsızlaştırma politikaları bu saldırıların devamıdır. Yine Kazdağları ve İkizdere’de olduğu gibi kadınların ve halkların yaşam alanlarının sermayeye peşkeş çekilmesi de aynı zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyet, bugün başta Maraş olmak üzere, depremin etkilediği bütün illerde ortaya çıkan yıkımın ve kaybın esas sebebidir. Bu sebeple de; TJA olarak yürüttüğümüz kadın özgürlük mücadelesine, şüphesiz talan edilen doğamızı korumanın ve toprağımızı savunmanın da dahil olduğunu bir kez daha belirtiyoruz.”

YENİDEN İNŞA

Rojhilatê Kurdistan’dan başlayan ve bütün dünyaya yayılan direnişe de vurgu yapan Sönük, şunları dile getirdi:
"Kürt kadın Jîna Eminî’yi katleden erkek egemen soykırımcı sisteme karşı, Kürt kadınların yükselttiği ‘Jin, Jiyan, Azadî’ felsefesi; sadece Kürtlerin değil, tüm halkların ve tüm dünya kadınlarının da en büyük umudu oldu. Bu umut; kadın özgürlükçü bir yaşamı savunmanın ve direnmenin yolunu bir kez daha açtı, açıyor. Kadın özgürlük mücadelesine dönüşen bu isyan; faşist iktidarların, yarattığı enkazların ve kadına uygulanan her türlü şiddetin temelini sarsacak ve özgür bir toplumu yeniden inşa edecektir.
Erkek egemen soykırımcı zihniyet ve onun ete kemiğe bürünmüş hali ulus-devlet; devrimin kadın öncülerini özelikle hedefleyerek toplumsal direnişi kırmaya çalışıyor. Bu akıl, Paris’te Evîn Goyî’yi, Süleymaniye’de Nagihan Akarsel’i hain bir suikast ile katlederek, direnen Kürt kadınlar şahsında kadın özgürlük mücadelesini gerileteceğini düşünüyor. Oysaki yanılıyor! Çünkü hepimiz biliyoruz; ulus-devlet aklının, direnen kadınlarla karşılaşabilecek en küçük bir cesareti bile yoktur. 21. yüzyılda dünya kadın devrimine öncülük eden Kürt Kadın Hareketine ve onun özgürlük mücadelesine yönelik açılan bu topyekûn savaşa karşı kadınlar; dünyanın birçok yerinde kararlılıklarını ve öfkelerini ifade ettiler. Bizler TJA olarak; bir an olsun alanları terk etmeyen bütün kadınların bu görkemli direnişini selamlıyoruz!”

HASTA TUTSAKLAR

 Sönük, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Faşist, sömürgeci iktidarın; siyasi soykırım operasyonlarıyla çocuk, genç, yaşlı demeden kadınlara, Kürtlere, halklara, basın emekçilerine pervasızca saldırısı, aynı zamanda çaresizliğinin ve çöküşünün de göstergesidir. Çökmekte olan bu iktidar, TJA’yı illegalize ederek, yüzlerce kadını tutuklayarak ve cezalandırarak aslında faşizmin en büyük temsilcisi olmuştur.  8 Mart vesilesiyle bir kez daha, hasta tutsaklar başta olmak üzere; düşmanca politikalarla cezaevlerinde tutulan ve her türlü hukuksuzluğa rağmen içeride de dışarıda da direnmeye devam eden bütün direnişçi kadınları, o kapatılma mekanlarından çıkarana kadar mücadele edeceğimizin sözünü veriyoruz. Bu temelde de erkek-devletin bütün baskı ve yıldırma politikalarına karşı boyun eğmeyen ve direnişte ısrar eden; adalet nöbetiyle kadın direniş sembolü haline gelen Emine Şenyaşar annenin hakikat arayışını selamlıyoruz.

KOMÜNAL EKONOMİ

Kadın emeğinin inkârı ve sömürüsü üzerine inşa edilen kapitalist sistem, yoksulluğun esas sebebidir. Karşı karşıya olduğumuz bu kadın yoksulluğundan kurtuluşun yegâne yolu, yine örgütlü kadın mücadelesinin demokratik komünal ekonomiyi inşa edecek gücüdür. Kadın yoksulluğundan beslenen bu sömürü düzeni ise en çok kadını vurmaktadır. Tecavüz başta olmak üzere çocukların her türlü istismarı, kadına karşı şiddet, katliam ve emek sömürüsü arttıkça; bir bütünen toplum ve yaşam  kırımdan geçirilmektedir. Her gün taciz ve tecavüze uğrayan ve katledilen kadın şahsında aslında hedef, bütün insanlıktır. Bu temelde de bir kez daha belirtiyoruz; Meryem Sevim, Emine Bulut, Bahar Hezer, Şule Çet, Fatma Altınmakas, Ceren Damar şahsında erkek-devlet işbirlikçiliğiyle katledilen bütün kadınlar mücadele gerekçemizdir!”

ÖZEL SAVAŞ POLİTİKALARI

Özel savaş politikalarına işaret eden Sönük, “Kadın kırımcı erkek egemen sistem, diğer taraftan da kirli ve sinsi politikalarla toplumsal dokuyu hedeflemektedir. Kadın varoluşuna karşı başlatılan özel savaş politikalarıyla, kadınlar iradesiz, öz savunmasız bırakılmak isteniyor. Ajanlaştırma, uyuşturucu ve fuhuş başta olmak üzere; bütün toplumsal dinamiklere özel savaş politikaları dayatılarak toplum, ahlaki çöküntüye uğratılmak isteniyor. Özel savaş politikalarına karşı bir kez daha belirtiyoruz; İpek Er, Firdevs Babat, Gülistan Doku şahsında genç Kürt kadınlara yönelik üniformalı şiddetin planlı ve sistematik saldırısına karşı; kadın bilinci uyandıkça ve kadınlar örgütlendikçe tecavüzcü, cinsiyetçi ve faşist erkek egemen sistem yenilecektir! Kadınların bu örgütlü gücünün, erkek egemen sistemin kâbusu olduğunun elbette farkındayız.

ANADİL MESAJI

Anadilimizden kültürümüze kadar Kürt ve kadın kimliğimiz, ulus-devlet ideolojisinin tekçi ve retçi politikalarıyla yok sayılıyor, asimile ediliyor. ‘Ya köleliği ya ölümü’ dayatan bu yasakçı ve sömürgeci ideolojiye karşı, bizlerin yapacağı en önemli şey ise dilimize ve kültürümüze her zamankinden daha fazla sahip çıkmak ve ‘Xwebûn’u toplumsal bir iddia haline getirmek olacaktır. Hakikat mücadelemizin amaçlarından biri önümüze konulan ‘hakikate’ karşı çıkmaktır. Ve biliyoruz ki hakikat bir bütündür. Kültür ve dil anlamanın, hakikati ortaya çıkarmada ki mücadelenin bir aynasıdır. Toplumun ve kültürün en işlevsel unsuru anadilimizdir. Hakikat bizim kimliğimizdir. Varoluş gerekçelerimizden olan anadilimiz, yüzyıldır ulus devlet politikalarıyla yasaklanarak, kimlikten ve özünden koparılmaya çalışılarak,  asimilasyona uğratılmakta ve yok sayılmaktadır. Kürde ve Kürdün diline  düşman olan zihniyete karşı kadınlar olarak anadilimizin yaşamın her alanında hayat bulması için öncülük yapmaya devam edeceğiz. Bu vesile ile de bütün toplumsal alanlarda anadilimizi ve kültürümüzü yaşamsal kılmanın sözünü veriyor ve başta Kürtçe olmak üzere; konuşulan bütün dillerin anayasal güvenceye alınması ve eğitim dili olması için mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı.

'KADINLAR İMRALI TECRİT SİSTEMİNİ KIRABİLİR'

Sönük, sözlerini şöyle tamamladı: “Bizler TJA olarak; başta Kürt sorunu olmak üzere bütün toplumsal sorunların esas muhatabının İmralı olduğunu bir kez daha en yüksek sesle belirtiyor ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın koşulsuz fiziki özgürlüğünü sağlamayı, mücadele çizgimizin merkezine alıyoruz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde çeyrek asra varan tecrit politikaları derinleştikçe başta kadın kırımı olmak üzere; siyasal, toplumsal, sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlar da aynı oranda derinleşmekte ve toplum, bir bütün olarak baskı altına alınmaktadır. Bu vesile ile de kadın özgürlüğü başta olmak üzere toplumsal özgürlüğün sağlanmasının ve demokratik-barışçıl bir yaşamın inşasının, ancak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ile mümkün olduğunu, bir kez daha vurguluyoruz. Toplumsal yaşamın her zerresine yansıyan İmralı’daki mutlak tecrit rejimini ve işkence sistemini kıracak en büyük güç, yine kadınların örgütlü mücadelesi olacaktır.

Erkek-devlet aklıyla oluşturulan sözleşmeler ve anayasalar; kadın özgürlüğünü sağlamadığı gibi toplumsal barışı da getirememektedir. İstanbul sözleşmesi başta olmak üzere; ulus-devlet rejimleri içinde hukuki kazanımlarımızın, iktidarların iki dudağı arasında olduğunu gördük, görüyoruz. Bu temelde de kadınlar olarak; adil, eşit ve özgür bir yaşam için, en geniş kadın ittifaklarını ve kadın dayanışmasını sağlayarak kadın iradesini güçlendirmeyi, tam da bugün bir sorumluluk olarak görüyoruz. Kadın bedenini hedefleyen tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi anayasalara karşı, kadın özgürlüğünü esas alan yeni bir toplumsal sözleşme ile ‘Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü’ bir toplum inşasının, 8 Mart’la yeni bir anlama kavuşacağına inanıyoruz.

'KADINLAR AKP-MHP İKTİDARINI DA YIKACAK'

2023 yılında 8 Mart’la birlikte, kadınların özgürlük mücadelesinin; faşist AKP-MHP iktidarını yıkacağına ve seçimin en büyük kazananı olacağına inancımız tamdır. Erkek egemenliğine karşı Kürt kadınların ilmek ilmek ördüğü eşbaşkanlık modeli ve kadın özgürlüğünü esas alan demokratik siyaset anlayışı, bu iktidarı bitirecektir. Kadınlar; Maraş merkezli depremlerde enkazın altında kalan bu iktidara karşı, hep birlikte büyük bir zaferle yeni bir yaşamı yeniden inşa edecektir. Kadın öncülüğünde gelişen bu demokrasi mücadelesi, sadece Kurdistan ve Türkiye halklarını değil, tüm Ortadoğu halklarını kurtuluşa kavuşturacak ve Ortadoğu’da demokratikleşmenin yolunu açacaktır. Çünkü demokrasi sadece bir bürokratik işleyiş biçimi değil bir yaşam biçimidir. Bu açıdan da başta Kürt kadınlar olmak üzere; bütün Türkiyeli kadınları, kadın özgürlüğünün önündeki en büyük engel olan AKP-MHP faşist blokuna karşı mücadeleyi yükseltmeye, kadın-doğa-insan düşmanı bu iktidarı yenilgiye uğratarak toplumsal kurtuluşu inşa etmeye çağırıyoruz. Çünkü zaman, kadın özgürlük zamanı!
Bugün gelinen aşamada, en eski sömürgenin başkaldırısı; Evîn Goyî’nin direniş ruhuyla başta Kürdistan ve Ortadoğu olmak üzere, bütün dünyada bir devrime dönüşmüştür. Özgür bir yaşam ve özgür bir dünya için, bu devrimin bilimi olarak Nagihan’ın temsil ettiği Jineolojî temelinde gelişen kadın özgürlük mücadelesi, kadınlarla birlikte bütün toplumu da özgürleştirecektir. Bizler TJA olarak; kadın direniş kültüründen devraldığımız mirasla, bulunduğumuz her alanda ve an’da, ‘Jin, Jiyan Azadî’ felsefesi temelinde mücadelemizi büyütme sözü veriyoruz. Ayrıca on binlerce insanın hayatını kaybettiği ve milyonlarca insanın büyük bir travma yaşadığı bu deprem sürecinde, başımıza gelmiş en büyük felaket olan ‘tek adam’ rejimine ve enkaz altında kalan faşist-cinsiyetçi iktidara karşı, kadın öncülüğünde toplumsal dayanışmayı büyütüyor ve dünya kadınlarının birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 8 Mart’ı kutluyoruz!”

EYLEM-ETKİNLİK TAKVİMİ

Sönük, 8 Mart’a ilişkin hazırlıklarını yürüttükleri eylem ve etkinlikleri ise şöyle sıraladı:

“* Merkezi startımız 1 Mart’ta Şırnak’ta verilecektir.
 
* 1-8 Mart tarihleri arasında depremden etkilenen bütün bölgelerdeki kadınların yanında dayanışma içerisinde olmaya devam edeceğiz.
 
* 8 Mart günü Batman, Siirt, Şırnak, Van ve Mardin’de yürüyüş ve açıklama, diğer tüm illerde de kadın platformları ile ortak açıklama ve yürüyüşler yapılacaktır.
 
* Metropollerde özgün planlamalar ve yürüyüşler yapılacaktır.
 
* Bizler TJA olarak; bu faşist iktidarın enkaz ve yıkım politikalarına karşı, ‘Kadın Dayanışması Yaşatır’ felsefesi izinde, deprem bölgesinde bulunan bütün kadınlarla güçlü bir dayanışmayı örerek yeni yaşamı birlikte inşa etmeye ve direnişi büyütmeye devam edeceğiz.”