'Türkiye bir kararname ile İstanbul Sözleşmesi'nden çekilemez'
ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Avukat Özüm Vurgun, tüm kadınları İstanbul Sözleşmesi'nin arkasında durmaya çağırdı.
ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Avukat Özüm Vurgun, tüm kadınları İstanbul Sözleşmesi'nin arkasında durmaya çağırdı.
Türkiye, 11 Mayıs 2011’de ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden 20 Mart'ta Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile geri çekildi. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleyi kapsayan sözleşmeden çekilme kararı sonrası kamuoyunun en çok konuştuğu ve tartıştığı gündemlerin başında kadına yönelik şiddet ve cinayetler geldi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun (KCDP) verilerine göre, kararın alındığı Mart ayı içerisinde 28 kadın katledildi, 19 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kararın alındığı tarihten bugüne en az 15 kadın katledilirken, karardan güç alan failler ise, uzaklaştırma kararı ve nafaka gibi birçok konunun artık kendilerini bağlamadığını dillendirmeye başladı.
ÖHD Amed Şube Eşbaşkanı Avukat Özüm Vurgun, İstanbul Sözleşmesi'nin ‘Türk aile yapısını bozuyor’ şeklinde bir spekülasyon ve algı operasyonla ortadan kaldırıldığını belirterek kadınların buna izin vermeyeceklerini söyledi.
İstanbul Sözleşmesi için, 'Türk aile yapısını bozmaktadır’, ‘Erkek erkeğe evlenecek, kadın kadına evlenebilecek yolu açıyor’ şeklinde belli medya organlarının yalan haber çıkardıklarını dile getiren Avukat Özüm Vurgun, "İstanbul Sözleşmesinin temeline inersek Diyarbakır’da Nahide Opuz davası ile başlar. Avukatları Meral Danış Beştaş ve Mesut Beştaş’ın oldukları davadır. Opuz davasında Türkiye AİHM davasında kadına şiddet vakasında ilk defa devleti sorumlu göstermiş ve ihlal kararı doğmuştur. Sözleşmeyi talep eden Türkiye’dir ve imzalayan ülke Türkiye’dir. İstanbul Sözleşmesi olmasının sebebi İstanbul’da olmasıdır ve imzalayan da dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’dur. Sözleşme aslında kadına şiddetin toplumsal cinsiyet ayrımına dayanmaktadır, ayrıca bir yanıyla bakarsak sadece kadına şiddet değil, ev içi şiddetti de sonlandırmayı içerir. İstanbul sözleşmesi ilk defa kadına yönelik şiddetin insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olduğunu belirterek bunu reddeder" diye konuştu.
TÜRKİYE YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMİYOR
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiğini ancak zaten 10 yıldır sözleşmeden kaynaklı üzerine düşen yükümlükleri yerine getirmediğini kaydeden Vurgun, devamla şunları belirtti: "Çünkü İstanbul sözleşmesi yükümlülüğü devlete atfeder. Sorumluluk vatandaşını koruyamayan devletindir der. Ancak devlet bunu yapmak yerine kadına yönelik şiddet gittikçe arttı ve cins kırıma dönüştü. Birçok olaydan kendini koparmayı becermiş bir iktidar var, kendisinden olmayanı suçlu görerek sözleşmeyi feshetmiştir. Bunun sebebini aile düzenini bozmak olarak gösteriyorlar. Burada aile tartışmasını yürütmek gerekiyor.
Eşini öldüren kişi, kızını öldüren kişi bir kravat taktı diye, ya da tecavüze, tacize uğramış bir kadın minik etek giymiş diye yargılamada lehte karar çıkarıyorsa devlet bunu beceremediğini orta koyuyor ve eril zihniyetini dışa vuruyor. Devlet kadınların kazanımlarını yok sayıyor. Nahide Opuz davası ile başlayan İstanbul Sözleşmesi Türkiye ve dünyada ki tüm kadınların bir kazanımıdır. Mücadeleyi yok sayan bir zihniyetten söz ediyoruz. Yapılan başvuruların çoğunluğunda kararname ile sözleşmeden nasıl vazgeçilir buna yoğunlaşmamız lazım. Artık Türkiye’nin gece kararnameleri var, kararname ile uluslararası sözleşmeden vazgeçmek eril adam zihniyetin, tek adam zihniyetinin ne olduğunu ortaya koyuyor. Sözleşmenin iptalinin ardından artık ‘Seni koruyan da yok’ diyen erkeklerin şiddeti arttı."
ANKARA YA DA BERLİN, İSMİ NE OLURSA OLSUN BU ANLAYIŞI KABUL ETMİYORUZ
Şu anda ki kararname ile bir uluslararası sözleşmenin iptal edildiğini belirten Vurgun, "Hukuksuz işlem yaptı diye itiraz eden STK’lar, barolar var. Kendi aile hayatımıza uygun bir sözleşmeden söz ettiler. İstanbul sözleşmesinin o kadar geniş, şiddeti yok eden, devlet bir savaşta ise bu sözleşmeyi hiçbir şekilde askıya alamıyor. Öyle bir hale geldi ki kendi örf ve adetlerimize uygunluk adı altında İstanbul sözleşmesini kötüleyen bir anlayış var. Yani birçok kez görüyoruz ki kadınlar koruma altında iken katlediliyor, yani devlet yükümlülüklerini yerine getiremedi.
Bunun yerine Ankara ya da Berlin sözleşmesine hiç gerek yok. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bizim kazandığımız mücadelenin sonucunda bir sözleşmemiz var, geliştirilmiş bir sözleşme var. Onun kendince bize takdim ettiği şekilde kabul etmiyoruz. Daha hiçbir maddesi açık değil, içeriğini belirlemeden adını öğreniyoruz. Bir kişinin ağzıyla bu olmaz. Adalet temelinin bir erkek tarafından verilmesine de karşıyız. Graviyeri oluşturan şekilde şiddet karşı uzmanların, toplumun kadına biçtiği rol üzerinden bir sözleşmeyi de kabul etmiyoruz. Geçmişten süre gelen Ortadoğu kültürünü kabul etmeyiz. Biz ev içi şiddetinin karşıtıyız, illa evlilik değil, partneri de olabilir, o yüzden ev içi şiddet cümlesini çok benimseriz. Şiddeti önlemek için bir kadının, bir erkeğin için bakış açısını algısın değiştirmek lazım" dedi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KADINLARIN GELECEĞİNİ GÜVENCE ALTINA ALIR
"Hukuka aykırı işlem yapan bir Cumhurbaşkanı söz konusu ve onu izleyen kümelerin tamamı" diyen Vurgun sözlerini şöyle sürdürdü: "Anayasa da çok nettir. Kanuna aykırı bir uygulama vardır. Bu sözleşmenin arkasında durmalıyız. Sözleşmenin feshi kanuna aykırıdır, uluslararası bir sözleşme kararname ile iptal edilemez. Kadınların mücadelesini çok net bir biçimde görüyoruz, tek adamı tanımıyorlar ve saatlerce süren eylemler-yürüyüşler oluyor. Kadınlar çok büyüt tepki veriyor ve kadınların mücadelesi sürecek. Hukukçuların, siz basın mensuplarına büyük görev düşüyor. Türk ailesi yapısını bozuyorsa neden imza attın. Bu bir algı operasyonudur ve buna engel olmak lazım. İstanbul sözleşmesi tüm kadınların geleceğini güvence altına alır."