İşgalciler Zap’tan sağ çıkamıyor

Milyar dolar harcanan savaş teknolojisinin yanında son derece donanımlı koşullarda yetiştirilen işgal ordusunun özel kuvvetleri, Batı Zap’a üç koldan girmeye çalıştı ama hiçbiri sağ çıkamadı.

Gerillanın propagandaya çok da ihtiyacı yok aslında. Eylemiyle kendisini zaten anlatıyor. 

Girê Cûdî, aylardır gerilla direnişinin odak noktasını temsil ediyor. Aynı zamanda gösterdiği performansla da gerilla direnişi açısından kaldıraç görevi görüyor. En son gerilla taktiklerinin en etkili kullanıldığı alan olması itibarıyla Zap’ta kilitlenen işgalci Türk ordusunun hedefi durumunda. Zap ve Avaşîn’de gerilla direniş mevzilerine karşı denenen tüm yöntemler burada da tekrarlanıyor ama nafile. Tüm girişimlerine rağmen işgalci Türk ordusu, yakın tarihte sonuç almaktan çok uzak görünüyor. Öyle ki Girê Cûdî’ye ayak basmasıyla cenazelerinin Skorskylere bindirilmesi neredeyse aynı ana tekabül ediyor.

DENEYİM VE YENİLENME

Gerilla, son üç yıldır yasaklı silahlardan kimyasal gazlara kadar işgalci Türk ordusunun ahlaksızca yürüttüğü savaşı tüm yönleriyle deneyimledi. Sonuçlar çıkardı. Bu sonuçlar üzerinden kendisini yeniledi. Heftanîn’de birkaç saatle başlayan tünel direnişleri, Avaşîn’de ayları, Zap’ta yılları buldu. Gerilla güçleri, ilk önce tünelleri bu kadar etkili kullanamıyordu ama sonrasında durum gerilla lehine değişti. Gerilla tecrübe kazandıkça direnişi uzattı. İşgalci Türk ordusu hangi tünelin kapısında gittiyse orada takılı kaldı. Şehîd Doğan, Çemço Kalesi, Girê FM ve şimdi de Girê Cûdî bunlardan sadece sayabildiklerimiz. 

PLANLARI ALTÜST OLDU

Peki direnişin uzaması kendisiyle beraber ne tür sonuçlar getirdi? Öncelikli sonuç; birkaç ayda teknik üstünlüğe dayanarak gerillayı tasfiye etmeyi amaçlayan savaş şeflerinin planlarının altüst olmasıydı. İçeriye yatırımcı çekerek Kürt kanı üzerinden kendilerine bir imparatorluk kurma hayali kuruyorlardı. Kan dökülecek yerde silah kaçakçılığı olur, çete devşirilir, uyuşturucu baronlarına hamilik yapılır. Gerilla direnişiyle faşist şeflerin, kandan rant devşirenlerin hamilik emellerini de darbelemiş oldu. 

NATO ORDUSUNU DURDURABİLMEK

Kurdistan dağlarında yürütülen savaşı ucuz söylemlere kaçmadan değerlendirmek, Ortadoğu ve gittikçe tüm dünya halkları açısından önemlidir. Bugün gerilla, NATO’nun ikinci büyük gücü karşısında savaşıyor, demek abartılı bir belirleme değil. Gerçeğin ta kendisi. Gerilla, bu NATO gücünü durdurma başarısını göstererek, hem Kürt halkı için hem de dünya halkları açısından büyük kazanımların kapısını aralamıştır. Bölgesel olduğu kadar küresel açıdan da sonuçları var. 

KAPI KAPI GEZİP YARDIM DİLENİYOR

Yeminli Kürt düşmanı Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın diplomasi trafiği epey yoğun: Kapı kapı geziyor. Her nereye gidiyorsa yardım dileniyor. ‘Gelin bu bir avuç eşkiyayı birlikte bitirelim’ diyor. Sormazlar mı; hani sen bunları iki ayda bitirecektin? Bak o kadar övündüğün tekniğinle, askeri gücünle baş edemiyorsun, şimdi bize mi geldin? Tabii ki soruyorlar ve eli boş gönderiyorlar. Prestiji yıkılmış bir ordunun devletine kimsenin kapısını açmayacağına aşina olduğumuz bir Ortadoğu realitesinde büyüdük hepimiz. Hakan Fidan bilmez ama 50 yıldır daha beteriyle mücadele eden PKK çok iyi bilir. Yani faşist Türk devleti, hem yerelde hem de küresel boyutta yalnızlaştı. Bu yüzden gerillaya, Kürt halkına ve kazanımlarına büyük bir hınçla saldırıyor.

AYNI YÖNTEMİ DENEDİLER

Şimdi tekrar başlıkta belirttiğimiz konuya dönecek olursak; HPG Basın İrtibat Merkezi, Girê Cûdî’ye ilişkin basına bir açıklamada bulundu. Açıklamada şu cümleler yer alıyordu: “12 Ekim gecesi Girê Cûdî Direniş Alanı’ndaki işgalciler savaş tünellerinin üzerine gelmek için üç koldan hareket geçti. Tüneldeki ve arazideki hareketli timlerimizce denetim altına alınan işgalcilerin ilk kolu saat 21.30’da ferdi silahlar ve suikast taktiği ile hedeflenerek etkili bir şekilde vuruldu.’’ Açıklamanın devamında, toplam 29 işgalcinin cezalandırıldığı ve bunların işgalci Türk ordusunun özel kuvvetleri olduğu belirtiliyordu.

HPG’nin açıklamasından anlaşıldığı üzere Heftanîn’de, Avaşîn ve Zap’ta daha önce denenen yöntemler tekrar devreye girmiş durumda. Sürüler halinde gerilla mevzilerine saldırmak. Evet, bu yöntemi defalarca kez denediler. Bu kadar sayıda gücün bir anda gerilla direniş alanlarına yönlendirilmesindeki amaç ise gerillanın dikkatini dağıtarak üstünlük elde etmek.

ASKERLERİNİ ÖLÜME GÖNDERDİLER

Bilindiği gibi, bugünlerde sömürgeci faşist Türk devletinin bir üstünlüğe, sahte bir başarı hikayesine ciddi anlamda ihtiyacı var. Bu amacına ulaşmak için hiçbir şeyden çekinmeyeceğini bu girişimiyle ortaya koymuş oldu. Bundan sonuç alamayacağı ortada olmasına rağmen neden bu yola başvurdu? Bunun mantıklı hiçbir açıklaması yok. Ya tutarsa mantığı üzerinden askerlerini ölüme gönderdiler. Aylardır giremediği Girê Cûdî alanına bu kadar sayıyla saldırmaya çalışması, o askerlerin ölümüne bile bile lades demesiydi. Sırf faşist şef Erdoğan’ın konuşmasına malzeme çıkartmak için en seçkin birliklerinden seçtikleri, en özelinden 29’unu Girê Cûdî’de gerillanın mermilerinin önüne sürdüler. Burada gerillanın meşru savunma hakkı çerçevesinde yapacağı tek şey vurmaktı. Vurdu da zaten. 

GERİLLA NASIL DENETİME ALDI?

Bu eylemden çıkarılması gereken çok sonuç var ama bizim için en dikkat çekici olanı, saldırı girişimde bulunan işgalcilerin tüneldeki ve arazideki timlerce denetim altına alınması ve vurulmasıdır. Gerilla, her yeri foto kapan olan, casus uçakların aralıksız gezdiği bir yerde nasıl oluyor da işgalcileri denetim altına alabiliyor? Öncelikle derin gizlilik ve kamuflajın gerillada etkili kullanımı bu sonucu yaratıyor. Aynı zamanda gerilla kendi arasında geliştirdiği haberleşme ağıyla da arazideki tüm timleri eş zamanlı olarak harekete geçirebiliyor ve gerillanın koordineli tim taktiğiyle işgalciler kendi ayaklarıyla geldikleri yerlerde gerillanın hedefi oluyor.

HAVA SALDIRILARINI ETKİSİZLEŞTİRİYOR

İşgalciler bunu bildiğinden derin gizliliğin etkisini kırmak için ağaçları kesiyor, ormanları yakıyor; önceden yoğun bombardımanlar gerçekleştirerek araziyi çölleştirmeye çalışıyor. Bununla da gerillanın arazide saklanmasının önü alınmaya çalışılıyor.

Gerilla bugün geldiği noktada bir Arap çölünde dahi kendisini kamufle edebilecek kadar kamuflajın inceliklerine ulaşmış durumda. Bu yüzden o yoğun hava saldırılarında tek bir gerillanın parmağı bile kanamıyor. Verilen kayıplar genel olarak çatışmalarda veriliyor. Yine çok yoğun hava saldırıları gerçekleştiğinde güvenli bölgelerine çekiliyor.

Güvenli bölgeler genel olarak gerillanın geliştirmiş olduğu tünel sistemleri. Bu sistemler, işgalci Türk ordusunu tüm savunma ve saldırı sistemini boşa çıkardı. Zaten gerillaya bu kadar saldırmalarının bir nedeni de tam olarak bu kadar yatırım yaptıkları, üzerine gece gündüz propaganda yaptıkları tekniklerinin ve ordularının olmayan prestijini kurtarmak için. Sonuçta gerilla bu sistemi boşa çıkarmışsa o kadar silah anlaşmaları boşa gitmiştir. Sömürgeci faşist Türk devleti sırf silah pazarında kalabilmek için bile olsa gerilla tarafından boşa çıkarılan tekniğinin propagandasını yapmaya ve bu artık işlevsizleşmekte olan tekniği kullanmaya devam edecektir. Başarısını kanıtlamak için her yola başvuracaktır. 

F-16 VE SİHA’LAR DEVRE DIŞI

Son olarak dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta; işgalci Türk ordusu tarafından kullanılan bomba yüklü dronlar. Bir devletin bu hale düşmesi içler acısı. SİHA ve F-16’ların yerine ikame edilen dronlar, patlayıcılar montajlanarak gerilla mevzilerine yönlendiriliyor. Peki uğruna bu kadar yaygara koparılan bu F-16 ve SİHA’lar nasıl oldu da devreden çıkarıldı? Bu da gerilla direnişinin işgal ordusunu getirdiği bir diğer nokta. SİHA ve F-16’lar etkili bir gerilla birimi karşısında artık eskisi kadar sonuç alıcı değil. Bu haliyle ince kamuflaja duyarlı, profesyonel, tim sistemiyle örgütlenen, hem tünellerde hem de arazide konumlanma kabiliyetine ulaşan gerilla, büyük orduları yerle bir edebiliyor. Bu nedenle gerillanın imkanları doğrultusunda kullandığı dron sistemi, şimdi işgalci Türk ordusunun tek seçeneğine dönüşmüş gibi.