GÖRÜNTÜLÜ

'Önder Apo, Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp demokratik zemine çekmek istiyor'

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Önder Apo’dan bir mektup aldıklarını belirterek, Önder Apo’nun Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp demokratik zemine çekmek istediğini belirtti.

CEMİL BAYIK

Stêrk TV’de yayınlanan özel bir programda konuşan Cemil Bayık, Önder Apo’nun yapması beklenen açıklama öncesinde değerlendirmelerde bulundu. Önder Apo’dan bir mektup aldıklarını ve Önderliğin daha önce başlattığı hamleleri daha büyük bir amaca ulaştırmak ve Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp demokratik zemine çekmek istediğini belirten Bayık, “Yapılan açıklamalar, yürütülen tartışmalar halk üzerinde, demokratlar, aydınlar, sosyalistler üzerinde olumlu bir etki yaratıyor. Hatta bir coşku da yaratıyor; bunu görüyoruz. Bizde de iyi bir etki, coşku ve heyecan yaratıyor. Fakat herkes şunu bilmeli; madem Rêber Apo bir inisiyatif aldı, halklar için bu inisiyatifi kullanmak istiyor o zaman herkes Rêber Apo’nun elini güçlendirmeli. O vakit istenilen amacı ulaşılır” dedi.

Önder Apo’nun kadın özgürlüğü ve sosyalizm konusunda daha önce geliştirdiği hamleleri de derinleştirdiğini belirten Bayık, “Bunun yanı sıra Ortadoğu’da çok büyük değişimler yaşanıyor. Ortadoğu yıkıldı ve şu an yeniden inşa ediliyor, kapitalist modernite sistemi çıkarları temelinde Ortadoğu’yu inşa etmek istiyor. Rêber Apo da halklara göre inşa etmek istiyor. Ortadoğu’da demokrasinin, özgürlüğün gelişmesini esas alıyor. Önderlik hem Kürt halkı hem de Ortadoğu halkları için tarihi bir çalışma yapmak istiyor. Herkesin de Önderliğin başlattığı bu sürece sahip çıkması gerekir” şeklinde konuştu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’la yapılan röportaj şu şekilde:

Kürt halkı ve dostları Uluslararası Komplo’nun gerçekleştiği 15 Şubat’ı kara gün olarak adlandırıyor. Rêber Apo’ya yönelik Uluslararası Komplo’nun üzerinden 27 yıl geçti. Komplonun yaşandığı dönemin koşullarını, konjonktürünü ve şu anki durumu göz önüne aldığımızda komplo hangi amaçla ve nasıl gerçekleştirildi?

Öncelikle Hareketimize, Kürdistan halkına ve insanlığa yönelik yapılan bu komployu kınıyorum. Bilindiği gibi komploya karşı heval Halit Oral ve Rojbîn Ereb öncülüğünde "Güneşimizi Karartamazsınız" sloganı geliştirildi. 50’ye yakın yoldaşımız, yurtseverimiz bu sloganla bedenini ateşe verdi. "Güneşimizi Karartamazsınız" şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Onlar insanlık tarihinde, Kürt halkının tarihinde özel bir yere sahipler. O şehitler asla unutulmayacaktır. Bu arkadaşlar neden bedenlerini ateşe verdiler, neden kurşunların önüne attılar kendilerini? Çünkü Rêber Apo şahsında Kürdistan ve insanlık adına büyük bir tehlikenin yaşandığını gördüler. Herkesin bu tehlikeyi anlaması, tehlikeye karşı çıkması için böyle eylemler yaptılar. Bundan dolayı o şehitlerin mücadelesi Hareketimizin tarihinde, Kürdistan ve insanlık tarihinde özel ve onurlu bir yere sahip. Eğer komploya karşı mücadele gelişip bugünlere ulaştıysa o yoldaşlar, o şehitler bu mücadelenin öncülüğünü yaptılar. Onların verdiği mücadele sonucunda bugünlere geldik.

Rêber Apo’ya yönelik komplo onun şahsında Kürdistan halkı, Ortadoğu halkı ve insanlığa karşı geliştirildi. Sadece bir kişinin şahsına yönelik bir komplo değildir. Büyük bir komplodur. İnsanlık tarihinde böyle komplolar belki çok azdır, istisnadır. Rêber Apo komployu anlama ve boşa çıkarma temelinde bir çizgi geliştirdi. "Bizi öldürmeyen şey yaşatır. Uçurumun kenarındaydım, düşmemek için uçtum" dedi. Bu, Rêber Apo’nun mücadele yürütme tarzıdır.

Uluslararası Komplo hangi koşullarda, hangi ortamda geliştirildi, hedefi neydi bunun üzerinde iyi durmak gerekir. Şimdiye kadar komploya ilişkin birçok değerlendirme yapıldı ama yeterli değil. Çünkü insanlık tarihinde çok büyük bir komplodur. Böyle büyük bir komploya karşı da büyük bir mücadele sergilemek gerekir. Bilindiği gibi 1. Dünya Savaşında Fransa-İngiltere, Ortadoğu’da kapitalist sistemin çıkarları doğrultusunda hareket ettiler. Sykes-Picot Anlaşması yapıldı. Bu anlaşma ile Ortadoğu’da tamamen kendi çıkarlarını geliştirdiler. Kürtleri paramparça ettiler, Arapları paramparça ettiler ve bu parçalanmalar doğrultusunda kapitalist sistemi geliştirdiler.

Bu yüzden Ortadoğu, kapitalist sistemin dünyadaki temelini oluşturdu. Bu anlaşma ile Kürt sorununu savaş sorunu yaptılar. Kürt halkına karşı daima inkar-imha siyaseti yürüttüler. İnkar-imhanın olduğu yerde de tabii ki savaş ve direniş olur. Bunu bilinçli bir şekilde geliştirdiler. Bu inkar-imha siyasetine karşı da Rêber Apo öncülüğünde demokrasi ve özgürlük mücadelesi başladı. Mücadele gün geçtikçe Kürdistan sınırlarını da aştı ve tüm Ortadoğu’yu etkiledi. Bu mücadele İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’da geliştirdiği sistem tehlikeye girdi. Çünkü Rêber Apo’nun yürüttüğü mücadele, özgürlüğü ve demokratikleşmeyi esas alıyor. Bu yüzden Fransa ve İngiltere ittifakı gün geçtikçe zora girdi. Tam da bu süreçte Sovyetler Birliği dağıldı. Sovyetlerin dağılması da hem Ortadoğu’yu hem de dünyayı etkiledi. Tüm dengeler alt üst oldu. Bu dağılma ve Rêber Apo’nun yürüttüğü mücadele Ortadoğu’da yeni bir durumu ortaya çıkardı.

ORTADOĞU’DAKİ ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİNİN BAŞARIYA ULAŞMASINI ENGELLEMEK İSTEDİLER

Kapitalist modernite sistemi Ortadoğu’ya müdahale etmek istedi. Neden? Çünkü eğer müdahale etmeseydi; Sovyetler dağılmıştı, Rêber Apo bir mücadele yürütüyor ve o mücadele her geçen gün daha da etkili hale geliyordu. İngiltere-Fransa’nın sistemi için geliştirdikleri ittifak hedef oluyordu. Sistem, Ortadoğu’daki çıkarlarından olmamak için Rêber Apo öncülüğünde geliştirilen mücadelenin önünü almak istedi. Bundan dolayı müdahale oldu. Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlük çizgisinin başarıya ulaşmasını engellemek istediler. Böyle bir ortamda Ortadoğu’ya müdahale edildi. Amaçları Rêber Apo’yu ortadan kaldırmaktı. Siyasi, ideolojik veya fiziki olarak... Çünkü Rêber Apo bir çizgi yarattı, bir mücadele geliştirdi. Bu da sistem için büyük bir tehlike demekti. Kapitalist sistemin hiçbir zaman demokrasi ve özgürlük gibi bir amacı yok. Çıkarlarını esas alıyorlar. Rêber Apo ise halkların çıkarlarını esas alıyor, bölgenin demokratikleşmesini, halkların özgürleşmesini esas alıyor. Bu da sistem için tehlikeliydi, bu yüzden önünü almak istediler. Uluslararası Komplo da bundan dolayı geliştirildi.

15 Şubat Uluslararası Komplo’da birçok güç yer aldı. Kapitalist modernite sistemine öncülük edenlerden tutun, bu sistemde yaşayanlara, işgalde, katliamda yer alanlara, Kürtler içinde onlarla işbirliği yapanlara kadar bütün bu güçler komployu geliştirdi. Çünkü hepsinin çıkarları tehlikeye giriyordu. Çıkarlarını, iktidarlarını korumak için el ele verip Rêber Apo’ya saldırdılar. Burada Rêber Apo’nun kişiliğini ve yürüttüğü mücadeleyi daha iyi anlayabiliriz. Eğer Rêber Apo normal bir kişiliğe sahip olsaydı, yürüttüğü mücadele normal bir mücadele olsaydı, bütün bu güçler bir araya gelip ona bu şekilde saldırmazdı. Rêber Apo şahsında PKK’ye, özgür Kürtlere bu kadar saldırmazlardı. Bu da Rêber Apo hakikatini ve yürüttüğü mücadeleyi gösteriyor. Yine komploda yer alanların halklar nezdinde ne ifade ettiğini gösteriyor.

Komploya karşı "Güneşimizi Karartamazsınız" eylemi yapan şehitlerin bir çizgi yarattığından bahsettiniz. Bu temelde yürütülen mücadele günümüze kadar devam ediyor. Komploya karşı geliştirilen mücadeleye nasıl değerlendirmek gerekir ve bugün komplo boşa çıkarılmıştır, diyebilir miyiz?

Komplonun amacı, dediğim gibi siyasi, ideolojik, fiziki her anlamda Rêber Apo’yu tamamen etkisiz hale getirmekti. Rêber Apo öncülüğünde bir hareket ortaya çıkmıştı. Tarihte liderler öncülüğünde ortaya çıkan hareketler, liderleri darbe yediğinde o hareketler de darbe yiyor. Komplocular, işbirlikçiler de eğer Rêber Apo’yu etkisiz hale getirirlerse o zaman özgürlük ve demokrasi hareketi Kürdistan’da mücadele edemez ve dağılır diye hesap yapıyorlardı. Bu şekilde amaçlarına ulaşacaklardı. Bunun için de tüm imkanlarını kullandılar. Türk devleti de bundan çok faydalandı. PKK’yi tasfiye etmek ve Kürt halkına yönelik soykırımı tamamlamak istedi. Yine işbirlikçi hain Kürtler de komplo sonuç alsın ki onlar için de tehlike yaratan Rêber Apo’nun geliştirdiği çizgiden ve hareketten kurtulabilsinler. Bu yüzden hepsi aynı amaç için bir araya geldiler, ittifak yapıp Rêber Apo’ya saldırdılar. Dediğim gibi komploya karşı yaklaşık 80 kişi bedenini ateşe verdi, canını feda etti. Herkese mesaj veriler. Bu temelde komploya, tasfiyeye, soykırıma karşı mücadele geliştirildi. Son olarak uluslararası bir özgürlük hamlesi geliştirdik. Bu hamle komplonun zeminini çok zayıflattı.

Artık Rêber Apo üzerinde bu komployu devam ettiremeyecek duruma geldiler. Çünkü Rêber Apo’ya karşı geliştirilen komplo uluslararası bir komploydu buna karşı da uluslararası bir hareketin geliştirilmesi gerekiyordu. “Rêber Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi bu temelde başlatıldı. Bu da Rêber Apo’nun tüm dünyada tanınmasını sağladı. Rêber Apo’nun geliştiridiği paradigmanın anlaşılmasını ve kabul edilmesini sağladı. Dünyanın farklı yerlerinden birçok insan bu hamlede yer aldı. Nobel ödüllü aydınlar, siyasetçiler, hukukçular, sanatçılar, solcular, demokratlar birçoğu bu hamlede yer aldı, Rêber Apo’ya, paradigmasına sahip çıktılar. Türk devletinden Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanmasını talep ettiler. Bu Türk devleti ve komplocular üzerinde büyük bir baskı yarattı. Bunun sonucunda Rêber Apo şahsında, PKK ve Kürt halkına karşı yürütülen siyaseti yapamaz hale geldiler. Kürdistan’da yaşanan mücadele de var. Gerilla ve halk soykırıma, komploya karşı durdu. Bu mücadele de inkar-imha siyasetini boşa düşürdü. Türk devleti artık bu siyaseti sürdüremezdi.

Yine uluslararası alanda gelişmeler yaşandı, büyük bir baskı oluşturuldu. Herkes Rêber Apo’ya ve paradigmasına sahip çıktı. Bu yüzden komplonun zemini çok zayıfladı; hatta sona erdi diyebiliriz. Fakat komplocular hala ısrarlılar. Türk devleti de inkar-imha siyasetinde yenilgiye uğramasına rağmen hala bu siyasette ısrar edenler var. Geliştirdiğimiz mücadele hem Türk devleti, hem işbirlikçi hainler hem de komplocuların artık yürüttükleri siyaseti yapamayacaklarını gösterdi. Bu da neyi ispat ediyor? Demek ki daha güçlü bir şekilde çalışmalar yürütürsek o zaman komploda ve inkar-imha siyasetinde ısrar etmekten de vazgeçeceklerdir. Şu an o aşamaya ulaşmış durumdayız. Mücadelemiz komplocuların amacına ulaşmasını engelledi ama hala ısrar ediyorlar. Eğer mücadelemizi daha da büyütürsek artık komplocu güçler ısrar da edemezler. Bu aşamadayız. Halkımızın, dostlarımızın bunu görmesi ve mücadeleyi daha da büyütmesi gerekir.

Bu ısrar 100 yıldır devam eden bir ısrardır. 15 Şubat 1925 yılında Şêx Şaîd ve arkadaşlarına karşı bir komplo geliştirildi. Rêber Apo’ya yönelik komployu da aynı tarihe denk getirdiler, yine idam kararlarını da aynı tarihe verdiler. Yarım asırdır devam eden mücadelenin ardında Rêber Apo bir inisiyatif geliştirmek istiyor. Şubat ayında Rêber Apo tarafından gelecek açıklamayı nasıl değerlendirmek gerekir, nasıl ele almak gerekir? Ya da düşman 100 yıldır devam eden bu ısrarından vazgeçecek mi?

Kemalizm hareketi, İttihat Terakki içinde geliştirildi. O dönem Türkiye’nin durumu çok kötüydü. Çünkü Osmanlı devleti artık sona eriyordu. Türkler de büyük bir tehlike ile karşı karşıyaydı. Mustafa Kemal de eğer Kürtlerle ittifak kurmazsa, Sovyetlerle ilişkilenmezse Türk devletini ve Türkleri tehlikeden kurtaramayacağını görüyordu. Bu yüzden hem Kürtlerle ittifak kurdu, hem de Sovyetlerle ilişkilerini geliştirdi. Bu temelde bir mücadele yürüterek sonuç aldı. Türk devleti ve Türkleri bu şekilde tehlikeden kurtardı ve daha sonra Lozan’a gitti. Lozan’da İngiltere-Fransa Türk devletini kabul etti. Bazı şartlarla kabul ettiler. Birinci şart, Sovyetlerle ilişkilerini kesmeleri ve Sovyetlere karşı durmaları, ikincisi Ortadoğu’da ulus devleti geliştirmeleri. Bu iki şartı Türkiye kabul ettikten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına onay verildi. Artık Kürtlere ihtiyacı kalmamıştı. Lozan’a kadar Kürtleri kabul ediyorlardı hatta Kürtlere yer veriyorlardı, otonomiyi bile kabul ediyorlardı. Fakat Lozan’da İngiltere-Fransa bahsettiğim şartların yerine getirilmesi sonucu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını kabul ettikten sonra Türkiye’nin Kürtlere ihtiyacı kalmadı. Bu yüzden inkar ve imha siyasetini geliştirdiler.

Bu siyaset de 1925 yılında Şêx Saîd ile başladı ve yıllardır da devam ediyor. Rêber Apo’yu esir aldıklarında sözde bir mahkeme kurdular, o senaryoydu. Şêx Saîd’i idam ettikleri tarih ile Rêber Apo’ya idam kararı verdikleri tarih aynı; 29 Haziran. Yani tarihlerini esas aldılar. Kürt soykırımını esas aldılar. Bu yüzden 15 Şubat için kara gün, Kürtler için soykırım günüdür, dedik. Şu an bu günü özgürlük gününe dönüştürmek istiyoruz. Rêber Apo bunun için mücadele ediyor. Rêber Apo’yu esir alındıklarında, bir senaryo geliştirdiklerinde, idam kararı verdiklerinde buna karşı Önderlik demokratik Cumhuriyeti geliştirdi. Rêber Apo inkar-imha ve soykırıma karşı demokratik Cumhuriyet üzerinde durdu. Rêber Apo aslında henüz 90’lı yıllarda Mehmet Ali Birand ile röportaj yaptığında da belirtti; "Bir muhatap arıyorum" dedi. Kürt sorununu savaş ve çatışma zemininden çıkararak, siyasi ve demokrasi zemininde çözmek istiyordu. O röportaj bunu ifade ediyor. Fakat Türk devleti tarafında kimse bu anlamda bir adım atmadı.

Daha sonra Mam Celal devreye girdi, Turgut Özal ile aramızda bir bağlantı kurdu. Sorunun siyasi bir yoldan çözülmesini amaçladı. Rêber Apo’nun zaten baştan beri hedefi buydu. Olumlu bir adım atarak ateşkes ilan etti. Fakat çetecilik bunun gelişmesini engelledi, sabote etti. Daha sonra 1998 yılında Türk devletinden bazı siyasetçiler hatta ordunun içinden bazıları haber gönderdi; "Ateşkes ilan ederseniz biz de sorunu çözmeye hazırız. Devlet çok kirlenmiş, çetecilik gelişmiş, birçok tahribat yaratılmış. Devleti bu durumdan çıkarmak istiyoruz" dediler. Rêber Apo da bunu olumlu karşıladı fakat Türk devleti buna uluslararası komplo ile cevap verdi. Rêber Apo komplo ortamında, İmralı’da yine çözüm hattını esas aldı. İnkar-imha siyasetine karşı demokratik Cumhuriyeti gündeme getirdi. Komplocular, işbirlikçi hainler, soykırımcılar buna karşı hareketin içinde tasfiye girişimlerinde bulundular. Bu şekilde sonuç almak istediler fakat Rêber Apo buna karşı da durdu. Ve yeni bir paradigma geliştirdi.

KÜRT SORUNU ÜZERİNDEN RANT ELDE EDENLER SORUNUN ÇÖZÜLMESİNİ İSTEMİYOR

Sadece PKK ve Kürtler için değil, halkların, insanlık için demokratik, ahlaki, politik bir paradigma geliştirdi. Bu temelde birçok kez tek taraflı ateşkes ilan etti. Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp siyasi zemine çekerek sorunu çözmek istedi. Rêber Apo şimdi de bu temelde çalışma yürütüyor. Yeni bir şey yapmıyor. Belki bazıları öyle anlıyor ama doğru değil. Geçmişte atılan adımlar üzerinden yeni hamle başlatıyor. Geçmişteki hamlelerin devamıdır. Türkiye’de şu an bazıları sorun çözülüyor, bazılar silah bırakılacak diyor, birçok şey söylüyorlar ama kimse adını koymuyor, koyamıyorlar. Bizim için nettir; Rêber Apo’nun geliştirdiği süreç harekette geliştirdiği değişimin derinleşmesidir. Hareket bu temelde örgütlensin ki amaçları doğrultusunda mücadelesini yürütebilsin. Bunu neden söylüyorum? Çünkü Kürt sorunu üzerinden birçoğu sermayesini büyütüyor. Her zaman savaş olsun isteyen işbirlikçi Kürtler, savaş olsun isteyen Türk devleti ve uluslararası alanda da kapitalist modernite sistemi sorunun çözülmesini istemiyor.

Önderlik daha önce de söyledi; "Birçok kişi Apo ve PKK primi üzerinden kendini yaşatıyor" dedi. Savaş üzerinden yaşayanlar, rant elde edenler sorunun çözülmesini istemiyor. Çünkü sorun savaş zemininden çıkarılıp, hukuki ve siyasi zeminde çözülürse artık o güçler rant elde edemez, hırsızlık yapamaz, sermayelerini güçlendiremezler. Hatta iflas bile ederler. Hele işbirlikçi hain Kürtlerin işgalcilerin yanında bir yeri kalmaz. Tarihte de bunun birçok örneğini görüyoruz. Bu yüzden Rêber Apo geçmişte yaptığı hamlelerin devamı üzerinden bir hamle geliştiriyor. Burada inisiyatif alıyor. Çünkü Ortadoğu’da yeni değişimler yaşanıyor, hem de bu değişimler çok hızlı gelişiyor. 1. ve 2. dünya savaşlarında kurulan sistem tamamen yıkıldı yeni bir sistem inşa etmek istiyorlar. Kapitalist modernite sistemi yine kendi çıkarları temelinde bir sistem inşa etmek istiyor. Bu da halklara karşı bir sistemdir. Rêber Apo da bu duruma müdahale ediyor. Halklar ve insanlık için müdahale etmek istiyor bu temelde inisiyatif aldı.

Siz de bahsettiniz; adı konulmayan bir süreç var. Kamuoyu Şubat ayı içerisinde Rêber Apo’nun nasıl bir açıklama yapacağını merak ediyor. Bu konuya ilişkin direk veya dolaylı bir şekilde elinize bir şey ulaştı mı? Bir bilgi, bir haber ya da bir duyum geldi mi size?

Türk basınından takip ettiğimiz kadarıyla bazı sonuçlar çıkarıyorduk. Sonra bir mektup geldi. Bu şekilde bazı bilgiler aldık. Dediğim gibi Rêber Apo daha önce başlattığı hamleleri daha büyük bir amaca ulaştırmak istiyor. Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp demokratik zemine çekmek istiyor. Bu temelde bir çalışma yürütüyor. Yapılan açıklamalar, yürütülen tartışmalar halk üzerinde, demokratlar, aydınlar, sosyalistler üzerinde olumlu bir etki yaratıyor. Hatta bir coşku da yaratıyor bunu görüyoruz. Bizde de iyi bir etki, coşku ve heyecan yaratıyor. Fakat herkes şunu bilmeli; madem Rêber Apo bir inisiyatif aldı, halklar için bu inisiyatifi kullanmak istiyor; o zaman herkes Rêber Apo’nun elini güçlendirmeli. O vakit istenilen amacı ulaşılır. Sadece Rêber Apo’nun adım atmak istemesi, halkların, ezilenlerin, kadınların, gençlerin, sosyalistlerin taleplerini yerine getirmek istemesi, bunun heyecan, coşku ve moral yaratması yetmez. Herkesin Rêber Apo’nun geliştirdiği hamleye sahip çıkması gerekir. Çünkü bu hamle herkes içindir.

Hem Türkiye, hem de Ortadoğu’da var olan sorunları çözmek istiyor. Bu temelde mücadele ediyor. Bu sorunların çözülmesi herkesin amacıdır. Herkes savaşın bitmesini istiyor, ülkenin demokratikleşmesini istiyor. Madem herkes bunu istiyor o zaman bu hamleye sahip çıkılmalı. Bu mücadele sadece Rêber Apo’ya yüklenmemeli. Zaten herkes tüm yükünü Rêber Apo’ya yüklemiş. Çok ağır bir yükü var Rêber Apo’nun. İmralı koşullarında buna cevap olmak istiyor. Bunun için de çalışıyor, büyük bir sorumluluk almış durumda. Fakat bu nasıl sonuca ulaşır. Eğer herkes bu hamleye sahip çıkarsa, bu hamleyi güçlendirirse Rêber Apo o zaman daha rahat bir şekilde çalışır. Önderlik şimdiye kadar kendisi için hiçbir şey istemedi, hiçbir şey yapmadı. Ne yaptıysa halklar için, insanlık için yaptı. Çünkü Rêber Apo kendisi için değil, halklar için, insanlık için yaşıyor. Bu yüzden halkların, insanlığın sorunlarını çözmek istiyor.

Şu an Rêber Apo iki noktada adım atıyor. Birincisi kadın sorunu, kadın özgürlüğü konusunda geçmişte geliştirdiği hamleleri daha da derinleştiriyor. Yine sosyalizm konusunda geliştirdiği hamleleri daha da derinleştiriyor. Bunun yanı sıra Ortadoğu’da çok büyük değişimler yaşanıyor. Ortadoğu yıkıldı ve şu an yeniden inşa ediliyor, kapitalist modernite sistemi çıkarları temelinde Ortadoğu’yu inşa etmek istiyor. Rêber Apo da halklara göre inşa etmek istiyor. Ortadoğu’da demokrasinin, özgürlüğün gelişmesini esas alıyor. Önderlik hem Kürt halkı için hem de Ortadoğu halkları için tarihi bir çalışma yapmak istiyor. Herkesin de Önderliğin başlattığı bu sürece sahip çıkması gerekir.

Rêber Apo ile her ne kadar birkaç görüşme yapılsa da tecrit devam ediyor. Savaş ve çatışma ortamından hukuki ve siyasi ortama geçilmesi için hangi adımlar atılmalı?

Bahçeli hatta Erdoğan, Rêber Apo’ya çağrılarda bulunuyorlar; "silah sorunu çözülmeli", hatta "PKK ortadan kaldırılmalı" diyorlar. Böyle çağrılar yapıyorlar. Fakat diğer taraftan da kullandıkları dil ile yürüttükleri pratik tam tersi. Yani Rêber Apo mutlak tecritte nasıl çalışma yürütecek? Bu koşullarda Rêber Apo, istenilen talepleri nasıl gerçekleştirebilecek? Hareketimizle iletişim kuramıyor, dışarısıyla iletişim kuramıyor, basınla iletişim kuramıyor, kimse ile bir iletişimi yok ama Rêber Apo’ya diyorlar bu yükü sen taşı, istediğimiz hamleleri geliştir. Ezilen halklar, kadınlar, gençler, sosyalistler, demokratlar Rêber Apo’nun demokratik hamleler geliştirmesini umut ediyorlar. Rêber Apo’nun koşullarında bir değişiklik olmazsa, özgür bir şekilde mücadele etmezse umut edileni nasıl gerçekleştirebilir, yapılan çağrılara nasıl cevap verebilir? Bu mümkün değil. Rêber Apo’nun elini kolunu bağlamışlar bir havuza atmışlar ve yüz diyorlar, hareket et diyorlar. Nasıl hareket edecek? Bu mümkün değil. Rêber Apo’dan istenilenlerin yerine getirilmesi için derhal mutlak tecridin sona ermesi gerekir. Önderliğin özgür olması lazım. Herkes Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü amaçlaması gerekir. Bu temelde mücadele yürütülmeli.

Rêber Apo fiziki olarak özgürleştiğinde o zaman hareketle de, herkesle de ilişki kurabilir, konuşabilir, tartışmalar yürütebilir, öneriler alabilir ve bu temelde beklentilere cevap olabilir. Bir yandan özgürlük koşullarını sağlamayacaksın, değişim gerçekleştirmeyecekse, kanunları değiştirmeyeceksin ama diğer yandan ise Önderliğe çağrı yap gerilla silah bıraksın, PKK ortadan kalksın diyeceksin. Bunun anlamı nedir? Demek ki barış olsun istemiyorsunuz, sorun çözülsün istemiyorsunuz. Eğer sorun çözülmezse, özgürlük olmazsa nasıl barış olacak. Bu şekilde hiçbir zaman barış sağlanmaz. Barış özgürlükle olur ama özgürlüğün bütün yollarını kapatmışlar. Bir tarafta çağrı yapıp, diğer tarafta savaşı sürdürüyorlar, kayyum atıyorlar, insanları tutukluyorlar, katliamlar yapıyorlar, her yeri bombalıyorlar. Kullandıkları dil, ortaya koydukları pratiklerle demek ki savaşın bitmesini falan istemiyorlar. Savaşın bitmesini istiyorlarsa o zaman Rêber Apo’nun koşullarını değiştirecekler. İmralı sisteminin ortadan kaldırılması lazım.

Daha önce İrlanda, İspanya hatta Güney Afrika’da örneklerini gördük. Yürütülen prosedürler çerçevesinde bazı adımlar atılıyor. Tek taraflı ya da iki taraflı ateşkes, müzakere, görüşmeler veya silahların susması. Yani bir isim konuluyor. Ama Türk devleti ısrarla sadece silahlar bırakılsın diyor ve konun tartışılmasını gündemden düşürüyor. Türk devletinin bu yaklaşımı ne anlama geliyor?

Türk devleti şu an Kürt halkına karşı terör estiriyor. Fakat sanki Kürtler terör estiriyor gibi gösteriyor. Her şeyi tam tersine çeviriyor. Halbuki Kürt halkı büyük bir terör ve imha saldırısı altında. Kürt halkı kendini savunmak ve imha olmamak için mücadele ediyor. Silahlanmışsa da bunun için silahlanmıştır, kendini savunmak için, Kürtlerin ortadan kaldırılmaması için. Yoksa silaha aşık değil, bunun için silahlanıp savaşmadı. Kürt halkı demokrasiye, özgürlüğe aşıktır. Çünkü bugüne kadar demokratik ve özgür bir şekilde yaşayamadılar. Her zaman katliamlarla, göçlerle, hakaretlerle karşılaştılar. Bunun dışında bir şey yaşamadılar. Türk devleti neden demokrasiyi geliştirmiyor? Çünkü demokrasi geliştiği taktirde Kürtler bundan yararlanacaktır. Kürtler kendilerini ifade edeceklerdir, bu şekilde yaşamlarını sürdüreceklerdir. Katliamdan, asimilasyondan, göçten kurtulacaklardır. Türk devleti Kürt halkını imha etmek için sürekli şiddet, savaş, katliam politikaları yürütüyor. Bu şekilde birçok rant da elde ediyorlar bundan da olmak istemiyorlar. Bu yüzden Kürt halkına karşı terör estiriliyor. Ama Kürtler terör estiriyor algısı yaratıp, terörden vazgeçin, diyorlar. Silahları bırakın, demenin manası budur.

Bir de ortada Kürt meselesi yokmuş gibi bir algı da yaratıyorlar. Zaten açıklamalarında da bunu söylüyorlar, Kürt sorunu yok, terör sorunu var diyorlar. Eğer PKK silah bırakırsa her şey biter diyorlar. Kürt sorununu kabul etmiyorlar. Kürtlerin bir belediyesini gasp ettiklerinde hemen Türk bayrağını asıyorlar. Efrîn’i, Serêkaniyê’yi işgal ettiklerinde Türk bayrağı astılar, Kıbrıs’a gittiklerinde Türk bayrağı astılar. Bunun anlamı nedir? Bir güç bir yeri işgal ettiğinde oraya bayraklarını asıyor. Türk devleti de Kürtleri toplum olarak görmediği için haklarını da tanımıyor. Kürtlere sadece ölüm, katliam ve göçü hak görüyor. Ya Kürt olmaktan vazgeçersin, kimliğinden, insanlığından vazgeçersin, onlara kul köle olursun ya da kendine sahip çıkarsan, kimliğine, diline, kültürüne, iradene sahip çıkarsan o zaman onlar için terörist oluyorsunuz. O zaman sana her şeyi yapmayı hak görüyorlar. Bu temelde bir siyaset yürütüyorlar. Bu yüzden silah bıraksınlar, örgütü dağıtsınlar, her şey biter diyorlar. Yani onların yanında Kürt toplumunun hakları yok. PKK silah bıraktığında mesele hal olacak mı? Mesele hallolmayacaktır. Ya da Rêber Apo çağrı yaptığında mesele hal olacak mı? Hal olmayacaktır. Fakat Türk devleti böyle göstermeye çalışıyor. Toplumu da, uluslararası kamuoyunu da kandırmak istiyorlar. 

Apo’ya, PKK’ye, özgür Kürtlere karşı mücadele ettik, sonuç aldık, artık öyle bir mesele kalmadı, tek kalan sorun silahların bırakılması, silahlar da bırakıldığında sorun çözülecektir diyorlar. Herkesi bu şekilde kandırmak istiyorlar. Halkımız bunu çok iyi biliyor, sosyalistler, demokratlar çok iyi biliyor. Türk devleti tamamen kandırma üzerine çalışıyorlar. Hem içeride hem de dışarıda bu şekilde iktidarlarını sürdürüyorlar. Rêber Apo onların bu gerçeğini ortaya çıkarmak ve herkesin anlamasını sağlamak istiyor. Türk devleti bu yüzden çok öfkeleniyor. Bundan dolayı Rêber Apo’nun geliştirmek istediği sürecin ilerlemesini istemiyorlar. Özellikle de AKP çok sabote ediyor. Kullandıkları dille, sergiledikleri pratiklerle Önderliği halkların, dostların, hareketin karşısında küçük düşürmek, basitleştirmek istiyorlar. Herkesin Rêber Apo’ya olan inancını zayıflatmak istiyorlar. Bunu çok iyi anlamamız lazım, tepkisel ve duygusal yaklaşılmamalı. Rêber Apo’nun tarihi hamleyi hangi temelde geliştirmek istediğini anlamalı ve hamleyi nasıl büyütüp, başarıya ulaştırmamız gerektiğini esas almalıyız. Bu şekilde Rêber Apo’nun etrafında kenetlenmeli, geliştirmek istediği hamleye sahip çıkmalıyız. O zaman oynanan tüm oyunlar bozulur.

Bir tarafta kayyum siyaseti devam ediyor; Siirt Belediyesi’ne kayyum atandı, Van Belediye Eşbaşkanına yine ceza verdiler, İstanbul’da bazı belediye meclislerinde yer alan Kürtlere yönelik gözaltı operasyonları yapıyorlar. Yine kullandıkları dil ortada. Acaba iktidar bloğu arasında AKP-MHP ya da özellikle Bahçeli-Erdoğan arasında bir fark var mı?

Türkiye’de bazıları sorunun siyasi ve hukuki yolla çözülmesini istiyor. Bu kanaate ulaşmışlar fakat bu kesim henüz çok güçlü değil. Bazıları ise sorunun siyasi ve hukuki yolla çözülmesini istemiyor, bunu sabote ediyorlar. Bu kesim hala güçlü, hem devlette hem de iktidarda. AKP mesela bunu ifade ediyor, çözüm istemiyor. Bahçeli Türkiye’nin ve Türklerin tehlikede olduğunu görüyor. Kürtlerle ittifak yaptığı taktirde, Kürt sorunu çözüldüğü taktirde hem Türkiye’nin hem de Türklerin tehlikeden kurtulacağını biliyor. Bazıları da bakalım ne olacak diye beklemedeler. Bir kısım da bunu esas alıyor. Yani ne karşı duruyorlar, ne de destek veriyorlar. Bu yüzden Türkiye’de ortak bir görüş var diyemeyiz. Demokratların, sosyalistlerin, Türkiye’nin, Türkiye halkının tehlikeden kurtulmasını isteyenlerin çalışma yürütmesi gerekir ki Kürt sorununun siyasi ve hukuki zeminde çözülmesini isteyen kesim güçlensin, başarıya ulaşsın. Bu belki zaman alacaktır ama bu zaman ne kadar kısa süreye düşerse o kadar iyidir.

Burada da sorunun siyasi yollarla çözülmesini isteyenlere görev düşüyor. Eğer onlar görevlerine sahip çıkarlarsa bu temelde çalışma yürütürlerse, Rêber Apo’ya yardımcı olurlarsa o zaman çözümü sabote etmek isteyenler başarılı olamazlar. Ya da sabote ederlerse de sonuç alamazlar. Sadece izleyen kesim de o zaman sorunun çözümünün Türkiye’nin çıkarına olduğunu görüp çözümde yer alacaklardır. Yani anladığımız kadarıyla Bahçeli ve Erdoğan arasında bazı anlaşmazlıklar var. Fakat bunu belli etmiyorlar. Mesela Erdoğan; Bahçeli ile birlikte hareket ediyormuş gibi bir taktik yürütüyor. Fakat gerçek bu değil. Elbette biz aralarındaki anlaşmazlıklar üzerinden hareket edemeyiz. Rêber Apo şu an tarihi bir sorumluluk üstlenmiş ve bu temelde çalışma yürütmek istiyor. Sorunun siyasi, hukuki yollarla çözülmesini isteyenler de bu hamleye sahip çıkmalı ve bunun için mücadele etmelidir.

Olumlu, olumsuz birçok senaryodan bahsediliyor. Bu senaryoların hayata geçme ihtimalleri de var. Bu olumlu veya olumsuz senaryolara karşı halka, sempatizanlarınıza, dostlarınıza bir çağrınız var mı?

Herkes hem sorunun siyasi, demokratik yollarla çözülsün istiyor hem de bunu isteyenlerin şüpheleri de var. Şüphe yaşamaları sebepsiz değil. Çünkü kullanılan dil, pratikte yapılanlar insanların şüphe yaşamasına neden oluyor. Fakat burada şunu belirtmek istiyorum; şüphe duyanların bu şüpheleri ortadan kaldırmaları için mücadele etmeleri gerekir. Mücadele ile o şüpheleri ortadan kaldırabilirler. Sadece şüpheleri dile getirmek, bunları ortadan kaldırmak için mücadele etmemek bir şeye hizmet etmez. O şüpheler devam eder hatta belki daha da derinleşir. Türk devletinde oyun bitmez. Şimdiye kadar Rêber Apo sorunu savaş zemininden çıkarmak için tek taraflı birçok adım da attı. Fakat Türk devleti daima bunu sabote etti, herkesi kandırdılar. Bu sefer de aynı şeyleri yapmak isteyebilirler ama hareketimiz o anlamda tecrübelidir. Halkımız da tecrübelidir. Hareketimiz de, halkımız da Türk devletinin yeni oyunlar oynamasına müsaade etmez. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

İmralı heyeti birkaç gün sonra Başûrê Kürdistan’a geliyor. Hem Hewlêr, hem Süleymaniye’de bazı görüşmeler yapacak. Esas olarak Rêber Apo’nun mesajını iletecekler, bu şekilde basına yansıdı. Bu hassas ve tarihi süreçte nasıl bir ulusal duruşa ihtiyaç var?

Heyetin Başûrê Kürdistan’a gelmesi yerinde bir karardır. Çünkü Rêber Apo geliştirdiği hamleye herkesi katmak istiyor. Zaten toplumu kattığında sonuç alınır yoksa bir sonuç alınmaz. Bu konuda da geçmişten bu yana birçok tecrübemiz var. Önderlik önce Türkiye’de başladı, şimdi de Başûr’da heyetin görüşmeler yapmasını istiyor. Kürtler için şu an tarihi bir fırsat var. Tarihte belki bir kez Kürtler için bu fırsat ortaya çıktı ama Kürtler bundan yararlanamadı. Birçok sebebi var. Bugün de Kürtler için tarihi bir fırsat ortaya çıkmış durumda. Kürtlerin rolü çok güçlü. Bugün 3. Dünya savaşı Ortadoğu’da yaşanıyor. Ortadoğu yıkıldı, özellikle BAAS rejiminin yenilgisiyle İngiltere ve Fransa’nın 1. Dünya savaşında inşa ettiği sistem de yıkıldı. Yeni bir sistem inşa edilecek. Ortadoğu için birçok merkez savaşıyor. Bu savaşta herkes amaçlarına ulaşmak istiyor. Fakat herkes de görüyor ki Kürtler olmadan bu mümkün değil.

Bu merkezlerin hepsi de Kürtleri kendi taraflarına çekmek istiyorlar ki Kürtlerle birlikte Ortadoğu’da sonuç alabilsinler. Bu da Kürtler için büyük bir imkan yaratıyor. Bu yüzden tam da böyle bir dönemde Kürtler ulusal sorunlarını çözmeliler. Yani ulusal konferansı, ulusal kongreyi acil bir şekilde yapmalılar. Eğer bunu yaparlarsa Kürtler büyük kazanımlar elde ederler. Halklara da kazandıracaklardır. Herkesin kaderi şu an Kürtlerin elinde. Kürtlerin de sorunlarını derhal çözmeleri ve Kürt ulusunu esas almalılar. Diğer sorunları ulusal sorunların önüne koymamalılar. Farklı sorunlar vardır, olsun da fakat bunları öne çıkarmamalılar. Herkes ulusal sorunları esas almalı. Ulusal konferans, ulusal kongre biran önce nasıl yapılır diye düşünmeliler. Çünkü Kürt halkının kazanımı buradadır. Biz bunu esas alıyoruz. Bu yüzden hem 4 parçadaki Kürt halkına, hem de tüm Kürt partilerine, kurumlarına, siyasetçilerine çağrımdır; ulusal sorunları esas almalıyız. Ulusal konferansı, ulusal kongreyi bu temelde geliştirmeliyiz.

Kürtlerin ihtiyacı budur. Eğer biran önce bunu hayata geçirmezsek, her ne kadar herkesin kaderi Kürtlere bağlı olsa da, Kürtler parçalı duruşlarıyla sonuç alamazlar. Bazılarının hizmetine girerler. Tarihte nasıl bazılarının hizmetine girdiler, bir de üstüne katliamlar yaşadılarsa yine aynısını yaşarlar. Eğer bunun tekrar yaşanmasını isteniyorsak, bu bizim elimizde, bütün gelişmeler Kürtlerden yana, herkes Kürtlere muhtaç, herkesin kaderi Kürtlerin elinde, Kürtlerin kendileri için, halklar için, insanlık için rollerini yerine getirmeleri lazım. Bu anlamda geç kalmamalıyız. Bahaneler üretmemeliyiz. 2025 yılı Kürtlerin kongresini gerçekleştirdiği yıl olmalı. Biz şu an bu temelde çalışmalar yürütüyoruz; herkese de bunu esas almaları çağrısında bulunuyorum. Eğer bunu esas alırsak büyük kazanımlar elde ederiz, insanlığa da kazandırırız.

Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları devam ediyor. Türk devleti Kuzey-Doğu Suriye’yi tasfiye etmek için istihbarat, diplomatik, siyasi alanda görüşmeler gerçekleştirdi, tüm gücünü devreye koydu. Aynı zamanda kendilerini Suriye’nin sahibi olarak görüyorlar. Mesela Şam’da MİT’in büyük bir ofisi açıldı, güçlerini Suriye’de istedikleri yere gönderme kararı aldılar yine HTŞ’nin Tuğgenerali olan Ömer Muhammed Çiftçi Türkiye vatandaşı eski bir DAİŞ'li, Suriye’nin anayasasını hazırlayacağız diyorlar. Aslında Suriye’ye kayyum atamışlar gibi görünüyor. Türk devleti bu siyasetini sürdürebilir mi? Suriye’nin zemini buna uygun mudur değil midir?

Türk devleti Tişrîn ve Karakozak’a yönelik saldırılarda bulunuyor. Rojava halkımız, Kürt, Arap, Türkmen, Asuri, Ermeni hep birlikte saldırılara karşı duruyorlar. Hem de kahramanca duruyorlar. Oradaki halkımızı selamlıyorum, saygılarımı iletiyorum. QSD destansı bir mücadele ve direniş sergiliyor. Bu vesileyle onları da selamlıyor, saygılarımı iletiyorum. Orada yaşamını yitiren şehitler insanlık şehitleridirler, var olduğumuz sürece o şehitleri yaşatacağız. Bu bizim görevimizdir, insanlığın görevidir. Çünkü o şehitler bu savaşı sadece Kürtler için değil insanlık için yürütüyorlar. Orada büyük bir kahramanlık yaşanıyor.

Türk devleti NATO üyesi bir devlet. NATO’nun ilkeleri var. Peki NATO Türk devletine bu savaşı yürütmesini onaylıyor mu? Türk devletine kimse ses çıkarmıyor. Çünkü NATO’nun ilkelerine aykırı bu savaş. Eğer Türk devleti onların ilkelerine göre bu savaşı yürütüyorsa bu da NATO’nun gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor. Yok eğer Türk devleti ilkeleri dışında savaşıyorsa o zaman neden buna karşı durmuyorlar, sessiz kalıyorlar. Bunun sorulması lazım. Halkımızın bunu çok iyi anlaması lazım; yani NATO Kürt halkı için ne ifade ediyor? Çünkü Türk devleti NATO üyesi bir devlet ve NATO’nun desteğiyle bu savaşı yürütüyor. Şu an Suriye’de hem Türkiye’ye, hem de Suudi Arabistan’a rol vermişler. Türkiye’ye Suriye’yi yeniden örgütleme, Suudi Arabistan ve diğer bazı Arap devletlerine de ekonomik olarak destek sağlama görevi verilmiş.

Bu şekilde kendilerine göre bir Suriye inşa edecekler. Bu temelde çalışmalar yapılıyor, bu çalışmalar ne kadar sonuç alır tam olarak bilmiyoruz. Kapitalist modernite sistemi şu an HTŞ ile yürümek istiyor. Hem Türkiye, hem de Suudi Arabistan üzerinden HTŞ’ye yardım etmek istiyorlar. Suriye nereye doğru gidiyor belli değil. Bir tarafta Suriye’de demokrasinin gelişmesi gerekir, herkesi kucaklamaları, tüm halkları, inançları, diğer yanda ise HTŞ gerçeği var. Orada çelişkili bir durum yaşanıyor. Suriye’nin nasıl gelişeceği, nasıl bir şekil alacağı belli değil. Türkiye Suriye üzerinde bir ağırlık kurmak istiyor. Bugüne kadar kurduğu ağırlığı korumak istiyor. Fakat Suriye üzerinden birçok güç savaşıyor. Yani Suriye’yi Türkiye’ye teslim etmeleri zor. Türkiye bunu biliyor, Amerika, İngiltere hatta İsrail ile uzlaşma sağlamak için de ağrılığını kaybetmek istemiyor. Türkiye bunun üzerinde duruyor. Çünkü Suriye’nin tamamen kendilerine teslim edilmeyeceğini biliyorlar. Fakat Türkiye de birçok adım atmış ve bunları korumak istiyor. Bunun için çalışma yürütüyor.

Türkiye geçmişte Ortadoğu’da oynadığı rolü kaybetti. 1. Dünya savaşıyla Türkiye kuruldu, 2. Dünya savaşıyla İsrail kuruldu, 3. Dünya savaşıyla da Ortadoğu’da İbrahimi ittifakıyla İsrail hegemonyası gelişiyor. Artık İsrail Ortadoğu’ya ağırlık veriyor, Türkiye’ni geçmişteki rolünü İsrail yerine getiriyor. Türkiye de eski rolünü tamamen kaybetmek istemiyor. Diğer tarafta ise Kuzey-Doğu Suriye’de hayata geçirilen sistemi ortadan kaldırmak için çalışıyor. SMO’yu da bunun için kullanıyor. Bu şekilde Suriye’deki konumunu korumak istiyor. Hem devrimi tasfiye etmek, hem de Suriye’deki konumunu korumak istiyor.

Türk devletinin özgür basına yönelik saldırılarını sormak istiyorum. En son Ranya’da gazeteci arkadaşımız Aziz Köylüoğlu şehit edildi. 1993-94’ten JİTEM’den bu yana gazetecilerin en fazla katledildiği yıllar son 3 yıldır. Tüm gazeteciler Türk devleti tarafından SİHA’larla katledildi. Nazım Daştan, Cihan Bilgin, Gülistan Tara, Hero Behadin, Nagihan Akarsel, Rosida Mêrdîn, Avrin Mahsum, Dilovan Gever, Necmeddin Faysal, Murat Mîrza, Vedat Erdemci, İsam Abdullah, Muhammed Hüseyin Reşo, 2 YJA Star basın çalışanı hepsi son yıllarda Türk devleti tarafından katledildi. Bu gazeteci arkadaşlarımız özellikle Rojava, Başur, Medya Savunma Alanları ve Şengal’de katledildi. Türk devleti özgür basına saldırarak neyi hedefliyor ve bu saldırılara karşı özgür basın çalışanlarına nasıl bir görev düşüyor?

Aziz Köylüoğlu yoldaş şahsında tüm özgür basın çalışanlarını saygı ve minnetle anıyorum. Onlar çok büyük bir çalışma yürütüyorlardı. Türk devletinin gerçek yüzünü herkese gösteriyorlardı. Bu yüzden hedef oluyorlar. Bu arkadaşlar Türk devletinin gerçekliğini ortaya çıkardığı için hedef alındılar.  Türk devleti ve basını en son Tişrîn’i ele geçirdik diyordu, bu şekilde propaganda yapıyorlardı. Fakat o arkadaşlar Tişrîn’e giderek Türk devletinin yalanlarını teşhir ettiler. Türk devleti bu yüzden onları hedef yaptı. Türk çok kirli bir savaş yürütüyor, bunun ortaya çıkmasını ve herkesin anlamsını istemiyorlar. Kimse duymasın istiyorlar. Çünkü gerçekten yürüttükleri savaş çok kirli bir savaş. Birçok yalan söylüyorlar ve bu yalanlarla herkesi kandırmak istiyorlar.

Kimyasal kullanıyorlar, katliam yapıyorlar, insanları tutukluyorlar, yerlerinden göç ettiriyorlar, her şeyi yapıyorlar. Fakat özgür basının sesini kısamıyor. Basın çalışanları her ölümü Türk devletinin gerçekliğini daha fazla ortaya çıkarmanın sebebi yapıyorlar. Zaten öyle de söylüyorlar. Biz öldürülmekle bitmeyiz, geri adım da atmayız, bu şehit yoldaşlarımız nasıl ki bugüne kadar gerçekleri ortaya çıkardı bizler de bunu devam ettireceğiz, onların çizgisinde çalışmalarımızı daha da büyüteceğiz diyorlar. Doğru olan da budur. Madem Türk devleti gerçeklerin ortaya çıkmasını istemiyor, kimsenin gerçekleri bilmesini, pisliklerini anlamasını istemiyor özgür basın çalışanları da ısrarla bunları ortaya çıkarmalı. Basın çalışanlarından istenen budur onlar da zaten bunu esas alıyorlar. Bu anlamda onlara teşekkür ediyorum.

Son olarak vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Bilindiği gibi 15 Şubat’ta her yerde eylem var. Bu sene daha büyük eylemler yapılacak gibi görünüyor. Strasbourg’da yürüyüş var, eylem var. Çağrım; nerede olurlarsa olsunlar herkes 15 Şubat yürüyüşüne katılmalı, büyük mitinglerde buluşmalı. Bu süreçte halkımızın sesi çok güçlü çıkmalıdır. O zaman Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanabilir, o zaman Kürt sorunu çözüme kavuşabilir, özgür ve demokratik bir yaşam kurulabilir. Bu temelde tüm eylemcilere teşekkür ediyorum, saygılarımı iletiyorum. Kararlı ve cesaretli bir şekilde yürümeliler, miting yapmalılar. 15 Şubat’ta komploya karşı durmalılar, o günü Kürt sorunun çözüldüğü güne dönüştürmeliler.