Şengal saldırıları 9 Ekim Anlaşması çerçevesinde yapılıyor

Son iki saldırı karşısında Irak hükümeti başta olmak üzere Avrupa devletlerinin hiç birisinin hiç ses çıkarmaması, bu saldırıların 9 Ekim Antlaşması kapsamında geliştirildiği sonucunu açığa çıkartmaktadır.

2014 yılındaki DAİŞ soykırım saldırıları ardından kurulan demokratik özerk yönetim sonrası Şengale dönük saldırılar hiç azalmadı. Tersine sistematik bir şekilde bu saldırılar artarak sürdü. 24 Mart 2017 tarihinde ilk defa hava saldırıları devreye girmişti. 2022 yılı itibariyle bu saldırılar hava saldırılarıyla sınırlı kalmadı, mayınlı saldırılardan suikast saldırılarına kadar genişledi.

Şengalde soykırımcı TC devletinin KDP marifetiyle gerçekleştirdiği bu saldırıların nedenlerini anlamak için Êzidilerin tarihsel gerçekliğinden Şengal coğrafyasının önemine kadar geniş bir şekilde değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Fakat özellikle son 7-8 yıl içerisinde bu konuda bir hayli makale, analiz, kitaplar yazılıp konu büyük oranda açıklığa kavuştuğu için bu hususu uzunca değerlendirmeye gerek yok. Fakat Şengalde son haftalarda yoğunlaşan saldırıların nasıl okunması gerektiği üzerinde durmanın ve bu saldırıların amacını ve arkasındaki güçleri anlamaya çalışmanın Êzidi toplumunun geleceği açısından hayati önemi vardır.

Belirttiğimiz gibi, Şengalde 2014 yılından bu yana saldırılar hiç eksik olmadı 9 yıldır özel savaş saldırıları bir gün veya saat bile eksilmedi. Bu özel savaş saldırıları zaman zaman hava saldırıları zaman zaman suikast saldırıları biçiminde sürdü. Psikolojik saldırılar ise mütemadiyen… Bu saldırıların son halkası, bir gün arayla gerçekleştirilen ve Êzidilerin yeni nesil öncülerinden olan YBŞ komutanları Pir Çeko ve Agır Cefri ile Êzidxan Asayişi yönetimi içerisinde yer alan Şerzad Şemoun şehadetleriyle sonuçlanan saldırılar olmuştur. Bu saldırılarda neden bu komutan ve yöneticiler hedef alındı ve bu saldırıları gerçekleştiren TCnin yanında ve arkasında hangi güçler var, ona bakmakta yarar vardır.

Bu saldırıların Şengal semalarında hiç eksilmeyen TCnin keşif uçaklarıyla gerçekleştirildiği kesin. 27 Şubatata Şengalde, kimin öldürdüğü belli olmayan iki Êzidi çocuk için kurulan yas çadırından dönerken Pir Çeko ve Agır Cefrinin içerisinde bulunduğu araç keşif uçakları ile vuruldu. Bu iki genç komutanının naaşları halk tarafından görkemli bir sahiplenişle daha yeni kaldırılmışken, Şengal merkezde çocuğunu okuldan almaya giden Şerzad Şemo, araç içerisinde yine keşif uçaklarının hedefi oldu.

Şehit düşürülen bu üç genç komutan ve yönetici Êzidi toplumu içerisinde sevilen, sayılan toplumun sorunlarına duyarlı olan kişiler idi. Özellikle de Şengal için demokratik özerk yönetimin ve onun kurumlarının ve özellikle de öz savunmasının ne kadar önemli olduğunun derin bilincinde olan, bu bilinci de büyük çaba ile toplumsallaştıran, Êzidi toplumunun yurtsever öncüleriydiler.

Êzidi toplumunun bu üç yiğit evladı, gözü pek birer savaşçı ve etkili, genç komutanlar olarak bilinirler. 2014 yılında Önder Aponun düşünceleriyle tanışmış, DAİŞ’ e karşı Şengalin özgürleşmesi için PKK gerillalarıyla omuz omuza, fedaice savaşmışlardı. Bu vesileyle Êzidi toplumunun kurtuluşunun kendi kaderlerine kendilerinin karar vermesi gerektiğini, bunun ise ancak güçlü bir toplumsal öz savunmadan geçtiğini derinden öğrenmiş oldular.

Bu siyasal bilince sahip olmasının yanı sıra Pir Çekonun, mütevazi ve sadece toplumun özgürlüğüne adanma düşüncesiyle de bütünleşmesi ve yine toplumsal tüm sorunları çözmeye çalışan duruşu Ezidi toplumunun tüm fertleri tarafından kabul görmüş, yurtsever bir öncü olarak toplumun gönlünde yer edinmiştir. Adaletine inanılan, cesur, yorulmak nedir bilmez, Önder Apoya, onun düşüncelerine sarsılmaz bir duygu ve bilinçle bağlı olmasıyla tanınmış bir Êzidi devrimcisiydi. Pir Çeko aynı zamanda YBŞ adına ordu ile temas ve ilişki kuran kişi idi.

Êzidi toplumunun bu üç genç komutan ve öncüsünün neden hedeflendiğini yukarıda belirtilen özellikleri nedeniyle anlamak zor değil. Sömürgeci türk devletinin Kürt soykırımcısı bir devlet olduğu, nerede özgür yaşamak isteyen ve bu konuda topluma öncülük etmek isteyen biri varsa onu hedef yapmaktan geri durmadığı, bunu yapmak içinse ne kadar alçalacağını bilmeyen artık kalmadı.

Bu komutanlar iki gün içinde üst üste hedef alınarak, şehrin içlerinde bombalanarak toplumda şok etkisi yaratılmak istendi. Bu şok ile demokratik özerkliğe inanmış toplum ve çalışanları üzerinde korku yaratılarak teslim alınmak istendi. Bu yazının yazıldığı vakitler bile Şengal semalarında SİHAların ve F-16ların uçmakta olduğu bilgisi vardır. Bunda toplumun tepesinde korkuyu hâkim kılma çabası ve amacı vardır. Bu uçuşlarla süreklileşen bir psikolojik baskı ortamı yaratılarak Şengale geri dönüşler engellenmek, Şengalde olanları göç ettirmek, kısaca toplumu bu vesileyle teslim almak istemektedirler.

İkincisi bu saldırılar olduğunda sorumluluk gereği susmaması gereken fakat susmayı tercih edenler kim, onlara bakmak lazım. Zira bu saldırıların arkasında başka hangi güçler var diye sorulursa bunu açığa çıkarmanın basit formülü şudur; bu saldırılara karşı kim sesiz kalmışsa, görmezden gelmişse onlar vardır. Bağdatta bir süredir bazı hükümet ve devlet yetkilileri ile KDP arasında 9 Ekim antlaşmasının uygulanması için -ki Êzidiler bu anlaşmayı kendilerine karşı gerçekleştirilmek istenen yeni jenosit çabaları olarak tanımladı- çeşitli görüşmeler yaptıkları basına ve kulislere yansımıştı.

Bilindiği gibi 9 Ekim anlaşması ABD, TC ve KDP arasında yapılmış, dönemin Irak başbakanı Kazımi bu anlaşmanın uygulanması için resmi olarak görevlendirilmiş, Êzidilerin savunma başta olmak üzere tüm öz yönetim kurumlarını ve örgütlülüğünü tasfiye etmeyi hedefleyen bir anlaşmadır. Fakat bu anlaşma 2020 yılında yapılmış olsa da ve bu anlaşmanın uygulanması için 3 yıldır yoğun çaba ve saldırı içerisinde olunmuşsa da bu saldırı ve çabaların tamamı şimdiye kadar Êzidi toplumunun iradesine ve direnişine çarptı. Fakat anlaşmanın bileşenleri olan bu şer odakları şimdiye kadar da bu anlaşmayı ısrarla pratikleştirmekten hiç geri durmadırlar. Son iki saldırı karşısında Irak hükümeti başta olmak üzere Avrupa devletlerinin hiç birisinin hiç ses çıkarmaması, bu saldırıların 9 Ekim Antlaşması kapsamında geliştirildiği sonucunu açığa çıkartmaktadır. En son Almanya ile beraber 12 Avrupa devleti 2014 yılındaki yaşananları jenosit olarak kabul etmişseler de bugün Êzidilere karşı DAİŞ’in saldırılarından hiç de az olmayan TC saldırıları karşısında hiçbir şekilde ses çıkarmamaktalar. Bu büyük münafıklığı başka türlü okumak mümkün değildir.

Öte yandan Êzidi toplumunu direk karşısına alıp düşman olarak gören Kazımı hükümeti ardından kurulan Sudani hükümetinin bu saldırılar karşısındaki tutumu ise en çok dikkat çekici durumu arz ediyor. Şengaldeki iki alçakça saldırıya karşı tek kelimelik bir karşı duruş içerisinde olmamaları tuhaf bir durum yaratıyor.

Irakta, iktidara gelen her hükümet Şengalin Irak toprağı, Êzidilerin ise Irak vatandaşı olduğunu her fırsatta hatırlatır. Fakat aynı hükümetler ne hikmetse TC, KDP ajanlığı vasıtasıyla Êzidiler katledilince çıt çıkarmamaktadırlar. Bu durum Iraktaki yeni hükümet için de geçerli. Şengal için ılımlı söylemlerde bulunan ve diyaloğa açık olduğunun mesajını veren Sudani hükümeti ne olduysa bu saldırılara karşı 3 maymunu oynuyor. Êzidi toplumu Sudani hükümetine iyi niyetle yaklaştı. Bu iyi niyetini bizzat Sudani ile yaptıkları görüşmelerde de ifade ettiklerini belirttiler. Fakat Êzidiler aynı zamanda Irak hükümeti veya hükümetlerinin Türk sopasıyla kendilerini zapturapt altına almayı hedefleyen perde arkası planlarına da gelmeyeceklerini, buna karşı direneceklerini defalarca ifade ettiler.

Üçüncü husus bu saldırıların zamanlaması hususudur. Son aylarda YBŞ’ nin ‘’İntikam’’ adını koyduğu ajanlara karşı yaptığı operasyonlarla hem ajan şebekesine ciddi darbeler vurulması hem de bu ajanların itiraflarıyla KDP ve TCnin Êzidilerilerin katliamı üzerine kurguladıkları planların deşifre edilmesi Şengalde ciddi bir gündem oluşturmuş durumdaydı. Bu vesileyle özellikle KDP ve onun yürüttüğü özel savaş ciddi şekilde teşhir edilmiş, etkisiz kılınmıştı. Bu saldırılarla deşifre olmuş KDPnin ajan yapılanması gündemi de bu vesileyle değiştirilmek istendi.

Yine saldırılardan iki gün önce Şengalde yapılan ‘’Irakın sorunları ve demokratik ulus çözümü’’ çalıştayı sadece Şengalde değil Irak genelinde ciddi bir gündem oluşturmuştu. Nitekim bu çalışmaya Şengalliler dışında 50ye yakın akademisyen, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu üyesi, farklı inançlardan aydın ve aktivist katılım göstermiş, katılanların tamamı demokratik ulus ve demokratik özerklik sistemininin Irakta yaşanan sorunların tek çözüm modeli olduğunu ifade etmişler, bu düşüncelerin sahibi olan Önder Aponun bir an önce özgür olması gerektiğini belirtmişlerdi. Şengal halkları içerisinde bu çalıştayın yarattığı moral ve gündem birkaç gün içerisinde ciddi bir etki yaratmıştı.

Saldırıların bu çalıştaydan iki gün sonra gerçekleştirilmiş olması elbette ki tesadüf değil, olamaz. Zira Ortadoğuda özellikle de Kürdistanda hiçbir gelişme tesadüf olarak gelişmez. Nitekim bu saldırıların bu çalışmadan hemen sonra olması da tamamen oluşan bu olumlu hava ve gündemi kırmaya dönüktür.

Sonuç olarak; saldırıların zamanlaması, direk veya dolaylı tarafları, saldırıların hedefleri ve uygulanış şekilleri Şengalde yeni bir saldırı tarzı veya var olan saldırıların daha fazla yoğunlaştırılacağı konseptine işaret etmektedir. Ezidi toplumu ve onun savunma güçleri başta olmak üzere demokratik kurumları bu konseptin farkındadır. Bu konsepti de öncekiler gibi boşa çıkaracak feraset, sabır ve örgütlü duruşu sağlayacaklardır. Bunu şehitlerin merasimlerindeki katılım ve duruşlarıyla bunu tekrar ispat ettiler. Bu merasimlere görkemli ve kararlı şekildeki katılımları bu saldırı konseptini nasıl karşılayacaklarının pratik ifadesi olmuştur.

Buradan TC ve KDP dışındaki güçlere naçizane önerimiz soykırımın parçası olmaktan bir an önce vazgeçin. TC ve KDP dışındakiler diyoruz çünkü kötülükte sınır tanımayan bu siyam ikizleri ıslah ve iflah olmazlar. Bu iki ucube gücün dışındakilere şunu diyoruz; Êzidilerin acılarını büyüterek toplumu teslim almanın mümkün olmadığı son 8 yılda görülmüş olmalı.

Son saldırıların ardından basına açıklama yapmak için toplanan Êzidi kitlesine konuşma yapan Êzidi anasının şu kararlı cümleleri, Êzidi toplumunun geri adım atmayacağını tekrar dünyaya ilan etmiş oldu: ’ …Şehitlerimizin kanı ile sulanmış topraklarımızı terk etmeyeceğiz. Toprağına, kültürüne sahip çıkmak onuruna sahip çıkmaktır. Yılmayacağız. Ya onurlu bir yaşam ya şerefli bir ölüm.’’

Bu saldırılar ancak ve ancak Êzidi toplumunun mücadele etme ve direnmedeki azmini bilemekten başka bir işe yaramıyor, yaramayacak. Vazgeçin ve işgalci TC devletine ve hain KDPye karşı tavır alın. Bu herkese kazandırır..