Türk devletinin Kürt halkına yönelik baskı ve yok sayma uygulamalarına karşı 13 Şubat 1925 yılında Piran’da bir provokasyon sonucu erken başlayan Şêx Said Ayaklanması'nın üzerinden 98 yıl geçti. Ayaklanma ile Kürtler Kurdistan'daki Türk askerlerini esir alarak birçok yerde hakimiyet sağlar. Ancak Türk devletinin Fransızlarla anlaşması sonucu Suriye üzerinden demiryolu ile on binlerce asker Kurdistan'a sokulur. Şêx Said ve arkadaşları esir düşerken Türk ordusu, Kürtlerin askeri olarak terk ettiği sivil alanlara girerek büyük bir vahşet uygular. Türk devleti askeri olarak işgal ettiği Kurdistan’da on binlerce sivil insanı katlederek, yerleşim yerlerini yerle bir etti.
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken, imparatorluk hakimiyeti altında yaşayan birçok etnik unsur, emperyalist devletlerin yardımıyla kendi devletlerini kurar. Kürt halkı ise Osmanlı devleti tarafından ilan edilen Misak-i Milli sınırları içerisinde Türklerle birlikte yaşamayı tercih eder. Kürt siyasi aktörlerinin Osmanlı mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda katkıları olur. Kuruluşunu tamamlayan Türk devleti, Kürtleri inkar ve imha politikalarına yönelir. Buna karşı Kürt halkı AZADÎ Cemiyeti önderliğinde yeni bir siyaset geliştirerek, inkar ve imha politikalarına direnmeye ve bağımsızlık çalışmalarına başlar. AZADÎ Cemiyeti'nin ayaklanma için hazırlık çalışmaları deşifre olur. Cemiyetin askeri ve siyasi liderleri tutuklanır. Kurdistan'da büyük bir nüfusa sahip Nakşi Tarikatı'nın Postnişi olan Şêx Said’in de aynı dava kapsamında ifadesi alınır.
AZADÎ Cemiyeti'nin çalışmalarını yakından takip eden ve maddi anlamda finanse eden Şêx Said, yaşananlara kayıtsız kalmaz. Gelişmeler üzerine Şêx ileri gelenleri ile görüşmeler düzenler. Şêx Said, görüşmelerin ardından ayaklanmanın tertiplenmesi için ön çalışmalara başlar. Ancak 13 Şubat 1925 yılında Piran’da yaşanan bir provokasyon ile çalışmalar tamamlanmadan ayaklanma gerçekleşir.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE KÜRTLER
20. yüzyılın başında büyük uygarlıkların kadim coğrafyasında İslam topraklarının kuzey ucunda 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü yaşanmaktadır. Osmanlı Devleti üzerinden 1500 yıllık İslam medeniyeti, emperyalist devletlerin saldırılarıyla boğuşur. Emperyalist paylaşım emelleri sonucu Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Dünyayı kasıp kavuran savaş, tarihte insanlık felaketi olarak yerini alır. Savaş sonucunda İslam coğrafyasında tüm sınırlar yeniden çizilir. Daha önce İran ve Osmanlı arasında bölüşülen Kurdistan coğrafyası da dört parçaya bölünür.
KÜRTLER BİR DAHA BÖLÜNMEMEK İÇİN MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI İÇİNDE KALDI
Savaşın sona ermesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü hızlanır. Çöküş ile Ortadoğu, Ön Asya ve Afrika’da yeni ulus devletler kurulur. Savaşın galip devletleri, çıkarlarına uygun yeni devletler kurarken Anadolu ve Mezopotamya’da ise karmaşa ve belirsizlik hakimdir. Emperyalist devletlerin Osmanlı’ya dayattığı Sevr Antlaşması ise en büyük darbeyi Kürtlere ve Kurdistan coğrafyasına indirir.
Sevr Antlaşması ve sonrasında imparatorluk hakimiyet coğrafyasında yaşanan dağılmanın önüne geçmek için Misak-i Milli sınırları ilan edilir. Bu sınırlara Kurdistan coğrafyası da dahil edilir. Kurdistan coğrafyası, Kasr-ı Şirin Antlaşması ile İran ve Osmanlı devletleri arasında bölünmüştür. Kürtler bir kez daha bölünmeyi yaşamamak için Türklerle ortak hareket etmeyi ve Misak-ı Milli sınırları içinde kalmayı tercih eder.
ANADOLU'NUN İŞGALİNE KARŞI TÜRKLERLE ORTAK HAREKET EDER
Ardından Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğinde işgal saldırılarına karşı direniş hareketi başlar. Bu direniş hareketi, yeni cumhuriyetin kurulmasına yol açar. İşgal saldırılarına karşı Kürtler Dîlok, Riha, Mereş gibi birçok yerde aktif savaş yürütür. Kürtler, Anadolu’nun işgalden kurtulması için önemli rol oynar.
Anadolu’da gelişen işgal ve işgale karşı gelişen direniş sonrası Mustafa Kemal ve arkadaşları Ankara’da yeni bir meclis kurar. 1920 yılında açılan birinci mecliste Kürt halkının temsilcileri de Şêx mebusları olarak yerini alır. 1922 yılında hazırlanan anayasada Kürtlere özerklik verilir. Bu özerklik, cumhuriyet tarihinde ilk ve son özerklik olarak yerini alır.
YENİ TÜRK DEVLETİNİN İNKAR SİYASETİ VE AZADÎ’NİN DOĞUŞU
1923 yılında Ankara hükümeti ve emperyalist devletler arasında yapılan Lozan Antlaşması'yla Kürtler devre dışı bırakılır. İmha olacaklarını anlayan Kürtler, hızlı bir şekilde örgütlenmeye giderek Miralay Cibranlı Xalid Beg liderliğinde AZADÎ örgütünü kurar. AZADÎ, Cibranlı Xalid Beg ve kurucu üyesi Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey öncülüğünde birçok Kürt ileri geleni, kanaat önderi, aşiret reisi ile ayaklanmanın esasları üzerine toplantılar gerçekleştirir. Silahlı birlikler oluşturmaya başlar. AZADÎ Cemiyeti, uluslararası destek ve ilişki arayışlarını da yoğunlaştırır.
Kürtler ayaklanma hazırlıklarını hızlandırırken Ankara hükümeti de 1924 yılında Kürtleri reddeden yeni bir anayasa çıkarır. 1924 Anayasası ile Kürtlerin varlığı inkar edilir. “Tekke ve Zaviye Kanunu" ile medreseler kapatılır. Kurdistan'da tek eğitim kurumu olan medreselerin kapatılması ile Kürt dili ile eğitim ve öğretim de yasaklanmış olur. O dönemde Türk ve Kürt halkını birbirine bağlayan en güçlü bağlardan biri olan Halifelik Kurumu da lağvedilir.
AZADÎ Cemiyeti tarafından yapılan çalışmalar ve değerlendirmeler neticesinde, 1926 yılının bahar mevsiminde ayaklanmanın başlatılması esas alınarak hazırlıkların buna göre tamamlanması kararlaştırılır.
Atatürk'ün Erzurum’da bulunduğu bir sırada, Colemêrg bölgesinde Nasturi Ayaklanması patlak verir. Şirnex'te bulunan 7. Kolordu ayaklanmayı bastırmak için görevlendirilir. Alayda görevli AZADÎ üyesi Yüzbaşı İhsan Nuri Paşa ve arkadaşları 3/4 Eylül’de ayaklanırlar. Yanlış bir anlaşılma sonucu zamansız başlayan kalkışma, başarısızlıkla sonuçlanır. İhsan Nuri ve arkadaşları Başûrê Şêx tarafına geçer.
AYAKLANMA KARARI KIRIKHAN KÖYÜNDE KONGRE İLE ALINIR
Ayaklanmayı bahane eden Kemalist rejim, 1924 sonbaharında hareketin liderlerinden Xalid Beg ve Yusuf Beg ile bazı Kürt ileri gelenlerini tutuklar. Şêx Said ise ifadesine başvurulmak üzere mahkemeye çağrılır. Tutuklanacağını anlayan Şêx Said, Xinis'tan ayrılıp Şuşar bölgesinde bulunan Qirikan (Kırıkhan) köyüne geçer. Burada İstanbul’da bulunan oğlu Şêx Ali Rıza’nın gelmesini bekler. Şêx Ali Rıza, İstanbul’da Osmanlı döneminde Şura-yı Devlet Reisliği yapan ve AZADÎ Cemiyeti'nin ileri gelenlerinden Seyit Abdülkadir ile görüşme gerçekleştirir.
Qirikan’daki kongreye yetişen Şêx Ali Rıza, Seyîd Abdulqadir’ın öneri ve tavsiyelerini Şêx Said ve kongre katılımcılarına aktarır. Üç günlük süren kongre, köyün camisinde gerçekleştirilir. Kongrede ayaklanma kararı çıkar. Seyîd Abdulqadir'ın da önerileri ışığında ayaklanmanın Şêx Said’in liderliğinde yapılması kararlaştırılır. Ayrıca kongrede bulunan Kürt dini otoriterleri de ayaklanma için fetva verir. Şêx Said’e ‘Emîr ûl Mucahidîn’ unvanı verilir.
Şêx Said, Kürt Alevi ve Suni aşiret reislerine “Emîr ûl Mucahidîn Muhammed Said El-Nakşibendî” imzası ile ayaklanmaya katılmaları için davetiyeler gönderir. Hem Seyîd Abdulqadir hem de Bitlis hapishanesinde tutuklu bulunan Cibranlı Xalid Beg, Şêx Said’e ayaklanma hazırlıklarının 1926 bahar mevsimine göre yapılması yönünde haber gönderir.
FEXRAN KÖYÜNDE AYAKLANMANIN DETAYLARI TARTIŞILIR
Şêx Said ve beraberindekiler Şuşar’dan ayrılıp Kanîreş (Karlıova) Çapaxçur (Bingöl) yöresine geçer. Kanîreş’te yaptığı görüşmeler ardından Çapakçur’a bağlı Çan köyüne geçen Şêx Said, burada Çan şeyhlerini ziyaret edip birtakım toplantılar düzenler. Yapılan dar toplantıların ardından bölgede nüfuz sahibi şeyhler, bölgenin ileri gelenlerinin katılımıyla geniş katılımlı bir toplantı yapılır. Toplantı, Çan köyüne yakın Fexran köyünde Çan şeyhlerinden Çapakçur Müftüsü Şêx İbrahim başkanlığında devam eder. Birkaç gün süren toplantıda, ayaklanmanın detayları ve hazırlık çalışmaları hakkında tartışmalar yürütülür.
Toplantıda AZADÎ Cemiyeti tarafından öncesinden belirlenen 1926 baharında ayaklanma tarihi konusu gündeme gelir. Bunun için yapılacak çalışmalar karar altına alınır.
HALK ŞÊX SAİD'İN ETRAFINDA KENETLENİR
Hınıs’ın Kolhisar köyünden Şuşar mıntıkasına 40 atlı ile geçen Şêx Said, gittiği her yerde halk tarafından büyük bir coşku ve heyecanla karşılanır. Köy köy silahlanan Kürt halkı, ayaklanma için Şêx Said’in emrini beklemeye başlar. Şêx Said gittiği her yerde yeni katılımlar ile yolcuğuna devam eder. Halk Şêx Said’i sahiplenir ve koruma altına alır. Xinis'tan 40 atlı ile başladığı yolculuğu, 300-400 silahlı atlı ile Amed’e kadar devam eder. Ankara hükümeti de boş durmaz; ajanları vasıtası ile Şêx Said’i adım adım takip eder.
Şêx Said, gerçekleşen kongre ve devamında alınan toplantılar ışığında ayaklanmaya katılım sağlamaları için Xarpêt, Çewlîg, Amed, Sêrt, Mêrdîn illerinde aşiret reisleri ile görüşme kararı alır. Bu kapsamda 13 Şubat 1925 tarihinde Amed’in Pîran ilçesine gider. Orada ikamet eden kardeşi Şêx Abdurrahîm’i ziyaret edip ayaklanmanın ön çalışmaları hakkında görüşmeler yapmayı planlar.
PÎRAN'DA BAŞLAYAN PROVOKASYON
Şêx Said'in davetli olduğu evin etrafı askerler tarafından sarılır. Kaçak kişilerin bulunduğu gerekçesiyle evi saran askerler ve halk arasında yaşanan gerginlik sonrası çatışma çıkar. Çatışmada asker kayıpları olurken, geri kalanlar ise esir alınıyor. Pîran’da bir provokasyon sonucu yaşanan çatışma ile ayaklanma, hazırlıksız bir şekilde başlamış olur.
Ayaklanma kısa süre içinde geniş bir alana yayılır. Amed ilçelerinden başlayan çatışmalar hızlıca Kurdistan’ın birçok iline yayılır. Pîran’dan Licê’ye geçen Şêx Said, orada çatışmaları kontrol altına almak için öncü kadrolarıyla görüşmeler yapar. Cephe komutanlarına çatışmaların seyri hakkında mektuplar yazar. Daha önce ayaklanmaya davet için gönderdiği mektuplarda ‘Emîr ûl Mucahidîn Muhammed Said El-Nakşibendî’ imzası kullanan Şêx Said, savaşın başlaması ile ‘Said-i Palev-i el Amedî Hadîm-ûl Mucahidîn’ imzası ile cephe komutanlarına mektuplar gönderir.
AZADÎ CEMİYETİ AMED ŞUBESİ MÜDAHİL OLUR
Ayaklanma hızlı bir şekilde yayılırken, AZADÎ Cemiyeti Diyarbakır Şubesi ayaklanmanın zamansız başladığını düşünür ve Licêli Fehmi Bilal’i Şêx Said ile görüşmeye gönderir. Ancak Kemalist rejimin provokasyonları sonucu başlayan ayaklanma, her tarafta baskın bir şekilde ilerler. Amed kırsalında ve ilçelerinde başlayan çatışmalar sonucunda tüm Türk askerleri esir düşer. Amed’in kırsalı ve ilçeleri Kürt güçlerin eline geçer.
Fehmi Bilal Bey, katip olarak Şêx Said’in yanında kalarak onun adına yazışmaları ve görüşmeleri organize eder.
Kurdistan’ın diğer bölgelerinde yaşanan çatışmalar neticesinde Gimgim (Varto), Melazgir, Bongilan (Solhan), Çewlîg, Xoşkar (Sancak), Kanîreş, Licê, Pîran, Xanê, Qulp, Xarpêt, Palo, Maden, Hezo (Kozluk), Siwêreg, Melkişî (Çemişgezek), Dep (Karakoçan), Erxenî, Egil, Çermûg, Farqîn, Bismil, Çinar ve birçok yerleşim Kürt güçlerin eline geçer.
Amed alanında gerekli düzenlemeleri yapan Şêx Said, Darahênê’ye (Genç) geçer.
DARAHENE BAŞKENT İLAN EDİLİR
Darahênê’de hareketin öncü kadrolarıyla toplantılar gerçekleştiren Şêx Said, Amed kurtulana kadar geçici olarak Darahênê’yi başkent ilan eder. Zikti aşireti ileri gelenlerinden Feqî Hesen’i Darahênê’ye vali olarak atar.
ŞÊX SAİD AMED'E SALDIRI TARAFTARI DEĞİLDİR
Şêx Said Darahênê’den savaşın en kızıştığı alanlardan Amed’e geri döner. Amed’in etrafını saran Kürt güçler, kente saldırmak için emir bekler. Ancak Şêx Said Amed’e saldırmanın zamansız olduğunun farkındadır. Şêx Said, kuşatmaya katılan aşiret reisleri ile Amed saldırısı hakkında görüşmeler yapar ancak kuşatmaya güçleri ile katılan birçok aşiret reisi Amed’e saldırma taraftarıdır.
Şêx Said, Amed’e saldırma yerine Êlih, Mêrdîn ve Sêrt’e doğru gidip oradaki aşiretlerle birlikte Amed’i kuşatma altında tutmayı düşünür. Hareketin öncü kadroların arasında yaşanan fikir ayrılıklarına rağmen Amed’e yönelik saldırı kararı alınır.
Beş günlük kuşatma sonucunda 20-21 Mart tarihlerinde yaklaşık 10 bin savaşçı ile Amed’e saldırı başlatılır. 200 kadar Kürt savaşçı surlardan içeri girmeyi başarsa da, yaşanan şiddetli çatışmalardan ağır kayıp veren Kürt güçleri, geri çekilmek zorunda kalır.
Amed’e yönelik kuşatma esnasında Êlih, Mêrdîn ve civarlarında bulunan bazı Kürt aşiret birlikleri de devlet ile birlikte hareket ederek, arazide Türk askerlerin lehine konumlanır.
ANKARA'DA YAŞANAN GELİŞMELER
Ankara’da ise hükümet değişmiştir. Fethi Okyar hükümeti düşürülerek, yerine İsmet Paşa hükümeti kurulmuştur. İş başına gelen bu hükümet, Kurdistan'da sıkıyönetim ve seferberlik ilan eder. Bunlarla yetinmeyen hükümet, Takriri Sükûn Yasası, Şark İstiklal Mahkemeleri gibi özel tedbirlere başvurur.
KÜRTLERİN YENİLGİSİNDE FRANSA'NIN ROLÜ
Kemalist rejim, Fransızlarla yaptığı görüşmeler sonucu büyük bir askeri gücü demiryolu ile Fransızların denetiminde bulunan Suriye üzerinden Kurdistan'a yığar. Askeri yenilgide en önemli etken, Fransa’nın denetimindeki demiryolunun Türk hükümetine askeri amaçla kullandırtması olmuştur.
BİRÇOK KÜRT AŞİRET REİSİ VE ŞEYH DEVLETLE ORTAK HAREKET ETTİ
Şêx Said’in oğlu ve hareketin önemli kadrolarından biri olan Şêx Ali Rıza, anılarında o dönem yaşananları şöyle anlatır: “Kurdistan'daki şeyh ve ağalar işin ciddiyetini anlasaydılar iş başka olurdu. Birçok ağa ve şeyh hareketin aleyhine çalıştı. Devlete hizmet etti. Kürtler o dönem daha avantajlıydı. Kurdistan'da bulunan 15 bin civarında Türk askeri esir edilmişti. Ne yazık ki Fransızlar demir yolunu açtı. O şekilde Kurdistan'a asker soktular.”
Şêx Ali Rıza yine anılarında, Suriye üzeri demiryolu ile Kurdistan'a giren Türk askerlerinin yol güvenliğini sağlamak için Kürt aşiretleri ile anlaşıldığını ve asker başına para ödendiğini anlatır.
Savaş, acımasız ve kuralsız bir şekilde Kurdistan'ın geneline yayılır. Amed yenilgisinden sonra devlet güçleri karşısında dağınık ve cephanesiz kalan Kürt direnişçiler, teslim aldıkları yerleri terk ederek direnişlerini dağlarda sürdürmeye başlar.
13 Şubat’ta başlayan ayaklanma, 1925 Newroz’undan sonra kazandığı mevzileri terk ederek, hızlı bir geri çekilişi ve dağılmayı yaşar.
Şêx Said ise yanında kalan direnişçiler ile mücadelesini sürdürmek için İran’a gitmeye karar verir. Şêx Said, 14 Nisan 1925 yılında bacanağı Binbaşı Qasim tarafından pusuya düşürülerek, Murat Nehri üzerinde bulunan Abdurrahman Paşa Köprüsü'nde arkadaşlarıyla beraber Türk askerlerine teslim edilir. Aynı gün Bitlis hapishanesinde bulunan Miralay Halit Begê Cibrî ve Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey katledilir. İstanbul ve Kurdistan’da bulunan birçok Kürt ileri geleni tutuklanır.
ORDU KATLİAMLARLA KURDİSTAN'A GİRER
Kürtlerin askeri olarak terk ettiği alanlara giren devlet güçleri, büyük bir vahşetle binlerce sivil insanı katliama tabi tutar. Yüzlerce yerleşim yerini yakıp yıkar. Bu vahşet karşısında binlerce insan, aylarca kışın dondurucu soğuğunda mağaralarda, ormanlarda ve dağlarda yaşamak zorunda kalır.
ŞÊX SAİD VE 46 ARKADAŞI AMED'DE İDAM EDİLİR
21 Mayıs'ta Amed'de İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanan Şex Said ve 46 arkadaşı, idama mahkum edilir. Mahkeme heyeti içinde sadece savcının hukuk diploması vardır. Diğer mahkeme başkanı ve heyeti ise atanmış milletvekillerinden oluşturulur. Mahkemede, sanıkların avukat tutma hakları yoktur. Bir üst mahkemeye itiraz etme hakları da bulunmuyordu.
İdam kararları, 28 Haziran’ı 29 Haziran’a bağlayan gece yarısında Dağ Kapı meydanında gerçekleştirilir.
Sabahın erken saatlerine kadar idam edilen Kürt önderlerinin cenazeleri, uzun süre darağaçlarında asılı kalır. Cenazeleri ailelerine verilmez. Alanda gizli bir şekilde yana yana defnedilir.
Bir mezar taşından bile yoksun bırakılan dönemin Kürt liderleri, tüm dünyanın tanıklığında imhaya tabi tutulan halkının kaderini yaşar. Mezarlarının üzerine içki fabrikaları, sinema salonları kurularak hiçleştirilmeye çalışılır.
Ayaklanma süresi boyunca İstiklal Mahkemeleri'nin yanı sıra Divan-ı Harp Mahkemesi'nde yüzlerce Kürt kurşuna dizilmiştir.
Ayaklanma sonucu Kurdistan’da birçok şehir, binlerce köy, 10 bine yakın ev yakılıp yıkılır. On binden fazla kişi zorunlu göçe tabi tutulur. Sürgünlerde uzun yıllar kalırlar. 10 bine yakın kişi zindanlara atılır. Binden fazla kişi idam edilir. Çatışmalardan kaynaklı çoğu sivil binlerce insan yaşamını yitirir.
1925 yılında başlayan Şêx Said ayaklanması sonrası uzun yıllar Kurdistan'da direniş dağlarda sürer. Zaza Yado, Mala Aliyê Unis, Şêx Faxrî, Şêx Abdurahîm, Hesenê Cefer Ağa gibi gruplar, 1930’lu yıllara kadar dağlarda direnişlerini sürdürür.