Amed ve Batman'da 'kaybedilenlerin' akıbeti soruldu

Kayıp yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eylemleri Amed ve Êlih’te devam etti.

Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 721’incisini Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde yaptı. Kaybettirilenlerin fotoğraflarını taşıyan aileler, 29 Kasım 1994 tarihinde Amed’de gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Ender Toğcu’nun akıbetini sordu.
Eylemde konuşan İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun, bir önceki eylemlerinin polis tarafından engellendiğini hatırlatarak, "Kürt coğrafyası her ne kadar resmi anlamda bir OHAL kaldırılmış olsa da fiili anlamda OHAL'in uygulamaları devam ediyor. Keyfi uygulamalar ile eylem ve etkinlikleri, barışçıl demokratik gösteri ve yürüyüşler yasaklandı. Hakeza bu anlamda her hafta cumartesi günü bu meydanda yaptığımız adalet çığlığı keyfi bir şekilde engellendi. İfade etmek gerekiyor ki keyfiyetin, adaletsizliğin olduğu yerde hiçbir toplumsal barışın, hakkaniyetli çözümün gelişmeyeceği, toplumun bütün fertleri ve kurumlarıyla toplumsal bir barışın sağlanmayacağı aşikârdır. Böylesi bir keyfiyle yakınlarını kaybeden insanların adalet talebini, sesini kısmakla ne amaçlanıyor bunu bütün Kürt toplumu bilmektedir. Keyfiyete ve baskıya yönelik bir politikayla hiçbir şekilde adalet mücadelesinden bu insanların hiçbir zaman yılmayacağını, yıldırılmayacağını ifade etmek gerekir" dedi.


'AYDIN ERDEM POLİS KURŞUNUYLA KATLEDİLDİ'


Sistematik devlet politikasının, sistematik bir cezasızlıkla sürdürüldüğüne dikkat çeken Zeytun, 2009 yılında polisin açtığı ateş sonucu üniversite öğrencisi Aydın Erdem'in katledilmesinin yıl dönümünde kendisini sevgiyle andıklarını ifade etti.  Bu dosyada da polislerin etkin bir soruşturmayla yargılanamadığını vurgulayan Zeytun, şöyle devam etti: "İHD Amed hukuk komisyonumuzca bu eylem nedeniyle dosyayı AİHM'e taşıdık. Türkiye AİHM'e bildirimde bulunarak suçunu kabul etti. Üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, AHİM'in hem yaşam hakkı hem de etkili soruşturma yürütülmediği hususunda ki kararına rağmen hiçbir polis hakkında herhangi bir işlem yapılmadığını ifade etmek gerekir.”
Kürt coğrafyasında iktidarın yürüttüğü politikalara da değinen Zeytun, yaşanılan yaşam hakkı ihaleleri gösteri ve yürüyüş hakkına saldırıların yapıldığını dile getirdi. Zeytun, “Son gözaltı aşamasından sonra eğitim emekçisi arkadaşlarımız açığa alındı. Bu konuda siyasi iktidarın politikalarına tanığız. Siyasi iktidara yönelik bir iddiası olan toplumsal muhalefetin de bu konuda Kürtlerin hak ve özgürlüklerine dairde herhangi bir adil ve Kürt meselesine yönelik çözümünün olmadığı ne yazık ki ortada. Bir hak savunucusu olarak sesleniyorum, iddianız ne ise bunun karşılığında Kürt meselesi ile bağlantılı yaşanılan ağır ihlaller ile ilgili bu toplumun beklentilerine cevap olmak durumundasınız. Sizin bu sessizliğiniz ve bu iktidara yönelik muhalefetsizliğiniz yüzünden bütün bu hak ihlalleri yaşanıyor. Gözaltındaki kayıpların bulunması, hakkaniyetli bir çözümün sağlanması için uluslararası gözaltında kayıplara ilişkin sözleşmenin imzalanması çekincelerin kaldırılması, yasa dışı fiillerle hesaplaşmayı sağlayacak mekanizmaların kurulması çağrısında bulunuyoruz” diye konuştu.


TOĞCU'NUN HİKÂYESİ


Konuşmaların ardından gözaltından kaybedilen Ender Toğcu’nun hikâyesini okuyan İHD Amed Kayıplar Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz, şunları söyledi:
“Evli ve tek çocuk babası olan Ender Toğcu, 29 Kasım 1994 tarihinde saat 15.00 civarında ağabeyi olan Ali Toğcu’ya, hastaneye yatırılan eşinin yanına gideceğini belirtir, onun yanından ayrılır. Hastanede o gün refakatçi olarak bulunmakta olan Ender Toğcu’nun annesinin beyanına göre oğlu o gün hastaneye hiç uğramaz. Aynı gün gece saat 22.30 civarında Ender’in babasının ikamet ettiği eve 7-8 kişilik sivil polisler tarafından baskın düzenlenir. O esnada polisler evde bulunan baba Hüseyin Toğcu ve küçük oğlunu dövmeye başlar. Polisler, baba Hüseyin Toğcu’yu sürekli olarak oğlunun nerede olduğunu sorarak dövmeye devam eder. Baba Hüseyin Toğcu, korktuğundan dolayı sivil polislere oğlu Ender Toğcu’nun ‘üç gün önce Kayseri’ye dayısının yanına gittiğini’ söyler. Bunun üzerine polisler babayı ‘oğlun bizim elimizde, üç gün içinde sana ölüsünü teslim ederiz’  diye tehdit ederek evden ayrılırlar.


Evden ayrılan sivil polisler daha sonrasında Ender’in ağabeyi olan Ali Toğcu’nun evine giderler. Ali’ye de aynı şekilde Ender Toğcu’nun nerede olduğunu sorarlar. Ali Toğcu, sivil polislere Ender’in saat 15.00 civarında yanından ayrıldığını ve kendisini bir daha görmediğini ifade eder. Bunun üzerine polisler, Ali Toğcu’yu da yanına alarak babasının evine tekrar gelirler ve babaya ‘Evinizde silah var, o silahı bize teslim edeceksiniz’ deyip odunluğa girerek silahı çıkarırlar. Polisler babasına silahın yerini Ender Toğcu’nun söylediğini belirtip oradan ayrılırlar. Aynı gece saat 24.00 sıralarında oradan ayrılan polisler bir süre sonra tekrar eve geri gelip baba Hüseyin Toğcu’ya tutanak imzalatırlar. Polisler oradan ayrılmadan önce karşı komşuya da Ender’in nerede olduğunu sorarlar. Komşuları ise Ender’i tanımadığını ve nerede olduğunu bilmediğini belirtince polisler askerliğini daha önce yapmış olan Ender hakkında ‘Ender asker kaçağı ve onu arıyoruz’ deyip oradan ayrılırlar.


Olayın ertesi günü Ender’in ağabeyi Ali, kahvehanede oturduğu sırada Çarşı Karakolu polisleri tarafından kahvehaneden alınıp üç gün boyunca gözaltında sorguya çekilir. Ağabeyine de Ender’in nerede olduğu sorulur, ağabeyi nerede olduğunu bilmediğini söyleyince polisler ‘yalan söyleme, biz onu yakaladık, üzerinde bir liste de çıktı. O listede telsiz ve pil gibi eşyaların fiyatı da yazıyordu’ derler. Ender Toğcu’nun babası Hüseyin Toğcu’nun beyanına göre, Ender’in ağabeyi gözaltında kaldığı sürede Ender’in çığlıklarını ve sesini duyar. Ağabeyi olan Ali Toğcu, üçüncü gün Erxanî yolu üzerinde serbest bırakılır.
Baba Hüseyin Toğcu’nun, oğlunun kaybedilmesinden sonra her ay Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunur, fakat kendisine oğlunun gözaltına alınmadığına ve gözaltı kaydının bulunmadığına ilişkin cevaplar verilir. Yine ağabeyi sözlü olarak Çarşı Karakoluna başvuruda bulunur. Ancak yapılan tüm girişimlere ve aradan geçen 25 yıla rağmen Ender Toğcu’nun akıbeti ile alakalı herhangi bir haber alınamaz."


BATMAN


Êlih’te ise kayıp yakınları ve İHD üyeleri, eylemlerinin 557’nci haftası dolayısıyla Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” pankartı ile kayıpların fotoğrafları açıldığı eylemde konuşan İHD Şube Yöneticisi Hüseyin Elçi, kayıpların akıbetinin bulunması için mücadele etmeye devam ettiklerini söyledi. Elçi, gerçekler açığa çıkana kadar da mücadelede ısrar edeceklerini dile getirdi.  
Elçi, bu hafta 27 Kasım 1993 yılında Êlih Kısmet Mahallesi’ndeki evinin önünde katledilen Mehmet Raci Değirmenci’nin akıbetini sormak için toplandıklarını belirterek, katledilmesi ve sonrasında yaşanan gelişmelere değindi. Elçi, Değirmenci’nin hikâyesini şöyle anlattı: “Katledilen Değirmenci’nin abisinin anlatım ve beyanlarına göre; ‘Mehmet Raci Değirmenci HEP’in (Halkın Emek Partisi) Kozluk ilçe yönetiminde yer alıyordu. Bu sebeple, Mehmet Raci ile birlikte bizde sürekli tehditler alıyorduk. Bu süreçte, sürekli Jandarma Karakolu’na çağırılıyordu. Mehmet Raci, 1992 yılında jandarmanın baskısından dolayı Batman’a göç etmek zorunda kaldı. 1993 yılında da güvenlik güçleri tarafından, köyümüz boşaltıldı ve biz de köyümüzden ayrılıp Batman’a göç etmek zorunda kaldık. Biz ayrıldıktan hemen sonra da askerlerce köyümüz yakıldı.
Mehmet Raci Değirmenci Batman Kısmet Mahallesinde ikamet ediyordu. Giyim dükkanı işletiyordu. Katledildiği gün yani 27 Kasım 1993 tarihinde, saat 16.00 sularında evine gitmek için giyim dükkanını kapattı. Evinin kapısında kimliği belirsiz kişilerce silahlı saldırıya uğradı. Bunun üzerine silah seslerini duyan komşuları olay yerinde yerde yatan Mehmet Raci’yi bulup devlet hastanesine götürdü. Biz de haberi alır almaz hastaneye gittik. Hastaneye vardığımızda maalesef hayatını kaybettiğini öğrendik. Hastane girişinde, Emniyet güçleri hastaneye girişimizi engellediler.  Görgü tanıklarının aktarımlarına göre, Mehmet Raci’yi katledenler 20-25 yaşlarında ve yüzleri açık olan iki kişiydi. Yıllarca bu cinayetle ilgili herhangi bir soruşturma yapılmadı, başvurduğumuz adli mercilerden olayın aydınlatılması ile ilgili herhangi olumlu dönüş almadık. Fakat  1998 yılında yakalanan Hizbullah militanlarının, Batman’da yayımlanan yerel bir gazetedeki haberinde kardeşimin öldürülmesi olayında da rol aldıklarını itiraf ettiler.
Aile, Susurluk Olayı’ndan sonra yeniden açılan soruşturmalara istinaden 1997 yılında olayın aydınlatılması ve faillerin yakalanması için savcılığa yeniden dilekçe verdi. Fakat herhangi bir sonuç alamadı. Etkin bir soruşturma yürütülmedi ve dosya öylece kapandı. Olayın üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen failler hala bulunamadı.”