Bayık: Mezarlıklara sadece Türk devleti saldırıyor

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, dünyada hiçbir iktidarın, rengi ne olursa olsun mezarlıklara saldırmadığını, mezarları tahrip etmediğini belirterek, “Bunu, sadece Türkler yapıyor” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, varlığından mezarlarına kadar saldıran bir devleti kabul etmemek gerektiğini vurgulayarak, “Bu devlet, bu iktidar Kürt halkı için sadece ölümü ifade ediyor, bunun dışında başka bir şeyi ifade etmiyor. Şu an virüs var, sözde ‘Kürtlerin de devletiyim’ diyor fakat Kürtlere ölümü reva görüyor. Virüse karşı maske, sağlık cihazı vermiyor. Hatta Kürtleri öldürmek için virüsün önünü açıyor, daha fazla yaymaya çalışıyor. Diğer taraftan da maske, bazı sağlık malzemelerini dış devletlere gönderdiğini söylüyor, bunun propagandasını yapıyor. Bununla kapkara yüzünü aklamaya çalışıyor” dedi. Mezarlıklara saldırının, sadece şehitlere ya da ailelerine saldırı anlamına gelmediğini belirten Bayık, şunların altını çizdi: “Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyor. Soykırım siyasetini yürütüyor. Mezarlık, Kürt halkının hafızası, bilinci, ruhu, değeridir. Dünyada hiçbir iktidar, rengi ne olursa olsun mezarlıklara saldırmamıştır, mezarları tahrip etmemiştir. Bunu sadece Türkler yapıyor. Bu da onların gerçekliğini, karakterini gösteriyor. İnsanlık ve İslamiyet ile alakalarının kalmadığını gösteriyor… Müslümanlık, Türklük ve İslamiyet adına bunları yapıyor. Buradan soruyorum; kendisine Türk ve Müslümanım diyenler, bunu kabul ediyorlar mı etmiyorlar mı?”

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın Stêrk TV’de yayınlanan söyleşisinin son bölümünü paylaşıyoruz.

Bir yandan YPS, YPS-JIN, diğer yandan HPG, YJA-STAR gerilla eylemleri son süreçte arttı. Bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerilla, Türk devletinin soykırım politikasına karşı 40 yıldır mücadele ediyor. Tarihi bir direniş sergiliyor. Kürt halkının tarihinde hiçbir zaman böylesi uzun süreli direniş yaşanmamış, bu kadar değişim, dönüşüm ve başarı da sağlanmamıştır. Kürdistan’da yaratılan her şey gerilla, şehitler sayesindedir. Halkımızın gerillayı sahiplenmesi bundan kaynaklanıyor. Gerilla, bugün de Türk devletinin Kürt halkına, demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü kirli savaşın karşısında duruyor, direniyor. İşgalci soykırımcı Türk devleti uzun zamandır Kürt halkına, demokrasi güçlerine karşı psikolojik özel savaş yürütüyor. Türk devletinin karakteri budur, bu devlet özel savaş yöntemi üzerine şekillenmiş, kurulmuştur. Bundan dolayı her zaman özel psikolojik savaş yürütüyor. Kendisine daima düşman yaratıyor, olmazsa da kendisi yaratıyor. Bu savaşı yürütmezse o devlet ayakta kalamaz. İşte gerilla bu savaşa karşı mücadele ediyor, yani Kürt soykırımının tamamlanmasını engelliyor. Demokratik güçlerin Türkiye’de tasfiye edilmesini engelliyor. Kürt halkına, Türkiye halklarına, demokrasi ve özgürlük güçlerine ruh veriyor. Dolayısıyla kutsal bir görevi yerine getiriyor.

Her gün darbe vuruyor. Gerilla mücadelesinin başladığı günden bu yana soykırımcı, işgalci sömürgeci Türk devleti 'bitirdik, bitiriyoruz', 'bugün bitiyor, yarın bitiyor' diyor. Her zaman bunu dillendiriyor. Bu psikolojik özel savaştır. Bununla Kürt halkının iradesini kırmak; mücadeleyi engelleyerek soykırımı gerçekleştirmek, Kürdistan’ı da Türklerin vatanı yapmak istiyor. Bunun siyasetini yürütüyor. Dünyada birçok işgalci devletler ortaya çıkmıştır, birçok ülke işgal edildi. Hiçbir zaman işgal ettikleri ülkeyi, kendi ülkesi yapmaya çalışmadılar. İşgal ettikleri ülkenin milletini fiziki ya da asimilasyon yöntemi ile ortadan kaldırarak o ülkeyi kendi vatanı yapmaya çalışmadılar. Türk devleti, bunu yapıyor. Bundan dolayı çok çirkin ve kirli bir siyaseti yürütüyor.

Gerilla, YPS, HBDH bu siyasete, kirli, çirkin savaşa karşı kutsal bir mücadeleyi yürütüyor. Onları kutluyorum. Selam ve saygılarımı iletiyorum. Onlar gerçekten de faşist işgalci devlete karşı büyük bir mücadele yürütüyor. Faşizm ve işgale karşı olan, demokrasi ve özgürlük için mücadele etmek isteyen ve Türkiye'de demokrasi ve özgürlüğün gelişmesini isteyen herkes bu savaşı verir. Böyle bir mücadele verilmeden ne demokrasi ve özgürlük gelişir ne de soykırım ve faşizm ortadan kalkar. Böylesi bir mücadele, Türkiye ve Ortadoğu halkları için tarihi ve kutsal görevdir.

Kürdistan ve Türkiye'de direniş kültürü oluştu, HPG gerillaları, YPS, HBDH bu kültürü temsil ediyor. Türkiye'de Deniz, Mahir, İbrahim'in tohumunu ektiği bu büyük kültürü, Önder Apo sürdürüyor. Direniş kültürünün ortadan kaldırılmasına izin vermedi. Bu kültürü Kürdistan'da daha da geliştirdi, büyüttü. Ortadoğu ve dünyada özgürlük, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eden halklar bu direniş kültürünü esas aldı. Gerilla da bu direniş ruhuyla ülkesinde mücadele ediyor. Bir kez daha gerillayı kutluyorum.

‘Gerillanın dönemi kapandı, Che'nin zamanı geçti' deniliyordu. Bu yaklaşım için ne diyorsunuz?

Gerilla olmadan Kürdistan’da hiçbir şey oluşmaz. Gerilla her zaman Kürt halkı için imkanları yaratıp korumakta. Şimdi de gerilla bu değerleri koruyacak.

Türk iktidarı, salgın döneminde işçileri çalıştırdı, muhalefet üzerindeki saldırıları arttırdı. Halk belediyelerine el koydu, siyasi tutsakları çıkardığı kısmi affın kapsamı dışında bıraktı. İktidar, ne yapmaya çalışıyor, buna karşılık muhalif güçler ne yapmalı?

AKP ve MHP iktidarı, kötü kötü durumdan kurtulmak için salgını fırsat olarak değerlendirdi. Hem Erdoğan hem de Bahçeli ‘Bu virüsü fırsata çevireceğiz’ dedi. Bu konuşmaları açıkça yaptılar. Gerçekten de öyle yaklaşıyorlar. Bu iktidar her zaman kendisine fırsat yaratmakta. Eğer yoksa da yaratmakta. 15 Temmuz örneğinde olduğu gibi. Bu olanlardan nasıl bir fayda sağlar ve iktidarımızı nasıl koruruzun peşindeler. Bu şekilde koronavirüsü değerlendirdiler. Hiçbir zaman halk sağlığı için çalışmadılar. Kendi iktidarlarının korunmasını esas alarak, kendi hizmetlerinde olanlar için bazı şeyler yaptılar. Koronavirüse karşı çalışıyoruz izlenimi vererek, toplumu kandırdılar. Bu şekilde kendi yandaşlarına yaptıkları yardımın da anlaşılmamasını sağladılar. Kendi temellerini daha da büyütmek isteyerek, kendi yandaşlarına yardımda bulundular. Onlara hizmet etmeyen herkesi dışarıda bırakarak, onlara bir şey vermediler. Bir şey vermeyi bırakalım, onları nasıl etkisizleştiririzin peşine düştüler. Bu virüsten fayda sağlamak ve kendi iktidarlarını korumak için kandırmacalara başvurdular.

Kürt halkı ve Kürdistan’a ne maske ne de cihaz gönderdiler. Gönderir gibi yaptılar. Amed’de basında da çıktı virüsün daha da yaygınlaşması için sahte maske göndermişler. Basına da yansıdı Batman valisi 'Virüs gittikçe artmakta, sokağa çıkmayı yasaklayacağız' demiş. Bu da ispat ediyor ki Kürt halkı ve Kürdistan’da virüsün önünü açıyorlar. Neden? Çünkü Kürt halkı üzerinde soykırım siyaseti yürütüyorlar. Bunu saklamıyorlar, Kürtleri kırımdan geçireceklerini açıkça belirtiyorlar. Virüs üzerinden yürüttükleri siyaset soykırım siyasetinin parçasıdır, ona hizmet ediyor. Kürtleri soykırıma uğratmak için virüsten faydalanmaya çalışıyorlar. Kimse sesini çıkarmasın, kimse karşı çıkmasın diye ölümleri virüs ile gerekçelendirmek istiyorlar. Nasıl ki Ermeniler için 'soykırıma uğratmadık, sadece yerlerini değiştirdik, yolda bazıları hastalıktan öldü, bazıları bizle çatıştıkları için öldü' diyerek o katliamı, o jenosidi saklamaya çalışıyor; Kürtlere uyguladıkları katliam ve soykırımı da koronavirüs ile saklamak istiyor. Halkımızın bunu iyi anlaması gerekiyor.

Halkımız bu devlete, AKP-MHP iktidarına bel bağlamamalı, beklenti içerisine girmemeli. Bu devlet ve iktidarın, Kürt halkına; demokrasi güçlerine vereceği birşey yok. Bunun görülmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu devlete, kendisini muhtaç etmemeli, kendisine sahip çıkmalı. Bunun için imkanları paylaşmalı, dayanışmayı geliştirmelidir. Devletin, AKP-MHP iktidarının kendilerine hizmet etmediği, hatta ölümü dayattığı ortaya çıktı. Belediyelere el koydu, Kürtlerden aldı. Yine taraftarları, çeteler, tecavüzcü ve katiller için yeni bir yasa çıkardılar. Cezaevinden çıkardıklarının hepsini şu an İçişleri Bakanlığı’na yerleştiriyor.

Ne için?

Jandarma için yerleştiriyor. Özel savaş, psikolojik savaş, soykırım savaşı için yerleştiriyor. Bunların hepsini Kürtlere, demokrasi güçlerine saldırtacak. Dikkat edilirse belediyelere el koyup söz konusu yasayı çıkardıktan sonra saldırılarını arttırdı. Mezarlıklara, belediyelere, muhalefete saldırıyor. Yani herkesi susturmak istiyor, kimsenin onlara karşı koymasını istemiyor. Karşı koyanlara hain diyerek ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyor. Örneğin İbrahim Gökçek'in cenazesi toprağa verilmek istendi. MHP'li basın aracılığıyla açıkça şunu söyledi, 'siz toprağa verseniz dahi biz cenazeyi çıkartıp yakacağız'. Onu söylediler.

Önceden de bu tür şeyleri yapmışlardı...

Zaten yaptılar. Akdeniz'de, Antalya'da gerilla cenazelerini köpeklere verdiler. Cizre'de, Silopi'de birçok kentte halk kendisine sahip çıktığında, mücadele ettiğinde yüzlerce insanı öldürdüler, cenazelerini haftalarca yerde bıraktılar. Köpekler yiyordu. Böyle bir devlet, böyle bir iktidardır. AKP-MHP iktidarı serbest bıraktıkları faşist, katil, tecavüzcüleri örgütleyerek Kürtlere, demokrasi güçlerine saldırtacak. Bundan dolayı saldırılar artacak, herkesin bunu bilmesi lazım. Buna karşı da herkesin bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadelesini geliştirmesi gerekiyor. İttifakını güçlendirmelidir. Sadece karşıyız, bunu kabul etmiyoruz, mahkum ediyoruz açıklamalarıyla kendilerini sınırlandırmamalıdır. Böyle bir yaklaşım çözüm üretmiyor, saldırıları engellemiyor. Herkesin gücünü birleştirmesi, kendisini örgütlemesi gerekiyor. Müşterek konularda birliğini sağlamalı, bu işgal ve faşizme karşı durmalı, mücadele etmelidir. İktidar çok zayıflamış durumda, çökme aşamasında, bunun tamamlanması gerekiyor. Kürtlerden, demokrasi güçlerinden beklenen budur. Artık açıklama yapmanın zamanı geçti, dönem mücadele dönemidir, mücadeleyi büyütme dönemidir.

Sizin de belirttiğiniz gibi AKP-MHP faşizmi Kürt soykırımını daha da arttırdı. Mezarlıklar, ölüler insanlar için kutsal değerlerdir. Düşmanlar birbirini öldürdükten sonra düşmanlık sona eriyor. İnsanlığın bu yönlü bir ahlaki değeri var. Buna karşı analar şahsında onurlu direniş sergileniyor. Başta gerilla aileleri olmak üzere Kürt halkı bu yaklaşıma karşı neler yapabilir?

Seyid Rıza, Şêx Said ve arkadaşlarının mezarı var mı yok mu? Kimse nerede olduğunu bilmiyor. Şimdi de mezarlıklara saldırıyorlar, mezarlıkları ortadan kaldırmak istiyorlar. Yani eskiden Kürde karşı yürüttüğü siyaseti sürdürüyor. Aynı siyaseti, daha derin ve açık bir şekilde yürütüyor. İşgalci soykırımcı Türk devletine karşı mücadele eden ve yakalanarak idam sehpasına götürülenler, son konuşmalarında, ‘Evlatlarımız, torunlarımız bu mücadeleyi sürdürecekler' demişlerdi. İşte gerilla, PKK bunu gerçekleştiriyor. Eğer Türk devleti, AKP-MHP iktidarı mezarlıklara saldırıyorsa, tahrip ediyorsa bundan dolayı yapıyor. Yani intikam alıyor. 'Siz nasıl Şeyh Sait, Seyit Rızaların isteklerini gerçekleştiriyorsunuz, yerine getirmemeniz gerekiyor' diyor. Bundan dolayı saldırıyor. Mezarlıklara saldırı sadece şehitlere ya da ailelerine saldırı anlamına gelmiyor. Onların şahsında tüm Kürt halkına, değerlerine, kimliğine saldırıyor. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyor. Soykırım siyasetini yürütüyor. Mezarlık, Kürt halkının hafızası, bilinci, ruhu, değeridir. Kürtleri ölümden kurtaranlardır onlar. Kürt’ü Kürt yapan, güzelleştiren onlardır. 'Sizler Kürt’ü yok etmemize izin vermediniz, Kürtleri ayağa kaldırıp güzelleştirdiniz' diyorlar. Saldırıların nedeni budur. Dünyada hiçbir iktidar, rengi ne olursa olsun mezarlıklara saldırmamıştır, mezarları tahrip etmemiştir. Bunu sadece Türkler yapıyor. Bu da onların gerçekliğini, karakterini gösteriyor. İnsanlıkla, İslamiyet ile alakalarının kalmadığını gösteriyor. Dolayısıyla mezarlıklara sahip çıkma, işgale karşı çıkma sorumluluğu sadece şehit ailelerine ait değildir. Kendisine Müslümanım, dine inanıyorum, diyen; din, mezhep, tarikatı ne olursa olsun herkesin Türk devletinin mezarlıklara yönelik yürüttüğü siyasete karşı durması gerekiyor. Böyle davranmayan birinin insanlıkla, insanlık değeri ve dinle alakası kalmamıştır.

İslamiyet’te bunun yeri yoktur. Mezarlıklara saygı vardır. Bugün görüyoruz, halkın cenazesini kendi kültürü, dini vecibeler ile defnedilmesine izin verilmiyor. Cenazeleri çalıyor, ailesiz defnediyor. İbadetlerini yerine getirmelerine müsaade etmiyor. Mezarda da rahat bırakmıyor, gidip açıyor, kemiklerinin götürüyor kaybediyor, mezarlarını kaybediyor. Şêx Said, Seyid Rıza’ya yaptıkları gibi Kürt ve Kürdistan adına hiçbir şeyi bırakmak istemiyorlar. Bu siyaseti yürütüyorlar. Dolayısıyla özellikle kendisine Müslümanım diyen herkesin bu zulmü kabullenmemesi gerekiyor. Çünkü İslamiyet, bunu kabul etmiyor. Bu sadece Kürtlerin sorumluluğunda olan bir durum değildir. Kendisine ben Kürt’üm, demokratım, sosyalistim, Müslümanım, Hristiyan’ım diyen herkesin görevidir.

Mezarlıklara saldırı AKP-MHP'nin karakterinin ortaya koyuyor, herkese gösteriyor. Kendilerinin Türk ve Müslüman olduğunu iddia etseler de Türk ve Müslümanlıkla alakaları yoktur. Müslümanlık, Türklük ve İslamiyet adına bunları yapıyor. Buradan soruyorum; Kendisine Türk ve Müslümanım diyenler, bunu kabul ediyorlar mı etmiyorlar mı? Kabullenecekler mi yoksa karşı mı çıkacaklar? Kendisine bu soruyu sorup cevaplaması gerekiyor, doğru olan budur.

Bazı analarımız mezarlıkları tahrip edilmesin diye nöbet tutuyor. Öte yandan işgal devleti ailelere mezar taşlarını kaldırmanız gerekiyor, yazıları silmeniz lazım, diyor. Mümkündür; bazı aileler bu zulmü yaşamayalım diye bunu yapmak isteyebilir fakat bu yanlıştır. Kimsenin kaldırmaması gerekiyor, herkesin mezarlıklara sahip çıkması gerekiyor. Tahrip etmelerine izin vermemeliler. Tank, uçak, helikopter, füzeleri var, tekrar tahrip edebilirler, etsinler. Bu hiçbir zaman o değerleri küçültmez, aksine onları büyütür. Halkımız da o aileler de bunu iyi anlamalı. Bu durumun onları öfkelendirmesi, öfkesinin büyütmesine sebep olmalı.

Halkımız var olan tüm imkanlarıyla buna karşı çıkmalı. Mezarlıkların şahsında bu halkı ortadan kaldırmayı istediğini bilmelidir. Halkımız bunu nasıl kabullenebilir? Bundan daha da kötü başka bir şey olamaz. Şehitler bu halk için canını feda etti, halk da o şehitlere borçludur, onları savunması gerekiyor, bu onların görevidir. Büyük değeri olan şehitlerini sahiplenemeyen bir halk ortadan kalkar. Halkımızın bunu iyi anlaması gerekiyor ki şehitlere karşı görevini yerine getirebilsin. Bu vesileyle mezarlıklarda nöbet tutan analar, aynı zamanda Barış Annelerimiz, beyaz tülbent takıp mücadele eden anaların hepsini selamlıyor, onları kutluyor, kendilerine saygılarımı sunuyorum, ellerinden öpüyorum. Onlar kutsal bir görevi yerine getirdiler. Ulusal, insani görevi yerine getirdiler. Onlar Kürt halkının şerefi, onurudur. Bu dik duruşu ile yürüyüşlerini sürdürebilir, geliştirebilirler.

AKP-MHP faşizmi eldiven, maske benzeri sağlık malzemelerini Kürdistan’a göndermedi, zindanlara da vermiyor. Öte yandan trajikomik bir şekilde Amerika’ya kadar birçok ülkeye sağlık malzemesi gönderdi. Bunun nedeni nedir?

Halkına, değerlerine bu kadar saldıran bir devleti, özellikle Kürtleri yok etmeye çalışan bir devleti kabul etmemek gerekir. Özellikle Kürt halkına çağrım budur. Kürt halkının, böyle bir devlet, AKP-MHP iktidarı ile yaşamaması gerekiyor. Bu devleti, bu iktidarı değiştirmeyi kendisine esas almalıdır. Bu devlet, bu iktidar Kürt halkı için sadece ölümü ifade ediyor, bunun dışında başka bir şeyi ifade etmiyor. Şu an virüs var, sözde ‘Kürtlerin de devletiyim’ diyor fakat Kürtlere ölümü reva görüyor. Virüse karşı maske, sağlık cihazı vermiyor. Hatta Kürtleri öldürmek için virüsün önünü açıyor, daha fazla yaymaya çalışıyor. Diğer taraftan da maske, bazı sağlık malzemelerini dış devletlere gönderdiğini söylüyor, bunun propagandasını yapıyor. Bununla kapkara yüzünü aklamaya çalışıyor. Çünkü Türk devletinin dışarıda pek bir imajı kalmamış, kara bir imajı var, kimse fazla güvenmiyor. 'Virüs bizler için fırsattır, faydalanmamız gerekiyor' demişti, yaptıkları da budur. Dıştaki imajı biraz düzeltmeye çalışıyor. Maske, sağlık malzemelerinin gönderildiği devletler bu iktidarın gerçek yüzünü iyi biliyor. Bu devletleri kandıramazlar. O devletlerden yardım almak istiyor, böylece ilişki geliştirmek istiyor. Öte yandan, Kürtlere, demokratik güçlere, muhaliflere, aydınlara karşı yürüttüğü siyasete kimsenin ses çıkarmasını istemiyor. Bunun için bunları yapıyor. Bir yandan Kürt halkı hatta Türkiye halkı maskeye muhtaç iken onlara vermiyor, hatta parayla bile satmıyor, verdiğinde de çok yüksek fiyatlar ile satıyor, diğer yandan da dışarıya yardım ettiğini belirtiyor. Tamamen kandırmacadır. Bununla birlikte nasıl bir propaganda yapıyor? 'Bakın Türkiye'de virüs çok dağılmış olabilir ancak hayatını kaybedenlerin sayısı çok azdır, önün almışım. Bakın Amerika’ya, Avrupa’ya, diğer yerlere virüs çok dağılmış hayatını kaybedenlerin sayısı çok çok fazladır. Ben başarılıyım' propagandasını yapıyor. Yani bununla Türkiye halkını kandırmak istiyor, tekrar onların desteğini alarak iktidarını korumak istiyor. Bir diğer neden de budur.

Türkiye binlerce çete elemanını da Libya’ya taşıdı. Savaştırdı, ki görüntüleri ortaya çıktı. Libya'da şu an açık-kapalı bir savaş yürütülüyor. Ne yapılmak isteniyor?

Tüm dünya, DAİŞ'in Türkiye’ye rahatça gelip gittiğini, Türkiye'de kaldığını, Türkiye'nin yardımı ile Suriye ve Irak’a geçtiğini biliyor. Irak ve Suriye'den Türkiye’ye gidip oradan Libya’ya geçişleri de biliniyor. Herkes bunu biliyor. Dediğim gibi, bu devletler çıkarları temelinde hareket ediyor. Çıkarları gereği görmezden geliniyor. Türkiye, bu devletlerin çelişkisinden faydalanarak hem çeteleri Türkiye’ye getirip Suriye ve Irak’a gönderiyor hem de buralardan Türkiye’ye geçirerek Libya’ya gönderiyor. Aynı zamanda Yemen’e gönderiyor, ayrıca başka yerlere de göndermeleri mümkündür. AKP-MHP iktidarda kaldığı sürece dünya rahat yüzü görmeyecek. Onlar insanlığa karşı büyük bir beladır. DAİŞ'in yaptığını Türkiye de yapıyor. Aynı zihniyettir. Nasıl ki DAİŞ talan ediyor, insanları öldürüyor, kafa kesiyor ve toplumu, kültür ve dinleri tahrip ediyor, Türkiye de AKP-MHP iktidarı da bunu yapıyor. Nereye gidiyorsa talan ediyor, öldürüyor, tutukluyor. Nereye giderse herkesi kendi hizmetine almaya çalışıyor, hizmet etmedi mi yaşamı onlara zehrediyor. 15 Temmuz'da kendi askerlerinin kafasının da DAİŞ gibi kesip attılar. Yani AKP-MHP'nin yöntemi DAİŞ tarafından yürütülüyor. AKP-MHP'den bu yöntemi aldılar. Gerçeklik budur. Kürtler sınırda olduğu zaman Türkiye 'kabul etmiyorum' demişti, kabul etmedi, müdahale ederek bölgeyi işgal etti. DAİŞ ve çeteler sınırda iken sesini çıkarmıyordu. Herkes bunu biliyor. Bunu bilmelerine rağmen sessiz kalıyorlar. Birçok devlet DAİŞ'e karşı tepkisini gösteriyordu, ancak aynı yöntemler ile hareket eden AKP-MHP iktidarına karşı sessiz kalıyor. Bu, ahlaksız bir siyasettir. Çıkarları için her şeyi çiğniyor, kendilerini de demokrasi gücü olarak gösteriyor. Özellikle halkımızın bunu iyi görmesi gerekiyor. Çünkü DAİŞ ve AKP-MHP'nin en büyük vahşeti halkımıza karşı gelişti, gelişiyor. Türk devletinin yürüttüğü siyaset de kirlidir, ahlaksızcadır, buna karşı durmayan, buna destek sunan siyaset de ahlaksızcadır. Birbirini tamamlıyor. Kendilerini DAİŞ'e karşı gösteriyor, bu kandırmacadır. Kimsenin bu konuşmalara kanmaması gerekiyor.

Buradan Arap halkına, genç ve kadınlarına, yazar, sanatçı, aydınlarına, sivil kurumlara çağrıda bulunmak istiyorum. Bakınız Türk devleti, Arap gençlerini hem pazara sunuyor hem de savaşa sürüklüyor. Her iki türlü kullanıyor. Arap gençlerini Arap ve İslamiyet adına savaşa koyuyor. Bununla İslamiyet’e, Arap halkına büyük zarar veriyor. Arap halkının bunu kabul etmemesi gerekiyor. Ortadoğu ağırlık olarak Arap ve Müslümandır. Çete güçleri, Arap ve Müslümanların adını kullanarak her yerde bu zulmü, vahşeti yürütüyor. Türk devleti, AKP-MHP iktidarının Araplara verdiği zararı kimse vermedi. İsim olarak DAİŞ, Nusra, Roj çeteleridir fakat onların arkasında, bunları eğiten, bunlara silah veren, imkanlar yaratan, her tarafa yollayan, bunlar üzerinde pazarlıklar, şantajlar yapan, tehdit eden, savaş geliştiren Erdoğan ve Bahçeli'dir. Bu yüzden Arap halkı, aydınlar, sanatçılar, yazarlar, Arap genç ve kadınların buna karşı durmaları gerekir. Türkiye'nin İslam ve Arap adını dünyada kirlettiğini söylemeleri gerekir. Dünyada İslamiyet adına Araplar arasında çelişkiyi, itirazı geliştirdiğini söylemeli. Bunu kabul etmiyoruz. Kimse Arap ve İslamiyet’in adına bunu yapmasını kabul etmiyoruz, demeleri gerekir. Bu yüzden kendilerine sahip çıkmaları gerekir. Arap halkı için doğru olan budur.

Dünyada birbirlerine 'düşman' olanlar bile salgın döneminde birbirlerine destek oldu fakat sağlık malzemelerinin, ilaçların bile rahatlıkla Maxmûr’a ulaştırılmasına izin verilmiyor. Maxmûr'a karşı düşmanlıkta ısrarın nedenini nasıl izah ediyorsunuz?

Belirttikleriniz doğru. Bugün dünyada birbirini sevmeyen devletler, aralarında çelişkiler olanlar bile koronavirüse karşı birbirlerine yardımda bulunuyor. Maxmûr’da yaşayan Kürtler, Kürtler için hizmet etmiştir. Şehitler vermiştir. Değerler yaratmıştır. Değerlerin yaratılmasına bir rol ve emek sahibidir. KDP nasıl Maxmûr’u kuşatmaya alıp ambargoyu sürdürür, hem de salgın döneminde. Yani bir sebebi yok. KDP bunu Kürtlere, insanlığa açıklayamaz. Bu KDP'ye de Kürtlere de hizmet etmez. KDP'nin buraya karşı uyguladığı siyaset, büyük bir utançtır. Bu Kürtler için bir utançtır. Örneğin ben bile utanıyorum artık. Yani nasıl KDP, salgın döneminde bile kuşatmayı, ambargoyu sürdürür. Ben buna bir anlam bulamıyorum. Türkiye, Kürt düşmanıdır. Kürtleri imha etmek istiyor. Maxmûr’daki halkımız da Kürtlüğe hizmet etmiş. Bu sebeple bu kampı boşaltmak, dağıtmak, ortadan kaldırmak istiyor. Kürtlükle, değerlerle ilişkisinin kalmamasını istediği intikamı o kamptan alıyor. Nasıl ki Kürt halkına hizmet etmiş, Kürtler için mücadele etmiş, canını feda etmiş, değerler yaratmış şehitlerden bunun intikamını alıyorsa burada da öyle. Maxmûrlular, Kürtlük için köylerini, mal ve mülklerini terk etti. Mücadelede yer aldılar, şehitler verdiler; Kürtlüğe, değerlere sahip çıkmaya devam ediyorlar. Baş eğmiyorlar. Türkiye bunu dağıtmak istiyor. Türkiye'nin çıkarları bunu istiyor olabilir fakat niye KDP, bu zemini Türkiye için oluşturuyor? Bu siyaset kime hizmet ediyor? Türk devletine hizmet ediyor. Ambargo, kuşatma da buna hizmet ediyor. Yani Kürtlük adına, insanlık adına, devlet adına bu siyaset yürümez, bu olmaz. Bu yüzden KDP'ye çağrım; artık bu utançtan kendilerini ve Kürtleri kurtarmaları gerekiyor. Dünya da bunu görüyor, soruyor. KDP'nin nasıl da bu siyaseti sürdürdüğünü sorguluyor. Burada Kürtlere yönelik bir şüpheye giriyorlar. Kürtler, Kürtlere karşı bu siyaseti yürütemez, işgalciler bunu yapabilir, diyorlar. Anlamlandıramıyorlar. Bu KDP için de iyi değildir. Koronavirüs de ortaya çıktı, bu fırsattan faydalanıp utançtan kendilerini kurtarmaları gerekir.