Bayık: Türkiye çok sıkışmış, o yüzden görüşmeye izin verdiler

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, İmralı’da yangın çıktığı açıklamasının “siyasi nedenleri” olduğuna dikkat çekerek, “Çok sıkışmış durumdalar, bu yüzden görüşmeye izin vermek zorunda kaldılar” dedi.

Pazartesi günü Stêrk Tv'de yayınlanan Özel Program'a katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Bayık, Türk devletinin Suriye’de izlediği siyasete dikkat çekerken, “Osmanlıdan bu yana başka devletlerin çelişkileri üzerinden siyaset yapıyorlar. Bu siyaset Osmanlının sonunu getirdi. Cumhuriyet kurulduğunda da bu siyaset üzerinden kuruldu. Fakat bu siyaset nasıl ki Osmanlının sonunu getirdi Türkiye'nin de sonunu getirecektir” uyarısında bulundu. Bayık, mülteci şantajına ilişkin ise “Mültecileri de Avrupa'ya karşı şantaj olarak kullanıyor. Avrupa'dan bu şekilde haraç alıyor. Mülteciler için aldığı parayı hiç bir zaman onlara kullanmamıştır tam tersi mültecilerin emeğini sömürdüler” ifadelerini kullandı.

YANGIN ÇIKARDILARSA, POLİTİK BİR NEDENİ VARDIR

Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit uzun zamandır devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Türk devleti yetkilileri İmralı'da orman yangını çıktığına dair açıklamalarda bulundular. Kürt halkı ve dostları bu duruma karşı dünyanın bir çok yerinde tepkilerini ortaya koyarak, avukat ve ailelerin İmralı'ya gitmesini talep ettiler. Halkın tepkisinin ardından devlet bir kez daha çaresiz kaldığı için ailelerin İmralı ziyaretine izin verdi. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sorunuza cevap vermeden önce Bedriye Sevgat annenin hayatını kaybetmesine ilişkin bir şeyler söylemek istiyorum. Bedriye anne hepimizin annesidir. PKK Merkez Komitesi Üyesi olan şehit arkadaşımız Mehmet Sevgat’ın annesiydi. Bu vesile ile Sevgat ailesine baş sağlığı diliyorum. 

Türk devleti İmralı'daki yangına ilişkin gayri ciddi bir açıklamada bulundu. Bu da Türk devletinin gerçekliğini ortaya koyuyor. Türk devleti hem içeride, hem dışarıda Kürt halkı üzerinden siyaset yürütüyor. Bu yüzden Kürt halkı Türkiye için çok önemlidir. Kürt ve Kürdistan sorunu Türkiye için hem içeride, hem dışarıda yürütülen siyasetin sebebi oluyor. Bu yüzden Türk devletinin yürüttüğü siyasette Kürt sorunu nasıl merkezi bir konumda ise, Kürt sorununda da Rêber Apo merkezi bir konumdadır. Daha önce de söylemiştik, Rêber Apo'ya yaklaşım Kürt halkına yaklaşımdır, demokrasiye yaklaşımdır. Çünkü Rêber Apo sadece Kürt halkının önderi değildir. Bir çok halk Rêber Apo'yu lideri olarak görmektedir. Bundan dolayı Rêber Apo'ya yaklaşım politiktir. 

Rêber Apo ile görüşmelerin gerçekleşip gerçekleşmemesi tamamen siyasi bir kararlarla alınıyor. Eğer İmralı'da yangın çıkarmışlarsa bunun politik sebepleri vardır. Öyle tesadüfü değildir. İmralı'nın her açıdan 24 saat denetim altında olduğunu herkes biliyor.  Askeri bir alan olduğu için kimse yaklaşamıyor. Böyle bir yerde kış günü yangın çıkıyorsa altında politik amaçların olduğunu bilmemiz gerekir. Süleyman Soylu bunu neden açıkladı? Acaba Rêber Apo'yu mu, PKK'yi mi yoksa Kürt halkını mı denemek istediler? Bunu henüz bilmiyoruz. Fakat politik bir hesapları var. Bu yüzden yangını çıkarıp daha sonra televizyonda açıklamasını yaptılar. 

TÜRK DEVLETİ HASSAS BİR DÖNEMDEN GEÇİYOR; GÖRÜŞMEYE İZİN VERDİLER

İmralı'da yangın çıktı dedikleri zaman halkımız her tarafta ayağa kalktı. Liderine sahip çıktı. Çünkü Kürt halkı için Rêber Apo herşey demektir. Ne kazanmışsa önderleri sayesinde kazanmışlardır. Bu yüzden tutumlarını ortaya koydular. Ben de bu vesile ile halkımızı kutluyorum. Eğer Türk devleti bir kaç ay sonra bir kez daha Rêber Apo ile görüşme engelini ortadan kaldırdıysa bununla ilgili de politik hesapları vardır. Çünkü halk her tarafta ayağa kalkarak bu durumu kabul etmeyeceklerini, önderlerinden biran önce haber almak istediklerini ve bunun için de herşeyi göze aldıklarını söyledi. Halkın bu tutumunun yanı sıra Türk devleti de hassas bir süreçten geçiyor. Çok sıkışmış durumdalar bu yüzden görüşmeye izin vermek zorunda kaldılar. 

TECRİT KALKARSA DEVLETİN SİYASETİ DEĞİŞİR

Tecridin, demokrasi ve özgürlük ile olan bağlantısı sizin tarafınızdan daha önce bir çok kez dile getirildi. Başka kesimler de tecridin ağırlaştırılması ile faşizmin daha da artığını fark etti. Sizce bu durumun Türkiye ve Kuzey Kürdistan açısından önemi nedir? Ayrıca Mehmet Öcalan'ın 'bir kez daha görüşe gelebilecek miyim' sorusuna Sayın Abdullah Öcalan'ın “her şey mücadeleye bağlı. Eğer mücadele ederseniz tecrit de son bulur, çözüm de olur. Ama mücadele etmezseniz tecrit de devam eder, daha fazla kan da dökülür" değerlendirmesi ne anlama ne geliyor?

Eğer Rêber Apo'ya yönelik tecrit de ısrar ediliyorsa, sebebi Kürt ve demokrasi sorunudur. Tecrit politikasının sebebi, Kürt halkına karşı yürütülen soykırım siyasetidir. Türk devleti tecridi geliştirdiği zaman demokrasi güçlerine yönelik saldırılarını da arttırıyor. Eğer bugün Türkiye'de demokrasi güçlerine, sosyalist kesimlere yönelik saldırı artıyorsa, işkence, göz altı ve tutuklamalar oluyorsa, sebebi Kürt halkına karşı yürütülen soykırım siyasetidir. Geçmişte de, şimdi de çok iyi anlaşıldı ki tecridin demokrasi ile ilgisi var. Bunu herkes gördü. Rêber Apo'ya karşı tecrit geliştiğinde, Kürt halkına karşı soykırım politikaları devreye giriyor, demokrasi güçlerine karşı da saldırılar artıyor. Bu yüzden tecride karşı durmak soykırım ve saldırı politikalarına karşı durmaktır. 

Eğer tecrit kırılırsa Türk devletinin Kürt halkına ve demokrasi güçlerine yönelik siyaseti de değişecektir. Tecrit kırılmadığı sürece, soykırım siyaseti devam edecektir. Bu yüzden Rêber Apo "mesele ben değilim. Kürt sorununu da, demokrasi sorununu da Türk devleti çıkarmıştır. Onlar Kürt halkını, Kürt toplumunu kabul etmiyorlar. Demokrasi güçlerine karşı duruyorlar. Ben bu sorunları çözmek istedim. Bu sorunlar çözüldüğü taktirde zaten tecrit de ortadan kalkacaktır. Bu sorunları çözmek istediğim için tecridi ağırlaştırdılar" mesajını verdi. 

Bu yüzden Rêber Apo, kardeşine "benim için bir şey yapmayın, bir şey yapacaksanız kendiniz için yapın. Kürt halkı için, özgürlük için mücadele edin. Demokrasi güçleri de demokratik bir ülke için mücadele etmeli. Eğer mücadele bu şekilde gelişirse zaten tecrit ortadan kalkar. Siz kendiniz için bir şey yapmıyorsunuz, benim için bir şey yapmak istiyorsunuz. Bu zayıflığınızı, mücadelesizliğinizi saklama çabasıdır. Ben bunu kabul etmiyorum" dedi. Herkes biliyor Rêber Apo kendi yaşamı için asla bir şey istemiyor. Bütün yaşamını Kürt halkı, Türkiye halkları ve insanlık için adadı. 

SORUNLAR ÇÖZÜLMEZSE, TÜRKİYE’NİN SONUNU GETİREBİLİR

Sayın Öcalan İmralı'daki duruşuna ilişkin 'Ben 2019 yılından daha güçlü bir duruşa sahibim' değerlendirmesini yaptı. Bu ne anlama geliyor?

Bilindiği gibi 2019 yılında hem Kürt halkı, hem demokrasi ve özgürlük güçleri, hem Kürt halkını dostları tecride karşı bir mücadele geliştirdiler. Mücadele sonucu bir çok sonuç da alındı. Daha sonra Rêber Apo ile görüşme yaptırmaya mecbur kaldılar. Görüşme olduktan sonra, 7 nokta üzerinden bir demokrasi programı açıkladı. Neden? Çünkü Rêber Apo Türkiye'nin hem içeride, hem dışarıda ağır sorunlar yaşadığını gördü ve Türk devleti bu sorunları çözemiyor. Bu yüzden bu programı geliştirdi. Türk devletinin demokrasiye ihtiyacı var. Demokrasi de bu şekilde gelişir. Türkiye'de yaşanan demokrasi sorununu çözmek için yıllardır mücadele ediyor. 

Rêber Apo herkes için çözüm yollarını geliştiriyor. 2019 yılında görüşme yapıldığında da o 7 önemli noktaya bu yüzden dikkat çekti. Ama şimdi yapılan görüşmede Rêber Apo 2019 yılından daha güçlü bir halde olduğunu söylüyor. Manası nedir bunun? Çünkü Türkiye'nin hem içeride, hem dışarıda yaşadığı sorunlar 2019 yılına göre daha da arttı. Türkiye'de bir tıkanıklık yaşanıyor şuan. Eğer şuan yaşanan sorunlar çözülmediği taktirde Türkiye'nin sonunu da getirebilir. Rêber Apo tarihi bir misyona sahip. Bugün sorunlar daha da ağırlaştığı için Rêber Apo da daha güçlü fikirler geliştiriyor. 

Türkiye her sıkıştığında yönünü sayın Öcalan'a çeviriyor. Öcalan'ı bu kadar güçlü kılan neden nedir?

Türk devleti Rêber Apo'nun gücünü çok iyi biliyor. Önderliğin sürekli güçlü fikirler geliştirdiğini, sorunların çözümünde yeni yollar önerdiğini görüyorlar. Bu yüzden her sıkıştıklarında Rêber Apo'ya muhtaç oluyorlar. Yaşadıkları sorunları çözmek  için de gidip görüşüyorlar. 

İDLİB KRİZİ: TÜRKİYE ÇIKMADIĞI İÇİN, SURİYE HAMLE BAŞLATTI

Sayın Öcalan'ın çözüm yolunu göstermesinden sonra Serêkaniyê ve Girê Spî'yi işgal ettiler. Şuan da İdlib'de savaş derinleşiyor. Türk devleti Suriye ordusuna saldırdı, her gün Türk askerleri de öldürülüyor. İdlib'de yaşanan durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rêber Apo sorumluluk alarak Türkiye'nin sorunlarını çözmek istedi. 7 nokta belirledi. Onlar ise tecridi daha da ağırlaştırdı. Serêkaniyê ve Girê Spî'yi işgal ettiler. Bu şekilde cevap verdiler. Bu da AKP-MHP'nin gerçekliğini gözler önüne seriyor. Onların gündeminde Kürt sorununu çözmek diye bir şey yok. Bir söz var insanın doğrusu, pratiğidir diye. AKP-MHP'nin gerçekliği de pratikleridir. Her ne kadar biz Kürtlerle kardeşiz deseler de bu pratikleri yalanlarını ortaya çıkarıyor. Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak istiyorlar. İdlib'de yaşanan sorun sadece İdlib sorunu değil. Bütün Suriye'nin sorunudur. İdlib'de yaşanan savaş Suriye içindir. Bu yüzden herkes İdlib üzerinde duruyor. Türkiye de ABD ve Rusya'nın kararı ile Suriye'ye girdi. Öyle tak başına aldığı bir karar değildi. 

Bilindiği gibi Astana ve Soçi'deki görüşmelerde bazı kararlar alındı. Bunlar günlük kararlardı. Sonucunda Türkiye'nin Suriye'den çıkması gündeme geldi. Bunu herkes biliyor. Türkiye'ye bu kararları uygulaman lazım dediler. Ama Türkiye Suriye'den çıkmadı. Çıkmadığı için Suriye bir hamle başlattı. Daha sonra Avrupa ve ABD Rusya ile Suriye'ye karşı baskı uygulamaya başladı. Amerika ve NATO Türkiye'ye yardım ettiği için Türkiye ben çıkmam dedi. Bu yardımdan kaynaklı Türkiye savaştı. Onlar yardım etmeseydi Türkiye savaşamazdı. Türkiye'nin de Suriye üzerinde hesapları var. Suriye'nin yeniden inşasında yer almak istiyorlar. Hatta kendi istedikleri gibi inşa edilmesinden yanalar. 

İDLİB’İ KAYBEDERLERSE, HATAY’I DA KAYBETMEKTEN KORKUYORLAR

Türkiye Osmanlı hedeflerine ulaşmak için çeteleri kaybetmek istemiyor. Çünkü çetelere sahip çıkmazsa onlar üzerinden Arapları ve dünyayı tehdit edemeyeceğini biliyor. Bu tehditlerle siyaset yapıp bazı neticeler de alıyorlar. Bir diğer endişeleri de diyorlar eğer İdlib'i kaybedersek, Hatay'ı da kaybederiz. Aslında Efrîn'i, Kürtleri kaybederiz diyemiyorlar, Hatay'ı kaybederiz diyorlar. Eğer İdlib'den çıkarılırlarsa ellerindeki diğer yerleri de, çeteleri de kaybederler. O zaman iktidarlarını sürdüremezler. Bu yüzden Türkiye NATO ve ABD'nin yardımı ile işgalini sürdürmek istiyor.

Şuan İdlib'de ateşkes ilan edildi. Bu ateşkese hem Türkiye'nin, hem Rusya'nın ihtiyacı vardı. Türkiye öyle bir kuyuya girdi ki çıkamıyor. Türkiye'nin yanında kimse kalmadı. Arkandayız diyenler de istediği gibi yardım etmedi. Ateşkes kararı ile bu durumdan kurtulmak istedi. Rusya da ABD ve Avrupa'nın baskılarından dolayı savaşı bu şekilde sürdürmek istemedi. Rusya çıkarları gereği ateşkesi kabul etti. Fakat bu ateşkes Türkiye'nin tehlikede olmadığını göstermez. Türkiye zaten yürüttüğü siyasetle ülkeyi daha fazla tehlikeye atıyor. Eğer bu siyasetten vazgeçmezlerse Türkiye'nin sonunu getirecekler. 

ÖCALAN’IN DEDİKLERİ BİR BİR ÇIKIYOR

Sayın Öcalan'ın da bu yönlü değerlendirmeleri vardı. Türkiye'nin hem Rusya ile, hem Amerika ile yakınlaşmasının sonuç getiremeyeceğini belirtmişti. Düne kadar Rusya ile Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Sipî'nin işgalinde birlikte hareket ediyorlardı, ama birden işgalci konumuna düştüler. Sayın Öcalan'ın bu değerlendirmelerine ilişkin neler söyleyeceksiniz?

Rêber Apo'nun daha önce söyledikleri bir bir çıkıyor. Rêber Apo Türkiye'nin durumunun kötüye gittiğini gördüğü için Türkiye halklarını ve yetkilileri uyarmak istedi. AKP-MHP'nin yürüttüğü siyaset Türkiye'ye ve bölge halklarına hizmet etmiyor. Bu siyasetle Türkiye daha da kötü duruma düşüyor. Önderlik bu yüzden uyarılarda bulunuyor. Siz bir ABD'nin, bir Rusya'nın ayağına gidip geliyorsunuz diyor. 

Bu devletler de kendi çıkarları için Türkiye'yi kullanıyorlar. Çünkü bu devletler hegemonya siyaseti yürütüyorlar. Bu yüzden Rêber Apo siyaset yapacaksanız ABD-Rusya'nın ayağına gitmeyin, halkı esas alın diyor. Eğer halkların sorunları çözülürse Türkiye zaten ABD ve Rusya'ya muhtaç olmayacak.Fakat Türkiye'de bir mantık var. Osmanlıdan bu yana başka devletlerin çelişkileri üzerinden siyaset yapıyorlar. Bu siyaset Osmanlının sonunu getirdi. 

Cumhuriyet kurulduğunda da bu siyaset üzerinden kuruldu. Fakat bu siyaset nasıl ki Osmanlının sonunu getirdi Türkiye'nin de sonunu getirecektir. Belki bir dönem bu siyasetten bazı kazanımlar sağladı ama bugün tam tersi bir durum yaşanıyor. İşte İdlib meselesinde de böyle bir durum yaşanıyor. AKP-MHP ve Türk devleti zorlu bir yola girmiş durumdalar. Rêber Apo onlara bu şekilde zorlu yoldan çıkarsınız diyor ama Kürtleri yok etmeyi esas aldıkları için önderliğin çözüm önerilerini esas almıyorlar. Niye? Çünkü Rêber Apo Kürt halkının önderidir. Kürt halkını kabul etmedikleri için önderlerini de kabul etmiyorlar. 

Kürt Halk Önderi Öcalan, Rojava için 'stratejiniz doğru, Suriye'nin bütünlüğünden yanasınız ama daha etkili bir siyaset yürütmelisiniz' değerlendirmesinde bulundu. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Önderlik Suriye'de yürütülen siyaseti doğru buluyor. Fakat bu Önderliğin istediği siyasetin tam anlamıyla yürütüldüğü manasına gelmiyor. Eksiklikler de var. Rêber Apo bu eksiklikleri de eleştiriyor. Bunların biran önce düzelmesini istiyor. Özerk yönetim şuan Kuzey-Doğu Suriye'de demokratik ulus siyaseti yürütüyor. Bunu bütün Suriye halkları için yapıyor. Çünkü Suriye'nin sorunları demokratik ulus sistemi ile çözülür. Suriye'nin tamamında demokratik bir sistemin kurulması ile sorunlar çözülür. Demokratik ulus sistemde tüm halkların kardeşliği ve birlikte yaşam esas alınıyor. Tüm halkların haklarını esas alıyor. 

Suriye'de şuan sorunları çözebilecek tek sistem demokratik ulus sistemidir. Bu sistemde halklar dilleriyle, kimlikleriyle, kültürleriyle kendilerini ifade ediyorlar. Bu yüzden uluslararası güçler bunu bozmak istedi. Kimileri din üzerinden, kimileri ırkçılık üzerinden, kimileri işgal ile bu sistemi yok etmek istedi. Fakat Kuzey-Doğu Suriye halkları bu tehlikeyi fark etti. Çünkü hayatlarında daha önce demokratik ulus bir sistemde yaşamamışlar. Eksiklikleri olmasına rağmen kendileri için en iyi sistemin demokratik ulus sistemi olduğunu anladılar. Bu sistemi yok etmek isteyenler bölge halkının eskisi gibi köle olmasını isteyenlerdir. Bütün haklarını ellerinden almak istiyorlar. Bu yüzden demokratik ulus sistemine karşılar. Özellikle Türkiye'nin Rojava işgaline destek verenler, demokratik özerkliği yok edin talimatı vermişlerdi. Rojava'daki kurumları, güçlerin hepsini tasfiye edeceklerdi. Bu beklentiye girmişlerdi. Daha çok Araplar üzerinden böyle bir hesap yapıyorlardı. Diyorlardı Araplar Kürtlere karşı duracak. Kürt düşmanı Araplar onlarla işbirliği yaptı ama Arap halkı onlara karşı durdu. Demokratik özerkliğe sahip çıktı. Bu vesile ile Arap halkını da kutluyorum. 

DEMOKRATİK ULUS SİSTEMİNİ GELİŞTİRMEK KOLAY İŞ DEĞİL

Şuan Ortadoğu'da demokratik ulus sistemini geliştirmek kolay bir iş değil. Çünkü bölgede dogmatizm, kapalılık, ırkçılık, dincilik çok güçlü. Bu yüzden demokratik ulus sistemi ancak halk esas alındığında başarıya ulaşır. Bu yüzden tüm halkların örgütlü olması, öz savunmasını geliştirmesi gerekiyor. Eğer bu esaslar üzerinden halk örgütlenirse bütün sorunlar çözülür, her tehlikeye karşı gelinir. Bu durumda öz savunma için savaş ekonomisinin güçlendirilmesi lazım. Çünkü bölgede şuan 3. dünya savaşı veriliyor. 

MÜLTECİ KRİZİ

Özgürlük Hareketi yıllardır Türk devletinin mülteci politikasını tehdit ve şantaj olarak değerlendiriyor. İdlib savaşından sonra bu durumun gerçek olduğu ortaya çıktı. Otobüslerle mültecileri sınıra bırakıp ölüme terk ettiler. Avrupa'nın tavizkar tutumu yıllardır devam ediyordu, Türkiye ile sürekli pazarlık yapıyorlardı. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyada şuan bir mülteci sorunu var. Bu sorunu da kapitalist modernite sistemi ortaya çıkarmıştır. Her gün bu sorunu daha da büyütüyorlar. Çünkü kapitalist modernite bazı ülkelere sermayesini yolluyor. O ülkelerde maddiyatı geliştiriyor. O ülkelere gittiğinde de toplumunu ve ekonomisini bozuyor. Bu yüzden o ülkelerde yoksulluk gelişiyor. Halkın yaşamı daha da zorlaşıyor. Kapitalist modernite diğer taraftan da tüketim toplumunu geliştiriyor. Reklamlarla da bunu güçlendiriyor. O ülkelerde yaşayan insanlar da ekonomik sorunlarını çözemediği için yönünü dışarıya veriyor. Avrupa'da maddiyat ve tüketim olduğu için yönlerini oraya veriyorlar. Yani bu sorunu yaratan kapitalist moderniteye karşı mücadele etmek esas alınmalıdır. 

Çözüm için yönünü Avrupa'ya verenler hayali bir çözüm arıyorlar. Avrupa'ya gitmek hiç bir zaman sorunlarını çözmeyecektir. Türkiye'deki mülteci sorunu farklı. Türkiye milyonlarca insanı örgütleyip Suriye'den Türkiye'ye getirdi. Belki küçük bir kesim kendisi geldi ama ağırlıklı olarak Türkiye o insanları getirdi. Neden? Çünkü çeteler üzerinde iktidarını kurmak istiyorlardı. Amaçlarına ulaşmak için çeteleri kendine mecbur edip kullandılar. 

Diğer taraftan ise o insanlardan maddi olarak büyük bir fayda gördü. Eğer Türkiye'de daha büyük bir ekonomik kriz yaşanmadıysa asıl sebebi Suriye'den getirdiği halklardır. Çünkü milyonlarca insanı ya düşük ücretle, ya da ücretsiz bir şekilde çalıştırdılar. Yine Suriye'de istedikleri siyaseti yapabilmek için bu insanları Türkiye'ye getirdiler. AKP ve MHP'ye göre Suriye'de erken bir sonuç alınacaktı. Bu hesap üzerinden planlar yaptılar. Fakat Suriye meselesi onların istediği gibi olmadı. Emevi Camii'de namaz kılacağız diyorlardı ama yıllar sürdü bu savaş.

ERDOĞAN AVRUPA’DAN HARAÇ ALIYOR

Suriye'deki politikaları sonuç almayınca bu sefer getirdikleri mültecileri Avrupa'ya karşı şantaj olarak kullandılar. Eğer bana Suriye'de yardım etmezseniz, mültecileri Avrupa'ya yollarım diye tehditlerde bulundu. Aralarında DAİŞ'liler de var. Avrupa da bundan korkuyor. Bu yüzden Türkiye'ye sana para verelim dediler. Avrupa kendi çıkarlarını esas alıyor. Erdoğan bu mülteci siyasetinde de bir takım neticeler aldı. Kürt halkına karşı saldırılar da bu neticelerden biriydi. Burada Avrupa Türk devletinin soykırım politikasının ortağı oldu. Halkımızın bunu iyi bilmesi lazım. 

Erdoğan şantaj ve tehdit ile siyaset yürütüyor. DAİŞ'i dünyaya karşı nasıl şantaj olarak kullanıyorsa, mültecileri de Avrupa'ya karşı şantaj olarak kullanıyor. Avrupa'dan bu şekilde haraç alıyor. Mülteciler için aldığı parayı hiç bir zaman onlara kullanmamıştır tam tersi mültecilerin emeğini sömürdüler. Milyarlarca lira kazandı mülteciler üzerinden. Şu anda da İdlib'de derin bir kuyuya düştüğü için çareyi yine şantaj yapmakta buldu. Avrupa'yı yine tehdit etti. Eğer yardım etmezseniz kapıları açarım dedi. Hem de Türkiye'nin memurları, polisleri, istihbaratı mültecileri otobüslere doldurup sınıra götürdüler. Yolu gösteriyorlar, kaçakçıları gösteriyorlar. 

Bu şekilde Avrupa'yı zorlamak istiyorlar. Hem Avrupa'dan para almak için, hem de Suriye'deki politikalarına destek bulmak için mültecileri tehdit olarak kullanıyorlar. Böyle yaparak iktidarda kalmak istiyorlar. Yolun sonuna geldiklerinin farkındalar, eğer yardım almazlarsa iktidardan düşeceklerini biliyorlar. Herkesin onlardan hesap soracağını biliyorlar. Çünkü her gün Türk askerleri öldürülüyor. Türkiye toplumu bu durumu her gün yaşıyor. Ne zamana kadar bunu sürdürecekler. AKP-MHP bunun farkındalar. Biran önce de bu durumdan kendilerini kurtarmak istiyorlar. Bu yüzden de mülteci şantajını devreye koydular.