KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 15 Ağustos’un 39’uncu yıl dönümü vesilesiyle Kürt Özgürlük Mücadelesinde öncü kadroların yetiştiği Mahsum Korkmaz Akademisi’ni anlattı.
Mahsum Korkmaz Akademisi, parti ve mücadele tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. Parti ve mücadele tarihimizin bütünlüklü anlaşılması açısından bu sürecin bilinmesi gerekmektedir. Çünkü hem mücadelenin gelişmesinde önemli bir rol oynamış hem de daha sonraki eğitim ve okul çalışmaları bu mirasa dayanarak gelişmiştir.
Önder Apo, devrimin karşılaştığı sorunları ve bu sorunların çözümünü akademi zemininde kadro ve militanlara kavratarak Kurdistan devriminin sorunlarını aşmayı ve devrimi geliştirmeyi hedeflemiştir. Şüphesiz bu hedef doğrultusunda çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. İdeolojik örgütsel sorunlar partileşme ve militanlaşmada derinleşmenin sağlanmasıyla aşılmış ve ilerleme bununla olmuştur. Önder Apo, bu çözüm tarzını Mahsum Korkmaz Akademisi'nde sistemli ve bilimsel bir biçimde geliştirerek kadronun köklü değişim yaşamasını ve böylece Kurdistan devrimini derinleştirecek ve geliştirecek bilinç, irade ve güce ulaşmasını sağlamıştır. Zaten mücadele tarihimize bakıldığında Mahsum Korkmaz Akademisi'nin kurulmasıyla devrimin gelişmesi arasında yakın bağ olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan Kürt halkı mücadeleyle yeniden var olduğundan ve mücadeleyle bilinç, kimlik ve irade kazandığından, toplumun bu özellikleri edinmesinde de akademinin önemli bir yeri olmuştur. Dolayısıyla sadece parti ve parti militanlarının değil, toplumun da değişim ve dönüşüm yaşamasında Mahsum Korkmaz Akademisi bir okul görevi görmüştür.
MÜCADELE ORTADOĞU’DA YENİ BİR AŞAMAYA TAŞINDI
Tabii ki Mahsum Korkmaz Akademisi'nin oynadığı rolü anlamak için o dönemin koşullarını, örgütün ve kadronun durumunu, partinin o dönem için belirlediği hedefleri, mücadelenin karşılaştığı sorunları bilmek gerekiyor. Bunların yanı sıra Kürt toplumunun içerisinde bulunduğu durumu, soykırımcı sömürgeciliğin toplum üzerinde nasıl etkiler yarattığını, toplumsal ve ulusal bilinçte yol açtığı tahribatları ve tüm bunlardan mustarip Kürt bireyinin yaşadığı sorunları bilmek veya anlamak gerekiyor. Mahsum Korkmaz Akademisi'nin bulunduğu yer de önemlidir ve bu bilinmeden okulun hangi şartlarda ve ne tür zorluklarla karşılaştığını anlamak mümkün olmaz. Zorlukların belirtilmesi açısından değil de zorluklara karşı nasıl mücadele edildiği ve zorlukların nasıl aşıldığı açısından bunun bilinmesi önemlidir.
Önder Apo'nun Ortadoğu sahasını üslenme yeri olarak belirlemesi, 12 Eylül faşist cunta rejimi olarak somutlaşan soykırımcı sömürgeciliğe karşı mücadeleyi yeni bir aşamaya taşımaktı. Şüphesiz mücadele Kurdistan'da verilecekti. Ortadoğu sahası ülkede verilecek mücadele için bir eğitim ve üsleneme yeri olarak görülüyordu. Dolayısıyla partinin yönü mücadele ve ülke olduğundan bu sahanın en iyi şekilde kullanılması, zamanın ve elde edilen tüm imkanların bu amaç için değerlendirilmesi biçiminde bir yaklaşım esas alınmıştı. Önder Apo bunu çok önemsiyordu ve örgütü de buna göre eğitiyordu. Daha sonra ortaya çıkacağı gibi Kurdistan devrimini geliştirmek ancak böyle bir çabayla mümkün olabilmiştir. Çünkü Kürt toplumu ve bireyi soykırımcı sömürgecilik altında adeta bilinç erozyonuna uğramış, ulusal kimlik, ulusal bilinç, düşman bilinci ve düşman karşısında mücadele ve başarma azmi son derece zayıflamıştı. Bırakalım mücadele etme ve başarma azmini göstermeyi, bir amaç uğruna bir araya gelme, örgüt olabilme yeteneğini bile önemli oranda yitirmişti. Parçalanmışlık, kendi gerçeğine yabancılaşma, kendi gerçeğinden kaçma veya onu küçük görme çok fazla gelişmişti. Kurdistan'da soykırım politikaları temelinde geliştirilen baskı, asimilasyon ve katliam uygulamaları bu sonuçların ortaya çıkmasına yol açmıştı. Bunlar başka toplumlarda fazla görülmeyen özelliklerdi. Çünkü Kurdistan'daki sömürgecilik dünyanın diğer yerlerinde uygulanan sömürgeciliklerden farklı olmuştur. Kurdistan'daki inkara ve nihayetinde soykırıma dayalı bir sömürgecilik biçimi uygulanmıştır. Başka yerlerde böyle bir sömürgecilik örneği pek yoktur. Hatta bu biçimiyle hiç yoktur denebilir. Tarihte de bunun benzerine fazla rastlanmaz. Bundan dolayı Önder Apo Kurdistan'daki sömürgeciliği "soykırımcı sömürgecilik" olarak ele aldı ve ifade etti. Bu Kürt ve Kurdistan gerçeğini ortaya koyan önemli bir kavrayış ve kavramlaştırmadır. Bu kavrayış tarzı önemlidir, çünkü bu olmadan Kurdistan'daki sömürgeciliği ve Kürt gerçeğini gerçek mahiyetiyle anlamak mümkün değildir. Kurdistan'daki sömürgeciliği klasik sömürgecilik çerçevesinde ele almak Kürt gerçeğini anlamada çok eksik kalır ve bu yaklaşım Kürt sorununun doğru kavranmasını da imkansız kılmaktadır. Örneğin Filistin sorunu bile bu bakımdan Kürt sorunu kadar ağır değildir. Şüphesiz İsrail devleti tarihsel milliyetçilikle ve ulus devletçi zihniyetle Filistin'i egemenliği altına alma ve Filistin halkını tarihsel yurdundan etme siyaseti izlemiştir. Bu da açık bir soykırımdır. Fakat Türk devletinin yaptığı gibi bir inkar durumu söz konusu olmamıştır. Esas olarak zor gücünü kullanarak Filistin halkını ülkesinden sökme politikası uygulanmıştır. Kürt halkı ise inkar edilmiş, yok sayılmıştır. Kürtlere kendinden vazgeçerek egemen uluslara eklemlenmesi dayatılmıştır. Bu politika toplumsal kimliğin, bilincin ve dokunun tahrip olmasına ve sonuçta toplumun kendisi olmaktan çıkmasına yol açmaktadır. Bu bakımdan Kurdistan devrimini geliştirmek düşmanla mücadelenin yanı sıra toplumu soykırımcı sömürgeci etkilerden kurtarmayı da gerektirmektedir ve bu da mücadeleyi zorlaştırmaktadır.
BEKAA VADİSİNE YERLEŞİM
Önder Apo 1979 yılında mücadeleyi yeni bir aşamaya vardırmak amacıyla Ortadoğu sahasına geçiş yaptı. Önder Apo'nun Ortadoğu'ya nasıl geçtiği az çok bilinmektedir. Bu geçiş çok sınırlı imkanlarla ve sınırlı ilişkilere dayanarak olmuştur. Ortadoğu sahasının bu süreçte mücadele alanı olması Filistin halkının İsrail işgaline karşı yürüttüğü mücadeleden dolayıdır. Filistin halkının mücadelesi Ortadoğu'yu dinamik bir sahaya çeviriyordu. Bugün Rojava devriminin Ortadoğu'da yarattığı etkilere benzer etkiler yaratmıştı. Birçok örgüt bu sahaya yerleşerek kendini koruyabiliyor veya amaçlarını gerçekleştirmek için kimi imkanlar elde edebiliyordu. Zaten Ortadoğu hem kendi içinde hem de kapitalist modernite sistemiyle yoğun sorunlar yaşıyordu. Bu kendi başına bir dinamizme yol açıyordu ve burada bulunmak sıcak mücadele içerisinde olmak anlamına geliyordu. Filistin halkının mücadelesi ve bunun Ortadoğu ve dünyada yarattığı etkiler bu dinamizmi daha da artırmıştı. Hareketimiz de Ortadoğu sahasına yöneldiğinde Filistinli örgütlerin bulunduğu alanlara yerleşmişti. Bu, Filistinli örgütlerle kurulan ilişkiler sonucu olabilmişti. Bu süreçte Filistinli örgütler ağırlıklı olarak Lübnan'a yerleşmişlerdi. Bu yerlerden biri de Bekaa Vadisi olarak bilinen Lübnan'ın Suriye sınırına yakın olan bölgeydi. Parti bu alana yerleşti ve bu alan bir dönem partinin üslendiği, birçok önemli toplantı ve çalışmanın yapıldığı ve bunların yanı sıra parti kadrolarının eğitildiği yer olmuştur.
Bu süreçte farklı birçok Filistinli örgüt vardı. Çoğunlukla da bu örgütler aralarında çeşitli ittifaklar kurmuşlardı. Demokratik Cephe, Kurtuluş Cephesi, El Fetih bunlardan bazılarıdır. Parti birçok Filistinli örgütle ilişkilenerek ülkeden gelen kadrolara üslenme imkanı yaratmaya çalışıyordu. Bu dönemde parti kadrolarının birlikte üsleneceği, kendini eğitme ve örgütleme çalışması yapacağı bir yer yoktu. Yani partiye ait bir yer yoktu. Ancak Filistinli örgütlerin verdiği imkanlar ölçüsünde üslenebiliyordu. Her örgüt ise ancak kısmi bir imkan veriyordu. Kendi kamplarında sınırlı sayıda arkadaşın bulunması temelinde yardımcı oluyorlardı. Parti ise ülkeye dönüş ve silahlı mücadeleyi başlatma düşüncesine sahipti ve bunun için ülkedeki kadroları Ortadoğu sahasına çekmeyi ve burada eğitip hazırlamayı planlıyordu. Bu açıdan tek bir örgütle değil, olumlu yaklaşan bütün örgütlerle ilişkilenmek esas alınmıştı. Öte yandan Filistinli örgütler İsrail ile savaş halindeydi ve üslenmelerini buna göre yapmaktaydılar. Yanlarına kabul ettikleri arkadaşları da buna göre konumlandırıyorlar, çeşitli kamplara yerleştirmek suretiyle dağıtıyorlardı. Dolayısıyla parti yapısı bir arada bulunmuyordu. Farklı örgütler içerisinde ve ayrı yerlerde kalınıyordu. Partinin yerleştiği ilk yerlerden biri olan Bekaa Vadisi alanına da bu şekilde girilmişti. Aslında bu alanda Filistin Kurtuluş Cephesi'nin kampları bulunuyordu. Yani burası onların yeriydi. Filistin Kurtuluş Cephesi'yle geliştirilen ilişkiler sonucunda parti bir grup arkadaşı buraya yerleştirdi ve bir dönem Filistin Kurtuluş Cephesiyle birlikte burada kalındı. Burası Suriye sınırına yakın olması açısından uygun bir yerdi. Gittikçe bazı önemli çalışmalar burada yapılmaya başlandı. Bunlardan biri de 1981 yılında yapılan PKK 1. Konferansıydı. Konferans buradaki parti kampında yapıldı. Bilindiği gibi bu konferansta çok önemli kararlar alındı. Gerilla gruplarının ülkeye geçmesi ve gerilla öncülüğünde yeni bir mücadele sürecinin başlatılması bu konferansta alınan bir karardı. Bir nevi partinin yönü, stratejisi bu konferansta tartışılıp belirlendi. PKK 2. Kongresi alınan bu kararları kongre kararları haline getirdi. Dolayısıyla strateji esas olarak 1. Konferansta belirlenmişti.
FİLİSTİN’DE PKK KADROLARI DİRENİŞ HATTI KURDU
1982 yılında İsrail'in Beyrut'a saldırmasıyla başlayan savaş ve ardından Filistinli grupların Lübnan'daki kamplarını boşaltma kararı alması sonucu Filistin Kurtuluş Cephesi buradaki kamplarını boşalttı ve bu süreçten sonra burası bütünüyle partinin kaldığı ve kontrol ettiği bir yer haline geldi. 1982 Beyrut savaşı Filistinli örgütler için bir yenilgi anlamına geliyordu. Belki Filistinli örgütler ezilmediler fakat güçlü bir savaş hattı kurulamadığından İsrail kuşatması kırılamadı ve uluslararası güçlerin himayesi altında Lübnan'daki kamplarını bırakma yoluna gittiler. Öte yandan 1982'de Beyrut'un savunulmasında PKK önemli bir rol oynadı. PKK kadrolarının bulunduğu yerde direniş hattı oluştu ve burası İsrail güçleri tarafından yarılamadı. Beyrut'un düşmemesi ve uluslararası güçlerin de devreye girerek sağlanan uzlaşmayla kuşatmanın kaldırılması, bu direnişin sonucu olmuştur. Beyrut savunmasında 11 arkadaş şehit düştü. Birçok arkadaş yaralandı ve savaşta esir düştü. Şehit arkadaşların mezarları burada bulunmaktadır. Bu yönüyle burası partinin ilk şehitliğinin kurulduğu yerdir. Öte yandan Beyrut savunmasında PKK militanlarının ve dolayısıyla PKK'nin devrimci yönü ve niteliği herkesçe görüldü. Bu döneme kadar PKK militanları yaşamdaki duruşlarıyla, adil, demokratik, örgütsel ve komünal yaşamlarıyla dışarının dikkatini çekiyor ve takdir ediliyordu. 1982 Beyrut savunmasından sonra ise PKK'nin ideolojik örgütsel yönü de görülmüş oldu ve bu da PKK'ye olan ilgiyi daha da artırdı. Birçok Filistinli örgüt önemli bir direniş sergilemeden erkenden geri çekilirken, PKK kadroları önemli bir direniş hattı kurdu ve direnişi sonuna kadar sürdürdü. Filistinli örgütlerin çoğunluğu böyle duruşu sergileyememişlerdi. Çünkü Filistinli örgütler tümüyle savaşa göre konumlanmamışlardı. Buna göre de bir hazırlıkları yoktu. Tüm örgütlerde Filistin davasını savunma düşüncesi olmakla birlikte örgütsel disiplin hatta ideolojik yaklaşım zayıflamıştı veya bunda aşınma söz konusuydu. Parti ise bütünüyle mücadeleye odaklanmıştı ve savaşa göre kendini hazırlamıştı. Çünkü parti ülkeye dönme, mücadeleyi ve savaşı ülkede başlatma kararı tutumu içerisindeydi ve buna göre hazırlıklar yapılıyordu. Örgüt ve örgüt kadroları buna göre eğitiliyor ve hazırlanıyordu. Dolayısıyla PKK kadrolarının odaklandığı tek şey, mücadeleydi. Önder Apo bu temelde yoğunlaşıyordu ve partiyi de böyle bir yoğunlaşmaya koymak için sürekli ve yoğun bir çaba veriyordu.
1982 Beyrut savaşından sonra bu alan tümüyle partinin kaldığı bir yer haline gelince birçok çalışma burada yapılmaya başlandı ve giderek burası bir merkez oldu. Mahsum Korkmaz Akademisi de 1987 yılında burada kuruldu ve 1992 yılına kadar burada varlığını sürdürdü. Binlerce parti kadrosu burada eğitim gördü. Bizzat Önder Apo akademi üzerinde duruyor ve eğitimler veriyordu. Mahsum Korkmaz Akademisi'nde sadece askeri eğitimler görülmüyordu. Mahsum Korkmaz Akademisi bir parti okuluydu ve askeri eğitimler kadar ideolojik eğitimler de yapılıyordu. Burada alınan ideolojik, siyasi, askeri eğitimlerden sonra kadro tüm parti çalışmalarını yapabilecek ve yürütebilecek bir düzeye ulaşıyordu. Zaten gerilla savaşının geliştirilmesi başta olmak üzere tüm çalışma alanlarında yaşanan gelişmelerde Mahsum Korkmaz Akademisi'nde verilen eğitimlerin katkısı belirleyici olmuştur. Buradan mezun olan kadrolar hem ülkeye geçip gerilla savaşını geliştiriyor hem de diğer alanlara giderek ideolojik, örgütsel ve siyasi çalışmalar yapıyordu. Denilebilir ki temel parti çalışmaları ve mücadele buraya dayanıyordu. 1992 yılına kadar burası bu tarzda bir işlev gördü. 1992 yılında Mahsum Korkmaz Akademisi kapatıldı. Kapatılma nedeni Türkiye'nin Suriye devletine uyguladığı baskıydı. Şüphesiz Türkiye NATO desteğiyle bu baskıyı kuruyordu. Dolayısıyla Suriye üzerindeki baskı esas olarak ABD ve NATO'dan geliyordu. Suriye devleti bu baskılara karşı koyamayınca parti bu akademiyi kapatma kararı aldı. Bilindiği gibi uluslararası komplo da Suriye devletine uygulanan ABD ve NATO baskısıyla başladı. Suriye devleti bu baskılar karşısında ezilince Önder Apo Suriye'den çıkma kararı aldı ve Suriye'den çıkış bu şekilde oldu. Bu süreçte Avrupa'ya çıkma tercihi öne çıksa da bu tercih Suriye'de kalma koşulları ortadan kalktıktan sonra olmuştur. Bunlardan da anlaşılacağı gibi Suriye devletinin yaklaşımları stratejik değildi. Yaklaşımları taktik temeldeydi. Baskın olan devletlerle ilişkiler ve devlet çıkarlarıydı. Suriye devleti böyle yaklaşsa da Önder Apo dönemin koşullarını doğru değerlendirerek ve doğru bir ilişki ve hareket tarzını esas alarak bu sahadan yararlanmış ve Kurdistan devriminin en kritik sürecini buraya dayanarak başarıyla atlatmıştır.
AKADEMİ 3. PKK KONGRESİNDE KURULDU
Mahsum Korkmaz Akademisi 3. PKK kongresinde alınan kararla kurulmuştur. 3. Kongre kararıyla kurulmuş olması, partinin Mahsum Korkmaz Akademisi'ne nasıl bir misyon yüklediğini ortaya koymaktadır. 3. Kongrede alınan her karar parti çizgisinin ve stratejisinin geliştirilmesi doğrultusunda olmuştur. Bilindiği gibi 3. Kongre, PKK'nin yeniden kuruluş kongresi olarak değerlendirilmektedir. Tabii bu isabetli bir değerlendirmedir. 3. Kongre böyle bir görevi yüklemiş ve yerine getirmiştir. 3. Kongrede esas olarak savaş sorunu ele alınmış ve savaşın nasıl geliştirileceği üzerinde durulmuştur. Gerilla savaşını geliştirme sorununun çıkması ise parti çizgisinin hakim kılınamaması veya esas alınmamasının sonucu olmuştur. Böyle olmasında anlama, kavrama sorunları olsa da bunun başat nedeni parti çizgisini anlayacak ve uygulayacak ideolojik bakıştan yoksunluk olmuştur. 3. Kongre esas olarak bunun üzerinde durmuş ve buradan yapılacak düzeltmeyle savaş sorununun aşılmasını öngörmüştür.
Önder Apo ideolojik grup dönemi olarak addettiğimiz süreçte yapılan çalışmalar ve yaşadığı yoğunlaşmalar sonucunda "Kurdistan Devrimi'nin Yolu" isimli perspektifi geliştirmişti. Bu perspektifler aynı zamanda resmi örgüt manifestosuydu. Kurdistan Devrimi'nin Yolu'nda Kurdistan'daki sömürgeciliğin niteliği, tarihsel gelişimi ve kapitalist moderniteyle olan ilişkisi tahlil edilmiş ve buna karşı ulusal kurtuluş mücadelesinin verilmesi üzerinde durulmuştu. Öte yandan Kürt toplumunun tarihsel süreç içerisinde yaşadığı gelişim, sınıfların oluşumu üzerinde de durulmuştu. Partinin resmi kuruluşundan ve özellikle de 12 Eylül askeri darbesinin gerçekleşmesi ve partinin Ortadoğu sahasına geçmesinden sonra mücadele yeni bir boyut kazandı. Bu da yeni bir mücadele stratejisini gerektiriyordu. Partinin belirlediği temel strateji ise mücadelenin gerilla öncülüğünde yeni bir aşamaya vardırılmasıydı. Bu temelde Önder Apo Ortadoğu sahasına çekilen kadroların hazırlanıp ülkeye dönüşü ve gerilla savaşının geliştirilmesi üzerinde durmaktaydı. Geliştirilen yeni perspektifler de bu ihtiyaca göre olmaktaydı. Önder Apo bu süreçte ağırlıklı olarak savaşın Kurdistan devriminin gelişimi üzerindeki işlevi üzerinde duruyor ve bunu kadroya kavratmaya çalışıyordu. Öte yandan kadroda bu kavrayışın gelişmesini engelleyen nedenler üzerinde de duruyor ve bunları aştırmaya çalışıyordu. Bu süreçte bu ihtiyacı karşılayacak çeşitli perspektifler geliştirildi. Bunlar çok önemli tarihsel perspektiflerdi ve tarihsel 15 Ağustos hamlesi Önder Apo'nun geliştirdiği bu perspektifler üzerinden gelişti. Öte yandan bu süreçte Semir (Çetin Güngör) açıktan olmayacak biçimde Önder Apo'nun geliştirmek istediği düşüncelere tamamen zıt bir düşüncenin gelişmesini salık veriyordu. Semir, partinin Avrupa'ya çıkmasını ve mücadelenin ertelenmesini; 12 Eylül faşizmiyle mücadele edilemeyeceğini, ancak yurt dışına dayanarak teorik çalışmaların yapılabileceğini savunuyor ve belirtiyordu. Bu anlayış devrimci ortam içerisinde yaygındı. 12 Eylül darbesi karşısında Avrupa'ya çıkma düşüncesi birçok harekette gelişmişti. Özellikle Türkiye sosyalist hareketlerde bu anlayış etkiliydi. Bu düşünceyle Avrupa'ya yönelenler etkisizleştiler. Avrupa'ya çıkma anlayışı esas olarak sistem tarafından geliştiriliyordu. Çünkü Avrupa'ya çıkmak mücadelenin durdurulması anlamına geliyordu. Zaten 12 Eylül faşist askeri darbesi mücadelenin geriletilmesi ve bitirilmesi amacıyla gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla devrimcilerin Avrupa'ya çıkması faşist 12 Eylül cunta rejiminin bir stratejisiydi. Devrimciler Avrupa'ya çıkartılarak bireysel yaşam arayışlarına yöneltiliyordu. Avrupa'nın böylesi olumsuz rolü vardı. Ortadoğu sahası ise bir devrim ve mücadele alanıydı. Mücadeleyi geliştirmek isteyenler Ortadoğu'ya yöneliyor ve bu sahada üsleniyordu. Önder Apo da bu duygu ve düşüncelerle Ortadoğu sahasını üs alanı olarak belirlemişti. Fakat Semir'in anlayışı ve faaliyetleri Önder Apo'nun çabalarını boşa çıkarmayı öngörüyordu ve çok tehlikeliydi. Semir savunduğu anlayışı partiye kabul ettiremediğinden kadroyla oynayarak parti yapısında bu düşüncenin gelişmesini hedefliyordu. Faaliyetleri bu doğrultuda olmaktaydı. Yani Semir parti çizgisiyle oynuyordu. Önder Apo ideolojik örgütsel mücadeleyi yoğunlaştırarak, kadroda ideolojik örgütsel derinlik geliştirerek bu anlayışı etkisizleştirdi.
TASFİYECİ ÇİZGİ DOĞRUDAN ÖNDERLİĞİ HEDEFLİYORDU
Semir'in (savunduğu anlayışın) etkisiz kılınmasıyla 15 Ağustos hamlesinin başlatılması, Kurdistan devrimi açısından çok önemli ve tarihsel bir gelişme olmuştur. Fakat gerilla hamlesinin başlatılması tüm sorunların ortadan kalkması anlamına gelmiyordu. Hamlenin başlatılmasından sonra düşmanın yönelimi de değişti ve devreye NATO girdi. Bir taraftan harekete olan yönelim arttı, gerillanın imhasını hedefleyen yönelimler oldu, diğer taraftan ise hamlenin durdurulması için içte ve dışta parti üzerinde baskı geliştirildi. Baskıyı geliştiren alanlardan biri Avrupa'ydı. Avrupa'da başta Semir, daha sonra diğerleri kendilerini ilan ederek PKK'yi farklı çizgilere çekmeye çalıştılar. Bununla amaçlan Önder Apo'nun etkisini kırmak, partiyi kendi etkilerine almak ve nihayetinde çizgilerine çekmekti. Çünkü Önder Apo, PKK'yi mücadele çizgisi temelinde geliştiriyor ve şekillendiriyordu. Bundan dolayı tasfiyeci provokatif çizgi başta doğrudan Önder Apo'yu hedefliyordu. Bu saldırılar ideolojik doğrultuda olmaktaydı. Fakat bu başarılamayınca saldırılar PKK'ye yöneltilmeye başlandı. Önce Almanya daha sonra diğer Avrupa devletlerinde PKK'nin yasaklanması böyle olmuştur. Eğer planlandığı gibi Önder Apo etkisizleştirilebilseydi, PKK'nin yasaklanması da olmaz, tasfiyeci provokatif çizginin etkisi altında sisteme hizmet eden bir biçime kavuşturulurdu. Fakat bu başarılamadığından PKK'nin yasaklanması ve kriminalize edilmesi yoluna başvuruldu. 15 Ağustos Hamlesinin durdurulmasını isteyen güçlerden biri de KDP'ydi. ABD, İsrail ve NATO devreye girince KDP tutumunu değiştirerek hamlenin durdurulması dayatmasında bulunmuş, fakat parti hamleyi sürdürme tutumundan vazgeçmeyince karşı tutum içerisine girmiştir. Ülkedeki yönetim ise hamleyi derinleştirip geliştirmede zayıf kalmıştır. Zaten hamle geç başlatılmış, başlatıldıktan sonra ise derinleştirilip sürdürülememiştir. Dolayısıyla hamlenin planlandığı şekilde sürdürülememesinde esas olarak hamleyi geliştirmekle görevlendirilen ülkedeki yönetimin yetersizliği belirleyici etken olmuştur. Yönetim sağ anlayışın etkisini kıramayınca böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır. Önder Apo'nun bu sürece ilişkin değerlendirmeleri bilinmektedir.
3. KONGRE BİR ÖZGÜRLÜK KONGRESİDİR
Hamlenin planlandığı şekilde sürdürülememesi, Önder Apo'yu daha derinlikli ve kapsamlı çözümlemeler yapmaya götürmüştür. Ortadoğu sahasına geçiş süreciyle birlikte yapılan çalışmaların özü kadroyu ülkeye dönüş ve gerilla hamlesini başlatmak için hazırlamaktı. Bunun olması için Önder Apo bir taraftan geliştirdiği perspektiflerle kadroyu ideolojik örgütsel olarak donatıyordu, diğer taraftan ise kadronun yönünü Avrupa'ya vermeye çalışan provokatif sağ anlayışla mücadele ediyordu. Sonuçta parti ülkeye taşınarak Büyük 15 Ağustos Hamlesi başlatıldı. Bu büyük bir başarı ve gelişme olarak tarihteki yerini aldı. Fakat hamle planlandığı gibi sürdürülemedi. Bu süreçte partinin en temel sorunu bu olmuştur. Çünkü mücadele stratejisi gerillanın geliştirilmesine dayanıyordu. Bundan dolayı Önder Apo bu durum üzerinde durdu ve tıkanmanın önündeki engelleri ortadan kaldıracak çözümlemeler geliştirdi. Zaten 3. PKK Kongresi de ortaya çıkan pratiği değerlendirme ve esas olarak da yaşanan savaş sorununu çözme temelinde gerçekleşti. Önder Apo geliştirdiği yeni çözümlemelerle bu sorunu aştırmış ve böylece hem partisel gelişme hem de mücadele yeni aşamaya geçmiştir. Bu çözümlemelerin özünde tarihsel ve toplumsal gelişmeyi bağrında taşıyan ve buna göre şekillenen kişiliğin kapsamlı bir şekilde sorgulanması ve kendini aşması vardır. Böyle bir yaklaşım kişiliğin ideolojik temelde yeniden yapılanmasını ifade ediyordu. Üçüncü kongre sürecine gelindiğinde Önder Apo savaşın gelişmesi önündeki temel engelin kişilik; kişilik oluşumunun ise tarihsel ve toplumsal gelişmenin sonucu olarak ideolojik olduğu sonucuna varmıştı. Böylece Önder Apo çözümlemelerini tarihsel, toplumsal ve ideolojik yapıya dayandırarak geliştirdi. Bir nevi egemen ideolojiye karşı Önder Apo özgürlüğün ideolojisini, bu ideolojiyi özümsemiş kişiliği ve bu kişiliğin geliştireceği mücadele ve devrimle egemenlikçi zihniyetin ve siyasetin geriletilerek toplumun demokratik temelde yeniden inşasını ortaya koyuyordu. Aslında bu çözümlemeler yeni paradigmanın ve onun özünü oluşturan özgürlük sosyolojisinin köklerinin bu sürece dayandığını ortaya koymaktadır. Çünkü bunlar özgürlük felsefesini ve sistemini oluşturan adımlar olmaktadır. Bu yönüyle 3. PKK Kongresini bir özgürlük kongresi olarak görmek son derece doğrudur.
Üçüncü kongrede alınan kararlar gerilla savaşının geliştirilmesi doğrultusunda olmuştur. Bu kararlardan biri de Mahsum Korkmaz Akademisinin kurulması olmuştur. Bunun anlamı da şudur; parti Mahsum Korkmaz Akademisine mücadele çizgisini geliştirecek kadroyu yetiştirme misyonu vermiştir. Bu tarihsel bir görevdir. Bu görevin akademiye verilmesi, gelişmenin ideolojik derinleşme ve dönüşümde görüldüğünü ortaya koymaktadır. Şüphesiz Egîd arkadaşın anısına atfen akademiye Mahsum Korkmaz isminin verilmesi son derece anlamlı bir yaklaşımdır. Hiç şüphe yok ki, Önder Apo'nun stratejinin geliştirilmesi konusunda verdiği çabayı ve mücadeleyi en iyi anlayan, özümseyen ve uygulayan Egîd arkadaş olmuştur. Zaten Egîd arkadaşın duruşu ve yaptığı çalışmalar çizgiyi tam temsil eden ve geliştiren nitelikte olmuştur. Önder Apo Egîd gerçeğini böyle tanımlamıştır. Tasfiyeci sağ anlayışın tüm çabası da somutta Egîd arkadaşın geliştirdiği çizgiyi zayıflatmak ve etkisizleştirmekti. Zaten Egîd arkadaşın hiç beklenmedik biçimde şehit düşmesi olayın bir komplo sonucu gerçekleştiği şüphesini güçlendirmekteydi. Egîd arkadaşın şehadeti parti ve gerilla açısından büyük bir kayıp olmuştur. Önder Apo partinin bu şehadetle yaşadığı büyük kaybı Üçüncü Kongrede kapsamlı tarihsel ve toplumsal çözümlemeler geliştirerek ve savaşın gelişmesi önünde engel olan kişiliği ve duruşu bu tarihsel ve toplumsal çözümlemeler doğrultusunda mahkum ederek ve gerilla çizgisini hakim kılarak aşma yoluna gitmiştir. Bu temelde Üçüncü parti kongresinde 15 Ağustos Hamlesini geliştirecek kadronun Mahsum Korkmaz Akademisi'nde yetiştirilmesi kararı alınmıştır. Bundan sonraki ise süreç bilinmektedir. Gerilla tüm Kurdistan'a yayılarak mücadeleyi geliştirdi ve bunun sonucunda diriliş devrimi gerçekleşti. Kurdistan'da halk serhıldanları ve ayaklanma süreci başladı. Böylece inkar ve imha konsepti başarısız kılındı. Öte yandan sadece gerilla savaşı ve gerillanın gelişimi değil, halk ve cephe çalışmaları da gelişti. Yine Avrupa ve yurt dışı alanlarında önemli gelişmeler yaşandı. Parti her tarafa yayıldı, her alanda gelişme sağlandı. Şüphesiz tüm bunlar gerilla savaşının gelişmesinin sonucu olmuştur. Tüm bu alanlarda gelişmeler yaratan kadro ise Mahsum Korkmaz Akademisi'nde yetişmiştir. İşte Mahsum Korkmaz Akademisi parti ve mücadele tarihimizde böyle tarihsel bir rol oynamıştır.
EGÎT ÇİZGİSİ EGEMEN KILINDI
Önder Apo'nun Üçüncü Kongre'de geliştirdiği tarihsel çözümlemeler Mahsum Korkmaz Akademisinde derinlemesine işlendi ve kadroya taşındı. Önder Apo'nun "çözümlenen an değil, tarih; birey değil, toplumdur" çözümlemesi bu biçimde kadroya uygulanmış ve pratiğe taşınmıştır. Eğer bu süreçten sonra önemli gelişmeler yaşanmış, savaş sorunu çözülmüş ve gelişen gerilla mücadelesi sonucunda Kurdistan'da diriliş devrimi gerçekleşmişse, Önder Apo'nun bu tarihsel çözümlemelerinin Mahsum Korkmaz Akademisi'nde işlenmesiyle olmuştur. Önder Apo partinin yaşadığı tüm ideolojik ve örgütsel sorunları tarihsel ve toplumsal temele dayandırdığı bireyi gerçek yönleriyle ortaya koyan bu çözümlemeler temelinde ele alarak bireyin dönüşmesini ve bu sorunların aşılmasını sağlamıştır. Kişilik bu temelde çözümlendikçe yenilenme oluyor ve bu da mücadeleye olumlu yansıyordu. Bu bakımıyla ele alındığında Mahsum Korkmaz Akademisi yeni Kürt'ün, özgür Kürt bireyinin ve toplumunun oluştuğu mekan olma özelliğine sahip olmuştur. Akademinin böyle bir yönü vardır ve bu son derece önemli bir anlam ifade etmektedir. Çünkü Önder Apo'nun ortaya koyduğu yöntem çerçevesinde Kürt bireyi tarihsel ve sınıfsal boyutuyla ele alınıp çözümlemeye tabi tutulmuş, Kürt bireyi şahsında Kürt toplumu ele alınıp çözümlenmiştir. Zaten Önder Apo'nun "çözümlenen birey değil toplumdur" yaklaşımını ortaya koyması bunu ifade etmektedir. Özcesi Mahsum Korkmaz Akademisi'nde Kürt bireyi tarihsel ve toplumsal bütünlük ve kapsam çerçevesinde tahlil edilerek kişilikteki egemenlikçi ve köleci yanların görülerek aşılması ve özgürlük ilkelerine dayalı yeni bir zihniyet ve karakterin gelişmesi sağlanmıştır.
Mahsum Korkmaz Akademisi'nin en önemli özelliklerinden biri de hiç şüphesiz çizginin netleştiği ve gerilla savaşının geliştiği yer olmasıdır. Bunun somut karşılığı ise Egîd arkadaşın duruşu ve pratiği olarak belirlenmiştir. Zaten akademinin Üçüncü Kongrede alınan kararla kurulması böyle bir görevi yerine getirmesi içindir. Önder Apo akademiye böyle bir görev vererek Egîd arkadaşın çizgisini partiye ve gerillaya hakim kılmıştır.
Mahsum Korkmaz Akademisi'nde çözümlemesi yapılan anlayışlardan biri ortaya yolculuk olmuştur. Üçüncü kongrede ağırlıklı olarak 15 Ağustos Hamlesinin derinleştirilip sürdürülmesi ve gerillanın gelişmesi önünde engel olan sağ anlayış üzerinde durulmuştu. Çünkü hamlenin derinleştirilmesi ve gerillanın yayılması ve bunun önündeki engellerin kaldırılması en temel sorundu ve aciliyet arz ediyordu. Bu açıdan kongrede esas olarak bu sorunun aşılması üzerinde duruldu. Fakat kongrede bu anlayış çözümlenip mahkum edilirken ortaya yolcu anlayış çizgi dışı anlayışla uzlaşma temelinde kendini örgütleme ve hakim kılma arayışına girmişti. Orta yolculuk kendisi için böyle bir zeminin oluştuğunu düşünüyordu. Bu anlayışı ise Ferhat temsil ediyordu. Ferhat çizgi dışı anlayışla uzlaşarak savaşı geliştirmeyen sağ çizgi ile çizgi dışı anlayış arasından sıyrılarak öne çıkmayı hedefliyordu. Ferhat'ın böyle bir yaklaşıma sahip olduğu açıkça anlaşılıyordu. Çünkü Üçüncü Kongreye katılmasına ve kongrenin kararlarını bilmesine rağmen savaşı geliştirmeyen ve savaş çizgisini saptıran Kör Cemal vb. kişilere yönelik hiçbir eleştiri yapmıyordu. Onlarla uzlaşmıştı. Fakat Önder Apo Mahsum Korkmaz Akademisinde orta yolcu anlayışı çözümleyip mahkum edince ve bu çözümlemeler talimat olarak ülkeye ulaşınca, Ferhat'ın planları da bozuldu. Zaten esas olarak Ferhat'ın partiyle çelişmesi ve Önder Apo'ya tepki duyması orta yolculuğu çözümleyen talimattan sonra olmuştur. Çünkü Ferhat kendine ayrı bir misyon biçiyordu ve Önder Apo'dan da böyle bir yaklaşım bekliyordu. Fakat Önder Apo Ferhat'ın orta yolcu anlayışını mahkum eden ve doğru savaş hattını ortaya koyan bir tutum içerisine girmişti.
İlk sistemli kadın çözümlemeleri de Mahsum Korkmaz Akademisinde yapıldı. Önder Apo daha önce de kadın üzerinde duruyor, çeşitli çözümlemeler geliştiriyordu. Fakat Önder Apo, 1987 yılıyla birlikte ideolojik temele dayalı ilk kapsamlı kadın çözümlemelerini burada geliştirdi. Önder Apo'nun bu yoğunlaşması ve geliştirdiği çözümlemeler, daha sonraki tüm gelişmelerin temeli olmuştur. Kadın ordulaşması ve partileşmesi de yapılan bu çözümlemeler temel alınarak ortaya çıkmıştır. Önder Apo kadın kurtuluş ideolojisi temelinde çözümlemeler geliştirdikçe başta yurt dışında gelişen kadın örgütlenmesi ülkeye taşındı ve bu giderek kadın ordulaşmasına ve partileşmesine vardı.
AKADEMİ HALK TARAFINDAN BESLENDİ VE KORUNDU
Mahsum Korkmaz Akademisi sadece kadroların eğitilip bilinçlendiği yer değil, aynı zamanda Kürt halkının partiyi tanıması ve mücadele katılması açısından da çok önemli bir işlev görmüştür. Daha akademi açılmadan önce de halktan birçok insan buraya geliyor, Önder Apo'yu ve partiyi görmeye ve anlamaya çalışıyordu. Özellikle Lübnan, Suriye ve Rojava'dan gelişler oluyordu. Önder Apo halkla bizzat ilgileniyor, halka partiyi ve partinin amaçlarını anlatmaya ve kavratmaya çalışıyordu. Halk Önder Apo'yu ve mücadeleyi tanıdıkça gelişler artıyordu. Öyle ki halkın kalabalık kitleler halinde katıldığı birçok etkinlik yapılmaya başlanmıştı. Halk parti kuruluş yıl dönümlerine, Newroz kutlamalarına katılıyordu. Önder Apo bu etkinliklere katılarak halka yönelik konuşmalar yapıyordu. Mahsum Korkmaz Akademisi'nin açılmasıyla birlikte bu yoğunluk artarak devam etti. Artık birçok aile çocuklarını kendi eliyle getiriyor ve partiye veriyordu. Böylece Mahsum Korkmaz Akademisi halkın partiyi ve mücadeleyi tanıdığı ve mücadeleye katılımının geliştiği bir yer olma işlevini de görmüş oldu. Her şey bir yana bu süreçte Kürt halkının bir araya gelmesi bile çok büyük bir gelişme anlamına gelmektedir. Öte yandan Mahsum Korkmaz Akademisi'nin kurulduğu alan aynı zamanda bir komün örgütlenmesiydi. Lübnan'da bulunan veya çalışmak için Lübnan'a gelen Kürt işçiler kendi aralarında komün kurarak erzak başta olmak üzere kampın ihtiyacını karşılamaya çalışıyordu. Özellikle Kürt işçilerin erzak konusunda çok büyük katkıları oluyordu. Öyle ki Filistinli örgütler bunun karşısında hayretler içerisinde kalıyordu. Çünkü kendileri buranın insanları olmalarına rağmen toplumla aralarında böyle bir dayanışma yaklaşımı yoktu. Bunun PKK'de olduğunu görmek onları şaşırtıyor, gıpta ile bakmalarına yol açıyordu. Denilebilir ki akademinin tüm ihtiyaçları bu şekilde halk ve işçiler tarafından karşılanıyordu. Bu yıllarca devam etti. Kadroyu eğiten ve mezun eden Mahsum Korkmaz Akademisi bu biçimde halk tarafından beslendi ve korundu. Akademi kapatılıp Şam ve diğer yerlerde okullar açılınca halk aynı dayanışmayı sürdürdü. Efrîn'den, Kobanê ve Cizîr'den erzak ve eşya başta olmak üzere arkadaşların ihtiyacını gören her şey gönderiliyordu.
Mahsum Korkmaz Akademisi'nin çok önemli bir özelliği de, Rojava halkında yurtseverliğin gelişmesinde oynadığı roldür. Rojava halkının partiyi ve mücadeleyi tanımasında Mahsum Korkmaz Akademisinin çok önemli bir rolü olmuştur. Zaten Önder Apo'nun yaptığı bütün çalışmalar özünde Rojava halkını eğitme, hazırlama ve mücadeleye sevk etme anlamına geliyordu. Dolayısıyla Rojava devriminin temelleri esas olarak burada ve bu süreçte atıldı. İşte Mahsum Korkmaz Akademisi'nin oynadığı böylesi tarihsel rol olmuştur.
1992 yılına gelip Türkiye ve ABD'nin baskıları sonucu kapatıldığında, Mahsum Korkmaz Akademisi, üstlenilen tarihi görev ve sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirmiş bulunuyordu. Daha sonraki tüm parti okulları ve eğitim çalışmaları bu miras üzerinden gelişmiştir.