2024 yılında yaşanan gelişmeler ve 2025 yılındaki amaç ve beklentiler konusunda ANF’ye özel bir röportaj veren KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Önder Apo’nun özgürlüğü için gerçekleştirilen hamle, bu çerçevede gerçekleştirilen eylemler ve 2025 yılındaki hamle düzeyi konusunda açıklamalarda bulundu.
Bundan sonra yapılması gerekeni, hamleyi güçlendirerek, geliştirip ve hedefine ulaştırmak olarak belirleyen Cemil Bayık, “Birinci yılında görüldü ki önemli gelişmeler sağlanıyor ve sonuçlar alınabiliyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin umut hakkı yasasını ele alması ve bu konuda bir karara gitmesi bunlardan biridir. Yine Önder Apo'yla bir görüşmenin geçekleşmesi böyledir. Bütün bunlar Küresel Özgürlük Hamlesi'nin hedefleri doğrultusunda yol aldığını gösteriyor” dedi.
Hamlenin sonuç almasının daha da büyütülmesiyle sağlanabileceğine işaret eden Cemil Bayık, “Daha güçlü ve daha yaygın eylem ve etkinliklere ihtiyaç vardır. Bu kapsamda halkımızın ve bütün dostların daha fazla hamleye katılması gerekir. PKK ve KCK kadroları, yurtsever ve sempatizanlarımız hamle kapsamında halkı daha fazla örgütlemeli, daha çok dost kazanmak için daha fazla çalışmalıdır” şeklinde konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’la röportajın ilk bölümü şöyle:
ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN KESİNTİSİZ BİR MÜCADELE İÇİNDE OLDUK
Önder Apo’ya özgürlük hamlesi 2024 yılında önemli bir düzey yakaladı. Yıl içinde Köln’de tarihi buluşmalar oldu. Dünyanın her kıtasından milyonlarca insan etkinliklerde buluştu. Nobel ödüllü yazarlar açıklama yaptı. Hamlenin geldiği düzey, hamle neleri başardı ve yeni yılda hamle kapsamında neler yapılmalı?
Küresel Özgürlük Hamlesi "Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü hedefiyle başladı ve şimdi de bu hedef kapsamında sürüyor. Bu hamle Kürt sorununa duyarlı ve Kürt halkıyla dayanışma içerisinde olan, Kürt halkının dostları olarak tanımladığımız sol, sosyalist, demokratik, özgürlükçü güçler tarafından planlandı ve başlatıldı. Bunlar içerisinde kadınlar ve kadın hareketleri de güçlü bir şekilde yer alıyor. Yine gençler ve gençlik hareketleri de hamleye güçlü katılmışlardır. Eğer isimlerini sayarsak işçi sendikaları, belediyeler, ekolojistler, enternasyonaller, aydın, yazar, akademisyen, sanatçı, filozof, hukukçu, inanç kesimleri ve isimlerini daha da sayabileceğimiz birçok kesim hamleye katılmışlardır. Hareketimiz başlatılan bu hamleyi çok anlamlı bulmuş ve bütün gücüyle hamleye katılacağını ilan etmiştir. Halkımız da böyle yaklaşmış ve bulunduğu her yerde hamleye güçlü bir şekilde katılmıştır. Zaten biz hareket ve halk olarak uluslararası komplonun başlangıcından bu yana komplonun boşa çıkarılması, İmralı tecrit ve işkence sisteminin sona erdirilmesi ve Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için kesintisiz bir mücadele içerisinde olduk. Bu kapsamda hareketimiz çeşitli isimlerle hamleler başlatmıştır. "Güneşimizi Karartamazsınız" eylemleri, uluslararası komploya karşı verilen ilk ve çok şiddetli bir tepkiydi. Bu eylemler tamamen özgürlük militanlarının yüksek duyarlılık ve bağlılıklarının sonucunda kendi inisiyatifleriyle gelişti. Tehlikeyi gören ve çözümün bu tehlikenin aşılmasıyla olabileceğini öngören çok zor ve tarihi bir çıkıştı. Bu tarihsel çıkış hem büyük bir sarsıntı yarattı, hem de mücadele çizgisini belirledi. Sonrasında gelişen mücadele hep bu çizgide olmuştur. Şimdi bu mücadele Küresel Özgürlük Hamlesi olarak sürüyor. Anlaşılacağı gibi sürekli, kesintisiz bir mücadele vardır. Şüphesiz Küresel Özgürlük Hamlesi bir zirvedir. Diyebilirim ki uluslararası komploya karşı mücadele Küresel Özgürlük Hamlesi'yle zirveye ulaşmış ve amacına oldukça yaklaşmıştır.
KÜRESEL ÖZGÜRLÜK HAMLESİ BİR ZİRVEYİ İFADE EDİYOR
Bir yıllık süreç içerisinde nelerin yapıldığı, hangi düzeye ulaşıldığı ve bundan sonra yapılması gerekenler konusuna gelmeden önce önce Küresel Özgürlük Hamlesi'nin anlamı ve niteliği üzerinde durmak gerekir. Evet, Küresel Özgürlük Hamlesi bir zirveyi ifade ediyor. Önder Apo eksenli gelişen mücadelenin evrensel düzeye ulaşmasıdır. Bu anlamda 25 yıllık mücadelenin ulaştığı düzeyi ifade ediyor. Bununla birlikte Küresel Özgürlük Hamlesi esas olarak Önder Apo'nun fikirlerinin dünyada yarattığı etkinin sonucu olarak gelişmiştir. Hamleye katılan herkes bu gerçeği açıkça ifade ediyor. Önder Apo eski paradigmayı bilimsel bir incelemeden geçirdi. Eksik, yanlış yönlerini tespit etti. Yeni bir paradigma geliştirerek bunları giderdi. Önder Apo birçokları gibi sadece eskiyi eleştirmekle yetinmedi. Bunu yaparken yeniyi de geliştirdi. Böylece kapitalist moderniteye karşı ve ona alternatif olacak bir modernite ortaya çıkardı. Önder Apo buna, demokratik modernite kuramı, dedi ve bunun zihinsel ve örgütsel modelini geliştirdi. Şimdi daha iyi görüyoruz ki demokratik modernite kuramı, çağımızın sorunlarına çözüm getiren, kapitalist moderniteden kaynaklanan kriz ve bunalımı sona erdiren en iddialı çözüm modeli olarak tarih sahnesinde duruyor. Önder Apo'dan önce böylesi bir alternatif yoktu. Eskinin eleştirisi vardı, ancak bütünlüklü, tutarlı ve çözümleyici bir model geliştirilmiyor veya geliştirilemiyordu. Bunu yapan Önder Apo oldu. Önder Apo'nun farkı tam olarak budur. Bununla Önder Apo evrensel hakikate ulaştığını gösterdi. Şimdi Küresel Özgürlük Hamlesi adıyla dünya Önder Apo'ya yanıt veriyor. O'nun düşüncelerini benimsediğini ve sahiplendiğini ortaya koyuyor. Eğer Önder Apo evrensel hakikate ulaşmasaydı, bu düzeyde bir sahiplenme gelişemezdi. Dolayısıyla böyle bir düzeyin ortaya çıkması Önder Apo'nun düşünsel etkisinin sonucudur. Sadece mutlak tecride karşı ortaya çıkan bir tepki değildir. Şüphesiz Önder Apo üzerinde geliştirilen mutlak tecrit insanlık vicdanını derinden yaralıyor. Bu, vicdan sahibi olan herkesi tepki vermeye, harekete geçmeye yol açıyor. Halkımız zaten Önder Apo'ya olan derin bağlılığından ötürü her zaman ayakta olmuştur. Ancak Küresel Özgürlük Hamlesi'yle ortaya düzey bunun ötesindedir. Vicdan, adalet duygularının yanında ideolojik bir katılım söz konusudur. Bu ideolojik katılımın hızla yayıldığını, büyüdüğünü görüyoruz. Önder Apo'yu tanıyan, savunmalarını okuyan herkes etkileniyor. Bir sorgulama içerisine giriyor ve arayışlarının cevabının burada olduğunu görüyor. Kadınlarda ve gençlerde bu daha da öndedir. Kadınların ve gençlerin bu yaklaşımı son derece önemlidir. Çünkü kadın ve gençlik özgürlük sorununu en fazla yaşayan ve özgürlük arayışı en derin olan iki toplumsal kesimdir.
ÖNDER APO TECRİT EDİLİRKEN TECRİT EDİLEN BİZLERİZ
Mutlak tecride ilişkin de birkaç önemli noktaya değinmek gerekir. Önder Apo 23 Ekim 2024 tarihinde gerçekleşen görüşmede mutlak tecridin devam ettiğini belirtti. Çok açıktır ki Önder Apo'nun fikirlerinden korkulduğu için mutlak tecrit uygulanıyor. Fakat burada tecrit edilen esasta bizleriz. Mutlak tecridi geliştirenler Önder Apo'yu bizden mahrum bırakmayı değil, bizleri Önder Apo'dan mahrum bırakmayı amaçlıyorlar. Zira çok iyi biliyoruz ki, Önder Apo'da özgürlük bilinci çok derindir. Ne zindan, ne de başka bir şey Önder Apo'yu özgür yaşamaktan alıkoyamaz. 27 yılına girmek üzere olan İmralı tecrit ve işkence sistemi bu gerçeğin ispatıdır. Dolayısıyla Önder Apo tecrit edilirken tecrit edilen bizler oluyoruz. Kesinlikle böyle anlamalıyız. İkincisi, eğer şimdi dünya Önder Apo'ya sahip çıkıyorsa, Önder Apo'nun fikirlerini, paradigmasını benimsiyorsa, o halde tecrit edilen bütün bir dünyadır. Küresel Özgürlük Hamlesi'ni bir de bu açıdan ele almak ve anlamak gerekir. Yani dünyanın her yerinde Önder Apo'ya güçlü bir sahiplenmenin gelişmesi bununla yakından bağlantılıdır.
Bir yılı aşkın sürede gelişen eylem ve etkinliklerle önemli sonuçlar alındı. Öncelikle Küresel Özgürlük Hamlesi mutlak tecridi dünya kamuoyunun gündemine taşımayı başardı. Bu çok önemli bir hedefti ve bu hedefe ulaşıldı. Nobel ödülü almış 69 aydının geliştirdiği tutum kamuoyu oluşturma açısından önemli bir düzeye ulaşıldığının göstergesidir. Bunu önemsemek gerekir. Zira adı üstünde, Önder Apo'ya karşı uluslararası bir komplo geliştirildi. Bundaki amaç Önder Apo'yu etkisizleştirmekti. Önder Apo etkisizleştirilerek hareketimiz ve mücadelemiz etkisizleştirilmek isteniyordu. İmralı tecrit ve işkence sistemi bu amaçla oluşturuldu. Yani uluslararası komplo bir defalık operasyon olarak sona ermedi. İmralı sistemiyle sürdürüldü. İşte temelinde uluslararası siyasi çıkarların olduğu ve uluslararası güçler tarafından planlanıp sürdürülen bu projeye karşı dünya genelinde kamuoyu oluşturmak, duyarlılık yaratmak son derece önemlidir. Kesinlikle bunu önemli bir başarı olarak görmek gerekir. Bu başarı kapitalist modernite güçlerine karşı elde edilen bir başarıdır. Dikkat edilirse devletler kendilerini buna tamamen kapatmışlardır. Hiçbir destekleri olmadığı gibi, tam tersine karşı çaba içerisinde olmuşlardır. Küresel Özgürlük Hamlesi'nin gelişmesinden son derece rahatsızlar ve engellemeye, daraltıp etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Ama buna rağmen dünyada önemli bir kamuoyu oluşturuldu. Daha önce de belirtmiştim. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü Mandela'nın özgürlüğünden daha zor olacaktır. Önder Apo için yapılacak çalışmalar Mandela için yapılan çalışmalardan daha fazla engelle karşılaşacaktır. Bu bakımdan Mandela için yapılan çalışmalardan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla daha güçlü bir mücadeleye ihtiyaç vardır.
HAMLE EYLEMLERİ ZENGİN YÖNTEMLERLE SÜRMELİ
Küresel Özgürlük Hamlesi kapsamında şimdiye kadar önemli çalışmalar yapıldı. Dünyanın birçok yerinde birçok eylem ve etkinlikler gerçekleşti. Eylem ve etkinliklerin yapılmadığı ülke neredeyse kalmamıştır. Halklar, kadınlar, gençler, aydınlar, bilim insanları, demokrat, özgürlükçü, toplumcu güçler bu eylem ve etkinliklere öncülük etmiştir. Köln gibi kitlesel eylemler de yapılmıştır. Kürdistan'da da halkımız ayakta olmuş, çeşitli eylemlerle Küresel Özgürlük Hamlesi'ne güçlü katılmıştır. Özellikle Rojava'daki halkımız hemen her gün eylem halinde olmuştur. Bakur'da da halkımız tüm faşist engelleme ve saldırılara rağmen özgürlük yürüyüşleri gibi eylemlerle güçlü bir katılım geliştirmiştir. Başur ve Rojhılat halkımızın da önemli bir katılımı olmuştur. Yeni yıl vesilesiyle hem dostlara, kadınlara, gençlere, devrimci demokratik güçlere hem de yurtsever Kürdistan halkına bir kez daha teşekkürlerimizi belirtiyoruz. Teşekkürlerimizi belirtirken Nobel ödülü almış 69 aydın, sanatçı ve bilim insanını da anmak istiyorum. Bir yılı aşan süre içerisinde hamle önemli bir aşama kaydetti. Önder Apo'nun durumu ve İmralı'daki mutlak tecrit dünya kamuoyuna taşındı. Kürt halkının mücadelesi daha fazla tanındı ve destek gördü. Küresel Özgürlük Hamlesi'nde yer almakla dünyanın birçok yerinde sistem karşıtı devrimci demokratik güçler bir araya gelmiş oldu. Buna entelektüeller de dahildir. Denilebilir ki son otuz-kırk yıldan sonra ilk defa bu kapsamda demokratik dayanışma gerçekleşti. Bunu çok önemli bir gelişme olarak görmek gerekir. Bir diğer önemli gelişme ise Önder Apo'nun paradigmasının yayılmasıdır. Küresel Özgürlük Hamlesi aynı zamanda paradigmanın yayılmasını sağladı. Bu da tam da arzulanan bir gelişme olmuştur. Bunun sonucunda Önder Apo'nun geliştirdiği demokratik modernite kuramı tartışılır olmuştur. "Özgür Okumalar" adıyla savunmaların okunmasına da vurgu yapmak gerekir. Bu da önemli bir çalışma olmuştur. Bunun zengin yöntemlerle sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
ZİNDANLARIN ROLÜ
Şüphesiz hamleyi güçlendiren alanlardan biri de zindanlar olmuştur. Zindan alanı her zaman Önder Apo'ya bağlılığın ve bu temelde gelişen mücadelenin öncülüğünü yapmıştır. Siyasi tutsakların tutumu, direnişi halkımızı etkilemekte, harekete geçirmektedir. Bu süreçte de siyasi tutsaklar direnişleriyle toplumu en fazla etkileyen, harekete geçiren güç olmuştur. Yine Kürdistan Özgürlük Gerillası hamleyi en fazla geliştiren güçlerden biri olmuştur. Zaten hareketimiz mücadelesini Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü ve Kürdistan'ın özgürlüğü temelinde geliştirmektedir.
Bundan sonra yapılması gereken hamleyi güçlendirerek geliştirmek ve hedefine ulaştırmak olmalıdır. Birinci yılında görüldü ki önemli gelişmeler sağlanıyor ve sonuçlar alınabiliyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin umut hakkı yasasını ele alması ve bu konuda bir karara gitmesi bunlardan biridir. Yine Önder Apo'yla bir görüşmenin geçekleşmesi böyledir. Bütün bunlar Küresel Özgürlük Hamlesi'nin hedefleri doğrultusunda yol aldığını gösteriyor. O halde yapılması gereken bu yolun sonuna ulaşmak, yani hamleyi sonuca ulaştırmaktır. Şüphesiz bu da hamlenin daha da büyütülmesiyle sağlanabilir. Dolayısıyla daha güçlü ve daha yaygın eylem ve etkinliklere ihtiyaç vardır. Bu kapsamda halkımızın ve bütün dostların daha fazla hamleye katılması gerekir. PKK ve KCK kadroları, yurtsever ve sempatizanlarımız hamle kapsamında halkı daha fazla örgütlemeli, daha çok dost kazanmak için daha fazla çalışmalıdır.
ANTİ-ŞOVENİST MÜCADELE ÖNEMİNİ KORUYOR
Bahçeli’nin açıklamaları, peşi sıra verilen görüş yasakları ile medyada ve siyaset arenasında yapılan manipülasyonlar birlikte ele alındığında; faşist iktidarın, Önderliğe dönük hesapları nedir? Önder Apo’nun tecrit altında geliştirdiği direniş ve duruşu, DEM Milletvekili Ömer Öcalan’ın Önder Apo’yu ziyaretinde Önderliğin verdiği mesajı nasıl anlamak gerekiyor?
İmralı sistemiyle bizlerin tutumumuzda taviz vermemiz, ilkelerimizden vazgeçmemiz bekleniyor. Yoksa Önder Apo'nun tutumunu değiştirmesine dönük devletin veya iktidarın bir beklentisi yoktur. Elbette Önder Apo üzerinde tarihte görülmeyen türden çok ağır bir baskı ve tecrit vardır. Bu en ağır işkencedir. Bu şekilde soykırımcı sömürgeci zihniyet bir taraftan Önder Apo'nun fikirlerinin dışarıya ulaşması ve bizlere güç vermesini engellerken öbür taraftan da Önder Apo'dan intikam almaya çalışıyor. İntikam duygularını tatmin etmenin ötesinde devlet bu tür yöntemlerle hiçbir sonuç alamaz. Bunu kendileri de iyi biliyorlar. Önder Apo'nun duruşu, özgürlüğe ve ilklere olan bağlılığı ortadadır. Bu olmasaydı ne İmralı sistemi olurdu ne de tecrit uygulamasına başvurulurdu. Dolayısıyla Önder Apo ve İmralı gerçeğini iyi anlamak gerekir. Bazıları yanlış değerlendiriyor, yanlış sonuçlara ulaşıyorlar. Öyle sanıyorlar ki sanki Önder Apo özgürlüğün ve halkların yarına olmayan adımlar da atabilir. Halbuki bu Önder Apo gerçeğini iyi anlamamanın, tanıyamamanın bir sonudur. Önder Apo hiçbir zaman ne Kürt halkının, ne de Türkiye'nin diğer halklarının ve Ortadoğu halklarının yararına olmayan bir adım atmaz. Önder Apo'nun yarım asırlık yürüyüşü bu gerçeği yeterince kanıtlamıştır. Yarım asırlık yürüyüşün hiçbir adımı yoktur ki özgürlüğün ve halkların yararına olmasın. 26 yıllık İmralı süreci de böyledir. Dolayısıyla özellikle Türkiyeli aydınların, sosyalist, demokrat ve yurtseverlerinin tereddüt içerisinde olan, bu gerçeği yeterince bilmeyen kesimleri bilgi sahibi kılmaları önemlidir. Şüphesiz bilinçli saptırma içerisinde olanlar da vardır. Bunlar şoven çevrelerdir ve kralcıdan daha kralcıdırlar. AKP-MHP'yle milliyetçilik, ırkçılık, faşizm yarışı içerisindedirler. Bu çevrelere diyecek bir şey olamaz. Onlarla ancak mücadele edilir. Türkiye'de şovenizm hala çok güçlüdür. Dolayısıyla anti şovenist mücadele önemini korumaktadır.
ÇÖZÜM NİYETİ YOK, SİYASİ OPERASYON VAR
Önder Apo, DEM Parti milletvekili Ömer Öcalan'la yaptığı görüşmede hem var olan durumu, hem de yaklaşımının nasıl olacağını net bir şekilde ortaya koymuştur. Önder Apo'nun görüşme gerçekleşirken tecrit devam ediyor demesini iyi anlamak gerekir. Eğer görüşme gerçekleşmesine rağmen ve Devlet Bahçeli dahil birçok devlet yetkilisinin bunca mesajına rağmen Önder Apo bunları söylüyorsa, demek ki ortada herhangi bir çözüm niyeti değil, devletin siyasi operasyonu vardır. Nitekim hem Devlet Bahçeli'nin hem de diğer devlet yetkililerinin açıklama ve yaklaşımları son derece manipülatiftir. Sanki olumlu bir şeyler yapılacakmış gibi bir algı yaratılıyor ancak gerçeklik bunun tam tersidir. Kürt sorunu yoktur, PKK düşmandır deniyor. Bu yaklaşım yüzyıllık inkar ve imha siyasetinin devam ettirildiğini göstermektedir. Dolayısıyla özel savaş ağırlıklı bir süreç yürütülmektedir. Önder Apo'nun, tecrit devam ediyor, sözünün anlamı budur. Bununla Önder Apo, özel savaşa vurgu yapmıştır. Siyasette olduğu kadar medyada da yoğun bir manipülasyon vardır. Türkiye'de medya her daim devletin soykırım konsepti temelinde geliştirdiği siyasi stratejileri topluma kabul ettirme işlevini görmüştür. Bunun ötesinde bir basın ve medya yayıncılığına izin verilmez. Dolayısıyla devlet medyasına bakılarak devletin ve iktidarın nasıl bir yaklaşım içerisinde olduğunu anlamak mümkündür.
Şüphesiz niyeti ne olursa olsun Türk devleti, Önder Apo'nun ayağına gitmek, muhataplığını kabul etmek zorunda kalmıştır. Bir de bu gerçeklik vardır. Bunun elbette dışarıdaki gelişmelerle de bağı vardır. Ortadoğu'daki gelişmeler Türk devletini oldukça kaygılandırıyor. Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Ortadoğu yeniden dizayn edilirken ulus-devlet sisteminden teşkil olan yapısı aşılıyor. Bu da Ortadoğu'nun en ulus-devletçi yapısına sahip olan Türk devletini telaşlandırıyor. Çünkü Türk devleti bu gidişatın kendisine dokunacağını, tekçi ulus-devletçi yapısını koruyamayacağını görüyor. Bunu gördüğü için var gücüyle buna karşı çıkıyor, önlemeye çalışıyor. Fakat AKP-MHP iktidarını Önder Apo'nun ayağına gitmeye ve muhataplığını kabul etmeye zorlayan esas neden Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin varlığıdır. Ortadoğu yeniden dizayn edilirken ve ulus-devlet yapısı aşılırken hareketimizin varlığı ve hareketimiz öncülüğünde artarak büyüyen mücadele soykırımcı sömürgeci Türk devletini kaygılandıran esas nedendir. Eğer hareketimiz ve hareketimiz öncülüğünde gelişen mücadele olmasaydı Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı Ortadoğu'daki gelişmelerden bu derecede kaygıya kapılmaz, deyim yerindeyse sağlama basacaktı. Nitekim AKP-MHP iktidarı tüm varlığıyla hareketimizin tasfiye olması ve Kürt soykırımının tamamlanması için çalışmıştır. En geç cumhuriyetin 2. yüzyılına girmeden önce hareketimizin tasfiye edilmesi ve böylece Kürt soykırımı önündeki engelin kaldırılması hedeflenmişti. Ancak AKP-MHP iktidarı bunu başaramamış, hareketimizi tasfiye edememiştir. Bu, AKP-MHP iktidarında büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Denilebilir ki 2024 yılında hareketimiz öncülüğünde yürüyen mücadele AKP-MHP iktidarına büyük hayal kırıklıkları yaşatmıştır. Gerillanın direnişi kırılamamış, Kürt halkına boyun eğdirilememiş ve neticede tasfiye konsepti sonuçsuz kalmıştır.
Ancak Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı soykırım zihniyetinden ve politikalarından vazgeçmiş değildir. 2023 sonu itibariyle ve 2024 yılı içerisinde siyasi ve askeri olarak hareketimizin ve halkımızın geliştirdiği mücadele neticesinde büyük darbeler almış, yürüttüğü tasfiye ve soykırım konsepti sonuçsuz kalmış, ancak zihniyetinde ve politikalarında ısrar etmeyi sürdürmüştür. Dün olduğu gibi bugün de tümüyle hareketimizin tasfiyesi ve halkımızın soykırımı için çalışmaktadır. Zaten Suriye'de ortaya çıkan yeni durumla birlikte kendisine bağlı SMO çeteleriyle birlikte Rojava'ya yönelmesi ve Rojava'ya ilişkin saklamaya sakınmadığı işgal ve soykırım planları gerçeği tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır.
İMRALI SİSTEMİ CPT VE AVRUPA KURUMLARINCA YÖNETİLİYOR
Önder Apo’ya yönelik uygulanan tecride yönelik yıl içerisinde CPT ve AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu açıklamalar yaptı. Yine raporlarda umut hakkına yönelik vurgular oldu. Bu açıklamaları ve ilgili uluslararası kurumların tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kurumların hangi uygulamaları İmralı işkence sistemine hizmet ediyor?
Önder Apo uluslararası bir komployla alındı ve Türk devletine teslim edildi. Önder Apo'nun uluslararası komploya maruz kalması Önder Apo, Hareketimiz ve halkımız üzerinde geliştirilmek istenen uluslararası planın sonucuydu. Bu plan en genel anlamda Ortadoğu yeniden dizayn edilirken Türk devletinin istemlerinin dikkate alınması, dolayısıyla yeni Ortadoğu dizaynında Kürtlere yer verilmemesidir. Bu bir taraftan Türk devletinin istemi ve dayatması olurken, bununla birlikte ABD, İsrail, İngiltere başta olmak üzere kapitalist modernist güçler PKK'nin demokratik özgürlükçü çizgisini kendileri için tehlikeli görmüşlerdir. Bu iki anlayışın çakışması Önder Apo, hareketimiz ve halkımıza karşı böyle bir planın geliştirilmesiyle sonuçlanmıştır. İmralı sistemi de tümüyle bu plan kapsamında oluşturulmuştur. Dolayısıyla İmralı sistemi uluslararası güçlerce yönetilen bir yerdir. Buna özel bir yer de denebilir. Önder Apo İmralı'yı Guantanamo'ya benzetmiştir. Bilindiği gibi Guantanamo'da hiçbir ulusal veya uluslararası hukuk işletilmiyordu. Tamamen siyasi bir yerdi. İmralı da tümüyle böyledir. Hiçbir ulusal ve uluslararası hukuk işletilmiyor. Zaten uluslararası komplo hukukun tümüyle devre dışı bırakılmasıyla gerçekleşmiştir. Dolayısıyla İmralı sistemiyle ilgili kılınmış bütün kurumlar hukuku tanzim etmek için değil, hukuksuzluk halini örtmek ve sürdürmek için vardırlar. Bu kurumların başında CPT ve diğer Avrupa kurumları gelmektedir. Önder Apo İmralı'ya ilk götürüldüğünde kendisini CPT heyetinin karşıladığını belirtmiştir. Bu, İmralı sisteminin CPT ve Avrupa kurumlarınca yönetildiğini gösteren en açık kanıttır. Beş yıldır Önder Apo üzerinde sürdürülen mutlak tecride karşı hiçbir resmi kurumun tepki göstermemesi ancak bununla açıklanabilir.
Tıpkı uluslararası komplonun gerçekleştirilmesinde olduğu gibi İmralı'daki uygulamalar konusunda da Avrupa hukuku ve yasaları çiğnenmiştir. Uluslararası komploda yer alan güçler kendi yasalarını ve hukuklarını açıkça ihlal etmişlerdir. Aynı durum İmralı'daki uygulamalar konusunda CPT, AİHM, AK ve Bakanlar Komitesi tarafından da sürdürülmüştür. İmralı'da hukuk tümüyle devre dışı bırakılmasına, mutlak tecritle aleni bir işkence uygulamasına ve insanlık suçu işlenmesine rağmen bugüne kadar bu kurumların hiçbiri sorumlulukları olmasına rağmen bu uygulamalara karşı tutum almamışlardır. En basitinden bahsedersek, CPT İmralı'ya yaptığı ziyaretlerin sonuçlarını bile açıklamamıştır. Bunun Türk devletini zora sokmama yaklaşımı olduğu çok açıktır. Oysa CPT daha önce İmralı'da tecrit olduğunu, tecridin bir işkence olduğu ve kabul edilemeyeceğini, yine İmralı Adası'nın cezaevi olmaya uygun olmadığını belirtmiştir. Ancak aynı CPT bu kararlarına sahip çıkmadığı gibi, takındığı tutumla İmralı'daki uygulamaları meşrulaştırmaya çalışan bir yerde durmuştur. Benzer yaklaşımlar diğer Avrupa kurumları için de geçerlidir. AİHM Önder Apo'nun adil yargılanmadığına hükmetti, ancak Türk devleti var olanı sürdürürken buna karşı bir tutum geliştirmedi. Yine 2014 yılında Önder Apo'nun umut hakkından yararlandırılması gerektiğini belirtti, ancak aradan geçen on yıla rağmen hiçbir şey yapmadı. Tüm bu olanlar karşısında harekete geçmesi ve Türk devleti hakkında kararlar alması gereken Avrupa Konseyi de hiçbir yapmamış, Türk devletini zorlayacak hiçbir tutum içerisine girmemiştir. Türk devleti tüm bunlardan cesaret almıştır. Mutlak tecrit dahil İmralı'daki bütün uygulamaları bundan aldığı cesaretle geliştirmiştir.
TÜRKİYE’YE SÜRE TANINMASI KABUL EDİLEMEZ
Bakanlar Komitesi'nin umut hakkına ilişkin aldığı karar önemliydi. Çok açıktır ki Bakanlar Komitesi'nin aldığı bu karar Küresel Özgürlük Hamlesi'nin yarattığı etkinin ve basıncın sonucu olmuştur. Yoksa çok önceden alınması gereken bir karardı. Öte yandan kamuoyuna yaptığımız açıklamada da belirttiğimiz gibi hem çok geç alınmış bir karardır, hem de Türk devletine süre tanınması kabul edilecek bir durum değildir. Zaten AİHM'nin kararına rağmen Türk devleti 10 yıldır bu temelde hiçbir adım atmamıştır. Bırakalım adım atmayı, İmralı'da tam bir ölüm sistemi kurmuştur. Durum bu kadar açıkken Bakanlar Komitesi'nin tekrardan Türkiye'ye süre tanıması hiçbir şekilde kabul edilemez. Eğer zerre kadar hukuk işletilecekse bir an önce Türk devletinden İmralı'daki insanlık suçunun, hukuksuzluğun, mutlak tecrit ve işkencenin sonlandırılması ve Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne kavuşturulması istenmeli ve bu sağlanmalıdır.