İnsan değerinin tüketilmeye çalışıldığı bir çağda, direniş ve cesaretle dünya çirkinlerine meydan okuyan Rojava topraklarında tanıdım Cihan yoldaşı. Kadın aklıyla, yüreğiyle yaptığı haberlerden tanıdım onu. Dokunduğu her şeyi güzelleştiren, anlam kazandıran bir tılsımı vardı sanki. Kadrajına takılan bütün güzellikleri ve direniş anlarını kişiliğinde toplamıştı. Yüreğinin değdiği anlamları çoğaltmak, büyük bedeller verilerek oluşturulan yaşam parçalarını korumak ve onların tanıklık ettiği direnişi dünyaya duyurmak için gelmişti Rojava’ya. “Onurlu bir yaşam için direnmek, yürümek ve gelmek gerekirdi” diye dinlendiriyordu sürekli. “Tüm acılara, zorluklara, geriye çeken tüm korkulara, tüm karanlık zamanlara rağmen direnmek, yürümek ve gelmek gerekirdi” diyordu ağız dolusu gülerek.
Her şeyi çok heyecanla anlatıyordu. İnsan, onun anlattığı hiçbir şey karşısında kayıtsız kalamıyordu. Kendine çeken, kendini dinleten, kendini sevdiren ve kendini özleten halleri vardı Cihan’ın…
Herkesin bir hayali vardır. Cihan’ın hayali, doğru bir gazeteci olmak; bu halkın yaşadığı acıyı da direnişi de doğru ve objektif bir şekilde yansıtmaktı. Herkes hayallerini gerçekleştirme cesaretine, hayallerinin peşinden gitme kararlılığına sahip değildir. İşte Cihan’ı farklı kılan buydu: O, hayalleri için cesaret gösterecek biriydi. Herkes yürür, herkes yol alır, ama herkes gerçeğin ateşine koşarak dalamaz.
Cesaretliydi Cihan, aslında bu cesaretiydi onu hakikatin peşine düşüren. Tarih bilinciyle gerçeğin peşine düşme arayışı, gözlerinde parıltıya, yüreğinde heyecana dönüşüyordu. Acı ve direniş içinde yaşayan halkın sesini duymayanlardan, unutanlardan nefret ediyordu. Unutmanın, görmemenin bir korkaklık biçimi olduğuna ikna olmuştu. Bu yüzden her şeyi belleğinde kaydediyordu. Unutmuyordu, unutturmuyordu.
O, yüzüne gözlerine bakarak tanınıp anlaşılacağı gibi, her insan onun yüzüne ve gözlerine bakarak kendisini de görebilirdi. Direnişin, özgürlükte ısrar eden ruhuyla bütünleşerek yol aldı. Cihan yoldaş, bu cihana sığmaz büyüklükte bir yüreğe, haksızlıkları kabul etmeyen bir vicdana ve bedeli ne olursa olsun peşinde koşmakla kendini yükümlü gördüğü bir hakikat arayışçılığına sahipti. Direnişi bilmeyen, hissetmeyenin; acıyı hissedip anlatması da mümkün olmaz.
Bundan dolayı Cihan yoldaş, direnişi ve acıyı dünyaya anlatmayı amaçlayan bir çalışmanın içinde var etti kendini. Hakikat nerede çarpıtılıyorsa, yalan nerede hükmünü icra etme gücünü göstermişse-gösteriyorsa, insanlık doğru habere nerede hasret kalmışsa, doğru haber nerede yaşama bedel kılınmışsa, işte Cihan yoldaş bir gazeteci olarak oradaydı. Rojava’nın temsil ettiği değerlere bağlı kaldı; bu değerlerin korunmasının ve dünyaya en doğru temelde taşınmasının haberciliğini yaptı. Kalemini, kamerasını ve mikrofonunu bu amaçla kullandı. Cihan yoldaş, sadece Tişrin’de bir güncel çarpıtmayı düzeltmiyordu; bir günlük haberin peşinde değildi. Tarihin çarpıtılmasına meydan okuyor, hakikatin iyilik, güzellik ve doğruluk anlamlarına kavuşmasına öncülük yapıyordu. Bu yüzden hedef alındı.
Elinde sadece kamerası vardı; gerçeği dünyaya haykırmak için oradaydı. İnsan haklarından ve halkların özgürlüğünden bahseden uluslararası öğretiler çöp tenekesinde debelenirken ve bu insanlık dışı saldırılara karşı sus pus olurken O, dünyaya gerçekleri haykırıyordu. Şimdi Cihan’dan bir soluk hep buralarda, hep yüreğimizde olacak. Kalemi ve kamerasına yüklediği anlamlara hep yeni anlamlar yüklenecek. Ve biliriz ki hiçbir güç, hakikati susturamadı, susturamayacak!