Devletin sıfır noktasına varmak

Rojhat ve Erdal, günlerce süren yolculuklarının sonunda 1 Ekim günü devletin sıfır noktasına vardı. Belirledikleri hedefe sakince ilerleyip mesajlarını duyurdu.

Her adım başında kontrol noktası.

Çelikten zırhla korunan duvarlar, kurşun geçirmez camlar.

Harekete duyarlı sensörlü kameralar.

Her türlü olağanüstü hareketi anında tespit etme kabiliyeti.

24 saat boyunca deneyimli personel tarafından gözlem.

Sıfır kör nokta.

Daha bilmediğimiz pek çok ek güvenlik tedbiriyle yoğun bir güne hazırlanıyordu Kızılay’daki Atatürk Bulvarı.

1 Ekim’de Meclis’in açılışı yapılacaktı.

Çatılarda keskin nişancılar, tepede sürekli keşif yapan dronlar, böyle günlerde hiç eksik olmazdı.

Her olasılık hesaplanır, çöp kutuları bile kontrol edilirdi.

Tabiri caizse kuş uçurtulmazdı.

Ne de olsa burası devletin sıfır noktasıydı. Bu noktaya girmek için en üst düzeydeki tüm güvenlik duvarlarını aşmanız gerekirdi. Aksi taktirde en küçük şüphede GBT’ye alınır, sicil taramasından geçirilirdiniz. Böyle bir günde bu noktaya girebilmek için ya devletin adamı olmalıydınız ya da hayalet.

Rojhat ve Erdal, günlerce süren yolculuklarının sonunda 1 Ekim günü Atatürk Bulvarı olarak bilinen devletin sıfır noktasına vardılar. Belirledikleri hedefe doğru sakin bir şekilde ilerlediler. Eylemlerini başarılı bir biçimde gerçekleştirerek vermek istedikleri mesajı, tüm dünyaya duyurdular.

ALGILAR ALTÜST EDİLDİ

Eylemin ardındaki fikir, hedefine vardı ve onu tam 12’den vurdu. Özgürlük Hareketi, 50 yılı aşkın mücadelesinde faşizme karşı direnen en önemli kale olma konumunu koruyor. Bu uğurda binlerce şehit verdi. Devlet organizasyonuna karşı tek alternatif. Bu anlamda Rojhat ve Erdal’ın eylemi devlete karşı yapılmış bir eylemdir. Bu eylemle algılar altüst edilmiş, ‘olmaz teorileri’nin tamamı çürütülmüştür. Faşizmin tüm dayanakları boşa çıkartılmış, zihinlerde hüküm süren korku duvarları paramparça edilmiştir. Yukarıda saydığımız tüm güvenlik mekanizmalarına rağmen bu eylem gerçekleşebilmiştir. Üstelik Rojhat ve Erdal ne devletin adamlarıdır ne de hayalet. Gündüz ortası Türk İçişleri Bakanlığı'nın kapısına arz-ı endam etmişlerdir. Körü oynayanlar onları görmek zorunda kalmış, sağır rolüne yatanların kulak zarı yırtılmıştır. Gece gündüz ‘bittiler’ diyenler, kaptıkları koltuklarında korkudan dillerini yutmuş, bugüne kadar susanlar konuşmak zorunda kalmıştır.

SON KÜRT’Ü İŞARET EDERSEN

İlk anda değişiklik yaratan olayların kendisi olduğu sanılır ancak iyi bir gözlemci, olayın arkasındaki düşünce, alışkanlık ve inanç sistemini görebilir. Bugün devlet dediğimizde aklımıza toplumu uyutan, yutan, sindiren bir mekanizma geliyor. Tekniğin gücünü de arkasına alan devlet, sanki her şeyi gören, bilen bir tanrıymış gibi davranıyor. Toplum tam da devletin yaratmış olduğu bu algıdan dolayı siniyor, sessizleşiyor. Sessizlik çoğaldıkça pervasızlaşan devlet, kültürleri, inançları, toplumun değerlerini tek tek kıyımdan geçiriyor; fiziki soykırımlara kadar varan faaliyetlerin içine giriyor. “Son terörist kalıncaya kadar”diye çığıranlar, son Kürt’ü işaret ediyor. Tüm dünya ise sessiz. Dağlarda her gün patlayan bombaların sesi bile bu sessizliği bozmaya yetmiyor.

YAPACAK TEK ŞEY KALIYOR

Bu örgütlü kötülüğe karşı ülkesi parçalara ayrılan Kürtler direniyor. Kürtler, sömürge ve köleliğe karşı verdikleri savaşta devleti iyi tanıdı. Özellikle Önder Apo’nun yeni paradigmasıyla hücrelerine kadar çözümledi. Devlet de vahşi yüzünü daha açık bir biçimde göstermekten imtina etmiyor. Kurdistan dağlarında patlayan yasaklı bombalar, kullanılan kimyasal silahlar, zindanlarda işkence ve ölüme mahkum edilen on binlerce tutsak, bu vahşetin bir boyutu. Diğer boyutuysa her alana boca edilen özel savaş uygulamaları. İşte devlet ne kadar vahşileşirse vahşileşsin, insanlık adına özgürlükten asla vazgeçmeyecek olanlar var. Rojhat ve Erdal, bunun temsilidir.

YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI

Devletin yaratmış olduğu korkunun yıkılması anlamına gelen bu tarihi eylemin sonuçları, zamanla daha fazla belirgin hale gelecektir. Şimdilik net olan şudur; Rojhat ve Erdal’ın devletin kapısında bombalarını patlatması, yeni bir dönemin başlangıcıdır. Özgür yaşam çığlıklarını yükselten tüm toplumların sesi oldular. Bu, şimdilik belki de anlayabildiğimiz en somut sonuçtur.