Her şeye rağmen direniş-5

Maxmur Kampı'na yönelik ambargo ve kuşatma devam ettiği sürece halkın sağlık ve ekonomik sıkıntılar daha da artacaktır.

Maxmur dosyamızın bu bölümünde kampa yönelik saldırılar, mültecilere karşı uygulanan politikalar, DAİŞ tehlikesi ve Türk devletinin saldırılarına dikkat çekeceğiz. Maxmur Kampı'nda kalan yurttaşların iradelerine her çeşit saldırılar devam ediyor.

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Codid-19) salgını 3. dünya savaşının biyolojik saldırılarla süreceğini göstermiştir. Bu salgın ve medya aracılığıyla kendilerine karşı gelmemeleri için topluma büyük bir korku aşıladılar. Diğer taraftan kapitalist sisteme bağlı devletler özellikle Türk devleti Libya ve İdlib'de büyük bir sıkışma yaşamakta ve bu süreci bir fırsat olarak değerlendirip Kürt halkını katlederek, Kürdistan'ı işgal etmeyi hedefliyor. Türk hükümeti bu şekilde ömrünü uzatmak istiyor. Bu yüzden bütün güçlerini ve işbirlikçileri olan hain Kürtleri de devreye sokmuş durumda.

MAXMUR ŞAHSINDA DEMOKRATİK ÖZERKLİK SİSTEMİNİ YOK ETMEK İSTİYORLAR

Maxmur'a yönelik ambargo ve Zinê Wertê'deki provokasyon yaşanan durumu bir kez daha ortaya koyuyor. Tek amaçları Kürdistan'ı işgal etmek ve özgür Kürt kimliğini yok etmek. Şüphesiz yurtsever ve onurlu Kürtlerden, Kürt Özgürlük Hareketi'ne, Rojava'ya, Şengal'e ve Maxmur'a kadar Demokratik Özerkliğin esas alındığı her yer ve herkes hedefte. Çünkü kapitalist sistem ve ulus devletler kendilerine alternatif olan sistemlere her zaman saldırmıştır. Maxmur Kampı bunun somut örneğidir.

Maxmur'a yönelik kuşatma ve ambargo DAİŞ ve hava saldırılarının daha artmasına neden oldu. Maxmur şahsında Demokratik Özerlik sistemini, felsefesini ve ideolojisini ve özgür Kürt iradesini yok etmek istiyorlar.

AMBARGO ZAMANINDA 2 DEFA SALDIRI YAPILDI

Ambargo sürecinde 19 Temmuz 2019 günü Maxmur Kampı savaş uçakları tarafından bombalandı. Bombardımanda 2 sivil yaralandı. Yine 15 Nisan'da da Türk savaş uçaklarının kampı bombalaması sonucu yayladan dönen 3 sivil kadın katledildi. Daha önce de kampın bombalanması sonucu hayatını kaybeden ve yaralanan siviller olmuştu.

SAVAŞ UÇAKLARININ HAREKETLİLİĞİ

Ambargo sürecinde keşif uçaklarının Maxmur semalarında dolaşmadığı gün hemen hemen hiç eksik olmuyordu. Keşif uçaklarının yanı sıra savaş uçakları da sürekli Maxmur semalarında dolaşıyordu. Bu savaş uçaklarının Türk devletine, Irak hükümetine ya da DAİŞ'e karşı oluşturulan uluslararası koalisyona mı ait olduğu bilinmiyordu. Uçak hareketliliğine karşı ne Irak hükümeti, ne de Güney Kürdistan hükümeti her hangi bir ses çıkardı. Bu da şüphe ve tehlikeleri daha da arttırıyor.

MAXMUR HALKI TÜM SALDIRILARA RAĞMEN GERİ ADIM ATMADI

26 yıldır her türlü zorluğa ve zulme karşı boyun eğmeyen Maxmur halkı, ambargo ve kuşatmaya karşı da diz çökmedi. 10 aydan fazla bir zamandır halk sıkıntılı bir süreç yaşıyor. Türk devleti insanlık dışı ambargo ve saldırılardan sonra halkın teslim olacağını zannetti. Fakat Zagros ve Botan'ın suyunu içen direnişçi Maxmur halkı Türk devletinin hayallerini suya düşürdü, Kürdistan ve insanlık için üzerlerine düşen rolü bir kez daha oynadılar.

Şehit Rüstem Cudi (Maxmur) Kampı Diplomasi Komitesi üyesi mamoste Seîd Çomlek, Maxmur'a yönelik saldırıları, işgalci Türk devletinin politikalarını, DAİŞ çetelerinin saldırılarını ve halkın yaşananlara karşı tutumunu değerlendirdi.

HALK BÜYÜK ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYA

10 aydır uygulanan kuşatma ve ambargodan dolayı Maxmur halkının büyük zorluklar çektiğini belirterek sözlerine başlayan mamoste Çomlek, "Halkın çoğu Hewler'de çalışarak geçimini sağlıyordu. Fakat Hewler'e gidiş-dönüşler KDP asayişi tarafından tamamen yasaklandı. Hastalarımız olduğu halde gidişlere hala izin vermiyorlar. Ağır hastalarımıza dahil büyük engeller çıkarıyorlar. Hewler'den gelen yurttaşlar KDP tarafından tutuklanıyordu, buradan Hewler'e gidenlere de engel olunuyordu.

Ambargodan dolayı hayatını kaybeden insanlar oldu. Hamile kadınlar da kontrol noktasından geçirilmedikleri için çocuklarını kaybettiler. Kalp hastası olan ve Hewler'deki hastaneye gitmek zorunda olanlara dahi izin verilmedi. Bu 10 aylık ambargo sürecinde Maxmur halkı çok büyük sıkıntı ve zorluklar çekti. Bu zorluk ve sıkıntıları hala da devam ediyor" dedi.

AMAÇ KAMPIN DAĞITILMASIYDI

Kamplara yönelik ambargonun yıllar önce de uygulandığını hatırlatan Çomlek, "Özellikle 1995 yılında Etrûş Kampı KDP güçleri tarafından ambargoya maruz kalmıştı. O dönem amaçları kamptaki yaşamı sona erdirmekti. Çünkü kamptaki yaşam KDP'ye ağır geliyordu, oradaki insanların yaşamını kabul etmiyordu. Bu yüzden ambargo uyguladı. 3 ay gidiş-dönüşler ve temel gıda ulaşımı yasaklandı. O dönemde de halk büyük sıkıntılar çekti. Birçok kişi ambargo sırasında hayatını kaybetti.

Bilindiği gibi KDP Türk devletinin desteği ile bu ambargoyu devreye koymuştu. Yine Irak merkezi hükümet de ekonomik ve siyasi çıkarları gereği bu duruma sessiz kalıyor. Türk devletinin baskıları ve KDP'nin isteği ile bize dönük ağır bir ambargo yürütülüyor. İrademizi kırmak, demokratik ve komünal yaşamdan vazgeçmemizi istiyorlar" diye konuştu.

AMBARGONUN SONA ERMESİ İÇİN EN ÜST SEVİYEDE EYLEMLERİN OLMASI LAZIM

Maxmur halkının bilgili bir halk olduğuna dikkat çeken mamoste Çomlek konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Kampta yaşayan halk yıllardır kendini eğiten bir halktır. Politik bir toplumdur. Halk işgalcilerin ve KDP'nin tutumunu çok iyi biliyor. Bu insanlık dışı uygulamalara karşı halk direnerek duruşunu ortaya koyuyor. Türk devleti ve KDP'nin amacı kampı boşaltmak. Fakat kamp halkı bu saldırılara karşı birliğini daha da güçlendiriyor.

Ambargonun daha da uzayacağı görünüyor. Ambargo uzadıkça sıkıntı ve zorluklar daha da artacaktır. Hem sağlık hem de ekonomik anlamda tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor. Bu yüzden kampa yönelik ambargonun sona ermesi için hem Kürdistan’da hem de Kürdistan dışında güçlü eylemler yapılmalı. Türk devleti ve KDP'nin yaklaşımı kınanmalı."