Son üç yıldır Devrimci Halk Savaşı stratejisinin tüm devrim kurumlarının gündeminde olmasına rağmen, gerekliliklerinin tamamıyla yerine getirilmediğine işaret eden HSMKK, mücadelenin Devrimci Halk Savaşı çizgisine göre yürütülebilmesi için formülü şöyle ortaya koydu: “Aslında Devrimci Halk Savaşı’nın esas ayağı halktır ama Medya Savunma Alanları’nda halk yoktur. Halk olmadığı için diğer bir ayak olan öz savunma örgütü de olamaz. Bunun için bu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı iki ayak üzerinden geliştirilmektedir. Nedir bunlar? Birincisi, gerilladır. Herhangi bir savaşçı değil uzman, branş sahibi gerillalardan oluşmuş timlere dayalı koordineli gerilladır. İkincisi ise yeraltı savaşı; yani tünel savaşıdır. Biz Medya Savunma Alanları’nda halkın yokluğunu coğrafyanın stratejik yapılanmasıyla ve gerilla savaşını geliştirmeye elverişliliğiyle gidermek istiyoruz. Doğrudur; halk yoktur ama halkın dışarıdan direnişe destek olması ve coğrafyanın çok stratejik olması bu açığı kapatacaktır. Bunun için biz Devrimci Halk Savaşı’nı böyle yer altı ve uzman tim savaşı yöntemleriyle örgütledik. Ama halkın bulunduğu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı her dört ayak üzerinden örgütlenmelidir. Bunlar halk, gerilla, öz savunma ve yer altı savaşı-tünel savaşı örgütlenmeleridir. Eğer bugün hem yer altı-tünel savaşı hem de koordineli uzman tim savaşı yürütülürse, düşmanın hava güçleri boşa çıkarılabilir, düşman istediği sonucu alamaz. Bunun yanı sıra, eğer ki halkın gücü de örgütlenirse ve halk da devrede olursa, yine halk içerisinde öz savunma örgütlenirse ve Devrimci Halk Savaşı her dört ayağı üzerinden yürütülürse, Devrimci Halk Savaşı mutlaka zafer kazanacaktır.”
Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanlığı (HSMKK) halk savunma güçleri komuta ve savaşçılarına yönelik bir mesaj yayınladı.
HSMKK’nin mesajında öne çıkanları paylaşıyoruz:
Önder Apo’nun 50 yıllık özgürlük yürüyüşü temelinde gelişen Kurdistan Özgürlük Mücadelesi, günümüzde tarihi ve stratejik bir dönemden geçmektedir. Özellikle bugün İmralı’da Önder Apo’nun muazzam direnişi ve anlamlı duruşu, yine Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın tarihi direnişi, AKP-MHP rejiminin soykırımcı işgal siyaseti ve saldırıları karşısında zirvesel bir düzeye ulaşmış bulunmaktadır.
Geçen bu yedi yıllık süre içerisinde Türk devleti gerillayı tasfiye etmek, Rojava’da Kuzey ve Doğu Suriye Devrimi’ni ortadan kaldırmak ve bu temelde Önder Apo’yu geri adım atmaya mecbur bırakmak için çok kapsamlı çabalar geliştirdi. Şüphesiz Türk devleti bu amacını gerçekleştirmek için hem İmralı’da tecrit ve izolasyonu derinleştirdi hem de halkımızı, Kürt demokratik siyasetini ve Türkiye demokratik-sol hareketini baskılarla pasifize etmeye ve iradesini kırmaya çalıştı. En temel toplumsal dinamik güç olan kadın özgürlük hareketine ve Kurdistan gençliğine dönük olarak faşist baskılarını çok kapsamlı bir biçimde geliştirdi. Geçen bu yıllar içerisinde Kurdistan halkının tüm temel mücadele dinamiklerine dönük olarak faşist baskılar ile özel ve psikolojik savaşı kapsamlılaştırdı. Ancak esas olarak da en fazla da İmralı, gerilla ve Rojava Devrimi üzerinde durdu. Yani Türk devleti gerillayı ve Rojava Devrimi’ni tasfiye etmek için elinden ne geliyorsa yaptı ama sonuç olarak bu amaçlarına ulaşamadı. Fakat bu savaş kendisi için de ölüm-kalım savaşı anlamını taşıdığından amaçlarından vazgeçmedi. Bunun için de şimdi Türk faşizmi ve soykırımcılığı karşısındaki mücadele önemli ve kritik bir düzeye ulaşmış durumdadır.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI KAPSAMLILAŞABİLİR
Bilindiği gibi Kurdistan özgürlük sorunsallığı sadece bölgesel bir sorun değildir; uluslararası bir sorundur. Kurdistan’ı işgal eden güçler hem Osmanlı döneminde hem de TC döneminde Kürt sorununu hep dış güçlerin yardımlarıyla çözmek istediler. Kürt sorunu için sadece sömürgecilik yapmakla sınırlı kalmadılar; hegemonik güçlerin desteğiyle sömürgeciliklerini hakim kıldılar, dayattılar. Özellikle Türk devleti sürekli Türkiye’nin jeo-stratejik durumunu pazarlık konusu yaparak ve bu temelde doğulu ve batılı hegemonik güçler arasında oynayarak her iki taraftan da yardım almak istedi. Yine tek taraftan güç alarak da Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin üzerine gitmeyi esas aldı. Çoğunlukla bu biçimde sonuç aldı.
Ancak günümüzde Üçüncü Dünya Savaşı yaşanmaktadır. Bu savaşın merkezi Ortadoğu’dur ama Ortadoğu’da da tıkanma söz konusudur. Onun için Üçüncü Dünya Savaşı şu an Doğu Avrupa’ya doğru yayılmış durumdadır. NATO ve Rusya arasında Ukrayna coğrafyasında gelişen bir savaş söz konusudur. Ukrayna’daki savaş Üçüncü Dünya Savaşı’nı yeni bir aşamaya taşıdı. Bilindiği gibi yedi aydır devam eden bu savaş gün geçtikçe daha da tehlikeli bir hal almaktadır. Hegemonik güçler arasındaki durumun ve çelişkilerin Uzak Asya’ya ve Pasifik kıyılarına yayılması ve buralarda da çelişkinin daha fazla derinleşmesi ihtimali söz konusudur. Bu biçimiyle Üçüncü Dünya Savaşı’nın daha da kapsamlılaşması ihtimalinin olduğu daha açık ve net bir biçimde görülmektedir. Zaten tüm taraflar da kendilerini böylesi bir savaşa hazırlamaktadır.
Rusya başta Ukrayna’yı tamamıyla işgal edebileceğini ve bu biçimde NATO karşısındaki pozisyonunu güçlendireceğini düşünüyordu. Ancak Rusya’nın bu hesapları tutmadı. Çünkü NATO da Ukrayna’da hazırlık yapmıştı. Bunun için Rusya’nın ilk planı başarılı olmadı. Rusya planında değişiklikler yapmak zorunda kaldı ve yeni bir stratejiyi esas aldı. Tüm Ukrayna’yı almaktan vazgeçmiş de onun yerine kendi sınırlarına yakın olan Donetsk ve Luhanks gibi bölgeleri alarak Ukrayna’yı sınırlandırmak ve NATO güçlerine de cevap olmak istiyormuş gibi bir taktik uyguladı. Bu temelde Ukrayna topraklarında belli düzeyde ilerledi. Ancak buna karşı NATO güçleri de Rusya’ya karşı çok kapsamlı bir biçimde ambargo uyguladılar. Aynı zamanda Ukrayna ordusunu gönüllü milislerle desteklediler; çağın teknolojisini Ukrayna ordusuna sundular. Bu biçimiyle Ukrayna’da savaş gün geçtikçe kızgınlaştı ve artık Rusya’nın ilerleyişi neredeyse durdurulmuş durumdadır. Hatta Ukrayna bu son dönemlerde Rusya’ya karşı saldırılar da geliştirdi.
Öyle görülüyor ki NATO Ukrayna’da önümüzdeki aylar içerisinde sonuç almak için büyük hazırlıklar yapmaktadır. Ancak Rusya yönetimi ve Putin de bu durumu erken fark etti; karşı saldırıların önünü almak için ele geçirdikleri dört bölgeyi Rusya’ya katmak, Rusya topraklarına dahil etmek için bir referandum yaptı. Her ne kadar birçok kesim bu referandumu kabul etmese de Rusya bu referandumla kazanımlarını korumayı hedefledi. NATO’nun üstü kapalı desteği temelinde Ukrayna ordusunun geliştirebileceği saldırılar ve ilerlemeler karşısında da, “topraklarıma dönük saldırı var ve topraklarımı korumak için her türlü silahı kullanma hakkım vardır. Bunun için de nükleer silah kullanma hakkım vardır” demek istedi. Zaten bir süredir Rusya nükleer silah ile NATO’yu tehdit etmek istiyor. Bu esas olarak kendisine karşı olan saldırıları durdurmak içindir. Ancak bu da taraflar arasındaki çelişkilerin çok daha derinleşeceğini göstermektedir. Esas olarak Rusya’ya dönük olan ambargo, beklendiği gibi bir etki yapmadı. Onun için Rusya’ya karşı çok kapsamlı bir askeri saldırı yapmak istiyorlar. Rusya da bunu fark etti ve bunun karşısında böylesi bir tedbir aldı. Bu ne kadar sonuç alır ya da almaz, önümüzdeki günler bu durumu netleştirecektir.
TC HER İKİ TARAFTAN DA YARARLANMAK İSTİYOR
Bu gelişmeler, güçler arası çelişkinin arttığını ve TC’nin de her iki taraf arasındaki çelişkilerden yararlanmak istediğini göstermektedir. Türk devleti hem NATO üyesidir hem de Rusya’yla da ilişki içerisindedir. TC Rusya’ya dönük ambargoya katılmayarak bu durumdan faydalanmak istemekte ve faydalanmaktadır. AKP-MHP rejimi bu biçimde Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı Rusya’dan da destek alarak kendini var kılmak hatta Rusya’nın desteğiyle seçime gitmek ve kazanmak istemektedir. Ancak taraflar arasındaki çelişki derinleştiği için, Türkiye’nin bu siyaseti de tıkanmaktadır. Bu çelişkilerin derinleşmesi Türkiye’yi bundan sonra tarafını netleştirmek ve tek bir tarafı tutmak zorunda bırakabilecektir. Bunun için Türkiye’nin sürekli iki tarafa dayanan ve farklı güçler arasında oynayan, bu biçimde Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı destek aldığı dış siyaseti, bugün bir tıkanmayla yüz yüzedir. Türk devleti dışarıdan aldığı destekle sonuca gitmek istemektedir ama bugün bu siyaset de zora girmiş durumdadır.
Bölgede de Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidara geldiği zaman, AKP-MHP rejimi de erken zafer sarhoşluğuna kapıldı. Rejim güçleri AKP-MHP’de, “işte Müslüman Kardeşler’in desteğiyle ve El Kaide, El Nusra ve Daîş gibi çeteleri de kullanarak, radikal İslamcı Selefi çizgideki çetelerle ve Yeni Osmanlı zihniyetiyle Ortadoğu’da kendimizi hakim kılabilir ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’ni yenebiliriz” diye düşündüler.
Kurdistan’da ise düşman işbirlikçi çizgiyi daha güçlü örgütlemek, her yerde koruculuğu yaygınlaştırmak ve ajanlığı geliştirmek istemektedir. Şimdi düşman Kurdistan’ın tüm parçalarında, Kürt toplumu içerisinde ajanlığı geliştirerek bu biçimde toplumu bozmayı hedeflemekte, ülkemizin Başûrê Kurdistan ve Rojava parçalarında ajan ağlarını örgütleyerek, buralardaki kazanımları anlamsızlaştırmaya çalışmaktadır. Şu unutulmamalıdır ki düşman bu çerçevede kapsamlı bir çalışma yürütmektedir. Özel ve psikolojik savaş çerçevesinde hem propaganda ve yalanı geliştirirken hem de toplum içerisinde özellikle de Kürt gençlerini ve Kürt kadınlarını hedeflemektedir. Uyuşturucu maddelerini yaygınlaştırarak, fuhuşu geliştirerek, toplumu ahlaki-politik toplum değerlerinden uzaklaştırmak istediği gibi özellikle Kürt gençlerini ve kadınlarını özsel gerçekliklerinden kopararak, özgürlük mücadelesinin birer militanı olmalarını engellemeyi amaçlamaktadır. Bu uygulamalarının yanı sıra ajanlığı da geliştirmekte ve koruculuk sisteminde de bazı yenilikler yapmaktadır.
TC İTTİFAK YAPTIĞI KÜRT GÜÇLERİ DE TASFİYE EDECEKTİR
Düşmanın Başûrê Kurdistan’da hem ajanlığı geliştirmekte hem de işbirlikçi Kürt çizgisi olan KDP ile ittifak kurarak özgürlük hareketimizin tasfiye edilmesi ve Başûrê Kurdistan’dan çıkarılması için gizli bir anlaşma yaptığı anlaşılmaktadır. Bu biçimiyle TC ile KDP arasında üst düzeyde bir işbirliği söz konusudur. Bunu da bir ittifak olarak geliştirmişlerdir. Düşman böylece Kürt davasını işbirlikçi Kürtlerin eliyle yenmek istemekte ve Kürt halkının kazanımlarını ajan Kürtlerin eliyle bozmayı ve tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Şimdi düşman bunun çabası içerisindedir. Bu konuda tüm arkadaşların da bildiği gibi, eğer KDP’nin işbirlikçiliği olmasaydı, düşman bu kadar uzun süre Başûrê Kurdistan’da savaşamazdı. Eğer kimyasal silah ve çeşitli yasaklanmış silahları kullanabiliyorsa, bu, sırtını KDP’ye yasladığından dolayıdır. Çünkü KDP’yi tüm gözlemci heyetler ve kamuoyu karşısında bir kalkan gibi önüne almış durumdadır. KDP hem kimyasal silahların kullanımının kanıtlandığı görüntülerin basında yayınlanmasını engellemekte hem de kimsenin gelip araştırma yapmasına da izin vermemektedir. Birçok konuda ortaklaşmaları olduğu gibi bu konuda da aralarında böyle bir ortaklaşma var ve düşman Kurdistan’da işbirlikçi çizgiyle geliştirdiği ortaklıkla özgür Kürt çizgisini yenmek ve kendisini hakim kılmak istemektedir. Ancak şu bilinmelidir ki eğer yarın bize karşı başarılı olursa -ki bu çok mümkün değildir-, o ittifak yaptığı işbirlikçi Kürtleri de tasfiye edecektir. Çünkü Türkiye tarihinde bu bir gelenektir; bu gelenek özellikle de Kürtlere yaklaşımda tekerrür etmektedir.
ÇÖKTÜRME PLANI KARARINI 2014’TE ALDILAR
Türk devletinin bu siyaseti Kobanê’de DAİŞ’in kırılmasıyla ilk kez büyük bir darbe yedi. Zaten hemen ardından, Kobanê’de DAİŞ’in yenileceğini anlayınca, içe dönük olan ikinci bir planın kararını aldılar. Peki neydi bu plan? Planlarının adını Çöktürme Planı koymuşlardı. 31 Ekim 2014’te bu planı karar altına aldılar. O zaman Daîş’in Kobanê’de başarılı olamayacağı anlaşılmıştı. Bir tedbir olarak kendi kendilerine, ‘eğer DAİŞ yoluyla olan politikamız başarılı olmazsa, içeride yeniliriz’ dediler ve bu hesapla Türk devleti stratejik olarak bu planı karar altına aldı. Türk devleti bu uygulamalarla, yani Çöktürme Planı ve faşist baskılarla, fiziki, siyasi ve kültürel soykırım siyasetini uygulayarak nasıl ki 1925’den 1940’a kadar Bakurê Kurdistan’daki serhildanları yenmişse ve ondan sonra 30 yıl boyunca kimse Kürt sorunundan bahsetmemişse ve Kürt toplumunda bir sessizlik oluşmuşsa, kimse kendine ve Kurdistan’a sahip çıkmamışsa; Türk devleti ve AKP-MHP rejimi de bu dönemde de Kurdistan’da aynı şeyi uygulamak istedi. Bu nedenle parti eşbaşkanlarını ve parlamenterleri, yine çoğu belediye eşbaşkanlarını tutukladılar, toplumun tüm öncülerini hedef haline getirdiler; kimilerini zindanlara attılar, kimilerini tehdit ettiler ve kimilerini de kaçırdılar. Aynı zamanda tüm zindanlarda işkence ve faşizan baskıları geliştirerek özgür ve iradeli insanları teslim almak ve düşürmek istediler.
Onların İmralı ve gerillaya yönelik bu saldırılarının amacı, toplumu esir almak ve halkta sessizliği hakim kılmaktı. Bunda sonuç alamadılar. Çünkü İmralı’da Önder Apo’nun çok anlamlı direnişi ve duruşu gelişti. Önder Apo her türden psikolojik saldırıya karşı durdu. Buna karşı TC de İmralı sistemini tüm zindanlara yaydı ama tüm zindanlarda da arkadaşların direnişleri gelişti. Diğer yandan yabancı güçlerin desteğiyle elde ettikleri modern teknolojinin ürünü olarak silahlı insansız keşif uçaklarıyla ve hava güçlerini kullanarak gerillaya karşı da sonuç almak istedi. Teknolojik gelişmeler sayesinde istihbarat imkanlarını çok arttırdı; hatta son iki yıldır Medya Savunma Alanları’nda kimyasal, taktik nükleer, termobarik ve fosfor gibi yasaklanmış silahları kullanarak kesin sonuç almayı hedefledi. Ama yine de sonuca gidemedi.
SEÇİM SONUÇLARINI KÜRT HALKININ TUTUMU BELİRLEYECEKTİR
Bugün askeri alanda da, siyasi alanda da Önder Apo’nun çizgisi gücünü korumakta ve etki düzeyini yaygınlaştırmaktadır. Bunun en çarpıcı ve somut örneği şudur ki, Türkiye şu an bir seçim öngünündedir ve herkes de çok açık bir şekilde biliyor ki Kürt halkının tutumu seçim sonuçlarını belirleyecektir. Bugün Önder Apo’nun gücü ve Kürt halkının tutumu Türkiye siyasetinde kilit konumdadır. Kürtler hangi tarafı desteklerse o taraf kazanacaktır. Halbuki onların hedefi Kürt toplumunu, tıpkı ‘70’lerden önce olduğu gibi iradesizleştirmek ve ortadan kaldırmaktı. Hedefleri buydu ama bunu gerçekleştiremediler. Niye? Çünkü gerillayı tasfiye edemediler, Rojava Devrimi’ni tasfiye edemediler ve en önemlisi de Önder Apo’nun tutumunu değiştiremediler. Bunun için bu kutsal duruş Kürt toplumunu canlandırdı ve halka ruh kazandırdı. Yine demokratik Kürt siyaseti ve Türkiye sol hareketi direndi; herkes bu soykırım siyasetine karşı irade gösterdi ve direniş geliştirdi. Aslında bu direniş, bir ulusal-demokratik direniş halini aldı. Bunun için de düşman sonuç alamadı.
BÖLGESEL SİYASETLERİNDE ‘U DÖNÜŞÜ” YAPTILAR
Şüphesiz düşmanın çabaları durmuş değildir; günümüzde halen bu yönlü çabalarına devam etmektedir. Türk devleti bu yenilgisini kolay kolay kabul etmez. AKP-MHP rejimi yenilgisini kabul etmez ve rejiminin yıkılışının önünü almak için hem dünya çapında hem de yurt içinde çok kapsamlı bir çaba içerisine girmiş bulunmaktadır. Her şeyden önce Müslüman Kardeşler çizgisi eksenindeki siyasetini bölgede hakim kılma çabası sonuç almadı. Bunun için bu siyasetlerinde değişim yaptılar. Arap devletleri ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmek istediler. Artık Müslüman Kardeşler çizgisini bir yana bıraktılar ya da taktiksel bir yaklaşım olarak ikinci sırada tutuyorlar. Bu biçimde tükürdüklerini yaladılar. Önceki süreçte söyledikleri tüm sözleri ve ettikleri küfürleri geri aldılar ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’in ayağına gittiler. Hatta Suriye’ye bile o kadar küfretmelerine ve kötülük yapmalarına rağmen, şimdi Tayyip Erdoğan Beşar Esad’la oturmak için her türden çabayı sergiliyor. Peki, bu neden böyle oldu? Çünkü Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin karşısında yenildi, başarılı olamadı. Onun için bölgesel siyasetlerinde ‘U dönüşü’ yaparak geri döndüler.
Yine gördük ki dünya çapında da önce gidip NATO toplantısında destek almak istedi. Hatta İspanya’da Madrid’de olan NATO toplantısında özellikle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması konusunda Rojava Devrimi’ni de terör listesine koydurmak istediler. Bunu da başaramadılar ama NATO’dan genel bir destek sözünü aldılar. Daha sonra Tahran’a gittiler; ondan sonra Şangay Toplantısı’na geçtiler ve oradan da “herkes PKK’ye karşı bize yardım etmeli” diye çağrıda bulundular. Oradan da söz almak istediler. Sonra Birleşmiş Milletler Toplantısı’na gittiler; orada da açıkça partimiz PKK’nin adını dile getirerek herkesten yardım istediler. Zaten kimi kesimler Tayyip Erdoğan’ın bu çabalarını yenilginin itirafı olarak yorumladılar, ki bu çok doğru ve yerinde bir yorumdur. Eğer ki onlar Önder Apo’nun çizgisi, PKK ve Kurdistan halkının direnişi karşısında başarılı olsaydılar, böyle kapı kapı dolaşma çabasına girmezlerdi; bu biçimde herkese çağrıda bulunup, “PKK’ye karşı bize destek olun” demezlerdi. Onların bu çabaları, yenilgilerinin bir sonucudur ve aynı zamanda bu yenilginin bir itirafıdır. Ama onlar bu yenilgili durumu aşmak istemektedir. Bu temelde şimdi yeni ve kapsamlı bir çaba içerisindedirler.
Her ne kadar bu güçlerin taraflar arasında oynama siyaseti tıkanmaya doğru gitse de Tayyip Erdoğan seçimlere kadar bu siyasetini yürütmek ve bu arada daha çok da Rusya’ya dayanmak ve Rusya’dan destek almak istemektedir. Rusya’nın desteğiyle ve Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın da maddi yardımlarıyla Türkiye’nin durumunu biraz iyileştirmeyi ve eğer Rusya da onay verirse seçim zamanı Rojava’ya saldırarak seçimlerde kazanmayı amaçlamaktadır. Bu biçimde Türk devleti Lozan’ın yüzüncü yılında, aynı zamanda Cumhuriyet’in yüzüncü yılında Kurdistan üzerindeki soykırım siyasetini sonuca götürmeyi; bu biçimde yeni yüzyılda Kürt halkına karşı zafer ilan ederek, soykırım siyasetini tamamen hakim kılmayı amaçlamaktadır.
TC’DEKİ SİSTEMSEL KRİZ CİDDİDİR
Bu ciddi bir durumdur. Biz biliyoruz ki Türk devletinin Kurdistan Özgürlük Hareketi karşısındaki bu yenilgisi, Türk devlet sistemini krize sokmuştur. Bugün Türkiye’de derin bir siyasi, toplumsal ve ekonomik kriz söz konusudur. Sistemsel bir kriz vardır. Çünkü Türkiye’nin tüm geliri savaşa harcanmaktadır. Şu an bu Türkiye’nin gündemine çok girmemekte; çünkü sistem içerisindeki muhalefet de bize karşı olan savaşı desteklemektedir. Bunun için sistem içerisindeki muhalefet de bu gerçekliği Türkiye kamuoyuyla paylaşmıyor. Nedir bu gerçeklik? Bu gerçeklik, Türkiye’nin tüm gelirini savaşa harcadığı gerçeğidir. Bu biçimde Türkiye ekonomisi bitme noktasına gelmiştir. Resmi olarak enflasyon yüzde 80 görünmektedir ama gerçekte yüzde yüzü geçmiştir. İnsanlar açtır.
Şimdi Tayyip Erdoğan dışarıdan para alarak bu açığı kapatma peşindedir. Arap devletlerinden para alarak ve Rusya’yla da ticaret yaparak bunu yapma yönünde planlaması var. Yine Rus turistlerin Türkiye’ye gönderilmesini ve hatta Rusya’dan direk para almayı ve aynı zamanda Rojava’ya saldırı için de Rusya’dan izin almayı istemektedir. Bu biçimde dönemsel de olsa, Türkiye’nin ekonomisini biraz düzeltmeyi amaçlamakta bir yandan halka biraz pasta dağıtmakta diğer yandan da Türkiye toplumu içerisinde ırkçı zihniyeti geliştirerek milliyetçiliği gürleştirmektedir. Şovenizm dalgasını güçlendirmek ve savaşın tozu dumanı içerisinde seçimlere gitmek ve seçimde de kazanmayı arzuluyor. Önceleri bize karşı olan savaşta başarı elde etmek ve bu biçimde ekonomik ve siyasi olarak olumlu bir hava yaratarak, yine ırkçılığı körükleyerek seçimlerden sonuç almak istiyordu.
Eğer Türk devleti 2021 yılında Garê’ye saldırdığı zaman başarılı olsaydı, 2021 yılında erken seçime gideceklerdi. Aynı biçimde, eğer Türk devleti bu sene bahar aylarında Zap, Avaşîn ve Metîna’ya yönelik başlattığı saldırılarda da başarılı olsaydı, Rojava’ya da saldıracak ve yine erken seçime gidecekti. Ancak Zap, Avaşîn ve Metîna’da tıkandığı ve başaramadığı için erken seçime de gidemedi. Şimdi de dış güçlerin yardımıyla ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı savaşla ve özellikle de Rojava’ya dönük saldırılarla seçime gitmek istemekte, AKP-MHP rejimi eğer böyle yaparsa seçimleri kazanacağını düşünmektedir. Şimdi bakıyoruz da AKP-MHP rejiminin seçimleri kazanmasını isteyen kesimler de vardır. Örneğin Rusya kazanmasını istemektedir. Yine zaten Arap devletlerine giderek, ‘ben de sizin gibi hareket edeceğim, emrinizdeyim’ demektedir. Bir ihtimal Arap devletleri de ‘bu durum devam etsin; çünkü bize borçludurlar, o zaman bizi dinlerler’ diye düşünebilmektedir. İşte bu biçimde Rusya ve Arap ülkelerinden destek almak istemekte ve aynı desteği kimi NATO devletlerinden de almak için çabalamaktadır. Ancak NATO’nun desteği pek net değildir; bu konuda şimdilik tereddütlü yaklaşmaktadır.
SOYKIRIM SİYASETİNİ GÖZDEN GEÇİRMESİ VEYA DEĞİŞTİRMESİ İHTİMALİ VAR
En önemlisi de açık ki devlet sistemi içerisinde de bir taraf bu rejimin devam etmesinden ve Kurdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı olan projelerinin başarılı olmasından yanadır. Bu kesim ise, ‘şimdiye kadar başaramadılar ama biz başarabilmesi için devam etmeliyiz’ diye düşünmektedir. Ancak devletin bir yanı ise, ‘bunlar başaramadılar, bundan sonra da başaramazlar’ demektedir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: 2016 yılında birleşen devlet, belli ki şimdi yine iki taraf haline gelmiştir. Bunun için de Tayyip Erdoğan hem devlet içinde onu destekleyen kesimden hem de dış desteklerden yararlanarak tekrardan görevinde kalmayı planlamaktadır. Bunu rejimini kalıcılaştırmak için yapmak istemektedir. Ancak ne kadar sonuç alıcı olur ya da olmaz, bu belli değildir. Bunun için de geleceği tehlike altındadır. Bunlar eğer kazanamazlarsa onlar açısından durumun kötü olacağını iyi bilmektedir. Her şeyden önce bu AKP-MHP rejiminin yarattığı tek adama dayalı cumhurbaşkanlığı sistemi ortadan kalkacak ve bu aynı zamanda Kurdistan üzerindeki soykırım siyasetinin de büyük bir darbe alması anlamına gelecektir. Esas olarak soykırım siyaseti de yenilmiştir. Zira bu rejimin ardından devletin soykırım siyasetini gözden geçirmesi ya da değiştirmesi ihtimali vardır. Bu ihtimal de gündemdedir. Bunun için Türkiye’de yapılacak bu seçimler oldukça önem arz etmektedir. Tarafların mücadelesi bu çerçevede devam edecektir. Ama burada, yakın zamanda Rusya’nın da onayıyla Türk devletinin Rojava Kurdistanı’nın, Kuzey ve Doğu Suriye’nin bazı bölgelerine saldırma ihtimali vardır. Bunlar şimdi, bu önümüzdeki birkaç ayda Medya Savunma Alanları’nda ısrarla işgal saldırıları geliştirmeye devam edecek ve daha sonra da saldırılarını Rojava’ya yöneltecektir. Bu çerçevede şimdilik bunlar söylenebilir.
MÜCADELEYİ DEVRİMCİ HALK SAVAŞI ÇİZGİSİNE GÖRE YÜRÜTME SORUNLARIMIZ VAR
Bu iki yıldır Medya Savunma Alanları’nda devam eden savaş; özellikle de bu yılın Nisan ayından itibaren işte 5 buçuk aydır süren savaş çok çok önemlidir. Gerillanın muazzam direnişiyle Medya Savunma Alanları’nda ortaya çıkan sonuç hem halkımızın geleceği ve kazanımları açısından, hem de hegemon güçlere karşı direnmek isteyen bölge halkları açısından altın değerindedir ve çok önemlidir. İnsanın çağın modern teknolojisine karşı nasıl direnebileceği hatta yasaklanmış silahlara karşı özgür toprakları nasıl savunabileceği açığa çıkmıştır. Yani özgür toprakların savunulması perspektifini netleştirmiş, onun taktik yöntemlerini ve stratejisinin nasıl olmasını gerektiğini ortaya koymuştur. Sistem karşıtı, devrimci ve özgürlükçü hareketler açısından Medya Savunma Alanları’nda bu düzeyde gelişen direniş çok tarihi, değerli ve önemlidir.
Devrimci Halk Savaşı daha 2010’da gelişti. Ancak biz devrimci halk savaşı stratejisini yeterince doğru anlayamadık ve yetersiz anlaşıldığından dolayı da eksik ve yetersiz uygulandı. Sömürgeci faşist sisteme karşı yürüttüğümüz mücadelede toplumsal alan kadroları Devrimci Halk Savaşı perspektifini sadece askeri güçlerin işi olarak gördü, kendisi açısından görev olarak görmedi. Devrimci Halk Savaşı stratejisine daha bütünlüklü ve komple bir gerçeklik olarak yaklaşılsaydı 2015 yılında şehirlerde geliştirilen demokratik özerklik direnişi de böyle sonuçlanmazdı. Yurtseverliğin merkezi, ülkemizin başkenti Amed’de, en çok yurtseverin yaşadığı Amed’in merkezi Sur’da o Apocu fedailer yalnız kalmazdı. Eğer yalnız kalmışlarsa ve buna rağmen sonuna kadar direnişi yürütmüşlerse ve diğer şehirlerde de aynı durum yaşanmışsa, bu bizim Devrimci Halk Savaşı’na doğru yaklaşmamamız ve bu perspektifle örgütlemeyi geliştirmememizden kaynaklıdır. Eğer Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Sipî direnişleri istenilen sonucu almadıysa bu da Rojava Kurdistanı’nda Devrimci Halk Savaşı stratejisine ve onun mücadele zihniyetine girilmemesi nedeniyledir. Şimdi diğer yıllara göre değişen ve daha iyi bir durumu ifade eden bir gerçeklik ise bu son üç yıldır Devrimci Halk Savaşı stratejisinin tüm devrim kurumlarımızın gündeminde olmasıdır. Bu iyi bir gelişmedir ama hala da Devrimci Halk Savaşı çizgisinin gerekliliklerinin tamamıyla yerine getirildiği söylenemez. Buradan da anlaşılacağı üzere bir çizgi sorunu vardı. Hala da belli düzeyde bu çizgi sorunu yaşanmakta ve bu sorunu aşmamız gerekmektedir. Mücadeleyi Devrimci Halk Savaşı çizgisine göre yürütmeliyiz.
DÖRT AYAK ÜZERİNDEN ÖRGÜTLENMELİDİR
Bugün Medya Savunma Alanları’nda Devrimci Halk Savaşına ilişkin olarak önemli pratik tecrübeler ortaya çıktı. Ancak herkesin de bildiği gibi Medya Savunma Alanları’nda bulunan halk büyük oranda göç etmiştir. Bunun için de Medya Savunma Alanları’nda Devrimci Halk Savaşı yalnızca iki ayak üzerinden yürütülmektedir. Aslında Devrimci Halk Savaşı’nın esas ayağı halktır ama Medya Savunma Alanları’nda halk yoktur. Halk olmadığı için diğer bir ayak olan öz savunma örgütü de olamaz. Bunun için bu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı iki ayak üzerinden geliştirilmektedir. Nedir bunlar? Birincisi, gerilladır. Herhangi bir savaşçı değil uzman, branş sahibi gerillalardan oluşmuş timlere dayalı koordineli gerilladır. İkincisi ise yer altı savaşı yani tünel savaşıdır. Biz Medya Savunma Alanları’nda halkın yokluğunu coğrafyanın stratejik yapılanmasıyla ve gerilla savaşını geliştirmeye elverişliliğiyle gidermek istiyoruz. Doğrudur; halk yoktur ama halkın dışarıdan direnişe destek olması ve coğrafyanın çok stratejik olması bu açığı kapatacaktır. Bunun için biz Devrimci Halk Savaşı’nı böyle yeraltı ve uzman tim savaşı yöntemleriyle örgütledik. Ama halkın bulunduğu bölgelerde Devrimci Halk Savaşı her dört ayak üzerinden örgütlenmelidir. Bunlar halk, gerilla, öz savunma ve yeraltı savaşı-tünel savaşı örgütlenmeleridir.
YERALTI ÇALIŞMALARI ESAS BİR FAKTÖRDÜR
Şimdi eğer Rojava Devrimi, Kuzey ve Doğu Suriye ya da Şengal, Medya Savunma Alanları’ndan çıkan sonuçlardan yararlanırlarsa, Devrimci Halk Savaşı perspektifine göre örgütlenirlerse, mutlaka Türkiye’nin saldırılarını boşa çıkarırlar. Bu perspektif ve sonuçların yakıcı gerçekliği ve pratiğin kalıcı öğreticiliği doğru kavranırsa her türlü işgal saldırısına karşı cevap olunabilecektir. Bugün yürütülen savaş, çağımızda yeraltı savaşlarının çok önemli olduğunu herkese gösterdi. Burada bir kez daha anlaşılması gereken Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nde yeraltı çalışmalarının esas bir faktör olduğudur. Savaş tünelleri savaşta başarıya ulaşmak için olmazsa olmaz kabilindedir. Bugün havadan kullanılan silahlara karşı Devrimci Halk Savaşı hem yer üstünde hem de yer altında yürütülmektedir. Bunun için yeraltı kalelerinin yani tünellerin inşa edilmesi, başarı için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Bu gerçeklik çok önemli iki yöntemi ortaya çıkarmıştır: Birincisi, yeraltı ve tünel savaşı. İkincisi koordineli uzman tim savaşı. Bu her iki taktik yöntem Devrimci Halk Savaşı’nın esas temelleridir. Eğer bugün hem yer altı-tünel savaşı hem de koordineli uzman tim savaşı yürütülürse, düşmanın hava güçleri boşa çıkarılabilir, düşman istediği sonucu alamaz. Bunun yanı sıra, eğer ki halkın gücü de örgütlenirse ve halk da devrede olursa, yine halk içerisinde öz savunma örgütlenirse ve Devrimci Halk Savaşı her dört ayağı üzerinden yürütülürse, Devrimci Halk Savaşı mutlaka zafer kazanacaktır.
ROJAVA’DA KDP DUVARI YOKTUR
Düşman Medya Savunma Alanları’nda kullandığı kimyasal ve taktik nükleer silahları Rojava’da aynı şekilde kullanamaz. Çünkü deşifre olur ve Türkiye dünyaya rezil olur. Eğer kimyasal silah kullanırsa erken deşifre olur. Ama şimdi Medya Savunma Alanları’nda kullanmakta ve özellikle KDP heyetlerin alanlarımıza gelmesini ve Türk devletinin hiçbir savaş kuralına ve ahlaki ilkeye sığmayan bu tarzının deşifre olmasını engellemektedir. KDP, bunun deşifre olmasının önünde bir duvar gibi durmaktadır. Ancak KDP güçlerinin Rojava’da böylesi bir duvar olabilecek gücü yoktur.
Tünellerde en fazla kullanılan ve bu son yıllarda Türk devletinin en çok güvendiği silah taktik nükleer silahtır. Herkes şunu çok iyi bilmektedir ki Türkiye, bu silahı NATO’nun onayı olmadan kullanamaz ama Rojava’daki bir savaşta kullanılmasına onay vermeme ihtimalleri de vardır. Çünkü Türk devletinin Rojava’ya saldırmasını istemedikleri gibi bir de açık bir şekilde Türkiye’nin katliamlarına ortak olmak istemiyorlar. Onun için Rojava’da kullanılmasını onaylamayabilirler. Bu silah Türk devletinin elinde olmasa, tim, tünel ve Devrimci Halk Savaşı’na karşı çok kısa bir sürede tıkanmayı yaşayacaktır. Şimdi Medya Savunma Alanları’nda bize karşı hava kuvvetlerini ve yasaklanmış silahları kullanarak bu iki yöntemle savaşmaktadır.
SAVAŞA HAZIRLIK SÖZLE DEĞİL YERİNDE ÇABAYLA OLUR
İşgalci ordunun hava güçlerine karşı savaşan halk gerçeğiyle, tim ve yer altı savaşlarıyla yanıt olunabilir. Bunun yanı sıra kullanılan yasaklanmış silahları kullanamaması için kamuoyuna dönük olarak medya savaşı da yürütülürse, kapsamlı bir mücadele geliştirilebilir. Eğer Türk devleti bu şekilde daraltılırsa, bugün Medya Savunma Alanları’nda yaşadığı tıkanıklığı Rojava’da çok daha sert bir şekilde yaşayacaktır. Şimdiden bunun öyle kolay bir savaş olmayacağı söylenebilir. Her şeyden önce Devrimci Halk Savaşı’nı doğru ele almak gerekir. Devrimci Halk Savaşı’nda kimse yerini bırakmamalı ve göç etmemeli; herkes kendi yerinde kalmalı, savaşa katılmalı ve askeri güçler de bütün bunlara hazırlıklı olmalıdır. Savaşa hazırlık sadece sözle olmaz; aynı zamanda yerinde çaba ve hazırlık gereklidir. Eğer bu olursa, Türk devleti Rojava’da yenilecektir.
İçinden geçtiğimiz dönem, tarihi bir dönemdir ve Kurdistan Özgürlük Mücadelesi için çok stratejik anlamlar içermektedir. Bu tarihi ve stratejik süreçte Medya Savunma Alanları’nda yaşanan savaş çok önemli bir aşamaya girmiş bulunmaktadır. Çünkü artık yaz mevsiminin sonuna gelindi ve düşman toparlanmak için çabalamakta ve aynı zamanda işgale de devam etmek istemektedir. Türk işgalci güçlerinin amacı gerillayı tamamıyla Behdînan’dan çıkarmaktır. Temel direniş mevzilerimizi düşürmek ve Kurdistan’da kendilerini hakim kılmak istemektedirler.
GERİLLA DİRENİŞİ DÜNYA SAVAŞ TARİHİNDE YENİ BİR ÇIĞIR AÇTI
Ama arkadaşların direnişleri de gerçekten tarihi bir düzeyde devam ediyor. Zaten bu direniş savaş sanatı tarihinde yeni bir sayfa açtı. Bu yeni geliştirilen savaş yöntemiyle, yeni taktiklerle direnişin yükseltilmesi, dünya savaş tarihinde yeni bir çığır açtı. Birçok örneği var. Şüphesiz bu kolay olmadı. Önder Apo’nun zihniyeti, ideolojisi ve felsefesiyle kendini eğiten militanların Apocu fedai ruhla, Apocu hareketin kadrolarının Önder Apo’nun çizgisinde derinleşmeyi yaşaması, yine kahraman şehitlerimizin fedakarlıklarıyla, tüm yoldaşların ve şehitlerin emeğiyle bu gerçekleşmiştir.
Tüm kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz; bu tarihi kazanımları onlara borçluyuz. Mizgîn, Bager ve Doğan Jirkilerin şahsında tüm Zap direniş şehitlerini yine tüm Girê Cûdî, Girê FM, Girê Amediyê direniş şehitlerini Nalîn, Zamanî ve Ronahîlerin şahsında anıyoruz. Tüm Avaşîn direnişi şehitlerini Helbest, Fedaî Kobanê ve Agir Botanların şahsında ve tüm Metîna direniş şehitlerini değerli komutanımız, ulusal militan, Metîna Eyalet Komutanlığı Üyesi ve Girê Hakkâri cephesi direnişinin komutanı Nuri Yekta yoldaş ve Siyabend ile Mardinler şahsında anıyoruz. Kahraman şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyoruz. Sonuna kadar onlara verdiğimiz söze bağlı kalacağız ve onların hayallerini gerçekleştireceğiz. Önder Apo’nun ve Kurdistan’ın özgürlüğü yürüyüşünde onların bayrağını hep yükseklerde tutacağız. Bu kahramanların anılarını yaşatacak ve bu biçimde onları ölümsüzleştireceğiz.
DİRENİŞİ SONUCA GÖTÜRMEK GEREKİYOR
Rêber Apo’nun ve bu kahramanların emeği sayesinde, tüm Zap eyaleti, yine Batı Zap bölgesi (yani Girê Cûdî, Girê FM, Girê Amediyê ve Girê Hakkâri), Çemço ve Werxelê’de ortaya çıkan ve bugün bütün şiddetiyle devam eden direnişi sonuca götürmek gerekmektedir. Bunun için de bu önümüzdeki dönem şüphesiz çok önemlidir ve şehitlerimizin emek ve direnişleriyle bugünlere getirdiği ve bizlere devrettiği mirası korumalı ve başarının temeli haline getirmeliyiz. Zaten bu 6 aya yakın zamandır devam eden savaş, tarihi bir direniştir ve büyük başarının zemini yaratılmıştır. Tüm yoldaşlar da bu çerçevede dönem görevlerine yaklaşmalıdır. Biz, Önder Apo’nun İmralı’daki direnişi, tüm zindanlarda gelişen direniş, Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın direnişi ve aynı zamanda halkımızın her dört parça Kurdistan’da geliştirdiği direniş temelinde Kurdistan Özgürlük Mücadelesi’ni çok daha fazla yükselteceğiz. Aynı zamanda bu temelde somut sonuçlar elde edeceğiz. Bu çerçevede mücadelemiz sonuca ulaşacaktır. Bunun için kuşkusuz herkesin dönem görevlerine sahip çıkması gerekmektedir. Şimdiden görünen şudur ki, bundan sonra sonuç ne olursa olsun, değerli komutanımız Çiyager yoldaşın dediği gibi ‘muhteşem olacaktır.’ Yoldaşların Zap, Avaşîn ve Metîna’da geliştirdikleri direnişin sonucu şimdiden böyle görünmektedir. Ancak bu direnişi daha ileri sonuçlara götürmek gerekmektedir. Aslında düşman Medya Savunma Alanları’nda başaramamıştır; yenilmiştir; eğer burada kazansaydı çoktan erken seçime giderdi ve iktidarını da yenilerdi. Onların hesabı buydu. 2 ay içerisinde sonuca gitmek ve 3-4 ayda Rojava’da da sonuç almak ve zaferlerini ilan etmek istiyorlardı. Ancak bunu yapamadılar ve yapamayacaklar. Bunun için de arkadaşların direnişinin sonuçları şimdiden görülmeye değer ve takdire şayandır. Fakat bizler bu sonuçlara bakarak düşmanı hafife almamalı ve sürece kendimize göre yaklaşmamalıyız. Savaşın devam etmekte olduğunu ve önümüzde daha önemli aşamaların olacağını bilmeliyiz. Buna göre dönem görevlerine daha üst düzeyde sahip çıkmalı ve Zap, Avaşîn, Metîna direniş ruhuyla Kurdistan Özgürlük Mücadelesini her yerde yükseltmeliyiz.
GERİLLA DİRENİŞİNİN DAYANDIĞI TEMELLER
Kuşkusuz bu kadar mucizevi bir direnişi ileri götürmek kolay değildir. Bu muhteşem direnişin temelinde büyük bir emek ve düşünce vardır. Yine Apocu ideolojinin ve felsefenin gücü vardır. Aynı zamanda dönemin taktik yöntemlerinin zihniyeti vardır. 21’inci yüzyılın direnişi bu temellerde yürütülmektedir. Bunun temelinde bu çalışma, bu emek, bu ideoloji ve bu taktik çeviklik vardır.
Ancak bunun içinde bir de eksiklikler vardır. Her şeyden önce buna da değinmek gerekmektedir.
Son 7-8 yıldır tünel çalışmaları yürütülmektedir. Doğrusu, ondan önce de Zap’ta bu çalışmalar vardı ama bu son 7-8 yıldır sistematik bir şekilde ve tüm arkadaşların katılımıyla büyük emekler verildi. Birçok kez kazalardan dolayı arkadaşlarımızın şehadeti yaşandı. Emekle, çabayla, yıllarca bu mevziiler hazırlandı. Yine zihniyet ve fikir olarak Önder Apo’nun emekleri vardır. Arkadaşların hazırlanmasında Önder Apo’nun geliştirdiği sistemin ve 50 yıllık fikrin örgütlü ve zihni olarak verdiği emeklerin sonucu vardır. Büyük bir emekle yürütülen ideolojik ve örgütsel bir çalışma söz konusudur. Önder Apo’nun emeklerinin yanı sıra, yoldaşların da emekleri vardır. Bunu tüm arkadaşlar bildiği için burada çok açmaya gerek yoktur. Savaş tünelleri büyük bir emek ve uzun süreli bir çalışmayla hazırlanmıştır. Bu bir.
İkincisi ise; bu direniş ve savaşın temelinde Önder Apo’nun ideolojisi ve felsefesi vardır. Önder Apo’nun felsefesi tüm kadro, savaşçı ve halkımızda yeni bir zihniyet geliştirdi. Özgür ülke inancı, her şeyden önce ülke sevgisi, ülkeye bağlılık, Kurdistan ulusal kültürü ve demokratik-sosyalist devrimci kültür, birlikte bir zihniyet oluşturdu. Yine özgür kişilik, özgür kadın, özgür erkek, özgür birey, özgür toplum, özgür ve demokratik ülke zihniyetini yarattı. Bu ahlak ve kültür, Önder Apo’nun çalışmalarıyla Kurdistan’da geliştirildi ve bugünün direnişinin esas temeli oldu. Eğer Önder Apo’nun bu ideolojik emeği ve felsefi çalışmaları olmasaydı Kurdistan’da böylesi bir devrimci militan ve yiğitliğin yaratılması da mümkün olamazdı. Ancak dönemi doğru okumayla, Kürt toplumunu doğru tanımakla özgürlük ideolojisi geliştirilmiş, demokratik bilimsel sosyalizm, demokratik modernite bu zihniyetle geliştirilerek bunlar sağlanmıştır. Özgürlük aşkı, ülke aşkı, özgür kişiliğe duyulan aşk bu temelde yaratılmış, inancı güçlendirmiş ve hepimizde fedai ruhu derinleştirmiştir. Özgürlük mücadelesinin temeli, bu cefa dolu direnişle, fedakarlık ve cesaretle atılmıştır.
Direnişin en esas temelini ise yoldaşlık ruhu oluşturmaktadır. Eğer yoldaşlar arasında Apocu yoldaşlık ruhu, kolektivizm, birbirini tamamlama, yine ister erkek isterse kadın olsun tüm arkadaşlar arasında özgür kadın çizgisi temelinde bir zihniyet gelişmezse ve bu temelde gerçek Apocu yoldaşlık ilişkisi yaratılmazsa, bu kadar sinerji, bu kadar güç ve iradeleşmenin bu düzeyde yaratılması mümkün olmazdı. Bunun içeriğinde ideoloji, felsefe, kültür ve özgürlük bilinci vardır. Bu temelde kutsal değerlere bağlılık, şehitlere bağlılık, insani değerlere bağlılık, özgür yaşama anlam verme, anlamlı yaşama, özgür yaşamın önemi ve xwebûn olma temelinde irade kazanma, Kürt kızlarında ve oğullarında bir büyüme yarattı. Köleci sistemde kapitalist modernitenin etkisi altında eğitilen ve büyüyen kişilik Önder Apo’nun ideoloji ve felsefesini tanıdıktan ve üzerinde eğitim görüp yoğunlaştıktan sonra, kişideki o küçüklüklerin ortadan kalktığını ve yüceleştiğini görmektedir. Aslında küçüklük büyüklüğe gerekçe oluyor; cücelikten yücelik gelişiyor. İdeolojik derinlik Apocu ahlak temelinde, her bir militanda iradeleşme, kararlılık ve bir büyüme yarattı.
KADIN İRADELEŞMESİ DÜNYA KADINLARINA DA CESARET VE GÜÇ VERDİ
Şimdi savaşımımızda en temel farklardan biri de şudur: Özellikle tarih içerisinde erkek egemenlikli zihniyet, savaşı hep erkek işi olarak göstermiştir. Mücadelemizin başlangıcından itibaren saflarda yer alan kadın gerçeğiyle, Sara, Azime, Bêrîvan, Bêrîtan ve Zîlanlarla bu anlayış kırıldı. Ancak özellikle bu birkaç yıldır Kurdistan’da gelişen savaş başta Kobanê direnişinde ve sonrasında Medya Savunma Alanları ve şu anda Bakurê Kurdistan’da gelişen direnişte Kürt kadınının oynadığı rol, aynı zamanda savaşta YJA STAR üyelerinin üstlendiği rol ve misyon, yarattığı ilerleme ve yükseliş, beş bin yıllık erkek egemenlikli zihniyetin tüm algılarını yerle bir etti. Yani o anlayışın yanlış olduğunu, sadece erkeğe ait hiçbir şeyin olmadığını, her şeyde kadının önemli ve öncü bir rol oynadığını açıkça ortaya koydu.
Erkek egemenliğine karşı yürütülen kadın özgürlük mücadelesinde bugün bakıyoruz; Rojhilat’ta Jîna Emînî’nin şehit edilmesiyle kadın mücadelesi ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganıyla tüm Kurdistan’a, İran’a ve tüm dünyaya yayıldı. Esas olarak bunun temelinde kadının iradeleşmesi vardır. Kadın, Kurdistan’daki savaşta iradesini herkese gösterdi. Kadın kişiliğinin özünde ne kadar iradeli olabileceğini, her açıdan nasıl sonuç alabileceğini ve büyük bir irade olabileceğini ortaya koydu. Bu cesareti yalnızca Kürt kadınına vermedi; tüm dünya kadınlarına da cesaret ve güç kaynağı oldu. Şimdi gerilla saflarında özgür kadının temsil edilmesi, kadın militanların direnişi yükseltmesi ve genel olarak HPG ve YJA STAR içerisinde kurulan sistem, esas olarak topluma yeni bir yaşam modeli sunmakta, yeni bir örnek oluşturmaktadır. Kadın özgürlüğü temelinde tüm cinslerin eşitliği, yeni bir çıkıştır. Herkes için güç kaynağı olabilir. İçimizde özgür kadın ve özgür erkeğin temsili ve bu temelde gerçek yoldaşlığın yaratılmasının böyle derin ve evrensel bir anlamı vardır. Hiçbir arkadaş bu gerçeğe dar ve sıradan yaklaşmamalıdır. Yine bir tek duygusal çerçeveden ele almamalıdır. Şimdi Önder Apo’nun kadın kurtuluş ideolojisi temelinde geliştirdiği ideolojik argümanlar, kadın kurtuluş çizgisi temelinde yaşanan mücadele, sıradan bir durum olarak değerlendirilemez. Sıradan bir durum da değildir; çok kutsal ve insan soyunun özgürlüğü, toplumun özgürlüğü açısından çok anlamlı ve önemli bir örnektir. İçinde yaşadığımız ve geliştirdiğimiz yaşamın bu anlama geldiğini bilmeliyiz. Yaşamın bu düzeyi korunmalı ve daha da derinleştirilmeli, yükseltilmeli, güçlendirilmeli ve güzelleştirilmelidir.
Arkadaşlar arasındaki yoldaşlık bağının güçlülüğü ve özgür kadının günümüzdeki iradeleşmesi en son büyük fedailer ve dönemin kahramanları olan Sara Goyî ve Rûken Zelal yoldaşların şahsında ortaya konuldu. Mersin’de yapılan eylem, Kürt kadınının nasıl rol oynadığı, yıkılmaz bir irade ve cesaretle nasıl başarılı bir asker olabileceği gerçeğini ortaya koyan bir örnektir. Bu yoldaşlar, bu kahramanlık eylemleriyle Apocu fedai ruhunun temsil edilmesinde dönemin öncüleri olmuşlardır. Bunun yüzlerce örneği vardır. Hareketimiz içerisinde özgür kadın çizgisini savunmanın, cins mücadelesi yürütmenin, kadın ile erkeğin özgürlüğünün böylesi önemli bir yeri vardır. Bu sadece bizim içimizde sistem kurmuyor, disiplini örgütlemekte, yoldaşlığı güçlendirmekte ve aynı zamanda toplumumuza ve Ortadoğu toplumlarına da bir örnek teşkil etmekte, bir model olmaktadır. Arkadaşlar bunu bilmeli ve ona göre yaklaşmalıdır.
HER BİR GERİLLA BÜTÜNÜN BİRER PARÇALARI OLARAK BİRBİRİNİ TAMAMLIYOR
Bir de arkadaşlarda kendini, varlığını ve katılımını anlamsız gören ve değersizlik psikolojisi yaşayan durumlar da yer yer gelişmektedir. Özellikle de şu an sıcak savaş alanları dışında olan arkadaşlar işin içindedir ama kendisini o işte yeterli görmüyor. O çalışmayı küçük görüyor, sonra da kendisini değersizleştiriyor, yani kendi kendine böyle bir psikoloji yaratıyor. Ama gerçeklik böyle değildir. Tabii ki bazı arkadaşlar en ön mevzilerde savaşıyor ama diğer mevzilerde olan tüm arkadaşlar da kendilerini sert bir savaşa hazırlamalı, hazırlıklarını daha fazla geliştirmeli ve derinleştirmelidir. Zaten hepimizin aynı anda aynı yere gitmesi söz konusu olamaz. Hepimizin canlı organizmalar olduğu ve her birimizin bir bütünün parçaları olarak birbirimizi tamamladığımız unutulmamalıdır. Zap’ta direnen yoldaşla, Kandil’de siperleri savunan, Dersim’de Serhat’ta düşman taktiğini boşa çıkaran arkadaş birdir. Ya da toplumsal alanda olan bir arkadaşımız, yine yurt içinde veya yurt dışında çalışan bir yoldaşımız, yine propaganda veya örgütsel çalışmaları yürüten yoldaşlarımızın hepsi birdir ve hepsi kutsal amaç yolunda birbirini tamamlamaktadır. Kim nerede olursa olsun, yürüttüğü çalışmayı başarıyla taçlandırmak için kendisini yürüttüğü çalışmalara kilitlemelidir. Bu biçimde geliştirilen bir katılım anlam kazanabilir. Hiçbir yerde anlamsız ve değersiz bir çalışmamız yoktur. Her arkadaşın her çalışmanın örgütümüz ve mücadelemiz için büyük bir değeri ve anlamı vardır. Arkadaşlar bunu bilmelidir.
Diğer önemli bir konu da dönem görevlerine yaklaşımdır. Zamanı doğru okumamız gerekmektedir. Zamanı nasıl doğru okuyacağız? Bu dönem tarihi bir dönemdir. Sen devrim saflarında ne iş yaparsan yap, eğer o işte üzerine düşen sorumlulukları yerine getirirsen, o çalışma anlamlı bir çalışma olur. İçinden geçtiğimiz dönem halkımızın kaderi açısından stratejik bir dönemdir. Biz, ‘varlık yokluk dönemidir; düşman bizi yok etmek ve yokluğumuz üzerinden kendi varlığını inşa etmek istiyor’ diyoruz. Bu sıradan, öylesine yapılan bir değerlendirme değildir. Halk savunma güçlerimiz bu dönemi doğru anlamalı ve devrim saflarında tarihi görevlerinin ve sorumluluklarının bilinci ve farkındalığıyla mücadeleye katılmalıdır. Bunu yaparken özünü ve kendini savunmayı bilmek kendi başına temel bir görevdir. Bunun için de arkadaşlarımız öncelikle kendini korumalı, yoldaşını korumalı, değerleri korumalı ve çizgiyi korumalıdır. Bu, her militanın görevidir.
ARTIK SAVAŞ DIŞI HİÇBİR YER YOKTUR
Özgür yaşamın inşasında her şeyden önce kadın yoldaşların rol ve misyonları önemlidir. Çünkü Önderlik özgür yaşamın inşasının öncülük rolünü kadın yoldaşlara verdi. Tabii ki özgür yaşamın inşa edilmesinden tüm yoldaşlar da kendini sorumlu görmelidir. Biz nerede olursak olalım, bulunduğumuz her ortamda özgür yaşamı, kolektif yaşamı, yoldaşlık yaşamını oluşturmaktan ve geliştirmekten sorumluyuz. Bu temelde iradeleşmeyi yaratmalıyız. Çelikten, yenilmez iradeyi oluşturmalıyız. Biz nerede bu biçimde bir derinleşmeyi yaratırsak, orada partileşme gelişecektir. Her yerde yoldaşlar arasında partileşme, PKK’lileşme ve PAJK’laşma temel ilke olarak ele alınırsa, orada güç olunacaktır. Yenilmezlik oluşacak, yoldaşlık derinleşecek, ideolojik, örgütsel ve askeri düzeyde öncülük güçlenecektir. Bu yüzden, bu önemli bir konudur. Bugün yürütülen direniş bu anlayış temelinde gelişiyor ve bunun için de tüm yoldaşların sıcak savaş mevzilerinde, yine genel savaş mevzilerinde bu hakikati doğru anlamaları, bugün ileri ve geri cephe olmadığını bilmeleri gerekiyor. Biz her yerde savaş içerisindeyiz. Maxmûr’dan tutalım Dersim’e kadar her yerde savaştayız. Artık savaş dışı hiçbir yer yoktur. Bunun için de her bir kişi bulunduğu alanda dönem görevlerine göre hareket etmelidir. Her yoldaşın ilk görevi, emek temelinde partileşmeyi, yoldaşlığı, disiplini sağlamak ve hem kendisini hem de yoldaşını savunmasını bilmektir.
DÖNEMİ DOĞRU OKUMANIN İKİ YÖNTEMİ
Dönemi doğru okumak çok önemlidir ve iki yöntemle dönemi doğru okuma konusu ele alınabilir:
Birincisi; içinden geçtiğimiz dönemin öneminin farkında olmalıyız ve önümüzdeki dönemin ne anlama geldiğini bilmeliyiz. Bu dönem bizim için bir varlık yokluk dönemidir, diyoruz ya; iyi de bunu niye diyoruz? Çünkü Önder Apo’nun 50 yıldır yürüttüğü mücadele bugün çok önemli bir döneme, zirvesel bir aşamaya ulaşmıştır. Bu dönemde düşman da hareketimizi geriletmek, tasfiye etmek ve Kurdistan’da soykırımcı siyaseti hakim hale getirmek için bütün gücüyle varı yoğuyla çaba içerisine girmiş durumdadır. Ama Özgürlük Hareketi de başarı imkanlarını yakalamıştır ve artık zafer kazanmak istemektedir. Soykırımcı siyaseti yenmek ve sonuca gitmek istiyoruz. Bunun için de biz önemli bir dönemdeyiz; önemli bir yıldayız. Bu çerçevede bilinmesi gereken başarı ve zaferi kazanmanın imkanlarının olduğudur. Ama içinden geçtiğimiz döneme ve tarihi görevlerimize bu ciddiyet ve sorumlulukla yaklaşmazsak, zayıf ve yetersiz katılırsak darbe yeme ve Önderliğimizin, kazanımlarımızın, hatta halkımızın varlığının tehlikeye girme ihtimali de vardır. Soykırım siyaseti nedir? Soykırım siyaseti Kürt halkının varlığını, kültürünü, dilini ve tüm kazanımlarını ortadan kaldırmayı istemektir. Bu tehlike de vardır; onun için dönem doğru okunmalı ve sorumlu yaklaşılmalıdır. Başarana kadar her anlamda kendimizi dönem görevlerine katmalıyız. Çünkü başarma imkanı vardır. Yani birincisi, dönem bu şekilde doğru okunmalıdır.
İkincisi ise, dünyamızın içine girdiği bu genel dönem ve mevcut durumda yaşanan evrensel gelişmeler doğru okunmalıdır. Eğer insan dünyamızın şimdiki durumunu, şüphesiz en başta ideolojik, siyasi, kültürel ve özellikle de bilimsel gelişmeleri ve bununla bağlantılı olarak teknolojik ilerlemeyi doğru okumazsa, dönemin mücadele stratejisini ve perspektifini de yaratıcı bir biçimde uygulayamaz ve başarılı olamaz. Mücadelenin yol ve yöntemlerini doğru ele almak için, dönemi doğru okumak çok önemlidir. Öncelikle dönemi doğru okumalıyız.
Bugün bilimsel ve teknik gelişmeler ya da teknik, kendisiyle birlikte devrimsel değişimler geliştirmiştir. Bu temel değişimleri görmeyenler ve sanki halen ‘80’lerde veya ‘90’larda olduğunu zannedenler ve mücadele sorunlarına 20’inci yüzyıl zihniyetiyle yaklaşanlar ve o dönemin zihniyetiyle mücadele yürütmek isteyenlerin başarması mümkün değildir. Niye? Çünkü bilim-teknik devrimi toplum yaşamında çok temel değişimler yaratmıştır. Bununla bağlantılı olarak devrimciler bu değişimi görmezden gelmemeli ve mücadeleye sadece kitabi ya da statik, rutin veya dogmatik yöntemlerle yaklaşmamalıdır. Tarihi ve toplumsal değişimleri somut ele almalı; buna göre mücadelenin strateji ve taktiklerini devreye koymalıdır.
Şimdi bu konuda Apocu hareket ve PKK olarak bizler çok şanslıyız; çünkü Önderliğimiz Rêber Apo herkesten önce bu bilim-teknik devrimi çerçevesindeki değişimi gördü ve ona göre bir değişimi başlattı. Kadın Özgürlüğüne Dayalı Demokratik Ekolojik Toplum Paradigması’nı yarattı. Paradigmasal düzeyde bir değişimi sağladı ve bizim için mücadele yol ve yöntemlerini yeniledi. Hareketimizde bir zihniyet devrimini yaptı. Önder Apo böylece kadın devrimi temelinde ekolojik ve demokratik modernite devrimini hedef olarak önümüze koydu. 9 boyut temelinde ahlaki-politik toplum ilkelerine dayalı olarak, demokratik bir toplum ve özgür yaşamın inşasının nasıl olacağını somutlaştırdı ve netleştirdi. Bu amaç doğrultusunda demokratik ve özgür bir toplumu yaratmak için Devrimci Halk Savaşı’nın temelini oluşturmalı, mücadele strateji ve taktiğine bu biçimde yaklaşmalıyız. Şimdi bizim üzerimize düşen görev, Devrimci Halk Savaşı Perspektifi’ni 20’inci yüzyılın zihniyetiyle değil, 21’inci yüzyılın zihniyet ve fikriyle ele almaktır. Bu temelde çağın bilimi ve teknolojisine göre taktikler geliştirmeliyiz. Sen bugünü ve 25 yıl öncesini aynı şekilde ele alamazsın. Hatta 10 yıl öncesini bile aynılaştıramazsın. Bilim ve teknoloji çok hızlı gelişmekte ve buna göre devrimin taktikleri, yol yöntemleri ve savaşın kendisi de kendisinde yenileme yaratmalıdır. Hareket tarzında, savaş taktiklerinde kendisini yenilemelidir. Eğer kendisini yenilemezse başarı da kazanamaz. Bu konu bu kadar net ve somuttur; hatta hayati bir konudur. Daha somut dile getirirsek, 21’inci yüzyıl gerillası 20’inci yüzyılın rol ve yöntemleriyle hareket edemez.
YENİ DÖNEM GERİLLASI HAREKET TARZINI DEĞİŞTİRMELİDİR
Önderlik 20’inci yüzyıl gerillasını (ki biz ona ‘klasik gerilla’ diyoruz) bir eleştiri olarak ‘asi avare dolaşan gerilla’ olarak adlandırmıştı. 20’inci yüzyıl gerillasının esas ilkesi hareketli olmaktı. Her zaman hareketliydi. Her gün bir köyde, bir vadide, bir tepedeydi ve bu temelde savunmasının esasını hareketli olmak oluşturuyordu. Ancak şimdi öyle olamaz; bu şekilde hareket kısa zamanda imhaya neden olur. Bunun nedenleri birçok kere yazıldı, tartışıldı. Bilindiği gibi çağın teknolojisi sayesinde istihbarat imkanları çok güçlenmiştir. Önceleri düşman gizli keşifçiler, ajanlar ve keşif uçakları yoluyla arazi üzerinde kontrolünü geliştiriyordu. Şimdi bunların yanı sıra çeşit çeşit gözetleyici kameraları da birçok araziye indiriyor. Örneğin köylerin etrafında, yine deşifre olan yollarda, önemli boğazlarda, geçiş hatlarında vb. yerlerde fotokapan ve mobesse kameraları kuruyor. Tüm bunlardan anlaşılması gereken ve açığa çıkan sonuç nedir? Düşman arazi üzerinde birçok yöntemle kontrol sağlama çabası içerisindedir. Buna karşı daha duyarlı olunmalıdır. Örneğin; bu son yıllarda düşman mobesse kamerası ve fotokapan yöntemlerini çok daha fazla geliştirdi; arkadaşlar da buna karşı tedbir almadılar, bunun için kimi yerlerde arkadaşlar denetime girdiler ve bu şehadetlere neden oldu. Düşmanın tarzında gerçekleştirdiği bu değişimlerden dolayı artık klasik gerilla gibi arazi üzerinde fazla hareket doğru değildir. Dönemin gerillası, ne zaman gerekli olursa o zaman hareket etmelidir. Yine düşmanın kamerayla tuzak kurduğundan kuşku duyulan yerlerde dikkatli olunmalıdır. Belirtilen bu nedenlerden dolayı yeni dönemin gerillasının eski dönem gibi hareket etmesi doğru değildir. Yeni dönemde hareket tamamıyla değiştirilmelidir. Yeni dönem gerillası böyle hareket tarzını değiştirmelidir, demokratik modernite gerillası kendisini böyle örgütleyebilmelidir.
Burada 21’inci yüzyıl gerillasını, yeni dönemin gerillasını doğru ele almak gerekiyor. Şimdiki gerilla, eskisi gibi köy köy gezemez ve her zaman açık hareket edemez. Gizli olmalı, örgütlü olmalı ve çok daha fazla uzman bir şekilde yol yöntem uygulamalıdır. Herkesle bağlantıya geçmemelidir. İlişkileri örgütlü, güven verici olmalı ve bu ilişkiler dar olmalıdır. Bu ilişkileri üzerinden de kendisini örgütleyebilmelidir. İhtiyaçlara göre ilişkiler genişletilmelidir. Lojistik, istihbarat, kurye, propaganda ve alanlara ulaşma çalışmalarını bu dar ilişkileri yoluyla yapmalı ve bu ilişkiler yoluyla çözmelidir. Genel milis gibi geniş ilişkileri ise kullanmamalıdır. Milisleri güven vermeli, örgütlü ve planlı çalışmalı ve özlü olmalıdır. Demokratik Modernite Gerillası bu biçimde yaşamını, çalışma tarzını, üstlenmesini örgütlemeli ve fazla hareket etmemelidir. En gizli, stratejik ve kimsenin bilmediği yerlerde üslenmelidir. Deşifre olmayana kadar ve gerekli bir çalışma olmadıkça hareket edilmemelidir. Gizli ve korunaklı yerlerde olunmalıdır. Ne zaman eylem yapmak veya örgütsel çalışma yürütmek gerekirse, o zaman hareket edilmelidir. Ama eskisi gibi köylere girmek ve çıkmak olmaz. Özel ilişkiler yoluyla görüşülecek kişi köyden çıkarılabilir.
Gerilla eskisi gibi propaganda yapmıyor. Zaten gerillanın varlığı ve kendini koruması başlı başına tüm toplum açısından propagandadır. Kendini korumayı bilen gerilla toplum için güven kaynağı olmaktadır. Toplum sırtını gerillaya yaslamakta, gerillaya güvenmekte ve gerilladan cesaret almaktadır. Gerilla topluma enerji veren bir motor gibidir. Gerilla kendini savunursa ve gizli hareket ederse, esrarengiz bir biçimde bir hayalet gibi gerektiğinde ortaya çıkar, gerekmediğinde ise kimse tarafından bulunamazsa; böyle bir gerillanın hem heybeti çok daha fazla olur hem de düşmanda korku ve tedirginlik yaratır. Aynı zamanda toplum üzerinde de daha fazla etkisi oluşur. Öyle gerillanın eskisi gibi ev ev gezmesine ve insanlara propaganda yapmasına gerek yoktur. Eğer böyle bir ihtiyaç ortaya çıkarsa, o zaman görüntülü ya da sesli bir kayıt yaparak ve kuryelerin yoluyla istediği bölgeye gönderebilir ve oralara mesajını verebilir. Ama kendisi hareket etmez. Gizli bir yerde yerleşir ve özel-dar ilişkileri yoluyla kendisini örgütler, ihtiyaçlarını bu biçimde karşılar. Yeni dönemde gerilla kesinlikle böyle hareket etmelidir.
ŞEHİRLER ÖZ SAVUNMA ÇALIŞMA ALANLARIDIR
Diğer bir konu ise coğrafyanın kullanımına ilişkindir. Kurdistan’ın tüm coğrafyası aynı değildir ve aynı biçimde kullanılamaz. Örneğin şehirler. Tabii ki gerilla normal koşullarda şehre gitmez ama bazen Sara ve Rûken yoldaşlar gibi eylem yapmak üzere gidişler olabilir. Onun dışında şehirler esas olarak öz savunma çalışma alanlarıdır. Öz savunma güçleri köylerde, şehirlerde ve ovalarda sivil bir şekilde çalışmaktadır. Bu çalışma başlı başına olmazsa olmaz kabilinde stratejik bir çalışmadır. Bu çalışmaya stratejik bir önem verilmeli ve bu şekilde üzerinde durulmalıdır. YPS askeri değil sivil bir görünümle, yine sivil yöntemlerle her yere ulaşabilir. Doğru; YPS, yani öz savunma yarı sivil yarı askeridir ama çalışmalarda sivildir, sadece eylem zamanlarında askeridir. Eylemde olmadığı zamanlarda her YPS üyesi sivil bir kişidir. Bir yerde ya da bölgede toplumsal veya ekonomik bir işte yer alır, çalışma halindedir ve kendisini böyle savunur. Bu şekilde ovaya, şehre ve her yere ulaşır. Yani gerilla değildir esas olarak öz savunma halk içinde olmalı, sivil bir şekilde hareket etmelidir. Gerilla artık eskisi gibi halkın içinde hareketi, bir köyden bir köye gitmeyi aşmıştır. Zaman artık o zaman değildir. Gerilla bugün Kurdistan’da öncü güçtür; mevziisi stratejiktir ve her yerde hareket etmez. Savunmayı esas alır, örgütlülüğünü yürütür. Gerillanın aktif savunma taktikleriyle ve aynı zamanda öz savunma yoluyla her yere ulaşabiliriz. Yeni dönemde gerillayı böyle ele almak gerekir.
Ayrıca gerilla her coğrafyayı aynı şekilde ele almaz. Örneğin ova vardır, zozanlar vardır ve ormanlık dağlar vardır. Gerilla için en esas ve elverişli olan coğrafya, dağ ve ormanlık alanlardır. Gerilla daha çok dağı ve ormanı esas alır ama bu gerillanın ova ve zozanlardan çekildiği anlamına gelmemektedir. Hayır; gerilla oralarda da olabilir ve çalışma yürütebilir. Ama ovalık yerlerde zaten arkadaşların da bildiği gibi gizlenmeye ihtiyaç vardır. Şimdi hareket tarzında ve örgütlenme anlayışında yeni bir durum olarak zozanlık alanları da ovalar gibi ele alıyoruz. Zozanlarda da eğer güvenilir ilişkiler varsa, yine gizli yer altı sistemi varsa ve gizli güvenilir ilişkilerin yoluyla tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsan, o zaman orada çalışabilir ve kalıcı kalabilirsin. Bunun için de köklü hazırlıklar gerekmektedir. Bu hazırlıklar köklü olmazsa olmaz. Bu dönemde zozanlık alanlarda eskisi gibi hareket edilemez, eskisi gibi hareket kesinlikle yanlıştır ve mutlaka bu hareket tarzından vazgeçilmelidir.
Yeni dönemde çağın gerillası ova ve zozanlık alanlarda tamamıyla yeraltı sistemini esas almalıdır; derin bir gizlilikle hareket etmeli ve güven veren ilişkiler temelinde kendisini örgütlemelidir. Bu önemli bir konudur. Arkadaşlar zozanlarda eskisi gibi hareket etmekte bunun için de görüntü vermekte ve şehadetlerimiz de çoğunlukla böyle yaşanmaktadır. Bu şehadetler, yürütülen tarzın bir sonucu olarak gelişmektedir. Bu yersiz ve hakketmediğimiz şehadetlerden de anlaşılacağı üzere tarzda ciddi eksiklikler ve yetersizlikler vardır. Tarz döneme göre değildir. Dönemin tarzı gündüz hareketini değil, yeraltında olmayı, derin gizliliği ve dikkatli hareket etmeyi gerektirmektedir. Buralarda gündüz hareket etmek cinayettir, suçtur; hareket kesinlikle gündüz olmamalıdır. Çünkü gündüz hareketiyle güçlerimizin deşifre olma ihtimali çok daha fazladır. Şimdi her yerde yapılması gereken Demokratik Modernite Gerillası için belirlenen ilke ve ölçülere göre hareket etmektir. 21’inci yüzyıl gerillası (yeni dönem gerillası olarak da adlandırıyoruz) zozanlarda da, ovalık alanlarda da, her yerde de kendisine bir kısım ölçüler belirlemiştir. Arkadaşlar bu ölçüleri doğru ele almalıdır.
HER MEVSİMDE YERALTI YÖNTEMİ ESASTIR
Zozanlar ve ovalar için belirttiğimiz hususların çoğu ormanlık dağlık alanlar için de geçerlidir. Örneğin; köylere giriş ve çıkış, gece hareket, üslenme tarzı bunlardan bazılarıdır. Yeraltı konusunda kimi hususları daha önce de dile getirdik. Çağımızda Devrimci Halk Savaşı’nda yeraltı tarzı esas bir tarzdır; olmazsa olmaz bir faktördür. Yeraltı sistemi ve tarzı derken bu sadece özgürleştirilmiş topraklarda tünel sisteminin uygulanacağı anlamına gelmemektedir. Hareketli gerilla alanlarında da yine yer altı sistemi esastır. Hareketli gerilla alanlarında özgürleştirilmiş alanlarda yaptığımız gibi çok uzun tüneller ve yıllara dayalı çalışmalar olmaz; oralarda mevsimsel-dönemsel çalışmalar yürütülmelidir. Hareketli gerilla alanlarımızdan olan Amed, Botan, Dersim, Serhat, Mardin, Garzan ve hangi eyalet olursa olsun, bu durum geçerlidir. Tüm Bakur ve Rojhilat eyaletleri için de bu durum böyledir. Düşmanın işgal ettiği ve kontrolünde olan yerlerde ve gerillanın hareketli olduğu yerlerde böyle olmalıdır. Yer altı sistemi iki biçimde kullanılabilir. Nedir bunlar?
Birincisi, sürekli bir şekilde yeraltı sistemi esas alınmalıdır. Gerilla yazın da nereye gitse, orada yeraltı mevziisi yapmalı, o mevzilerde 2’şerli bir biçimde kalarak istirahat etmelidir. Bu mevziler dönemseldir ve bir günlük çalışmayla tamamlanabilir. Her mevsimde yer altında kalınmalıdır.
İkincisi de arkadaşların bildiği gibi kış üslenmesi de yeraltı olmalıdır. Arkadaşlar kış mevsimi için çok daha geniş ve derin üslenme yerleri hazırlıyorlar. Kış üstlenme yerleri tam yeraltı olmalıdır.
Kısacası hem yaz üslenmesi hem de kış üslenmesinde yeraltı yöntemi esastır. Yazın mevzi gibi hafif yeraltı yerleri yapılırken, kışın ise tümden yeraltı sığınakları olmalıdır.
YAZIN YARI, KIŞIN TAM YERALTI
Devrimci Halk Savaşı’nda, gerilla savaşında yeraltı yöntemi artık temel bir yöntemdir. Öncelikle bu sindirilmeli, bunun oldukça önemli olduğuna ikna olunmalı ve önemi doğru anlaşılmalıdır. Bunun için de nasıl ki bir gerilla için silah temel bir araçsa ve olmazsa olmaz ise kesinlikle portatif kazma ve kürek de olmazsa olmaz bir biçimde temel araçlar olarak ele alınmalıdır. Niye? Çünkü gerilla nereye giderse gitsin orada üzerinde durması gereken ilk iş yeraltı mevziisini yapmaktır. Kış mevsiminde yapılacak yeraltı sistemlerinin daha derin bir biçimde olması ama dönemsel olanların ise yarı yer altında olması gerekmektedir. Biri tam yer altıdır, diğeri ise yarı yer altıdır. Bu, artık bir tarz halini almalıdır. Ama zozanlarda ve ovalık alanlarda konumlanma her zaman tam yeraltı olmalıdır. Dağ ve ormanlık alanlarda yazın yarı yeraltı, kışları ise tam yer altı olmalıdır. Aradaki fark budur. Bunun dışında zozanlar için belirttiğimiz hususların hepsi dağlık ve ormanlık alanlar için de geçerlidir. Özcesi gerillada çağın bilim ve teknolojisine göre bir hareket tarzı geliştirilmelidir. Üslenme ve taktik yöntemlerimiz böyle olmalıdır; hareket tarzımız düşmanın istihbaratını bu temelde boşa çıkarmalıdır. Bunun için de derin gizlilik en temel gerilla ilkesi olarak ele alınmalıdır. Yeni dönem gerillası böyle hareket etmeli, bu yöntemle üslenmeli ve o kadar gizli olmalı ki, düşman hiçbir şekilde gerillayı görememelidir. Bu biçimde yeni dönemin gerillasını kadın özgürlüğü ve kadın ile erkeğin eşitliği temelinde geliştirilen Demokratik Modernite Gerillası olarak tanımlayabiliriz; taktik yöntemini böyle geliştirebiliriz.
Özgürleştirilmiş alanlar dışında, gerillanın hareketi kesinlikle bu çizilen çerçevede olmalıdır. Bunun dışında eski ve klasik yöntemler sonuç vermeyecek ve darbe yemenin, yine tasfiye olmanın zemini olacaktır. Şimdi kış mevsimine giriyoruz. Tüm gerillalar için ama özellikle de Bakurê Kurdistan ile Bakurê Kurdistan’a benzeyen alanlar için, artık üslenme çalışmaları temel bir çalışma halini almıştır. Bakur gerillasına ilişkin birkaç hususu belirtmeden önce, başta Sara Goyî ve Rûken Qamişlo arkadaşların fedai eylemini selamlıyoruz. Bu arkadaşlar Mersin gibi bir alanda, düşmanın kalbinde anlamlı ve tarihi eylemleriyle Apocu fedai ruhun temsilini zirvesel düzeyde sergiledi. Bugün Zap, Avaşîn ve Metîna’da gelişen direniş, yer üstünde hareketli tim yöntemiyle ve özellikle tünellerde yürütülen direniş de Apocu fedai ruhu temsil etmektedir. Bu, Önder Apo’yla doğru yoldaşlık ruhunun istem ve çabasıdır. Önder Apo 24 yıldır sabırla, büyük bir ısrarla, olağanüstü bir iradeyle, insanüstü bir güçle çok anlamlı bir direniş geliştiriyor. Buna sadece ‘direniş’ denilse belki yeterli olmayabilir ya da çok genel bir değerlendirme olur. Kendi amaçlarında ısrardır, davada ısrardır, tarihi ve anlamlı bir duruştur. Özgürlükte ve özgür insan olmada büyük bir ısrardır ve çok çok yüksek bir iradedir.
Şimdi biz yürüttüğümüz çalışmalarda Önder Apo’nun bu duruşuna yanıt olmak, layık olmak istiyoruz. Zap, Avaşîn, Metîna’da tünellerde direnen yoldaşlar ve tünellerin etrafında her gün eylem yapan arkadaşlar o Apocu ruha yanıt olmak ve o ruhu temsil etmek için çabalıyorlar. Bugün Apocu ruha en yakın olan arkadaşlar onlardır. Yine Sara ve Rûken yoldaşlar Mersin’de gerçekleştirdikleri tarihi fedai eylemle anlamlı bir mesaj verdiler ve ‘her alanda Apocu-fedai ruhu temsil edebiliriz’ dediler ve dönem çizgisini böylece belirlediler. Bunun için de bu eylem çok anlamlı bir eylemdir. Her iki kahraman fedaiyi ve özgürlük tanrıçalarını saygıyla selamlıyoruz. Onlar dönem ruhunun, çizgisinin ve hareketimizin direnişinin temsilcileridir. Düşmanın tüm tedbir ve imkanlarını aşarak tarihi düzeyde bir eyleme ulaştılar. Bu biçimde zindanlardaki ve Medya Savunma Alanları’nda savaş tünellerindeki direnişlere yanıt oldular. Halkımızın özgürlük umutlarını yeniden canlandırdılar. Bir de Sara ve Rûken yoldaşların eylemi Türk sömürgeciliğinin yürüttüğü psikolojik savaşa da büyük bir darbe vurdu.
KADIN YOLDAŞLARIN SAVAŞ PERFORMANSI ZİRVEYE ULAŞTI
Aynı zamanda Bakurê Kurdistan’da bu son dönemde şehit olan yoldaşlarımızı da başta Gever eyaleti şehitleri olan Evin Rêber Andok ve Aso Tekoşîn Diren yoldaşlar şahsında anıyor, onurlu duruş ve direnişlerini selamlıyoruz. Bu arkadaşlar eylem yapmak istediler ama öncesinden kontrole girmiş oldukları anlaşılıyor. Düşman gidecekleri bölgeye kamera yerleştirmiş, pusu kurmuş ve arkadaşlar düşman pususuna giriyor, savaşıyorlar ve direniyorlar. Çok anlamlı bir direniş geliştiriyorlar ve bu biçimde şehadete ulaşıyorlar. Yine Cudî şehitleri olan Êzda Meşkan ve Mahir Başkale yoldaşlar da tarihi bir direnişle şehit oldular. Ondan önce eylem gerçekleştirdiler, eylemden sonra, aynı gün, düşman da arkadaşlara darbe vurmak istiyor ve bu çerçevede gelişen direnişte arkadaşlar şehadete ulaşıyorlar. Amed’deki son şehitlerimiz olan değerli komutanlar Dicle, Diren ve Adar yoldaşlar, Amed eyaletinde emek sahibi olan değerli YJA Star militanlarıydılar. Dicle, Diren ve Adar yoldaşları da saygı ve sevgiyle anıyoruz. Bu yoldaşların şahsında hem tüm Bakurê Kurdistan’da hem de Medya Savunma Alanları’nda Kürt kadınının gösterdiği cesaret, fedakarlık ve savaş performansı zirvesel bir düzeye ulaştı. Bu düzeyin temsil edilmesinde arkadaşların çok büyük bir emeği var. Yine Kato Marinos’ta şehadete ulaşan ve Van eyaletinin son şehitleri olan Rosîda, Masîro, Rojhat ve Kawa yoldaşları da saygı ve minnetle anıyoruz. Bu değerli şehitlerimizin şahsında bu yıl boyunca tüm Bakurê Kurdistan’da verdiğimiz şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor; kahraman şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyoruz. Onların yoldaşları olarak sözümüze bağlı kalacağız.
Şimdi düşman Bakurê Kurdistan Gerillasına sürekli ömür biçiyor. Arkadaşlar hatırlarlar; daha 2016 yılında 2017’nin Nisan ayına kadar gerillaya ömür biçmişlerdi. Onlar, ‘çağın teknolojisi elimize geçmiş; artık bu teknikle gerillayı ortadan kaldırırız’ diyorlardı. Şimdi de yine aynı şekilde ömür biçiyorlar. Şüphesiz bu özel savaş kadroları utanmıyorlar; onlarda utanç duygusu yoktur. Eğer utansaydılar, ‘biz önceden 5-6 kez ömür biçtik ve öyle çıkmadı; biz yalan söyledik, bundan sonra da böyle sözler söylememeliyiz’ derlerdi. Ama onlar utanmıyorlar. Sürekli kamera karşısına geçiyorlar ve 'gelecek yıla kadar Kuzey’de gerillayı tamamıyla tasfiye edeceğiz’ diyorlar.
GERİLLANIN KENDİSİNİ SAVUNMASI DA BİR DİRENİŞTİR
Bakurê Kurdistan’daki güçlerimiz tarafından şu gerçeklik mutlaka anlaşılmalıdır: Bakurê Kurdistan gerillasının direnişi yalnızca eylemlerle sınırlı bir direniş değildir; gerillanın kendisini savunması da bir direniştir. Çünkü düşmanın amacını boşa çıkarıyorlar. Düşman gerillayı tasfiye etmek istiyor; sen kendini savunduğun zaman düşmanın çabalarını boşa çıkarıyorsun. Bu bir direniştir ve anlamlı bir duruştur. Biz böylesi bir irade savaşı veriyoruz. Gerilla güçlerimiz bugün Medya Savunma Alanları’nda ve tüm özgürleştirilmiş alanlarda bir şekilde bu savaşı yürütüyor ama Bakur gibi alanlarda çok farklı yöntemlerle savaşıyoruz. Kurdistan’ın diğer parçalarında da bu direniş aynı yöntemlerle yürüyor. Tabii ki tüm parçaları ifade etmiyoruz ama herkes buna göre sonuçlar çıkarmalıdır.
Bakur gerillası bilmeli ki, bu dönemde kendini korumak yalnızca fiziki olarak kendini savunmak değildir. Ruhi ve ideolojik olarak da kendini savunmak gereklidir. Kış üstlenmesinde ideolojik olarak yoğunlaşma imkanları fazladır. Eğitimle, yine arkadaşların içinde yoldaşlık ruhunu geliştirmeyle ve kolektif-komünal yaşamla yoldaşlık ruhu gelişiyor, yükseliyor ve güçleniyor. Zaten fiziki olarak savunma biliniyor. Düşmanın bizi istihbarat ve teknikle yok etmeye çalıştığı korkakça saldırılarına karşı tedbirli, uyanık ve dönemin gerektirdiği yol ve yönteme göre hareket edelim; hareketin temel ekseni olarak gizliliği esas alalım ve bu biçimde hem kendimizi hem de gücümüzü koruyalım, düşmanı boşa çıkaralım ve başarılı olalım. Şüphesiz imkan varsa eylem de yapılmalıdır ama her şeyden önce savunma dönemin en temel bir görevidir.
TÜM EYALETLER SABOTAJ VE SUİKAST ÜZERİNE YOĞUNLAŞMALI
Dönem gerillası üzerine birçok hususu belirttik. Hareket tarzı, üslenme, halkla ilişkiler, öz savunmanın geliştirilmesi dile getirildi ve bunların hepsi önemlidir. Ama çok önemli bir konu var ki, o da eylem taktikleridir. Eylemlerin çoğunluğu sabotaj ve suikast taktiklerine göre olmalıdır. Şüphesiz diğer taktikler de vardır ama şimdi anlaşılıyor ki, dönem taktiğinde esas olarak sabotaj ve suikast eksen olarak alınmalıdır. Bakınız; arkadaşlar tarafından düzenli olarak Medya Savunma Alanları’nda Zap, Avaşîn ve Metîna hattında yürütülen direnişin bilançosu yayınlanıyor. Bilançoya göre yapılan eylemlerin yüzde 70’e yakını sabotaj ve suikast eylemleridir. Bu da pratikte en geçerli taktik yaklaşımın, yine en başarılı taktiklerin bunlar olduğunu gösteriyor. Medya Savunma Alanları’nda arkadaşların belli düzeyde imkanları olmasına rağmen bu böyledir. Bazen darbeleme ve sızma da yapılıyor; yine ağır silahlar da kullanılıyor ama en çok kullanılan taktik yöntem suikast ve sabotajdır. O zaman Kuzey’deki arkadaşlar daha çok bu yöntemleri esas almalıdırlar. Aslında, dönemin temel taktiği sabotajdır, denilebilir. Onun için tüm eyaletler sabotaj ve suikast üzerine yoğunlaşmalı, imkan yaratmalı, bu branşlardan anlayan uzman arkadaşlar tüm arkadaşları eğitmeli ve onlara bildikleri tüm ayrıntıları öğretmelidir. Bu taktikler üzerinde derinleşme yaratılmalıdır.
DÜŞMAN YER YILIN YÖNTEMİNİ TECRÜBE EDİNİYOR
Tabii Bakurê Kurdistan gerillası için artık kış mevsimi yaklaştığından dolayı en temel ve stratejik çalışma üslenme çalışmasıdır. Arkadaşlar üslenmeyi doğru ele almalıdır. Kim nerede kalacaksa sadece kalacağı yeri bilmelidir. Bir arkadaşın birden fazla yeri tanıması yanlıştır. Düzenleme adı altında arkadaşlar böylesi yanlışlar yapıyorlar. Bu tür yanlışlar yapmamak için şimdiden arkadaşlar tedbirli yaklaşmalılar. Yine geçen yılın tecrübesinden faydalanmalılar. Kış üslenmesi konusunda arkadaşlar çoğunlukla başarılıdırlar. Ama unutmayalım ki düşman da her yılın yöntemini tecrübe ediniyor ve ondan faydalanarak bir sonraki yıl önceki yıldan çıkardığı sonuçlara göre hareket ediyor. Bunun için arkadaşlarımız geçtiğimiz yıl kullandıkları yöntemlerde değişim yapmalı ve üstlenme tarzında çok daha fazla derinleşme sağlamalıdır. Dolayısıyla arkadaşlar bu çalışmaya stratejik düzeyde yaklaşmalıdırlar. Bakurê Kurdistan’daki arkadaşların önündeki en önemli çalışma, üstlenme çalışmasıdır. Bunun için doğru gerilla çizgisindeki üstlenme hazırlıkları önemlidir. Her timin veya takımın yerini başka hiç kimse bilmemeli, herkes bir tek kendi kampını tanımalıdır. Bu anlamda üslenme sağlam olmalı ve kışın hazırlıklar yetersiz bile olsa kesinlikle hareket olmamalıdır. Geçen yıl kimi eyalet ve bölgelerde yersiz hareketler oldu; daha kışın başında Bagok’ta yaşanan hareketlilik, ağır şehadetlere yol açtı. Değerli komutanımız Hîra yoldaş, YJA Star üyesi olan 5 arkadaşıyla birlikte şehit düştü. Bu olayda 2 arkadaş takibe takılıyorlar ve takip altında noktaya geliyorlar; düşman da teknikle nokta baskını yapıyor. Artık bu tür durumlar olmamalıdır. Kamplarda imkanlar anlamında bazı eksiklikler olabilir ama belli bir aşamadan sonra fedakarlığın esas alınması gerekmektedir. Her şeyin tamamlanması gerekmez; eğer eksiklikler varsa da arkadaşlar fedakarlıkta bulunmalı ve kışı başarılı bir biçimde geçirmelidir.
KIŞ GÖREVLERİ FİZİKİ VE İDEOLOJİK SAVUNMADIR
Şüphesiz yukarıda belirttiğimiz gibi kışın iki temel görev vardır. Bunlardan ilki fiziki olarak kendini ve yoldaşlarını savunmadır; diğeri ise ruhi-ideolojik savunmadır. Her arkadaş (sadece komutanlar değil, tüm arkadaşlar) kendisini ve yoldaşlarını korumaktan sorumludur. Askeri anlamda gizlilik ve savunma olmalı, ideolojik-örgütsel anlamda ise eğitim olmalı, yoldaşlık yaşamı derinleştirilmeli ve bu biçimde arkadaşlar birbirlerini eğitmeli, yoğunlaşmalı ve ‘büyük bir yıl’ olacağını belirttiğimiz önümüzdeki final yılına hazırlık yapmalıdır.
15 Ağustos Atılımı’nın 39’uncu yıldönümünde büyük sonuçların ortaya çıkacağına değindik. Bu belirttiğimiz gerçeklikler önümüzdeki yıl için de geçerli gerçekliklerdir. Biz büyük bir iddiayla önümüzdeki yıla giriyoruz ve her yoldaş da kendisini buna göre hazırlamalıdır. Bu zafer iddiasını gerçekleştirmek için de kış hazırlıkları şimdiden herkes tarafından ciddiye alınmalı ve ona göre yaklaşılmalıdır.
Bu önemli yılın görevlerini tamamlamak için ve önümüzdeki aylarda da çok daha fazla sonuç almak ve bu biçimde yılı tamamen başarılı bir yıl yapabilmek için, üzerimize ne görev düşüyorsa, ona hazır olmalı ve yerine getirmeliyiz. Bu sadece kimi arkadaşlar için değil, hepimiz için geçerlidir. Başta Merkez Karargah Komutanlığı olmak üzere tüm arkadaşlar için bu geçerlidir. Yılı kesin bir başarı yılı yapmak için önümüzdeki ayları da doğru değerlendirmeliyiz. Örneğin; Kuzey’de kayıp vermemeliyiz. Özellikle Botan’da her yıl bu aylarda Besta’da kayıp veriliyor. Hesapta olmayan yersiz ve ağır kayıplar olmamalıdır. Geçtiğimiz yıl değerli yoldaşlarımız Şervan Erkendi ve Gabar yoldaşlar hiç beklenmedik bir şekilde, hiç beklenmedik bir yerde ve zamanda şehit oldular. Böyle hatalar olmamalı, herkes bunların tekrarının yaşanmaması için duyarlı davranmalı ve dikkatli olmalıdır. Düşman sonbaharda en fazla hangi alanlara önem veriyor ve sonuç almak istiyorsa, bunu bilmeli ve buna göre hareket tarzını belirlemeliyiz.
Yine Medya Savunma Alanları’nda da önümüzde çok önemli görevler vardır. Herkes görevinin üzerinde durmalıdır ama biliyoruz ki bugün her bir gerilla komuta adayıdır ve bu hareketin kadrosu ise de sorumlu yaklaşmalıdır. Ancak görevli olan kişiler, resmi olarak komutanlık görevini üstlenen arkadaşlar çok daha fazla sorumlu yaklaşmalı ve rollerini oynamalıdır. Dile getirdiğimiz bu hususlar tüm yoldaşlar için geçerlidir ama en fazla komutanlar için geçerlidir. Merkez Karargah Komutanları, sevk-idareler, eyaletler, bölgeler, takımlar ve timler, görevlerine doğru sahip çıkmalıdır.
Görevimiz ideolojik, örgütsel ve askeri öncülüğü tamamıyla yerine getirmektir. İdeolojik sorunlara yanıt olmalı ve kendi şahsımızda pratiğimizle öncülük yapmalıyız. Kendimizi arkadaşlara örnek haline getirmeliyiz. Örgütsel sorunlar ne olursa olsun, sorunlara yanıt olmalı, kolektif ruh ve ekipleşmeyi hakim kılmalıyız. Komuta olarak kolektif yol ve yöntemlerle, ekip ruhuyla çalışılmalı, kimse yalnız başına kalmamalıdır. Yalnız başına kalınmamalı ve ‘ben’ değil, ‘biz’ denilmelidir. Doğrudur; arkadaşlar inisiyatifli olmalı, görevlerine sahip çıkmalı, birinci derecede inisiyatif kullanmalı; ama kolektif ruhu ve ekip tarzını bir yana bırakmamalıdır. Paylaşımı esas almalı, sürekli tartışmalıdır. Bu temelde kararlar almalı ve mücadeleyi geliştirmelidir. Bu biçimde örgütsel alanda da sağlam bir duruş olmalı, birlik olmalı ister kadın olsun ister erkek, tartışma ve eleştiri olmalı ama sonuç itibarıyla tüm yoldaşlar Apocu çizgide derinleşmeli ve her birlik çizgi temelinde kararlarda ortaklaşmalıdır.
Arkadaşlarımız düşmana karşı duruşta ideolojik, örgütsel yol ve yöntemleri esas almalı, yaşama sorumlu yaklaşmalıdır. Hiç kimse disiplinde zayıflıklar yaşanmasına izin vermemeli, yaşamın hiçbir alanında boşluk bırakmamalıdır. Düşmanın faydalanacağı zayıflıklara izin verilmemelidir. Kesinlikle örgütsel alanda ve disiplin konusunda, yine yoldaşlık ruhunun geliştirilmesinde her anlamda herkes görevlerine sahip çıkmalıdır. Ama bu konuların hepsinde de herkesten önce komuta öncülük rolüne sahip çıkmalıdır. Çizgi gerçeği karşısında her bir militan sorumludur ama herkesten önce de komutan sorumludur. Bu anlamda ne engel ve ne sorun varsa, mutlaka çözülmelidir.
Kuşkusuz askeri alanda da komutan kolektif ruhla komutanlığına sahip çıkmalıdır. Gizlilik temelinde, disiplin ve ince kamuflajı hakim kılmalıdır. Üslenme ve hareket tarzında, yine eylemsel alanda inisiyatifli bir biçimde sorumluluklarını yerine getirmelidir. Komutanlık nerede olursa olsun bu üç konuda görevine sahip çıkarsa, orada var olan arkadaşlar da komutanın etrafında toplanır, bu da sürece yanıt olunmasını ve kesinlikle kazanmayı sağlar.
Biz, tüm yoldaşların Önder Apo’nun çizgisi temelinde dönem görevlerine derinlikli yaklaşacağına, kahraman şehitlerimizin yolunda sorumlu hareket edeceğine, bu olağanüstü tarihi dönemde her yerde en üst düzeyde katılım sergileyeceğine ve bu biçimde kesinlikle başarılı bir yürüyüşün sahibi olacaklarına inanıyoruz. Tüm halk savunma güçlerimiz, komuta ve savaşçılarımız, Önder Apo’yu ve Kurdistan’ı özgürleştirme yürüyüşünde başarı ve özgürlüğün temeli haline gelmelidir. Bugün AKP-MHP rejimi Ortadoğu’da Turancılık zihniyetiyle yeni bir dalga geliştirmek istiyor. Bu sadece Kürt halkı için değil, başta Arap halkı ve tüm bölge halkları açısından büyük bir tehlike ve tehdittir. Bu faşist-milliyetçi dalga karşısında başarmak, bölge halkının da demokrasi ve özgürlüğünün başarısı olacaktır. Bunun için Önder Apo’nun özgürlük yürüyüşü, aynı zamanda bölge halklarının da özgürlük yürüyüşüdür. Bu yürüyüş çok anlamlıdır ve tarihi bir yürüyüştür. Tüm yoldaşlar bu bilinçle başarı için ne gerekiyorsa onu yapacaklardır.
Bu temelde Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanlığı olarak tüm yoldaşları sevgi ve saygıyla selamlıyor, tüm arkadaşlara, hepimize, can-ı gönülden başarılar diliyoruz.”