PKK’nin ayırt edici yanları

PKK’nin bugün ne yapmak istediğini gerçekten anlamak isteyenler, bu geçmişe bakarak daha net ve açık hükümlere ulaşabilirler.

Bu 27 Kasım, PKK’nin resmi kuruluşunun 46’ncı yıldönümü oluyor. PKK öncülüğündeki Kürdistan özgürlük mücadelesi bugün 47’nci yılına giriyor. Kürtler ve dostları her yerde 27 Kasım Kuruluş Bayramı’nı kutluyor. PKK’nin Kurucusu ve Önderi Abdullah Öcalan’ın 43 ay sonra sağlık haberleri ile selamının ulaşmış olması, bu yılki 27 Kasım kutlamalarını daha canlı ve coşkulu kılıyor. Her yerde PKK üzerine tartışmalar yapılıyor; Haki Karer’le başlayan ve Asya Ali ile Rojger Hêlîn’e kadar uzanan kahraman şehitler anılıyor.

Yıldönümü yaşandığı için, kuşkusuz PKK üzerinde daha derin düşünmek ve daha çok yoğunlaşmak gerekiyor. Her birimizin PKK gerçeğini ne kadar anlayıp bildiğimizi test etmemiz lazım. Öyle ya, gerçekten PKK hakkında ne kadar şey biliyoruz ve de bildiklerimiz gerçekte ne kadar doğru? PKK’yi anlama düzeyimiz ne kadar? Söz konusu sorulara da cevap olacak şekilde PKK’nin bazı ayırt edici özellikleri üzerinde düşünmek herhalde günü en iyi değerlendirmek olacak.

PKK’nin kurucusunun Önder Abdullah Öcalan olduğunu artık herkes biliyor. Ancak PKK kuruluşunun ilk adımlarını atmadan önce, daha 1970-71 yıllarında Önder Apo, bir yandan dönemin Kürt örgütlenmesi olan DDKO üyesi olurken, bir yandan da Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C’ye sempatizan oluyor. Söz konusu farklı iki örgütsel alanda birlikte bulunmak Önder Apo için çelişkili gelmiyor. Tersine ‘Apocu Arayışçılığın’ bir gereği olarak yaşanıyor. Herhalde benzer bir örnek bulmak imkânsızdır.

Önder Apo, 1973 Newrozu’nda Ankara-Çubuk Barajı’nda beş Kürt genci ile PKK’nin örgütsel temellerini atan toplantıyı yaparken, aynı zamanda Karadenizli iki devrimci genç olan Haki Karer ve Kemal Pir ile birlikte Bahçelievler semtinde bir evde kalıyor. Karadenizli devrimci gençlerle tartışarak bir Kürt örgütlenmesinin hazırlıklarını yapabiliyor. PKK daha ana rahmine düşerken, öngördüğü Kürt-Türk ilişkileri Önder Apo ile Haki Karer ve Kemal Pir arasındaki ilişkiler olarak şekilleniyor. Bunun da bir benzerini başka bir örgütsel oluşumda bulmak mümkün değildir.

Türkiye’de 1972 yılında kurulan tek illegal örgüt, İbrahim Kaypakkaya’nın Doğu Perinçek’ten ayrılarak oluşturduğu TKP-ML’dir. 1973 yılında temeli atılan tek illegal örgüt de Önder Apo’nun kurduğu PKK’dir. Bu yıllarda kurulmuş ya da temeli atılmış başka bir örgütlenme yoktur. Çünkü bu yıllar, 12 Mart darbe rejiminin baskı yıllarıdır. Değil bu yıllarda yeni örgütler kurmak, var olan örgütler baskı altında ezilmekte ve dağıtılmaktadır. İşte var olan örgütler dağıtılırken, örgütü olan adeta bundan kaçarken, TKP-ML ile PKK yeni örgütler olarak kurulmuşlardır. Bu da PKK için çok iyi anlaşılması gereken ayırt edici bir özellik olmaktadır.

1974 baharında kurulan ADYÖD’ten itibaren daha sonraki süreçte Türkiye’nin sol ve devrimci örgütleriyle ittifak ve cephe ilişkisi içine giren tek Kürt örgütü Apocu Grup ve PKK olmuştur. 1982’deki FKBDC örgütlenmesinde ve sonraki süreçte yaşanan budur. Bu gelenek ve çizgi bugün HBDH gerçeğinde kendisini devam ettirmektedir. Bu da PKK’yi diğer Kürt örgütlenmelerinden ayırt eden en temel bir özellik olmaktadır.

Peki bütün bunlar neyi ifade ediyor? Demek ki bugün Önder Apo’nun Kürt sorununun çözümü için önerdiği ‘Demokratik ulus’ ve ‘Demokratik konfederalizm’ projeleri yeni düşünülen veya tesadüfen ortaya çıkan bir şey değildir. Bunların ilk nüveleri daha PKK’nin ilk doğuş süreçlerinden itibaren hep vardır. PKK Kürt halk gerçeğini açığa çıkartıp, onları özgürlük temelinde eğitip örgütlemeyi ve eylemli kılmayı esas alırken; bunu hiçbir zaman Türkiye gerçeğinden ayrı ele almamış ve kopuk düşünmemiştir.

PKK, ortaya çıkışından itibaren “İlkel milliyetçi” dediği KDP işbirlikçiliğini ve ihanetini sert olarak eleştirip ona karşı net bir ideolojik ve siyasi mücadele temelinde var olmuştur. Yine reformist ve teslimiyetçi Kürt küçük-burjuva milliyetçi çizgisini de kesin ve keskin bir biçimde eleştirerek kendi gelişimini sürdürmüştür. Bu yönüyle baştan itibaren Kürt milliyetçiliğinden koptuğu gibi, Kürt işbirlikçiliğinden ve reformizminden de kopmuştur. Bazıları bunu “PKK’nin Kürtlüğünü sorgulayarak” anlamaya çalıştığı gibi, bazıları da hiç anlamamıştır. Çünkü bu tür anlayışlara göre, Kürt özgürlüğü demek her şeyden kendini yalıtmak demektir.

Benzer durum Türkiye cephesi için de geçerlidir. PKK ortaya çıkışından itibaren Türkiye sosyalist ve demokratik hareketi içinde Kürt varlığını ve özgürlüğünü yadsıyan, soykırımcı TC’nin resmi ideolojisine şu veya bu düzeyde hizmet eden, Kürtleri Türk uluslaşması içinde ele alan anlayış ve tutumları “Sosyal şovenizm” olarak tanımlamış ve sert bir biçimde eleştirmiştir. Giderek özünde bu zihniyeti aşamayan ortamdan kopmuştur. Bazıları bu durumu Türkiye ortamından tümden kopuş olarak değerlendirirken, bazıları da bunu anlamakta zorlanıp PKK çizgisini hep “Pragmatizm” olarak değerlendirmiştir.

Oysa büyük ve küçük burjuvasıyla Kürt milliyetçiliğinden kopuş Kürt halkından ve özgürlük mücadelesinden kopuş olmadığı gibi, sosyal-şovenizmden kopuş da Türkiye ortamından ve toplumsal hareketinden kopuş değildir. PKK baştan itibaren Kürt ulusal özgürlüğünü hep toplumsal özgürlükle birlikte ve iç içe ele almış, giderek bunu kadın özgürlük çizgisine oturtmuştur. Yine baştan itibaren Kürdistan Özgürlük Devrimi ile Türkiye Demokratik Halk Devrimini de hep stratejik müttefik olarak görmüş ve birbirini besleyici temelde gelişeceklerine inanmıştır. 1970’li ve 1980’li yıllarda böyle düşündüğü gibi, Kürdistan Devrimi’nin sıçrama yapıp öne geçtiği 1990’lı yıllardaki düşüncesi de böyle olmuş, hatta bu süreçte Türkiye Devrimi’nin gelişimini desteklemek için daha çok teorik ve örgütsel çaba içine girmiştir. Yani “Demokratik Türkiye” olmadan “Özgür Kürdistan” olmayacağına baştan itibaren inanmıştır.

Bugün “Demokratik ulus” projesi temelinde Kürdistan’ın özgürleşme ve Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarının çözüleceğini öne süren PKK’nin işte bu geçmişini iyi bilmek gerekir. Yani PKK’nin bugün ne yapmak istediğini gerçekten anlamak isteyenler, bu geçmişe bakarak daha net ve açık hükümlere ulaşabilirler. İşte o zaman, PKK’nin mevcut çözüm projelerinin uluslararası komplo zorlaması sonucu oluşmadığını, hiç kimse için bireysel kazanç sağlama amacı gütmediğini; tersine baştan beri süzülüp gelen ve günümüzde müthiş bir teorik ve pratik birikime dayanarak oluşan çözüm projeleri olduğunu daha iyi anlarlar.

O halde çeşitli konularda tartışma yaparken hakikatle oynamamak, hiç olmazsa bir nebze gerçeğe bağlı kalmayı bilmek gerekir. Çok açık ki, bugün Türkiye basınında adeta hezeyan düzeyinde yapılan sözde tartışmalar, aslında gerçeği açığa çıkarma ve değişik konularda toplumu bilinçlendirme amacına değil, tam tersine toplumsal aklı paramparça ederek adeta ahmaklaşmış bir toplum yaratma amacına hizmet etmektedir. Yanlış anlaşılmasın, biz tartışmalara karşı değiliz, tersine daha çok tartışılmasından yanayız. Fakat yapılan tartışmaların da bir amacı ve ölçüsü kesinlikle olmalıdır. Özellikle devrimci ve sol basın, böyle bir çizgi geliştirmek ve mevcut olanı eleştirerek düzeltmek için çalışmak durumundadır. Hele konu devletin düşman saydığı Kürtler ve PKK olunca, akla gelen her türlü uydurma ve yalanı söylemek, ahlaksızca küfür dili kullanmak, hiçbir edep ve terbiyeye sığmaz. Bu tür durumlarda bile metanetini korumak ve kendi terbiye ölçüleri kapsamında hareket etmek, yine ayırt edici bir PKK özelliğidir.

Bunlar temelinde yurtsever Kürtlerin ve dostlarının PKK bayramını kutluyor, 47’nci PKK yılında yürütecekleri özgürlük ve demokrasi mücadelesinde üstün başarılar diliyoruz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika