PKK, yeninin yaratıcısı, direnişin yükselticisidir
Bugüne direnişle ulaşılmıştır. Bu direniş, günümüzün de bu tarzda kazanılması için bu kazanmayı gerçekleştirebilecek kişiliğe ve devrimciliğe nasıl ulaşılması gerektiğine çağrıdır.
Bugüne direnişle ulaşılmıştır. Bu direniş, günümüzün de bu tarzda kazanılması için bu kazanmayı gerçekleştirebilecek kişiliğe ve devrimciliğe nasıl ulaşılması gerektiğine çağrıdır.
Bilindiği gibi, iyi günleri, bayram günlerini kutlamak için iyi günde olmak gerekir. Bu yalnız kişi için böyle değil, örgüt için de, halk için de böyledir. İşte yakın geçmişi düşündüğümüzde, bunun çok zor bir olay olduğu görülmektedir. Yitirilen bir tarihten sonra kutlanılan bayramların ne anlamı olabilirdi? Eğer bayramların gerçek anlamları bütünüyle silinmemişse ve hatta bu bayramlar birer uyuşturma araçlarına dönüştürülmüşse kutlamalar neyi ifade eder, neyi kazandırabilirdi?
Bu nedenle Partimizin oluşmaya başladığı ilk dönemlerde, bu tür günleri anmanın, bayramları kutlamanın fazla bir anlamı olamazdı. İçeriği boşaltılmış, etkisizleştirilmiş günleri, sırf kendini tatmin etmek, sahte bir bayram havası yaşayarak geçirmektense yapılması gereken, kaybedileni tekrar kazanacak özü ortaya çıkarmak, bunun için yitirileni arayıp bulacak bilinci oluşturmak ve bunu sahiplerine taşırmaktı. İşte, Partimizin ilk oluşum yılları bu çabalarla geçmiştir. O dönemde, anılacak günler gerçekten çok sınırlıydı. Anma günlerimiz daha çok şehitlerimizin şehadet yıl dönümleriydi. Tabii ki, bu anmalar, daha çok görev üstlenmek ve anıya karşı gerekenin yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesiydi. Açık ki, bu değerlendirme, zorunlu bir değerlendirmeydi. Çünkü, azgın bir düşmanla karşı karşıya bulunuluyor, bunun çok büyük engelleriyle karşılaşılıyor, bu da engellerin nasıl aşılabileceği, dökülen kanların hesabının en iyi bir şekilde nasıl sorulabileceği konusunda doğru bir değerlendirmenin yapılmasını getiriyordu. Partimiz, yakın tarihinde bu değerlendirmeyi çok yoğun bir biçimde yaşamıştır. Halkımız ve Partililer, bu yakın dönem Parti tarihini iyi kavramak ve bu temelde günümüz ve geleceğe ilişkin sorumluluklarının dayandığı kaynağı iyi özümsemek zorundadır. Partimizin bu yakın dönem tarihini bütün yönleriyle kavramadan ne zorlukları, dayatılan imha ve işkencelerin anlamını ne de mücadelemizin bu dönem ulaştığı düzeyin yol açtığı kazanımların değerini anlamak mümkündür.
DERİNLİKTEN GELEN UĞULTU SESİ
Bu dönemde azgın bir dalga ve yoğun bir fırtına ortamında veya azgın bir doğa, korkunç bir zelzele karşısında insan yaşamının varlığını sürdürebilmede onu kuşatan tehlikeler neyse, bu Partimiz için de böyledir. TC'nin o zamanki şeflerinin sözleri bir canavarın, derinlikten gelen uğultu sesi gibidir. Bu adeta bir zelzeleyi andırır. Bu, tabii ki biraz siyaset, güç, otorite kavramlarının anlamı bilinmiş ve pratiği kavranmışsa böyledir. Artık geliyorum diyen birçok tehlike ve ayak sesleri vardır. Bu faşizmin ayak sesleri ve katliamın çığlıklarıdır. Naralar atılmaktadır. Bunlar, "sen karınca kadarsın, bastım mı ezilirsin" naralarıdır. İşte, direnişin anlamı, büyüklüğü ve ilk yılların Parti tarihimizdeki muazzam önemi buradan gelmektedir. Çünkü karşılıklı savaşanlardan biri her şeye hakim olduğunu iddia eden ve bunu her türlü gaddarlıkla yürüten; birçok olanağı ve gelişkin savaş araçları bulunan bir güçtür.
O GÜNLERİN BÜYÜKLÜĞÜNE SAYGI
Diğeri ise çok cılız kollara sahip, büyük imkansızlıklar içinde, henüz yürüyüp yürüyemeyeceği, güç olup olamayacağı tartışma götürür bir durumdadır. İşte bu muazzam güç dengesizliği ve korkunç saldırılar ortamında, büyük zorluklara göğüs gererek filizlenen direnişçiliği anmak, bunun anlamını kavramak gerekmektedir. Şimdi eğer bu anımsama yapılır, atılan direniş adımlarının özellik ve anlamı yakından kavranırsa ortaya çıkacak olan büyük bir ciddiyet, o günlerin büyüklüğüne saygı, kazanılan değerlerden duyulan gurur ve coşkudur. Tersine, eğer o günler anımsanmaz, canavarın ağzından kurtulmanın ne anlama geldiği kavranılamazsa ne o günlere değer verilir ne de bu günlere ulaşmanın ve kaydedilen gelişmelerin anlamı bilinir.
Bu zorlu mücadele günlerinde kazanılan nedir? Kazanılan bir halkın özgürlük savaşıdır, özgürlük nedir? Özgürlük bizce, halkımızın varlığı ve kimliğinin saptanmasıdır. Varlık ve özgürlük birleştiğinde, bu, insan toplumu olmak demektir. Bunun bizde somutlaşması, toplumun ve bireyin yeniden şekillenmesi, düşmanın basit bir piyonu olmaktan kurtulup toprağında yükselmesini bilen bir bireye dönüştürülmesi, yani yeniden yaratılış, yeniden kimlik kazanma, havayı yeniden teneffüs etme, yeni bir yaşama, yeni bir güne ulaşmak demektir.
YENİ BİR GÜNE AÇILIŞIN İFADESİ
Acaba bu yeni, yarınlara, on yıllara ve yüzyıllara ne getirir? Bunun güçlü bir muhasebesi halen yapılmış değildir. Zulmün taşlaştırdığı yapıdan şimdi canlanma, insanlığın ve bir halkın kıpırdanışı var. Bu sürece, benliğine sarılma ve kimliğine kavuşma süreci de denilebilir. Bunlar henüz güçlü bir şekilde ortaya çıkmamış olsa da, ancak bunun gelişmesi içine girilmiştir. Ağaç daha yeni büyüyor... İlk meyvelerini ne zaman ve ne kadar verir, henüz bunlar belli değildir. Önemli olan filizlenme, boy verme ve yaşam garantisinin sağlanmasıdır. Bu, artık bu toprakların bütün suyunun ve havasının kendi bitkisine hizmet etmesi demektir. Yani artık, öz suyu kendimiz emiyoruz. Düşmanı devamlı beslemek için verilecek ve sömürtülecek öz suyumuzun olmadığı ilan ediliyor. İşte bu ilanın anlamı, buna karar veriş, Parti ve halk tarihimizde yeni bir güne açılışın ifadesidir.
BUGÜNE BÖYLE BİR DİRENİŞLE ULAŞILMIŞTIR
TC'nin bilinen özelliklerini, süreçte yaşanan olayları tek tek izah etmek ve tekrarlamak yerine, bu kararın açıklayıcılarından, ve çağdaş Newroz'un en büyük yaratıcılarından Mazlum Doğan yoldaşı anmak gerekir. Halkımız, çağdaş önderlerinden Mazlum'u anarken, O'nun önemli bir direnişi; ideolojik, politik ve diğer bütün yönleri ile yaşadığını, muazzam zorluklara, ağır işkencelere ve olanaksızlıklara rağmen o güne kadar en küçük bir sızlama ve rahatsızlık göstermeden, en ufak bir kararsızlığa düşmeden, büyük bir direniş mücadelesi içinde Partisini ve halkını yaşattığını bilmektedir. İşte, tarih böyle kazanılmış, bugüne böyle bir direnişle ulaşılmıştır. Bu direniş, günümüzün de bu tarzda kazanılması için bu kazanmayı gerçekleştirebilecek kişiliğe ve devrimciliğe nasıl ulaşılması gerektiğine ilişkin yapılan bir çağrıdır.
EN SONUÇ ALICI KAVGALARDAN
O dönem direnmelerinin ve ortaya çıkan gelişmeleri iyi düşünülerek güçlü bir şekilde kavranması şarttır. TC'nin, Diyarbakır zindanlarında teslimiyeti, imhayı ve ardından ihaneti gerçekleştirme gibi mutlak bir kararı vardır. Bu, bir anın ve bir dönemin değil, bin yıllık sömürgeciliğin kararıdır. Kararın bu durumu anlaşıldığında, bunun karşısında direnme kararının nasıl bir öneme haiz olduğu anlaşılacaktır, öylesine zindan koşullarında bin yıllık bu gerici kararlılığa karşı, devrimci kararlılığı göstermek, ancak Partimizin yeni ve doğru olan ne varsa onu temsil etmesiyle izah edilebilir. Bu anlamda, Diyarbakır zindanlarındaki direniş en büyük direnmelerden ve en sonuç alıcı kavgalardan biridir.
TESLİMİYET VE İHANET EZİLDİ
O dönemde Parti ve Parti Önderliği dışarıda çok zor günleri yaşamaktadır. İçeride Parti ve halk, faşizmin yoğun baskı, işkence ve katliamları ile parçalanmak, bir ceset durumuna getirilmek isteniyor. Bunun karşısında, Parti ve halk dışında da yaşatılmaya çalışılıyor. Bunun için seçilen yol da direnmedir. Bu karar verilmesine rağmen bir daha o topraklara ayak basılıp basılmayacağı tam belirginlik kazanmış değildir. İşte tam da böylesi bir anda Diyarbakır zindanlarından direniş çağrısı yapıldı. Bundan sonraki gelişmeler bilinmektedir. Artık yapılacak tek şey, bu çağrıya gereken karşılığı vermektir. Çünkü, şehit düşmeler karşısında üzülmek, dövünmek, çağrının gerçek karşılığı olmuyor ve hiçbir şey de kurtarmıyordu. Yerine getirilmesi gereken görevler vardı: Mevcut fırsatları sonsuz bir çabayla değerlendirmek, eğer varsa özümüz ve yeteneklerimiz, bunları çok iyi kullanarak böylesi bir çağrının gerçek sahipleri olmak... İşte yapılanın da bu olduğu bilinmektedir. İçeride peş peşe direnmeler gelişti. Teslimiyet ve ihanet ezildi. Halkımız orada büyük bir zafer kazandı.
UNUTANLAR, GAFLET VE HATTA DELALET İÇİNDEDİR
Tarih henüz bunu açık bir biçimde belirtmemiş olsa da yargısının bu olacağı kesindir. Diyarbakır zindan direnişi, Partimizi önemli oranda besledi ve dışarıda yürütülen direniş çabalarının en büyük yardımcısı oldu. Bu, Partimizin zaferi mutlaka kazanması gerektiğine ilişkin yapılan büyük bir davetti. Bu davete karşılık veren Partimiz ve Parti Önderliği, bunun sonucunda, son birkaç yılın direniş aşamasına ulaşmıştır. Ancak, o yılları unutmamak, yaşananları ve gelişmeleri yeniden ve yeniden düşünmek çok öğretici ve geliştirici olacaktır. Bu yıllarda kim, neye karşı, nasıl ve hangi koşullarda direndi? Bunun özellikle, bir türlü örgütlenemeyen, örgütlenme ve eğitim imkanlarını değerlendiremeyenler için sormak gerekiyor! Bu konuda kendisini açığa vuran birçok yanlış anlayış ve yaklaşım söz konusudur. Bir yandan "şöyle büyük devrimcilerdi, anılarına şöyle bağlı kalacağız" denilecek, diğer yandan ise bununla taban tabana zıt bir pratiğin içine girilecek... İşte korkunç bir ikiyüzlülük, düşkünlük ve kahredilmesi gereken bir durumdur bu. Tam bir çelişki olan bu durum, nerede ve nasıl ortaya çıkarsa çıksın asla kabul edilmemelidir. Çeşitli gerekçeler ve kişisel özellikler ileri sürülerek, bu mazeret kapatılamaz. Hiçbir şekilde de kavga arkadaşlığı ve anıların gerçek sahipliği bu biçimde yapılamaz. Gerçek kavga arkadaşları, vicdan sahipleri, bu kadar yakın olan geçmişi unutamaz. Yaşanan o zulüm, bu zulme karşı kahramanca direnişler unutulur mu? Bunu unutanlar, gaflet ve hatta delalet içinde olanlar, hangi gerekçeyle, kendilerine onların yoldaşlarıyız diyebilirler.
KAZANILAN, BİR HALKIN KURTULUŞU UMUDUDUR
Türk sömürgeci faşizminin kanla, baskı, zulüm ve işkenceyle içini doldurduğu bu yıllarda, kazanılan sadece bir direnişçilik değildir. Bugün daha iyi görülmektedir ki; kazanılan, bir halkın sarsılmayan kurtuluş umududur. Umudu da herkes yaratamaz. Umut için çok laf söylenebilir, onun üzerine bol bol edebiyat yapılabilir. Umut üzerine edebiyat yapmak, onun için anlamsız çabalarda bulunmak kolaydır ama umudun gerçek yaratıcısı olmak zordur. Partimizde umudun bu gerçek yaratıcıları, direnişçiler, direniş şehitleri vardır; bunların anıları ve mücadeleleri iyi kavranmak ve çağrılarına da gerekli cevaplar mutlaka verilmek zorundadır, öyle kolay değildir alaca karanlıkta umudun yaratıcısı olmak. İşte, Partimizin ölçüsü, direnme esası budur ve bunu Partililer ve halkımız da böyle görmek ve anlamak durumundadır.
ESAS ÖLÇÜ, ZİNDAN DİRENİŞÇİLİĞİ OLACAK
O dönemde zindanlarda çok sınırlı eğitim imkanları var. İçeride hiçbir yazı yok. Radyo dinlenemiyor ama buna rağmen kendini eğiten bir devrimcilik var. Yine kendini asla sorun yapmayan, canla başla yoldaşlarını koruyan, onları direnişe çağıran bir önderlik var. Bu gerçeklik karşısında sormak gerekir: Parti içinde ve halkımız saflarında hangi birey bundan daha zor ve dehşetli koşullar yaşamıştır? O halde Partimizin esas ölçüsü bu zindan direnişçiliği olacak, Parti, halka ve militanlara bunu özümsetecek bunu daha sonraki pratiğinde yaşatmayı da temel alacaktır. Bunun dışındaki diğer yol, nasıl bir yoldur? Bu da karanlığın altında teslim olma, karanlığın içinde ihaneti seçme yoludur. Bu yolu seçenler de var mıdır? Vardır. Bunlar çok ve az ifadelerle kendilerini şöyle tanımladılar: "Yoktur böyle bir halk gerçekliği, bu gerçeklik asla kazanılamayacak; var olan gerçeklik Kemalizmin gerçekliğidir." İşte, bu ihanet çeteleri de bu bayrak altında savaştılar, saldırdılar ve halen de saldırılarını sürdürüyorlar. O halde tarihte bu iki ordu arasında, direnenlerle ve umudun yaratıcılarıyla, sömürgeciler, ihanetçiler ve umut söndürmeye çalışanlar arasında büyük bir kavga ve meydan muharebesi olmuş mudur? Olmuştur. Bu unutulabilir mi? Hayır unutulamaz. Bu kavga halen bütün şiddetiyle sürüyor mu? Evet sürüyor. Biz, Parti ve halk olarak bu kavganın sıcaklığını duymamazlık edebilir miyiz? Edemeyiz. Şimdi biz bu kavganın neresindeyiz, içinde miyiz, yoksa dışında mıyız? Açık ki içindeyiz. Bu kavga kesin bir kavgadır... Bu kavga, vahşi zulümle, buna karşı varlığını savunanların kavgasıdır... Bu kavga, kendilerine mutlaka yeni bir yol çizip bu yolda yürümekte kararlı olanlarla, onları bundan alıkoymak için çağın tüm gerici gücünü ve tarihin bütün vahşetini yedeğine alarak karşıya dikilenlerin kavgasıdır...
DAYANACAĞIMIZ ZEMİN VE DEĞERLER NETTİR
O halde Parti ve halk olarak kendimizi eğiterek savaştırırken, dayanacağımız zemin ve temel alacağımız değerlerin çok net ve belirgin olduğu açıktır. Bu nedenle, bu konuda şaşırma, oyuna gelme, karmaşık durumda bulunma oldukça anlamsız ve kabul edilemeyecek bir durumdur. Karmaşık kalmak, düşmanın etkisi altında yaşamak, bunda da ısrar etmek, bireyin kendisini iki tarafa karşı da idare ettirerek, yaşaması artık mümkün olmayacaktır. Çünkü gerçekler çok yakıcıdır; ya o tarafta, ya da bu tarafta yer alınacaktır. Ortada kalmak, iki tarafın ateşi altında çok kötü bir sonu kabullenmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle geçmişi bir de bu yönüyle yeniden anımsayalım...
Önder Apo'nun Seçme Yazılar VI değerlendirmelerinden derlenmiştir