HTŞ, Baas’ın mirasını insanlık dışı uygulamalarla sürdürüyor

Baas rejiminden sonra iktidara gelen HTŞ yönetimi, Baas’ın 12 Mart 2004’te Kürtlere yönelik yaptıklarını bugün tüm halklara ve inançlara karşı insanlık dışı uygulamalarla sürdürüyor.

QAMIŞLO KATLİAMININ YILDÖNÜMÜ

12 Mart 2004’te Qamişlo’da, Fetva ve Cihat takımları arasında oynanan bir futbol maçının ardından yaşanan olaylar üzerine, Qamişlo halkının Baas rejimine karşı başlattığı serhildanın üzerinden 21 yıl geçti. Baas rejiminin gerçekleştirdiği katliamın acısı hâlâ hafızalardaki yerini korurken, olayın üzerinden 21 yıl geçtikten sonra iktidarı ele geçiren cihatçı HTŞ yönetimi, Baas’ın katliamcı zihniyetiyle Suriye halklarına her türlü baskı ve soykırım politikasını meşru görüyor. Her gün Suriye’de onlarca insan, kültürleri ve inançları nedeniyle baskıya maruz kalıyor, işkence görüyor ve katlediliyor. 12 Mart 2004 Qamişlo Serhildanı vesilesiyle, 2004 ‘te yaşananları ve HTŞ’nin günümüzde sürdürdüğü Baas rejimini aratmayan uygulamaları ele aldık.

2’Sİ ÇOCUK 9 SİVİL KATLEDİLDİ

Qamişlo’da, Dêrazorlu Fetva ve Qamişlolu Cihad futbol takımları arasında oynanan maçta, Baas rejimi tarafından özel olarak görevlendirilen bazı kişiler, Iraklı diktatör Saddam Hüseyin lehine ve Kürt halkı aleyhine sloganlar attı. Qamişlolular da bu sloganlara tepki gösterdi. Bunun üzerine önceden hazırlık yapmış olan saldırgan grup, Qamişlolulara bıçak, taş ve silahlarla saldırdı. Baas rejimine bağlı polis ve askerler de saldırganlar yerine Qamişlolulara saldırdı. Rastgele ateş açılması sonucu 2’si çocuk olmak üzere 9 sivil katledildi.

36’SI KÜRT 50 KİŞİ KATLEDİLDİ

Olayın duyulması üzerine Qamişlolular stada doğru yürüdü. Ancak bu sefer Hesekê vilayeti sorumlusu Selim Kebul’un emriyle polisler, kitleye ateş açtı. Bunun üzerine başta Rojava Kürdistan’ı kentleri olmak üzere Şam ve diğer Suriye kentlerinde yaşayan Kürtler serhildana geçti. Günlerce süren serhildanda 36’sı Kürt olmak üzere 50 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı ve tutuklandı.

BÜYÜK SERHILDAN

13 Mart 2004’te Qamişlo’da büyük bir serhildan gerçekleşti. Binlerce insan, Qasimlo Camisi’nin önünde toplanarak şehitlerini defnetmek için yürüyüşe geçti. Amûdê ve Tirbespiyê halkı da bu serhildana katılmak için yönünü Qamişlo’ya çevirdi. Şam hükümeti yolu trafiğe kapattığı için halkın büyük bir kısmı yürüyerek Qamişlo’ya ulaştı. Halkın öfkesi karşısında Baas rejimi, kurumlarını boşaltmak ve kaçmak zorunda kaldı.

Baas rejiminin ateş açmasının ardından, KDP’ye yakın olan ve şimdiki ENKS çatısı altında toplanan partilerin temsilcileri, şehit cenazelerini bırakarak kaçtı. Yaklaşık 600 bin kişiden oluşan kitle, saldırılara rağmen cenazeleri mezarlığa götürdü ve defnetti.

ROJAVA HALKI AYAĞA KALKTI

1963’ten beri Kürtlere yönelik imha ve inkâr politikasını sürdüren Baas rejimine karşı gençlerini kaybeden Kürt halkı, Qamişlo başta olmak üzere Dêrik, Amûdê, Hesekê, Kobanê ve Efrîn kentlerinde ve Reqa ile Halep’teki Kürt mahallelerinde ayağa kalktı.

Baas rejiminin Suriye devlet yönetimine hâkim olmasından bu yana ilk kez, 13 Mart günü Kürtlerin serhildanı başkent Şam’a kadar yayıldı. Devletin kolluk güçleri, Kürtlerin katledilmesine son verilmesi, tutsakların serbest bırakılması ve halk olarak haklarını talep eden barışçıl ve demokratik serhildanlara silahla ve katliamlarla karşılık verdi.

Kolluk kuvvetlerinin bardağı taşıran son saldırısına ise Kürt halkı, Dirbêsiyê ve Amûdê’deki Hafız Esad heykellerini yıkarak ve Kobanê’deki hükümet binalarını kuşatarak karşılık verdi.

BAAS REJİMİNDEN FARKSIZ HTŞ UYGULAMALARI

Heyet Tahrir El Şam (HTŞ), 27 Kasım 2024’te Baas rejimine başlattığı saldırılar sonucunda 8 Aralık 2024’te iktidarı ele geçirdi. Böylece, 8 Mart 1963’te iktidara gelen Baas rejimi ve Esad yönetimi, 61 yıl 9 ay süren hâkimiyetinin ardından sona erdi. Ancak HTŞ yönetimi, Baas rejiminin yerini almasına rağmen, onun uygulamalarını aşan insanlık dışı pratiklere imza attı.

KADIN DÜŞMANI POLİTİKALAR

Bu insanlık dışı uygulamalardan en önemlisi, HTŞ’nin erkek egemen zihniyetiyle inşa edilmiş olması nedeniyle kadın özgürlüğüne yönelik ideolojik ve siyasi bir saldırı gerçekleştirmesiydi. Daha ilk günden itibaren kadın katillerini yönetimin bir parçası haline getirerek, erkek egemen zihniyetini yaşamın her alanında hâkim kılacağını ortaya koydu. Aynı süreçte, HTŞ yönetiminin Kadın İşleri Ofisi Başkanı Ayşe El Dibs, kadın haklarını çiğneyen ve doğrudan erkek egemen zihniyetin belirlediği sınırlara çeken bir genelge yayınladı. Ayrıca medya organlarına konuşan Ayşe El Dibs, “Eğer kadın örgütleri bizim inşa edeceğimiz modele uygun hareket ederlerse onlara kucak açarız. Ancak bizim görüşlerimize katılmayanlara alan açmayacağız” dedi.

Ayrıca, “Suriyeli kadınların durum ve gerçekliklerine uygun bir hükümet modeli yaratmayı amaçladığını” söyleyen Ayşe El Dibs, bu modelin temelini “dışarıdan hazır bir model ithal etmeksizin” İslami şeriat hukukunun oluşturacağını belirtti. Ayşe El Dibs’in yıllarca Türkiye’de yaşadığı ve AKP zihniyetini benimsediği göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’deki kadın düşmanı politikalardan farksız bir tablo ortaya çıkarmayacağı aşikârdır.

ZAFER KONGRESİ’NDE KADIN KATİLLERİ

HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesinden sonra, bu iktidarı kalıcılaştırmak amacıyla düzenlediği Zafer Kongresi’nde (29 Ocak) bu zihniyeti sürdürdü. Kongreye katılan Ebu Hatem Şakra, Hevrîn Xelef’i katleden ve kongreyle birlikte yönetime getirilen çete başıydı. Bu kongrede Colani, dünya tarihinde uzun bir süre sonra bir ilki gerçekleştirdi ve Suriye’nin geleceğiyle ilgili herhangi bir tartışma yapılmadan doğrudan kendisini cumhurbaşkanı ilan etti.

DEMOKRATİK SURİYE’DEN UZAK

25 Şubat’ta ise Ulusal Diyalog Konferansı’nı topladı, fakat halklara ve inançlara yer vermedi. Konferansa katılanların tamamı çetelerden oluşuyordu. Bu anlamıyla, sözde bir konferans düzenlenerek uluslararası kamuoyu 'dostlar alışverişte görsün' diye kandırılmak istendi. Nihayetinde, Suriye’deki farklı inanç ve halkların HTŞ yönetimine karşı diyalog çağrıları ve yönetime dahil edilme talepleri, bu konferansın demokratik bir Suriye inşa etme niteliğinden uzak olduğunu bir kez daha gösterdi.

HTŞ yönetimi, iktidarı ele geçirdiğinden bu yana toplumsal sorunları çözmediği ve toplumsal mutabakatı sağlayamadığı için daha da derinleşen bir kaos ortamına sürüklendi. Bunun sonucunda, kendi sorunlarını çözmek isteyen Aleviler ve Dürziler özerklik ilan etmek durumunda kaldı. Ancak tekçi HTŞ yönetimi bunu kabul etmedi ve hemen bu özerkliklere saldırmaya başladı. Dürzilere yönelik saldırı girişimi, uluslararası güçlerin müdahalesiyle engellenirken, Alevilere karşı girişilen katliamlar uluslararası kamuoyunun sessizliği nedeniyle hâlâ devam ediyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre, Alevilere karşı başlatılan katliamlarda şu ana kadar 973 sivil katledildi. Türkiye destekli HTŞ ve SMO çeteleri, bu katliamların görüntülerini yayınlamaktan çekinmeyerek insanlık tarihindeki vahşete yeni bir boyut kazandırdı.

12 MART RUHUYLA SURİYE HALKLARI SERHİLDANA KALKMALI

Tüm bunlara rağmen, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, Demokratik Suriye Meclisi ve başta Kongra Star olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye’deki kadın hareketleri dışında hiçbir kesim bu katliamlara sert tepki göstermedi. 10 Mart’ın ilk saatlerinde ABD ve Rusya, uluslararası baskılara dayanamayarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK) acil toplanmaya çağırdı. Ayrıca ABD, Alevi katliamlarının yaşandığı bölgeye barış gücü göndereceğini duyurdu. Tüm bu gelişmelere rağmen, Suriye’de rol alan uluslararası güçlerin HTŞ’nin yaptığı bu katliamları durdurma niyetinde olmadığı, aksine bu boşluktan faydalanarak kendi hegemonik politikalarını hayata geçirmek istedikleri anlaşılıyor.

Sömürgeci Türk devleti, katliamların başladığı ilk günden itibaren işgalci ordusunu doğrudan İdlib ve çevresine konuşlandırarak ilk adımı attı. ABD ve Rusya’nın da katliamlardan dolayı değil, Suriye’ye asker göndermek istedikleri aşikârdır. Suriye, dış müdahalelerle sorunların daha da derinleştirilmek istendiği bir ülke haline getirilmek isteniyor. Fakat Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’nin açıklamalarında dile getirdiği gibi, asıl çözüm Suriye’nin iç dinamikleriyle geliştirilecek bir çözümdür. Aksi halde, kadın düşmanlığının, katliamların ve işgalin daha da artması bekleniyor.