Türk devleti, 20 Kasım günü Rojava ve Güney Kurdistan’a yönelik askeri saldırılar başlatmış ve yapılan bombardımanlarda birçok kişi şehit düştü. Kürt siyasetinin de gündeminde olan saldırılara karşı Kürtler dünyanın her yerinde ayakta.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Keskin Bayındır, saldırıların amacına ve Kürt siyasetinin yapması gerekenlere ilişkin konuştu.
Bayındır, bugünkü iktidarla bütünleşmiş Türkiye devlet aklının çok uzun bir süredir hem Kurdistan coğrafyasında hem de Ortadoğu’da bölgesel denklem bağlamında kendi sınırlarını askeri hamleler ve savaş denklemiyle zorlayan bir strateji izlediğini belirtti.
İNSAN YAŞAMI YOK SAYILIYOR
Cumhur ittifakının ortaklarından Devlet Bahçeli'nin ifade ettiği artık “Lozan’ı yırtma ve parçalama zamanı gelmiştir” sözünün de bu stratejinin bir ayağı olduğunu kaydeden Bayındır, şöyle devam etti: “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yer yer ifade ettiği ‘Lozan gömleği bize dar geliyor’ sözü de Türkiye’nin stratejik saldırılarının bir yansımasıdır. Bu anlamıyla Türkiye, özellikle Kurdistan coğrafyası üzerinden kendi sınırlarını ve hedeflerini tarihsel bağlama da oturtmaya çalışarak genişletmek istiyor. Tabii bu hedeflere ulaşma anlamında hiçbir şekilde uluslararası hukuku, insan haklarını ve insan yaşamını tamamen yok sayarak hareket ediliyor. Savaş denklemine ve Kürt halkına yönelik saldırıları ön planda tutarak dahil olmak istiyorlar”.
BOŞA ÇIKARILMANIN ÖFKESİ
Son 20 yıllık iktidarın pratiklerine ve siyasal aklına bakıldığında her dönem kendisine stratejik olarak önüne koymuş olduğu hedeflerin varlığına dikkat çeken Bayındır, “Hiçbir zaman bu hedeflerinden asla vazgeçmediler. Belli düzeyde uluslararası güçlerin de aslında bu hedefleri gerçekleştirme bağlamında ve bölgesel dizaynı gerçekleştirme noktasında Türk devletine ve AKP-MHP iktidarına destek sunduklarını görebiliyoruz. Nitekim en önemli denklem de burada yatmaktadır. Özellikle savaş denklemiyle hareket etmek ve bu konuda hedeflerine ulaşmak isteyen AKP-MHP ve Türkiye devlet aklına karşı, Kurdistan coğrafyasında Kürt halkının yürüttüğü mücadele, bütün bu hedefleri büyük oranda boşa çıkardı. Şimdi bunun özellikle hem devlet aklında hem de AKP-MHP iktidarında yaratmış olduğu büyük bir öfke söz konusudur” diye konuştu.
HEDEFLERİNE ULAŞAMAMANIN KRİZİ
Bugün gelinen aşama itibariyle iktidarın artık ülke sınırları içerisinde değil, bölgesel denklem itibariyle özgürlüklerin ve demokrasinin gelişmesinin önünde bir engel teşkil ettiklerini belirten Bayındır, şu değerlendirmelerde bulundu: “Sadece bizlerin ya da Kürt halkının bir tespiti değil bu; bugün bölgedeki tüm halkların aslında Türkiye'ye ilişkin, tespitidir. Tamamıyla savaş parametresinde yıkım ve talan zihniyetiyle hareket eden, Kafkasya'dan tutalım Kuzey Afrika ülkelerine kadar bütün alanlara ilişkin askeri denklemlerle hareket eden ve bu konuda kendi hedeflerini gerçekleştiren bir Türkiye devleti ve iktidar aklı söz konusudur. Dolayısıyla Ortadoğu'daki tüm halkların ya da ülkelerin aslında Türkiye'nin bu politikasından bir rahatsızlığı söz var. Tabii bu ülke içerisinde Kürtlerin direnişi, sonucu AKP-MHP iktidarı kendi varlığını sürdürme noktasında ciddi büyük bir krize giriyor. İşte bugün Türkiye'de yaşadığımız siyasal ve ekonomik buhranın arkasındaki temel etken hedeflerine ulaşamamanın yarattığı bir krizdir”.
KÜRTLERİ TASFİYE ETME AMACI
İstiklal Caddesi’ndeki patlamayla toplum algısının yönünü Kürtlere çevirmeyi amaçladıklarını ancak bunu başaramadıklarını söyleyen Bayındır, “Bu patlamayla toplumun yönünü Kürt hareketine ve Rojava’daki özerk yönetime çevirip, bunun üzerinden hem iç muhalefeti hem de iç toplumu dizayn etmeyi amaçladılar. Bu patlama, 2018 yılından beridir zaten ısrarlı bir şekilde kuzeydoğu Suriye topraklarını işgal etmek isteyen ve bu konuda sürekli arayış içerisinde olan bir iktidara toplumsal bir meşruiyet sağlamanın aracı haline getirilmek istendi. Fakat her yönüyle ellerinde patladı. Gerek bizler gerek kamuoyu gerekse de uluslararası bütün kurum ve kuruluşlara baktığımızda aslında bu olayın hiçbir şekilde Kürtler tarafından gerçekleştirilmediği anlaşıldı. Tam tersine, aslında kendi elleriyle büyütüp besledikleri güçler tarafından yapıldığı görüldü. Bugün kamuoyuna yansıyan bilgilere bile baktığımızda çok açık bir şekilde ortaya olayın gerçekliği görülüyor. Ancak tüm bunlara rağmen Kasım ayında başlayan ve hâlâ da ısrarlı bir şekilde devam eden hava saldırıları, adeta yaşam alanlarını, işte buğday ambarlarını ve hastaneleri hedef alıyor. İnsanların yaşam alanlarını tahrip edecek kadar sınır tanımayan bir savaş var. İktidarın Kürtlere yönelik bu stratejisinin içerisinde artık kadın, çocuk, sivil, insanların yaşam alanları gibi hiçbir ayrım gözetilmeden Kürt varlığının tasfiyesini gerçekleştirmek amacı var” şeklinde konuştu.
SAVAŞ İKTİDARLARININ ÖMRÜ UZAMADI
Hava saldırılarının yanı sıra kara operasyona yönelik sürekli tehdit açıklamalarının yapılmasına da değinen Bayındır, şunları paylaştı: “Aslında Kürt varlığı ve statüsüne yönelik tasfiyede ısrar eden bir devlet aklıyla karşı karşıyayız. Bütün uluslararası kamuoyu açıklamalarına rağmen iktidarın bu konuda hiçbir çabası söz konusu değil. Bu elbette ki iç siyasetteki hedeflere ulaşma meseleleri ile çok bağlantılıdır. Örneğin, Türkiye bir seçim sürecine giriyor ve dolayısıyla bu iktidar artık toplumsal meşruiyeti büyük oranda yitirmiş durumdadır. Kendi varlığını bu savaş denklemi üzerinden devam ettiren bir strateji üzerinden hareket ediyor ama Kürtlere karşı böyle bir hedefle hareket eden hiçbir iktidarın ömrünün uzamadığını hatırlaması gerekiyor. Kürt mücadelesinin ve Kürt hareketinin direnişi aslında Türkiye'de savaşı derinleştirmek isteyen iktidarları siyasetin çöp sepetine attığının tarihidir”.
HIZLI REFLEKSLERLE HAREKET EDİLMELİ
AKP-MHP iktidarının bu savaş siyasetinde ısrar etmesi durumunda gideceği yerin bir önceki iktidarların gittiği yer olacağını vurgulayan Bayındır, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Bugün Türkiye siyasetinde barınamayan iktidarlar, Kürt hareketinin direnişiyle tarih olmuşlardır. İçerisine bulunduğumuz yakın zaman koridoru bizlerin toplumsal mücadeleyi geliştirerek, büyüterek ve direnişi daha da görkemli kılarak bu iktidarın ömrünü aslında kısaltıp tarihin çöp sepetine atacağımız bir zaman dilimidir. İktidar tarafından da aslında kendi varlığını tekrardan savaş dinamiği üzerinden devam ettirme süreci olarak ele alınan bu süreç adeta felakete ve uçuruma sürüklenen bir süreçtir. Geleceğini, özgürlüğünü, demokrasisini ve insanca yaşamayı isteyen Türkiye halklarının bu savaş dinamiğine karşı ‘dur!’ demeleri gerekiyor. Bu konuda Kürt siyasi hareketi olarak bizim de elbette ki hızlı bir şekilde tepki ve refleks göstermemiz gereken bir dönemde olduğumuzu ifade etmek istiyorum”.