'Van’da insan kaçırma olayları bir devlet politikasıdır'

Van’da son zamanlarda sokak ortasında işkence ve insan kaçırma olaylarında yaşanan artışı değerlendiren siyasi parti ve STK temsilcileri bunun bir devlet politikası olduğunu söyledi.

HDP Parti Meclis (PM) ve Gençlik Yürütme Kurulu (GYK) Üyesi Hatice Büşra Kuyun’un Van’ın İpekyolu ilçesinde kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından 5 Mayıs 2020’de kaçırılmasının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen Van Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü herhangi bir açıklamada bulunmadı. Konuya ilişkin görüşlerini ifade eden siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri ve STK’ler, yaşanan karanlık olayların 1990’ların uygulamalarının yeniden hayata geçirilmesinin işareti olduğunu belirtti.

Bu saldırıların Van’da ilk defa olmadığını söyleyen HDP Van İl Başkanı Ökkeş Kava, siyasetçilerin kaçırılmasının özellikle son zamanlarda Van’da çok fazla karşılaştıkları bir durum olduğunu belirtti. "Arkadaşlarımız kaçırılıyor ve sokak aralarında önleri kesilerek ölümle tehdit ediliyor" diyen Kava, "Karanlık güçler bunu çok gizli yapma gereği duymuyorlar. Bunu açıktan yapıyorlar. Büşra arkadaşımız gün ortasında şehrin en işlek caddesinde bir araca bindiriliyor, Başkale yoluna götürülüyor, partiye gelmemesi yönünde tehditler savruluyor.

Oralarda kontrol noktaları var ve transit geçiş yapıyorlar. Beş ayrı kontrol noktasından, mobese kameralarından nasıl geçiyorlar. Bu da gösteriyor ki, sistematik bir biçimde devlet güçleri ve İçişleri Bakanlığı'nın bilgisi dahilinde yapıyorlar. Aksi durumda bu kadar rahat olamazlardı. Gün ortasında bu işi yapamazdılar. Bütün olayı ele aldığımızda ortaya çıkan durumdan bunu anlıyoruz. Kameraların önünde bunu yapıyorlar. Arkadaşımıza 'Şikayet edebilirsin bizim açımızdan bir sorun yok' diyecek kadar rahatlar" şeklinde konuştu.

BU GÜÇLERİN PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ

Siyasi parti olarak mecliste konunun araştırılması için taleplerde bulunacaklarını belirten Kava şöyle konuştu: "Van’da 90’lı yılları aratmayan bir durum gelişiyor. Bizler bu duruma alışığız ve mücadeleye devam edeceğiz. Baskılar bizi daha çok çalışmaya, demokrasiye bağlıyor. Onlara cevabımız bu olacaktır. Yasal haklarımızı sonuna kadar savunacağız. Savcı dediğimiz makam bu ülkede adaleti sağlayan makamdır.

Savcı tarafından, "HDP legal bir parti değildir" söylemi elbette bu sonuçlara yol açıyor. Birileri kendine bu durumdan vazife çıkarıyor. 90’larda JİTEM infaz ederken, devlet ‘Böyle bir şey’ diyordu. Savcının yaptığı mensubu olduğu hukuka uygun değildir. Partimizi kriminalize eden özel yöntemler uygulanıyor. Bu saldırılar aslında hukuk devleti söylemini tartışmaya açıyor."

HDP’Lİ SARISAÇ: HÜKÜMETİN EMRİ İLE YAPILIYOR

Konuya ilişkin konuşan HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç, "Büşra Kuyun’un kaçırılması gün ortası, Cumhuriyet caddesinde gerçekleşti. Van’ın kalbinde meydana gelen bir olay ile karşı karşıyayız. Soru önergelerimizde konuyu meclise taşıdık. Van Valisi bile bu konuda tek bir açıklama yapmadı. Kaçıran şahısların söylediği çok açık, ‘Sizi buralarda yaşatmayız’ şeklinde tehdit, ajanlık dayatması ve yıldırma politikası var. Bunun üst aşamasını biliyoruz. 90’lı yıllarda yaşanan katliamlar yine mi hayata geçiriliyor. Benim aracımda PM üyesi alınıp kaçırıldı ve medyaya ‘Vekil aracında terörist’ diyerek servis ettiler. Bizim siyasetçilerimiz birçok kez tehdit edildi.

Köyleri dolaşan asker, polisler ailesinde gerilla olanlara farklı teklif ve tehditlerde bulunuyor. Hukuku tamamen hiçe sayarak ortaya çıkan bir politika. Kürt düşmanlığı üzerinden toplum kutuplaştırmak istiyorlar ve onlar gibi düşünmeyen herkes düşman ilan ediliyor. Sevda Noyan’ın açıklamaları ortada. Kayseri’de Grup Yorum Üyesi İbrahim Gökçek’in cenazesine yönelik saldırılar kendiliğinden ortaya çıkan durumlar değil. Mezarlar dahi tahrip ediliyor. Dinde mezarların, cenazelerin dokunulmazlığı var. Kişi öldükten sonra üzerindeki hüküm kalkar. Ama Ramazan ayında hükümetin emriyle bunlar yapılıyor.

Bu ülkenin temel sorunu Kürt sorunu mudur? Katliam politikaları yine devreye konulmuş durumda. Halkımız üzerinde her türlü vahşet yöntemi uygulanıyor. Bunu yapan polisler karşımıza çıkıp ‘Ben Devletim’ diyebiliyorsa, çocukların üzerine ateş açılıyorsa, gazeteciler tutuklanıyorsa bu bir devlet politikasıdır. Büşra Kuyun’a ilişkin tek bir açıklama dahi yapmamalarından ve daha da körüklüyorlarsa elbette bu devlet politikasıdır. Fiziksel değil ama kültürel, siyasal ve sosyal olarak bitirme operasyonudur" İfadelerini kullandı.

TUHAY-DER: AJANLAŞTIRMAYI HEDEFLİYORLAR

Sistematik saldırılar ile karşı karşıya olduklarını belirten TUHAY-DER Eş Başkanı Kinyas Başak da özellikle bu yönlü saldırıların gençlere dönük olmasının dikkat çekici bir nokta olduğunu belirterek, "Gençlere yönelik saldırılar kapsamında yürütülüyor. Sindirme politikası. Bu kararlar tek merkezden alınıyor. 90’lı yıllarda uygulanan politikalar devam ediyor. Sokak ortalarında tehdit edilenler var. ‘Siz bize yardım edin, para vereceğiz, yoksa öldüreceğiz, tutuklayacağız’ şeklinde tehditler söz konusu. Bu tür baskılara karşı demokrasi ve barış mücadelemizi daha da büyüterek yolumuza devam edeceğiz" dedi.

Van Göç-Araştırmaları Merkezi Eşbaşkanı Hanife Güzel ise, devletin yüzyıllık alışkanlıklarından vazgeçmediğini söyledi. Faili meçhul cinayetlerin, köy boşaltmaların ve sivil insanları kaçırmanın Türkiye’de bir gelenek haline dönüştüğünü kaydeden Güzel, "90’lı yıllarda faili meçhul cinayetler yine böyle kaçırma yöntemleriyle başlamıştı. 90’lı yıllarda beyaz Toroslarla yapılan kaçırmalar şimdiler de Ford Rangerle yapılıyor. Son günlerde yaşanan kaçırmalar münferit değil, bir politikadır diye düşünüyorum. Çevrede sık sık kaçırma ve tehdit olaylarına ilişkin duyumlar alıyoruz. Bu durumlarda bireyin kendini koruyacağı hukuki bir mekanizma dahi yok" şeklinde konuştu.