Medya Haber Televizyonunda yayınlan özel bir programda konuşan Zilar Sterk, MHP şefi Devlet Bahçeli’ye “sen İmralı'nın kapısını kapatmışsın. Sen İmralı'dan bir tane kelimenin çıkmasına müsaade etmiyorsun. Sen İmralı'ya ne çağrısı yapıyorsun? İmralı'yla herhangi bir görüşme olmadan sen İmralı'ya nasıl çağrı yaparsın?” sözleriyle cevap verdi.
İmralı’ya bir çağrı yapılması için öne İmralı’nın kapılarının açılması gerektiğini belirten Zilar Sterk, “Kürtler de Kürt halkı da dostları da esas kulaklarını hareketimizin söyleyeceklerine vermelidir. Perdelenmek istenen bu tartışmalar altında gizlenmek, saklanmak istenen gerçeklerin yansıtıldığı merkezlerden süreci takip etmeleri en doğrusu olacaktır” dedi.
Zilar Sterk’in değerlendirmeleri şu şekilde: “Öncelikle Uluslararası Komployu bir kez daha, 27. yılına girerken bir kez daha bütün kinim ve öfkemle kınıyor ve lanetliyorum. Yine komplo sürecinde önderliğin etrafında kendini ateşten çember yapan “Güneşimizi Karartamazsınız” şehitleri şahsında tüm devrim şehitlerimizi anıyorum.
Ekim ayından geçiyoruz. Ekim ayı kadın hareketimiz açısından bir kadın şehitler ayıdır. Bu ay içerisinde bu aya damgasını vuran kadın ordulaşmamızın öncü ve önder kadrosu olan Heval Beritan’ın, yani Gülnaz Karataş yoldaşın şahsında Ekim şehitlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum.
Yine bugün Kürdistan dağlarında büyük ve görkemli tarihi bir direniş yürüyor. Özellikle Zap, Metina, Avaşin hattında şehit düşen tüm yoldaşları, dün ilanı yapılan Asmîn Seyit yoldaş, yine Heval Agir, Heval Besta ve Heval Cemal şahsında saygıyla anıyorum. Anları önünde saygıyla eğiliyorum. Yine Kobanê Savaşı'nda DAİŞ çetelerine, karşı Kürt devrimcilerle omuz omuza aynı mevzide savaşıp çatışan, defalarca yaralanan Ape Nemir’i saygı ve minnetle anıyorum. Ailesine ve tüm Kürt halkına başsağlığı diliyorum.
KOMPLO 98 ÖNCESİNDE BAŞLADI
Uluslararası Komplo'nun üzerinden 26 yıl geçti ve bu 26 yıl boyunca İmralı işkencehanesinde rehinelik pozisyonda tutulan Önder Apo çok tarihi bir direniş içerisinde oldu. Önder Apo'yu ve vermiş olduğu direnişi, görkemli direnişi bu vesileyle selamlıyorum, selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Bu komplonun temel amacı Önder Apo'nun fiziki imhasıydı. Aslında Önderliğin fiziki imhasını amaçlamak sadece 9 Ekim komplosuyla başlamadı. Hatırlarsanız 6 Mayıs 1996'da yine Şam'da Önder Apo'nun imhasına hedef alan büyük bir komplo tezgahlanmıştı. Önder Apo'nun almış olduğu tedbirler ve yüksek öngörüsü sayesinde o komplo sonuç almamıştı. Çeşitli zamanlarda bazı girişimler oluyordu. 9 Ekim Uluslararası Komplosu karşısında da Önder Apo yine Ortadoğu'dan çıkarak fiziki imhanın önünü almış oldu.
Çünkü Önder Apo kendi varlığının Kürt halkının kaderi açısından ne anlama geldiğini bilen bir bilince sahiptir. Ve bu temelde kendi fiziki imhasının gerçekleşmesi halinde bunun Kürt soykırımın önünü açacağının farkında ve bilincindeydi Önder Apo.
Bu temelde çok stratejik bir akılla düşünerek Ortadoğu sahasından bu temelde çıktı ve böylelikle fiziki komplomun fiziki imha amacını boşa çıkarmış oldu. Hatırlarsanız o dönem Önder Apo Avrupa'ya çıktığında Roma'da geçirdiği süreçte halkımız akın akın Roma'ya akın etmişti. Önder Apo etrafında yüz binlerce, milyonlarca halk kitleleri birleşti, buluştu, kenetlendi. İnsanlar cayır cayır kendilerini yaktılar. Fedai eylemler gerçekleştirdiler. Dolayısıyla komplocu güçlere şu mesajı verdiler: Önder Apo demek biz demektir. Önder Apo'nun varlığı Kürt varlığıdır. Kürt varlığının temel garantisi Önder Apo'nun varlığıdır, özgürlüğüdür. Bu temelde komplocu güçler bunun üzerinden fiziki imhayı gerçekleştiremediler fakat bu defa da 15 Şubat uluslararası komplosu devreye girdi ve çok korsanvari bir biçimde Önder Apo soykırımcı sömürgeci TC devletine teslim edildi.
İMRALI’DA GÖRKEMLİ BİR DİRENİŞ SERGİLENİYOR
Önder Apo 26 yıldır bu komplonun amaç ve hedeflerine ulaşmaması ve yenilgiye uğraması için İmralı işkencehanesinde mutlak tecrit ve izolasyon koşulları altında direnmektedir. Çok tarihi ve görkemli bir direniş sergiliyor. Bu direniş sadece fiziki bir direniş değildir.
Her şeyden önce diyebiliriz ki büyük bir zihniyet devrimini gerçekleştirdi Önder Apo. Bunu tabii sadece İmralı süreciyle başlatmadı. İmralı dışarıdayken de Önder Apo'nun sürekli olarak ideolojik, paradigmasal, örgütsel her boyutta büyük ve derinlikli yoğunlaşmaları vardı. Ama dışarıdaki savaş koşulları yine örgüt için halledilmesi gereken sorunlar, gündemler diyebiliriz ki Önder Apo'nun gerçekleştirmek istediği zihniyet devrimi önünde biraz zorluklar da oluşturuyordu. Önder Apo'nun ifade ettiği gibi İmralı zemininde yani bu tutsaklık koşulları, bu esaret koşullarını tersine çevirdi.
Önder Apo'nun müthiş bir mücadele tarzı var. Bu gerçekten dillere destan bir mücadeledir. Bunu çok iyi kavramak gerekiyor. Bu sadece fiziki bir direniş değildir. Bu düşünsel, ruhsal, ideolojik, paradigmasal bir direniştir. Bu anlamsal yanı ağır basan bir direniştir. Önder Apo diğer direniş türlerini tamamlayan ve ondan aslında ondan kat kat daha da üstün bir direniş biçimi ortaya çıkardı diyebiliriz. Dolayısıyla kendi şahsında gerçekleştirdiği muazzam zihniyet devrimiyle paradigmasal dönüşümle değişim ve dönüşümle diyebiliriz ki komplonun bütün hesaplarını boşa çıkardı. Ne yaptı Önder Apo? Önder Apo beş bin yıllık devletçi uygarlık devletçi, iktidarcı, erkek egemenlikli uygarlık sisteminin hem zihniyetini hem var olan düşünce kodlarını, düşünce şifrelerini tek tek çözümledi. Tek tek hepimizin önüne koydu. Mahkemelere sunduğu savunmalarıyla muazzam bir külliyat oluşturdu. Hepimizi aydınlattı. Beş bin yıllık erkek egemenlikli kapitalist uygarlık konusunda bütün insanlığı aydınlatan perspektifler, sistem çözümlemeleri büyük bir anlamsal derinlikle ortaya çıkardı. Ve bundan bugün hepimiz faydalanıyoruz. Yani uygarlık tanrılarından hesap sordu. Onları yargıladı, onlardan hesap sordu ve alternatifini ortaya koydu.
ÖNDER APO DÜNYANIN İLGİSİNİ ÜZERİNE ÇEKİYOR
Uygarlığı çözmeye çalışan farklı düşünürler de var. Fakat Önder Apo'nun uygarlığı çözümleme tarzı öyle sadece hani teorik çözümlemeyle sınırlı kalan bir yaklaşım değildir. Önderlik konuya daha devrimci bir yerden daha devrimci bir önder olmaktan baktı. İmralı sürecinden önce oluşturmuş olduğu, geliştirmiş olduğu muazzam bir Kürt Özgürlük Hareketi vardı. Örgütlü bir halk gerçekliği vardı. Aydınlanmış bir halk gerçekliği vardı. Bu tabii yeni paradigmasal değişimle beraber bu kendisini daha da katladı diyebilirsin ve çok daha büyük gelişmeler ortaya çıkardı. Rojava devrimi gelişti. Rojava devrimi Önder Apo'nun demokratik ekolojik eşitlikçi ve kadın özgürlükçü o muazzam paradigması üzerinden gelişti, şekillendi. Bugün Rojava devrimcileri ne diyorlar? Diyorlar biz Önder Apo'nun fikrini, Önder Apo'nun paradigmasını kendimize rehber edinmişiz ve onu toplumsal bir yaşam sistemine yeni bir demokratik özgürlükçü yaşam sistemine dönüştürmeye çalışıyoruz diyorlar ve bunu hepimiz gün geçtikçe daha somutlaşan haliyle de görüyoruz. Bu anlamıyla dünyanın ilgisini de kendi üzerine çekiyor.
Yine bu yirmi altı yıllık süre zarfında ne gelişti? Orta Doğu'da büyük halklar savaşına yol açmak için insanlık dışı DAİŞ çeteleri üretildi. Bu DAİŞ çeteleri ne yaptı? Hem Kobanê’de Kürtlere saldırdı ama ondan önce Ezidi halkımıza saldırdı. Şengal'de Ezidilere saldırdı.
Bugün Şengal'deki Ezidi halkımız da yine Önder Apo'nun bu demokratik, ekolojik, eşitlikçi, özgürlükçü, kadın özgürlükçü fikriyatı üzerinden o da yeni bir yaşam sistemini, yeni bir yaşam modelini kurma iddiasıyla müthiş bir örgütlenme ve direniş içerisindedir. Bundan dolayı hem soykırımcı, sömürgeci, TC devleti başta olmak üzere egemen güçlerden de bir kısmı içinde olmak üzere Ezidi halkımıza dönük sürekli imha saldırıları ve operasyonları da sürüyor.
KOMPLO BELLİ BOYUTLARIYLA BOŞA ÇIKTI
Bu anlamıyla diyebiliriz ki yani bu yirmi altı yıllık süre zarfında aslında uluslararası komplo belli boyutlarıyla boşa çıktı. Fakat tam sonuç aldığımızı ya da komployu yenilgiye uğrattığımızı da söyleyemiyoruz. Çünkü yirmi altı yıllık yürütmüş olduğumuz mücadelenin tümü hem Kürt sorununun demokratik çözümünü geliştirmeye dönüktür. Önder Apo’nun özgürlüğünü sağlamaya dönüktür. Çünkü Kürt sorunun çözümü demek Önder Apo’nun özgürlüğü demektir. Önder Apo’nun özgürlüğü demek de Kürt sorunun çözümü demektir. Her ikisi etle tırnak kadar birbirine bitişik birbirine yapışık iki temel sorundur.
Bu anlamıyla halkımız da Kürtler de sorunun bu niteliğinin farkındadır. Dolayısıyla Önder Apo özgürleşmeden Kürt sorununun çözülmeyeceğini dolayısıyla da komplonun, uluslararası komplonun da yenilgiye tam uğratılamayacağının farkındalar. Bu yüzden komplonun her yıl dönümü geldiğinde halkımız, toplumumuz, dostlarıyla beraber ne yapıyor? Komployu protesto ediyor, lanetliyor, komplo karşısında büyük bir direniş sergiliyor. Bu direniş her yıl dönümünde sürüyor, yıl dönümlerinde yükselerek sürüyor fakat esasta bu yirmi altı yıllık süre zarfında halkımızla beraber yürüttüğümüz mücadelemizin tümü 9 Ekim'le başlayan 15 Şubat Uluslararası Komplosu'yla İmralı'da önderlik esaretiyle sonuçlanan Uluslararası Komplonun yenilgiye uğratılması içindir. Ve bu süreç devam ediyor.
Tabii bütün bu süre zarfında komplocu güçler de öyle boş durmadılar. Komployu her dönem açısından yeniden yeniden güncellemeye çalıştılar. Hem Önderlik hem Kürtler hem Kürt özgürlük hareketi olarak bizler de bu komplo karşısında büyük bir direniş büyük bir mücadele de yürütmeye çalıştık.
Her defasında geliştirmeye çalıştıkları yeni konseptler Kürtler, Kürt özgürlük cephesinden geliştirilen mücadeleyle direniş ruhuyla hep boşa çıkarılmaya çalışıldı. Günümüzde de komplo belli boyutlarıyla devam ediyor, sürüyor. Bu kendini hangi ayaklar üzerinden örüyor? Soykırımcı, sömürgeci, TC devletinin Kürtler üzerinde uyguladığı soykırım siyaseti en somut olarak öncelikle İmral işkencehanesinde Önder Apo üzerinde sürdürülüyor. Komplonun temel ayağı diyebiliriz ki İmralı'da yürüyor. Çünkü Önder Apo onların elindedir yani hala esaret durumu devam ediyor.
ULUSLARARASI KARARLAR UYGULANMIYOR
Önder Apo'nun tek kelimesinin dışarıya çıkmasına hareketine ve halkına yansımasına hareketin ve halkın Önder Apo'dan moral almaması için tek kelimesinin bile dışarıya çıkmasına müsaade etmiyorlar. Çıkmamasını sağlamaya çalışıyorlar. Önder Apo'nun sahip olduğu en insani haklarının en hukuki haklarının bile yürütülmesine müsaade etmiyorlar, izin vermiyorlar. Aynı zamanda Önder Apo'nun hukuki açıdan artık özgürlüğünün imkan dahiline girdiğini hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Bunu da engellemeye çalışıyorlar.
Uluslararası Avrupa mahkemelerinin almış olduğu yeniden yargılama kararını mesela uygulatmıyorlar. Bundan korkuyorlar. Önderliğin sesinin çıkmasına izin vermiyorlar ve gerçekten Önderliğin giderek özgür fiziki olarak da özgürleşeceğinden korkuyorlar. Halkın, hareketin, toplumun ve Kürt halkının dostlarının mücadelesi büyüdükçe direniş ve belli bir direniş ve iradi düzey ortaya çıktıkça Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün de giderek mümkün hale geldiğini görüyorlar ve bundan korkuyorlar. Bunun için de Önder Apo'nun işte hem yeniden yargılanma kararını uygulatmıyorlar, hem hukuki haklarının bir normal bir tutuklunun sahip olduğu hukuki haklarını bile Önder Apo'nun kullanmasına müsaade etmiyorlar, izin vermiyorlar. Bu komplonun uygulanan bir ayağıdır. Süreklileştirilen bir ayağıdır.
GERİLLAYA KARŞI SALDIRILAR KOMPLONUN TEMEL AYAKLARINDAN BİRİ
Bunun yanı sıra Kürt Özgürlük Hareketi üzerinde yine Kürt Özgürlük Gerilası üzerinde gelişen, geliştirilen büyük imha operasyonları var. Büyük tasfiye ve imha operasyonları var, saldırıları var. Bunlar da diyebiliriz ki Kürdistan Dağları'nda bugün yürütülen Zap'ta, Metina'da, Avaşin’de yürütülen soykırım ve imha saldırıları uluslararası komplonun en temel ayaklarından biridir. Özgürlük gerillası olmadan Kürdistan'da gerilla mücadelesi direnişi olmadan Kürtler kendini ayakta tutabilir mi? Kürt özgürlük mücadelesi yürüyebilir mi? Bugün Kürtlerin varlığını garanti altına alan tabii ki Kürdistan Dağları'nda yürütülen Kürt özgürlük mücadelesinin varlığıdır. Özgürlük gerillasının varlığıdır. Diyebiliriz ki Kürt gerillası Kürt Kürt gerilla iradesinin varlığı, direnişinin varlığı Kürt ulusal varlığının Kürt demokratik varlığının ve kimliğinin temel garantisidir. O yüzden bunu da yok etmek, tasfiye etmek, ortadan kaldırmak istiyorlar.
Dolayısıyla bu gerilla üzerindeki soykırım saldırıları, imha saldırıları hem kuzey eyaletlerinde hem de Başur alanlarında aralıksız bir biçimiyle devam ediyor. En insanlık dışı biçimiyle devam ediyor. Kimyasal saldırılarla devam ediyor. Taktik nükleer silahların kullanmasıyla devam ediyor. Yani olmadık yöntemlerle Kürdistan gerillası gerçekten soykırım ve imha saldırıları altında büyük görkemli bir direniş vermeye devam ediyor.
Bunun yanı sıra tabii diğer alanlarda da diyebiliriz ki uluslararası komplonun kendisini süreklileştirme, sürekli kılma, devamlı kılma çabası yürümektedir. Düşmanın geliştirdiği soykırım saldırıları sadece Medya Savunma Alanlarında ya da Bakur eyaletlerinde gerilla üzerinde yürütülmüyor. Hareketimizin hem öncü kadroları üzerinde hem de hareketimizle birlikte özgürlük mücadelesi etrafında birlikte çalışan, birlikte mücadeleye katılan, mücadeleye destek veren dayanışmada bulunan insanlar üzerinde de soykırım ve imha saldırıları yürütülüyor. Duyuyorsunuz, takip ediyorsunuz.
Her gün SİHA'larla İHA'larla SİHA'larla Rojava'nın her yerinde her gün Rojava'nın bir kentinde, bir köyünde, bir caddesinde, bir mahallesinde işte PKK'lileri, PKK kadrolarını imha ediyoruz. PKK kadrolarına saldırıyoruz adı altında, yurtsever insanlarımıza da saldırılıyor. Şengal'de bunu yapıyor. Soykırım saldırıları Şengal'de devam ediyor. Rojava'nın bütün il ilçelerinde, kasabalarında, köylerinde, mahallelerinde devam ediyor. Aynı zamanda Mahmur mülteci kampı üzerinde soykırım saldırıları her biçimiyle devam ediyor. Başur alanında da her tarafta bu soykırım saldırıları devam ediyor.
SALDIRILAR KOMPLONUN KENDİNİ GÜNCEL KILMIŞ HALLERİDİR
Bunları uluslararası komplonun devamı olan ve kendini güncel kılmış hali olarak görmemiz gerekli. Komplon yeni yıl dönümü vesilesiyle de önemli protestolarla gelişti. Diyebilirim ki komployu sadece boşa çıkarmak değil artık kökten yenilgiye uğratmanın zamanı gelmiştir. Üzerinden tam yirmi yedi yıl geçmiştir. Ve bu yirmi yedi yıl içerisinde ne Kürt iradesi diz çöktü, ne Kürt varlığı yok edilebildi, ne Kürt gerillası yok edilebildi, ne Önder Apo teslim alınabildi, ne Kürt halkı teslim alınabildi, ne de Kürt Özgürlük Hareketi teslim alınabildi.
Bu yirmi altı yıllık süre zarfında bir bütün Kürdistan merkezli yürütülen mücadelenin kendisi aslında Önder Apo'nun özgürlüğünü de merkezine alan bir mücadeledir. Bunu böyle görmemiz lazım. Önder Apo için yürütülen eylem ve etkinlikler zaten belli bir mecrada yürüyor. Fakat onunla beraber aynı zamanda bu yirmi altı yıllık süre zarfında yürütülen Kürt özgürlük mücadelesinin kendisi Önder Apo'nun özgürlüğünü merkezine alan bir mücadeledir. Bir mücadele stratejisidir.
Dolayısıyla diyebiliriz ki Kürt sorununun çözümü Kürt özgürlük devriminin gerçekleşmesiyle Önder Apo'nun özgürlüğü etle tırnak gibi birbirine bağlıdır. Bunu birbirinden koparamayız. Zaten Önderlik de çeşitli zamanlarda özgürlüğü adı altında yürütülen eylemsellikleri hem selamladı hem de dedi ki benim özgürlüğüm Kürt sorununun çözümüne, Kürdistan özgürlük devriminin gerçekleşmesine bağlıdır. Bunu görün dedi. Dolayısıyla bunu görmemiz gerekiyor
Bu konuda tabii halkımızın Kürt halkının gerçekten uluslararası komplomun gerçekleştiği ilk günden bugüne kadar geliştirmiş olduğu muazzam bir direniş var. Görkemli bir önderlik sahiplenmesi var.
Komplonun geliştiği ilk süreçleri hatırlarsak gerçekten muazzam bir akış vardı, muazzam bir kenetlenme vardı, muazzam bir fedailik düzeyi ortaya çıkmıştı. Ve bu kendisini bugün de sürdürüyor. Güncelleyerek sürdürüyor. Kürt halkı hiçbir zaman Önder Apo'dan en küçük bir uzaklaşma, Önder Apo'yla olan bağında en küçük bir zayıflama yaşamadı. Bunu dost düşman herkesin görmesi gerekiyor.
Bunu en somut 13 Ekim’de gerçekleştirilen Amed mitinginde gördük. Kürt halkıyla Önder Apo arasında ilk günden beri gerçekleşen o kopmaz bağ, o manevi bağ gün geçtikçe kendini katlanarak büyüyor. Hem genişliyor hem derinleşiyor.
Bu yirmi altı yıllık süre zarfında tabii birçok hamle de yürütüldü. Hatırlarsanız Edi Bese hamlesi yürütüldü. Yine “Abdullah Öcalan siyasi irademdir” adıyla bir kampanya yürütülmüştü. O kampanyada hem Kürtlerden hem dostlarından imza toplanmıştı. On milyon imza toplanmıştı. Bunu uluslararası kontrolcü güçler de gördü. Bunu soykırımcı sömürgeci TC devleti de gördü. Ve güncel olarak hala bu hamleler sürüyor.
KOMPLO SONUÇ ALAMADIYSA HALKIN DİRENİŞİ SAYESİNDE
Yine 2019’da yürütülen ve zindanlardaki açlık grevleri öncülüğünde, hatırlarsanız sevgili Leyla Güven'in başını çektiği öncülük ettiği, bir açlık grevi süreci vardı. O dönemde de yürütülen muazzam bir hamle süreci vardı. Önder Apo'ya özgürlük hamlesiydi. O zaman o direnişle mesela İmralı'daki mutlak tecrit ve soykırım rejiminde bir gedik de açılmıştı. Ve o gedikten Önder Apo'yla görüşmeler başlamıştı. Birkaç görüşme yapıldı fakat sonuç alınmadı. Tekrar sekteye uğradı. Tekrar sabote edildi. Ve bunu sabote eden samimiyetsiz yaklaşımıyla soykırımcı sömürgeci TC'yi hala da yönetmekte olan faşist AKP-MHP hükümetiydi. Bu anlamıyla diyebiliriz ki hem hareket olarak hem halk olarak hem Kürdistan toplumu ve dostları açısından muazzam bir önderlik sahiplenmesi günümüz açısından da hala var. Ve komplo sonuç almamışsa amaçlarına bu yirmi altı yıllık süre zarfında amaç ve hedeflerine ulaşmamışsa bu en başta da yurtsever halkımızın ortaya koymuş olduğu direniş ruhundan kaynağını alıyor.
Bir ayağı halkımızın gösterdiği direniş ruhudur. Görkemli önderlik sahiplenmesidir. Bir ayağı Kürdistan dağlarında yürütülen Kürdistan özgürlük gerillasının direnişi ve mücadelesidir. Bir ayağı da ve en temel ayağı da tabii ki İmralı'da mutlak tecrit ve rehinelik pozisyondaki Önder Apo'nun muazzam direnişidir diyebilirim.
Özgürlük hamlesi dostlar öncülüğünde geçen yıl on Ekim'de Avrupa'dan başlatıldı. Giderek katlanarak büyüdü. Komplonun üzerinden geçen bu yirmi altı yıllık süre içerisinde Kürt halkının dostları da çoğaldı. Hem Önder Apo'nun dostları çoğaldı hem Kürt halkının dostları çoğaldı. Ve giderek bu dostlar dünyanın bütün kıtalarında ortaya çıkmaya başladı.
ÖNDER APO’NUN FİKİRLERİ DÜNYAYA YAYILDI
Bunun nedeni nedir? Bunun en temel nedeni Önder Apo'nun düşüncelerinin giderek dünya insanlığına yansıyor olmasıdır. Yayılıyor olmasıdır. Daha önce niye bu yoktu? Çünkü kimse Kürtleri fazla tanımıyordu. Kimse Önder Apo'yu fazla tanımıyordu. Bir de Önder Apo'yu ve Kürtleri, Kürtlerin düşmanlarından tanıyorlardı. Yani sürekli terör damgasını vurdukları, bebek katili propagandası üzerinden Önder Apo'yu tanıyorlardı. Çünkü düşmanlar yani devletler arası yürütülen büyük bir antipropaganda vardı. Bu komplo üzerinden geçen bütün bu yıllar içerisinde Önderliğin o derya gibi zihniyet dünyası kitaplara döküldü. Önder Apo bunları yazılı materyallere dönüştürdü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne sunduğu savunmaları ve önderliğin daha dışarıdayken de yapmış olduğu çözümlemeleri, sosyolojik analizleri toplumsal çözümlemeleri bunlar giderek değişik dillere, değişik halkların konuştuğu dillere tercüme edildi, dağıtıldı. Halklar önder Apo'nun bu fikriyatıyla, bu düşünceleriyle, bu devrimsel düşünceleriyle tanışmaya başladı. Bu anlamsal dünyasıyla tanışmaya başladı ve buna muazzam ilgi duymaya başladı. Neden? Çünkü Önder Apo aslında bu esaret koşullarında yepyeni bir dünya geliştirdi. Yepyeni bir düşünce dünyası geliştirdi. Bir anlam dünyası geliştirdi. Yeni bir demokratik özgürlükçü düşünce dünyası geliştirdi. İnsanlar bu dünyayla tanıştıkça bu dünyayı gördükçe hiç de Önder Apo için o eski söylenen o o kara propagandanın gerçek olmadığının farkına varmaya başladılar. Dolayısıyla daha samimi yaklaşmaya başladılar. Gerçeği görmeye başladılar. Bu gerçek üzerinden Önder Apo'yu ve fikirlerine sahiplenmeye başladılar. Etrafında kenetlenmeye başladılar. Dolayısıyla siz eğer yeni bir düşünce dünyasıyla tanışıyorsanız o yeni düşünce dünyası içerisinde kendinize pozisyon verirsiniz. Bir tavır tutum sahibi olursunuz. Dolayısıyla bugün Önderliğin özgürlüğünü bu dostlar da artık istiyor, talep ediyor. Neden? Çünkü Önder Apo'nun özgürlüğü aynı zamanda bu demokratik özgürlükçü düşüncelerin de özgürlüğüdür. Yeni düşünce dünyasının da tecrit altından kurtuluşudur, çıkmasıdır, özgürleşmesidir. Yeniden akmasıdır. Mesela tecrit altına koymuşlar, kilit vurmuşlar. Tek kelimenin dışarıya çıkmasına müsaade etmiyorlar. Bu anlamıyla diyebilirim ki dostlar öncülüğünde gelişen bu hamle giderek tabii kendisini günlük eylem ve etkinlikler biçiminde somutlaştırıyor. Bu eylem ve etkinlikler de giderek çeşitleniyor, renkleniyor, konferanslar yapılıyor. Teorik entelektüel tartışmalar yapılıyor. Önder Apo'nun savunmaları okunuyor. Okuma günleri düzenleniyor. Tartışmalar geliştiriliyor. Önder Apo'nun düşünceleri hem okunuyor hem tartışılıyor. Bundan ilham alınıyor. Ondan ruh alındıkça, ilham alındıkça, moral alındıkça insanlar daha farklı kitlesel eylem ve etkinlikler gerçekleştiriyor. İşte yürüyüşler gerçekleştiriyorlar. Daha farklı uluslararası kurumların önünde çeşitli gösteriler yapıyorlar. Nöbet eylemleri gerçekleştiriyorlar.
Mesela on yılı aşkındır gelişen bir nöbet eylemi var. Strasbourg'daki Önder Apo'ya özgürlük nöbet eylemi tam on yılını aştı. Bu anlamıyla muazzam bir kararlılık var, iddia düzeyi var.
BU YENİ BİR DEVRİM DALGASIDIR
Bu anlamıyla hamle bir yılını geride bıraktı. Geçirdiğimiz bir yıllık süre zarfında komplocu güçler üzerinde ve aynı zamanda soykırımcı sömürgeci TC devleti üzerinde ve faşist AKP MHP rejimi üzerinde de büyük bir baskı yarattı. Büyük bir endişe içerisine soktu. Çünkü giderek Önder Apo'nun düşünceleri uluslararasılaşmaya başlıyor, toplumsallaşmaya başlıyor. Giderek geniş bir uluslararası toplumsal zemin bulmaya başlıyor. Bu bir yeni devrim dalgasıdır. Bu çok tarihsel bir gelişmedir.
Önder Apo'nun düşünceleri öncülüğünde gelişen bu yeni devrim dalgası giderek tarihteki Fransa devrimine denk bir devrimsel enerjiyi kendi içerisinde taşıyor. Ekim devriminin taşıdığı devrimsel enerjiye denk bir devrimsel enerji taşıyor. Ve bu giderek yayılıyor, giderek büyüyor. Bunu bir öngörü olarak belirtebiliriz.
Belki bununla beraber Kürtler büyük zorluklar altındadır. Bu zorlukların aşılması da neye bağlıdır? Mücadelenin giderek kapsamlılaşmasına bağlıdır. Dostlar öncülüğünde yürütülen hamlenin kapsamı içerisine bu da giriyor. “Önder Apo'ya işte özgürlük Kürt sorununa çözüm” hamlesidir. Yani Kürt sorunun çözümüyle Önder Apo'nun özgürlüğünün birbiriyle etle tırnak gibi bağlı olduğunu dostlar da görmekte. Bu temelde onlar da sorunu ortaya koymakta ve sahiplenmektedir.
Diyebilirim ki bu geçen bir yıllık süre içerisinde gerçekten bu yönleriyle muazzam bir gelişmeye yol açtı. Bu hamleye destek veren çevreler de çok çeşitli çevreler oldu. Kadınından erkeğine, aydınından entelektüeline, akademisyeninden siyasetçisine, hukukçusundan ekolojistine, anarşistinden sosyalistine, feministinden kadın özgürlükçüsüne Nobel Ödüllüsünden hukukçusuna, sanatçısına yazarına, yani diyebiliriz ki toplumun çok değişik kesimlerinden ve katmanlarından insanlar bu hamleye destek verdiler. Bu hamleye katıldılar. Desteğinin de ötesine katılım sağladılar. Dolayısıyla hamleye katılan bu kesimler toplumu yönlendirici kesimleridir. Topluma öncülük eden kesimlerdir. Bu anlamıyla verdikleri destek ve sağladıkları katılım biçimi gerçekten çok değerlidir. Bu anlamıyla ben dostların hem başlatmış olduğu bu hamleyi hem de bu hamleye katılan, destek veren Önderliğin özgürlüğü çerçevesinde çalışma yürüten herkesi selamlıyorum. Mücadelelerinde başarılar diliyorum.
Hamlenin ikinci yılında da daha yeni yol ve yöntemlerle daha da derinleştirip genişleterek sürdüreceklerine de inanıyorum.
AMED EYLEMİNİ SELAMLIYORUM
Bu kapsamda tabii 13 Ekim'de Bakur halkımızın Amed merkezli gerçekleştirmiş olduğu eylemsellik vardı. Ben o eylemi de selamlamak istiyorum. Gerçekten çok görkemliydi. Mitingi yasakladılar. Demokratik siyasi parti açıklama yaptı ve bu yapılan bu açıklama ardından miting yasaklama gibi bir atmosfer yoktu. Tam tersine, Kürt sorunun sözde çözümünü tartışma adına yeni bir çözüm süreci başlıyor adı altında bazı tartışmalar ortaya attılar. Böyle spekülatif bazı haberler ortaya attılar. Herkes de ne oluyor, ortada fol yok, yumurta yok, nereden çıktı bu tartışma dedi. Onun üzerine bir de tam da hani Amed mitingi gündemdeydi. Herkes bir şeyler oluyor dedi. Sanki kapalı kapılar arasında arkasında bazı görüşmeler var gibi bir hava estirildi. Oysa ki böyle bir şey yoktu.
Herhalde şöyle düşündüler. Yani bu Kürtler miting yapacağız dediler. Boş meydanlara konuşacaklar. Kimse bu mitinge gitmez deyip ilk başta ses çıkarmadılar. Yasaklıyoruz diye bir ilan yapılmadı. Ama baktılar ki DBP'nin yapmış olduğu çağrılar her gün basın üzerinden karşılık bulmaya başladı. Ev, ev, sokak, sokak gerçekten çalıştılar, gezdiler, baktılar. Büyük bir toplumsal, kitlesel destek gelişmeye başlıyor. İstanbul'dan, İzmir'den yani Türkiye metropollerinden Amed'e akın akın insanlar gelecek. Bütün Amed ayağa kalkacak, bütün Kürdistan'da Amed'e akacak. Bunu gördüler, anladılar. Sömürge valisi ne yaptı? Kalktı, “mitingi yasaklıyorum” dedi. Paniğe kapıldı. Çünkü herkes yönünü Amed'e dönmüştü.
Getirdikleri yasağa rağmen Bakur halkımız akın akın Amed'e doğru yönünü verdi. Yapmak istediği miting belki birebir İstasyon Meydanında olmadı ama yaptıkları alanda da var olan düşman bariyerini, polis bariyerini, engellemeleri kırdı. Bir nehir gibi aktı, buluştu, birleşti ve amacına ulaştı. Sesini duyurmayı başardı.
HALK ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İSTİYOR
Halktaki kararlılık ve iddia düzeyini yaratan nedir? Işte tam da uluslararası komplo karşısındaki duruştur, haykırıştır. Önder Apo'nun özgürlüğünü talep etmedir, istemektir. Halkımızın artık Önder Apo'nun esaretine tahammül edecek gücü kalmamıştır. Halkımızın artık bu esaretle yaşamaya tahammülü kalmamıştır. Dolayısıyla İmralı kapılarının bir an önce açılması ve Önder Apo'nun halkımızın arasına karışması gerekiyor. Halkımız Amed miting meydanından bunun mesajını vermiştir. Bunun iddia ve kararlılığını ortaya koymuştur. Dolayısıyla dost düşman bunu herkesin duyması görmesi gerekiyor. En temelde de soykırımcı, sömürgeci, TC devletinin o faşist AKP MHP rejiminin halkın Amed Meydanı'ndan vermiş olduğu mesajı bu mesajı çok doğru okuması gerekiyor.
İMRALI’YLA BİR DİYALOG ZEMİNİNİN OLUŞMASI LAZIM
Faşist Devlet Bahçeli meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada İmralı'ya çağrıda bulunmuş. Ya sen İmralı'nın kapısını kapatmışsın. Sen İmralı'dan bir tane kelimenin çıkmasına müsaade etmiyorsun. Sen İmralı'ya ne çağrısı yapıyorsun? İmralı'yla herhangi bir görüşme olmadan sen İmralı'ya nasıl çağrı yaparsın? İmralı'ya çağrı yapmış. İmralı harekete çağrı yapsın. Örgütünü tasfiye etsin demiş. Bahçeli sana demezler mi bu Kürtler ölmüş mü? Bu hareket bitmiş mi? Kürtler Amed’ten mesajlarını çok açıktan verdi. “Gençlik Apo'nun fedaisidir”, “Be Serok Jiyan Nabe” dedi. Senin esas mesajı buradan alman gerekiyor. İmralı'ya bir çağrı yapacaksan samimi bir çağrı yapacaksan o zaman senin önce İmralı'nın kapısını açman lazım. İmralı'yla bir görüşme, bir diyalog zeminini oluşturman lazım.
Bu çerçevede yaydırılan bazı spekülatif haberler de var. Bir sürü tartışma yürütüyorlar. Tartışsınlar. Tartışmalarına bir şey demiyoruz. Tartışmanın bir sakıncası yok. Kürt sorunun çözümü zaten tartışılmadığı için çözümsüzlük süreci içerisindedir. Tartışılmalıdır. Herkes tartışsın. Fakat bu tartışmalar gerçeği gölgelememelidir. Gerçeği perdelememelidir. Gerçek olan nedir? Gerçek olan şu anda İmralı'da mutlak bir tecrit sisteminin, soykırım sisteminin yürüyor olmasıdır.
Gerçek olan nedir? Şu anda Medya Savunma Alanlarında kıran kırana bir savaş ve direniş yürütülüyor. Karşılıklı kan akıyor kan. Önce bu kanın bir durdurulması lazım.
Bir çağrı yapacaksan önce kanı durduracaksın. Önce halkın yapmak istediği mitingi yasaklamayacaksın. Yasaklamaktan vazgeçeceksin. Ondan sonra çağrını yapacaksın.
Bu konuda Kürtler de Kürt halkı da dostları da esas kulaklarını hareketimizin söyleyeceklerine vermelidir. Perdelenmek istenen bu tartışmalar altında gizlenmek, saklanmak istenen gerçeklerin yansıtıldığı merkezlerden süreci takip etmeleri en doğrusu olacaktır. Ve ben halkımızın da dostlarımızın da bu bilinçte ve bu farkındalıkta olduklarına da inanıyorum.
KADINA YAKLAŞIM ÖNDER APO’YU AYIRAN NOKTADIR
Önderliğin kadın yaklaşımı ilk günden günümüze kadar hep özgürlükçü temelde oldu. Mücadeleyi başlattığı ilk günden itibaren kadına mücadele zemini içerisinde kendini ifade etme, kendi eşitlik özgürlük mücadelesini yürütme zeminini açtı. Kürt kadınlarına muazzam bir özgürlük alanı açtı. Bu anlamıyla diyebiliriz ki bu aslında Önder Apo’yu diğer bütün önderlerden ayıran en temel yanı oluyor. Hatta diğer sosyalist önderlerden ayıran en temel yanı oluyor. Hatta önderliğin demokratik sosyalizm teorisini reel sosyalist teoriden, Marx sosyalizminden ayıran temel yanı bu oluyor. Çünkü beş bin yıllık erkek egemenlikli kapitalist uygarlığın şifrelerini çözdü, kodlarını çözdü. Bunun kadın köleliği üzerine inşa edilen bir sistem olduğunu ortaya koydu. dolayısıyla başlatmış olduğu Kürt özgürlük mücadelesini de bu temel üzerinden geliştirmeye çalıştı. Tıpkı Kürdistan sömürgedir tespitine denk düşecek bir farklı ideolojik tespiti de kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez tespitidir. Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmeyecekse o zaman ve siz bir mücadele önderiyseniz o zaman buradan başlatırsınız. Dolayısıyla Önder Apo Kürt Özgürlük Hareketinin merkezine kadın özgürlüğünü yerleştirdi. Toplumumuzu, halkımızı bu temelde aydınlatmaya, geliştirmeye, eğitmeye, çözümlemeye ve perspektiflendirmeye çalıştı. Biz kadınları eğitip, çözümleyip, geliştirip gerçekten iradeli kılmak için elinden gelen bütün her türlü çabayı harcadı. Yıllarca eğitim devreleri yaptı. Kadın özgürlüğü etrafında kadın özgürlüğünü merkeze alan muazzam bir aydınlanma sürecini başlattı Kürdistan'da. Bu anlamıyla gelişme sürecini sürdürmekte olan Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak biz bu gelişimimizi ve bugün durduğumuz yeri bugünkü onurlu iradeli duruşumuzu Önder Apo’ya borçlu olduğumuzu belirtmek isterim.
Bu anlamıyla Önder Apo’nun özgürlüğü biz kadınların özgürlüğüdür. Nasıl ki Önder Apo’nun özgürlüğü Kürtlerin özgürlüğü ise aynı biçimde Önder Apo’nun özgürlüğü kadınların da özgürlüğüdür. Ve Önder Apo’yla kadınların bağı hem duygusal hem duygu yüklü bir bağdır, hem sevgi dolu bir bağdır. Ama hem de bilinçle örülmüş, bilinçle aydınlanmış bir bağdır. İdolojiktir, felsefiktir, tarihseldir, psikolojik ve sosyolojiktir. Dolayısıyla çok derinlikli bir bağdır. Bu anlamıyla Kürt kadını şahsında aslında dünya bölge ve dünya kadınlarına da yepyeni bir özgürlük alanını açtı, özgürlük kapısını açtı diyebilirim. Son iki yüzyıllık tarih içerisinde batısıyla doğusuyla gelişen muazzam bir dünya kadın mücadele tarihi de var. Önder Apo’nun başlatmış olduğu kadın özgürlük mücadelesi buna da ivme kazandırdı. Buna ruh kazandırdı. Aslında ona ona katkıda bulunacak çok ideolojik tespitlerde bulundu.
DEVRİMSEL SÜREÇ HALEN DEVAM EDİYOR
Mesela geliştirmiş olduğu kadın kurtuluş ideolojisi bu anlamda kadın özgürlük mücadelemiz arasında bir mihenk taşıdır. Geliştirdiği kopuş teorisi çok ciddi bir dönüm noktasıdır. Kadın kişiliğinin özgürlüğü yakalaması, kendi özgürlük dünyasını yaratması, örgütlemesi, iradeli kılması açısından büyük bir özgürlüksel çıkıştır kopuş teorisi. Aynı zamanda erkeği dönüştürme projesini biz kadınların önüne koydu. Erkeği öldürme teorisini Kürdistan'da erkeğin de o egemenlikli duruşunu sorgulatmak, çözümlemek, aşmak ve aştırmak için ortaya koydu ve bununla ortaya çıkan r gelişme düzeyi, muazzam bir zihniyet devrimi diyebileceğiniz devrimsel bir gelişmeye yol açtı.
Ve Kürt toplumu içerisinde de ciddi bir toplumsuz yani sosyal ve toplumsal devrime yol açtı. Bu devrimsel süreç hala gelişiyor, yürüyor. Tabii biz bu gelişmeleri somutta şehitlerimiz öncülüğünde şehit düşen öncülerimiz ve önderlerimiz öncülüğünde yürüttük. Mesela Ekim ayıdır. Ekim şehitlerimiz Heval Beritan şahsında somutlaşıyor. Gülnaz Karataş yoldaş yani Heval Beritan öncülüğünde gelişen kadın ordulaşmamız otuz yılını aştı, geride bıraktı. Otuz yılı aşkındır Kürdistan dağlarında kadın özgürlük gerillaları ordulaşma perspektifiyle örgütlü bir mücadeleyi, örgütlü bir iradeyi açığa çıkardılar.
ORDULAŞMADAN BUGÜNE VARAMAZDIK
Neden ordulaşma? Ordulaşmadan başlamasaydık bugüne varabilir miydik? Bu mümkün olmazdı. Dolayısıyla biz bugüne varmışsak, Kürdistan'da kadın özgürlük partisine sahipsek, yine KJK gibi kadının toplumsal konfederal sistemini örme aşamasına girmiş bulunuyorsak bunların tümü otuz yıl önceden Heval Beritanların öncülüğünde gelişen kadın ordulaşması sayesindedir. Ve bugün bu kadın ordulaşmamız daha üst bir aşamaya da evrilmiş durumdadır. Kürt kadınları bugün sadece dağlarda ordulaşmayı yaşamıyorlar. Mesela şehirlerde de Kürt kadınları kendi ordularını geliştirme mücadelesini, kendi savunma güçlerini, kendi öz savunma güçlerini örgütleme mücadelesini yürütüyorlar. Böyle bir sürecin içinden geçiyorlar. Mesela Rojava'da YPJ olarak Kürt kadınları öncülüğünde muazzam bir gelişme düzeyi ortaya çıktı, örgütlük düzeyi ortaya çıktı.
“Rojava devrimi kadın devrimidir” diyoruz. YPJ öncülüğünde gelişti. YPJ de ilhamını, gıdasını Önder Apo'dan ve Şehit Beritanlar şahsında Gülnaz Karataşlar şahsında öncülüğünde gelişen ve Medya Savunma Alanlarında gelişen kadın ordulaşmasından ilhamlarını aldılar. Kendimiz için miras görüyoruz dediler mesela. Bu anlamıyla YPJ öncülüğünde yürüyen bir süreç var. Yine Şengal'da Ezidi kadınlarının geliştirdiği YJŞ yapılanması var.
O da yani Heval Beritanlar'dan, Heval Meryemler'den, Heval Zeynepler'den ilhamlarını alıyorlar. Heval Delallerin, Arin Mirkanların ardılları oldular tabii. Yine Rojhilat’ta HPJ olarak Kürt kadınları örgütlülüklerini geliştirmeye çalışıyorlar.
Bu devam eden bir süreçtir. Çünkü kadın devrimi gerçekten uzun yılları alacak. Belki elli yılları, yüz yılları kaplayacak bir devrimsel gelişmedir. Yirmi birinci yüzyıl kadın yüzyılı olacak tespitini Önder Apo yaptı. Bu tespiti kendi yirmi birinci yüzyıla girmeden önce kadın özgürlüğü etrafında yaratmış olduğu gelişmeleri ve birikimi bildiği için yirmi birinci yüzyılın kadın yüzyılına evrileceğini bildiği için kendi emek ve çabalarından da yola çıkarak bu tespiti yapmıştı. Bugün Kürdistan'ın dört parçasında ve Medya Savunma Alanlarındaki YJA Star gerillaları öncülüğünde yürütülmekte olan bu kadın özgürlük mücadelesi gün geçtikçe daha da büyüyor, derinleşerek büyüyor, katlanarak büyüyor. Kadın devrimi belki yirmi birinci yüzyılı da aşar. Buna bir limit buna bir sınır belirlemek çok bilimsel olmaz. Çünkü bunun noktalanacağı bir zaman yoktur. Sonsuzdur. Kadın özgürlüğü öyle bir alandır. Çünkü ideolojik bir alandır. İdeolojik bir devrimdir. Felsefik bir devrimdir. bu aydınlanma Kürdistan'da Beritanlar öncülüğünde, Beritanlar'ın başlattığı kadın özgürlük orduları öncülüğünde başlamıştır. Tüm dünyaya da ilham kaynağı olmaktadır. Ve bu uzun yıllara da yayılacaktır.
Tabii bunun bir kısmı silahlı mücadeledir. Bir kısmı ideolojik mücadeledir. Bir kısmı teorik felsefik mücadeledir. Bir kısmı da toplumsal mücadeledir. Kadın devrimi aynı zamanda toplumsal bir devrimdir. Kadın özgürlüğü toplumun özgürlüğüyle de bağ içerisindedir. Kadın özgürleşecek ki toplum da özgürleşsin. Bu anlamıyla tabii gelişmekte olan bu kadın özgürlük mücadelesi aynı zamanda düşmanlarını da korkutuyor. Kürdün düşmanını korkutuyor. Kadının düşmanlarını korkutuyor. Ve kadın karşıtı siyasetin kendini daha görünür kılmasına da yol açıyor.
Diyebiliriz ki kadın özgürlük mücadelemiz aynı zamanda o karşısında yarattığı korku üzerinden bugün özellikle de Bakur ve Türkiye'den soykırımcı sömürgeci TC rejimini büyük bir darlık ve zorlanma süreci içerisine de sokmuştur. Onların geliştirdiği özel savaş merkezleri tarafından yeni bir kadın soykırım siyaseti de üretiliyor. Güncel olarak kadın soykırım politikaları üretiliyor. Bunun için çok ciddi bir özel savaş politikası yürürlüktedir. Bunu özel yürüten merkezler var. Özellikle de Kürdistan'da ama sadece Kürdistan'la da sınırlı değildir. Türkiye metropolilerinde de kadın katliamları kadın kadın kırım politikaları sonuna kadar yürürlüğe konulmuş. Mesela Kürdistan'da da her gün kadınlar, genç kızlar katlediliyor. Sokak ortasında taciz, tecavüz olayları. Her gün izliyoruz, izliyorsunuz. Artık büyük bir ahlak büyük bir ahlaksızlaşma büyük bir değerden yoksunlaşma yaşanmaya başlıyor. Türkiye ve Kürdistan toplumunun büyük bir yozlaşmanın büyük bir ahlaki çöküntünün içerisine sürükleniyor. Bunlar böyle bilinç bilinçsizce kendiliğinden öyle toplumun doğal yaşam akışı içerisinde ortaya çıkan örnekler olarak adlandırmamak lazım. Öyle değerlendirmemek lazım. Bu böyle değerlendirilirse bu yanılgı olur. Bu tamamen AKP MHP özel savaşı rejiminin kurduğu belli merkezler tarafından yürüttüğü sistemli bir stratejidir.
Ve bu da mücadelemize karşı yürütülen Kürdistan ve Türkiye'de ve bölgede giderek büyüyen kadın özgürlük devrimini gerçekleştirme iddiasıyla yürüyen mücadelemizin geriye çekinmesi için, sabote edilmesi için ona karşı geliştirilen politikalardır, eylemlerdir. Saldırı eylemleridir.
Kadına büyük bir saldırı eylemi var. Halkın, toplumun hem Kürdistan halkının hem Türkiye toplumunun bunun etrafında kenetlenmesi, serhildana kalkması ortalığı yakıp yıkması lazım. Çünkü bunu ne toplumsal ahlak kabul eder ne kadının özgürlükçü ahlakı kabul eder, ne feminist hareketler kabul eder, ne kadın özgürlük mücadelesi kabul eder ne de genel toplumsal özgürlük mücadeleleri kabul eder.
Dolayısıyla bu durup seyredilecek bir durum değildir gerçekten. İki yaşındaki bebeğe tecavüz ediliyor. Kadına karşı gerçekleştirilen bu özel savaş merkezlerinin yönlendirdiği, kadına karşı geliştirdiği saldırı konseptini boşa çıkarmak için Kürdistanlı ve Türkiye'li bütün kadınların el ele verip kafa kafaya verip bunun karşısında ortak örgütlü mücadeleler geliştirmesi gerekir.
İktidarı destekleyen kadınlar da bundan muzdariptir yani. İktidarı destekleyen, faşist AKP MHP'ye oy veren kadınlar da bunun kurbanıdır yani. Onlar da kadındır. Onların da bunu görmesi lazım. Onların da buna karşı ses çıkartması lazım. AKP'li kadınlar, CHP'li kadınlar diğer irili ufaklı tüm partili partilere oy veren bütün kadınların el birliği yaparak gerçekten bu kadınlar üzerine kadınlara karşı geliştirilen bu ahlaksız saldırı konseptini boşa çıkarmak ve o karşısında birlikte ortak sinerji dolu bir mücadele düzeyini örgütlemesi ortaya çıkartması gerekir diyorum.