'DAİŞ’e karşı savaşanlar ihanete uğradı'

DAİŞ’in yaptığı Êzidî katliamına ışık tutan “Şengal’in Işığı”nın yazarı Sara Lucaroni, “Kurdistan’da bugün yaşananlar, Batılı sömürgeci ruhun bu topraklara yaptığı sonsuz kötülüğün sonuçlarından biridir. DAİŞ’i yenilgiye uğratanlara ihanet edildi" dedi.

ÊZIDÎ KATLİAMI

Şengal’e yönelik 3 Ağustos 2014’te gerçekleşen DAİŞ’in saldırısı sonucu yaşanan Êzidî katliamı ve katliam sonucunda yaşananlar, edebi ve sanatsal eserlere konu olmaya devam ediyor. 74. Ferman ve Şengal halkının yaşadıkları üzerine çalışan isimlerden birisi de İtalyan Gazeteci-Yazar Sara Lucaroni. DAİŞ’in saldırılarının ardından bölgeye giderek gazetecilik faaliyetlerinde bulunan Lucaroni’nin yakın zamanda “La luce di Singal. Viaggio nel genocidio degli Yazidi” (Şengal’in Işığı. Êzidî Soykırımına Yolculuk) adlı kitabı yayınladı.

26 Nisan’da Peoplo yayınevi tarafından okuyucuyla buluşturulan ve birçok anlamda Şengal Katliamına ışık tutan “Şengal’in Işığı. Êzidî Soykırımına Yolculuk” kitabının yazarı Sara Lucaroni ile kitabı üzerine konuştuk.

Şengal katliamını gerçekleştiren DAİŞ üyelerinin hala cezalandırılmayarak bir anlamda Êzidî halkının kendi kaderine terk edildiğini ifade eden Sara Lucaroni, Şengal’in özerk bir yönetime sahip olması gerektiğini vurguladı.

PKK’nin Şengal’in özgürleşmesinde kahramanca savaştığını ve DAİŞ’in yenilgiye uğramasında önemli rol oynadığını hatırlatan Gazeteci Yazar Sara Lucaroni, savaşın ardından Ortadoğu’daki tüm aktörler tarafından ihanete uğradığını kaydetti.

Gazeteci-Yazar Sara Lucaroni’nin sorularımıza verdiği cevaplar şu şekilde:

Kısa zaman önce “Şengal’in Işığı. Êzidî Soykırımına Yolculuk” adlı kitabınız yayınlandı. Êzidîler ve Şengal Katliamı üzerine nasıl çalışmaya karar verdiniz ve sizi en çok etkileyen durum ne oldu?

DAİŞ Nînowa Ovası'nı ele geçirdiğinde, beni en çok bir dağdan, Şengal Dağı'ndan hiçbir şeyleri olmadan yürüyerek, çaresiz bir şekilde kaçan halkın görüntüleri etkiledi. Bu halk Êzidîlerdi. 2014 yılının Ağustos ayıydı. Aynı yılın Ekim ayında, İtalya'dan Irak ve Suriye'deki savaş haberlerini takip ederken ve DAİŞ’in şiddet haberlerini okurken, tanımadığım ve daha önce adını hiç duymadığım bir Êzidî çocuk, o dağın tepesinden beni aradı ve yardım istedi.

Çocuklar için ayakkabıya ihtiyaçları vardı, hava soğuktu ve yazdan beri oradaydılar. Telefon numaramı Ali al Jabiri Bağdatlı bir sanatçıdan almıştı. Bu adam akrabaları ve köyünden insanlarla birlikte bir savaş grubu oluşturmuş ve orada mahsur kalan ailelere elinden geldiğince yardım ediyordu. O andan bugüne kadar güçlü topluluk ruhunun yanı sıra halklar arasındaki kardeşlik, barışseverlik ve hoşgörü fikrinden etkilendiğim bu azınlığın ve 74. soykırımının hikayesini anlatmaya dahil oldum.

Kitabınızda DAİŞ’in gerçekleştirdiği katliamdan ve Êzidî halkının yaşadıklarından bahsediyorsunuz. Çalışmanız için hangi kaynakları kullandınız?

Sadece doğrudan kaynaklar kullandım. Kitap bir röportaj niteliğinde ve telefon görüşmesinden birkaç ay sonra Şengal’ yaptığım ilk seyahati anlatıyor. Gerekli güvenlik önlemleri alındıktan sonra Irak Kurdistanı'na ve DAİŞ’e karşı savaşı Êzidî bakış açısıyla savaşçı gruba ulaşmak için yola çıktım. Köy muhtarları, kaçırılan ve kaçmayı başaran kadınlar, katliamlardan kurtulanlar, din adamları, kamplarda yaşayan ve kaçırılan annelerinden, kız kardeşlerinden, kızlarından umutsuzca haber almaya çalışan mültecilerle tanıştım. Tüm bunlar kitabımın kaynağını oluşturuyor.

Şengal’deki ilk izlenimleriniz nelerdi?

Yirmi gün boyunca savaşın gerçekliğinde ve çok sert bir umutsuzluk içinde yaşamak çok zordu. Ancak beni karşılayan ve Êzidî nüfusunun yaşadığı her şeyi canlı ve sürükleyici bir şekilde anlatmama izin verenlere de minnettarım.

Şengal’de her şey eksikti. Evlerin yüzde 80'i yıkılmıştı, hastane, su, elektrik yoktu, yollar kesilmişti. Oraya vardığımda dağın bir tarafı temizdi ve Musul, Şengal ve Tilafer hala DAİŞ'in işgali altındaydı. Aynı zamanda oldukça tehlikeliydi, çünkü bazı Batılı gazeteciler kaçırılmıştı. Bunların kafaları kesilip ardından propaganda amacıyla yayınlanıyordu. Yanıma silahlı eskort olarak İtalya'dan gelen savaşçılar ve önceki aylarda birlikte çalıştığım Êzidî savaşçı grubu vardı ve kendimi güvende hissediyordum. Ancak insani açıdan, yaşanan trajedinin ağırlığı çok büyüktü.

Henüz okumamış olanlar için kitabınızın içeriği hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle bunun bir deneme değil bir kurgu kitabı olduğunu söyleyebilirim. Şengal'de çalıştığım günleri, karşılaşmaları ve röportajları, yıkılan köylerdeki yaşamı, savaşçıların mücadelesini, evlerine dönen az sayıdaki insanın hayatlarını, yerinden edilenlerin yaşamlarını, çatışmalarda kadınlara uygulanan şiddeti, Êzidîlerin dinini ve geleneklerini, DAİŞ'in doğuşunu, ölüm ideolojisini, 2003 Irak savaşının karmaşık arka planını anlatıyorum.  Ve bir de bir savaşı haberleştiren bir gazetecinin yaşadıklarının perde arkası; duyguları, hataları, gözyaşları ve bu işin şüpheleri var.

Tarihsel olarak birçok katliam ve soykırımla yüz yüze kalan Êzidîlerin uluslararası toplum tarafından kaderlerine terk edildiğini ve yalnız bırakıldığını düşünüyor musunuz?

Evet, Êzidî kadın ve erkeklere karşı işlenen suçların faillerinin kimse tarafından mahkum edilmediğini söylemek belki de yeterli. Sadece Almanya iki eski DAİŞ üyesini savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten mahkûm etti. Ancak DAİŞ’lilerin çoğu Kürtlerin kontrolündeki hapishanelerde, eşleri ve çocukları ise Suriye'deki Hol Kampı'nda bulunuyor ve pek çok Batılı devlet, suçlu olan vatandaşlarını geri alıp yargılamıyor veya yavaş işleyen bürokrasi yoluyla ülkelerine geri getiriyor. Ayrıca Şengal’de hala açılması gereken toplu mezarlar var. 10 yıl oldu.  Kaçırılan 2 binden fazla insan hala kayıp ve çok az aile evlerine geri dönebildi. Sadece birkaç sivil toplum kuruluşu ve vakıf yeniden yapılanma için somut bir şeyler yaptı. Bunların hepsi çok az.

Şengal halkı özerk bir yönetim talep etse de bu talep sürekli reddediliyor. Yaşananları yakından takip eden birisi olarak sizce Şengal’in özerk bir yapıya kavuşması neden önemli?

Birçok Êzidî bana pasaport ya da kimlik kartı gibi bir belgeyi nereden alabileceklerini bilmediklerini söylüyor. 2003'teki iç savaş ve ardından DAİŞ sosyal dokuyu tahrip etti ve topluluklar arasında sadece korku ve güvensizlik bıraktı. Bu çok ciddi bir durum. Bir de asıl sorun var; Şengal bölgesi stratejik bir bölge ve herkes kendi bayrağını oraya dikmek istiyor. Şengal, yüz binlerce yıldır orada yaşayanlara ait olmalıdır: Êzidîler ve Nînowa Ovası'ndaki tüm azınlıklar dışarıdan bir etki olmaksızın kendi kaderlerine bağımsız olarak karar verebilmelidirler.

Sonuç olarak siyasi bir nüfuza sahip olmalıdırlar. Birileri BM himayesi altında olmaktan bahsediyor. Gazze'de son dönemde yaşanan insani hukuk başarısızlıkları göz önüne alındığında bunun bir çözüm olup olmadığını bilmiyorum.

Bildiğiniz gibi Türk devletinin hedeflediği yerlerden birisi de Şengal. Türk devletinin bu bölgedeki saldırılarını nasıl değerlendirmek gerekir?

Türkiye çok tehlikeli. Birçok senaryo üzerinde oynuyor ve asla siyasi bir garanti vermiyor. PKK'yi her ne pahasına olursa olsun yenilmesi gereken bir düşman olarak görüyor ve Şengal'de herhangi bir partinin ya da silahlı grubun davasını benimsemeyen çok sayıda Êzidî sivili bile hedef haline getiriyor. Türk devletinin bu yaklaşımı büyük bir sorundur ve çözümü de yakın zamanda gelmeyecektir.

Bildiğiniz gibi Kürtler, özellikle de PKK, DAİŞ’in Şengal ve Suriye'de askeri yenilgiye uğratılmasında önemli bir rol oynadı. Gelinen aşama göz önüne alındığında bu konuda ne söylemek istersiniz?

PKK'ye bağlı savaşçılar DAİŞ’in yenilgiye uğratılmasında etkili oldular. Savaş alanında ve sonrasında da güvenliği sağlamada kahramanca davrandılar. Ancak Ortadoğu'da faaliyet gösteren tüm aktörler tarafından ihanete uğramaya devam ediyorlar. Ve ne yazık ki kendi özerk ve bağımsız topraklarının tanındığını görme hayalinin devasa yükünü, şimdi yine tek başlarına taşıyorlar. Bu durum, tarihin pek çok adaletsizliğinden ve Batılı sömürgeci ruhun bu topraklara yaptığı sonsuz kötülüğün sonuçlarından biridir.

SARA LUCARONI KİMDİR?

Temel haklar, eşitlik, antifaşizm konuları üzerine çalışan İtalyan Gazeteci-Yazar Sara Lucaroni, aynı zamanda Irak, Suriye ve Türkiye’de yaptığı röportajlar ve araştırmacı gazetecilikle biliniyor. L'Espresso, Avvenire, Domani, Speciale TG1, SkyTG24 gibi medya kuruluşları için çalışmalar yapan Sara Lucaroni’nin “Şengal’in Işığı. Êzidî Soykırımına Yolculuk” kitabının yanı sıra, “Üniformanın Altındaki Karanlık. Devlet Memurları Arasındaki Gizemli Ölümler” ve “Her Zaman O. Mussolini Neden Asla Ölmez” adlı iki kitabı da bulunuyor.