Gazeteci Cemal tanıklığını paylaşıyor - II
Kuzey-Doğu Suriye’ye 9 Ekim 2019’da başlatılan saldırıları yakından takip eden gazeteci Ruken Cemal, Türk medyasının işgal saldırıları sürecindeki faaliyetlerine dikkat çekti.
Kuzey-Doğu Suriye’ye 9 Ekim 2019’da başlatılan saldırıları yakından takip eden gazeteci Ruken Cemal, Türk medyasının işgal saldırıları sürecindeki faaliyetlerine dikkat çekti.
Gazeteci Ruken Cemal, Türk medyasının işgal saldırıları sürecinde tam bir özel savaş aparatı olarak çalıştığını söyledi.
Serêkaniyê ve Girê Spî merkezli Kuzey-Doğu Suriye’ye 9 Ekim 2019’da başlatılan saldırıları yakından takip eden gazeteci Ruken Cemal, ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin ikinci ve son bölümü şöyle:
İşgal saldırılarını hangi basın kuruluşları takip ediyordu?
Tüm medya, Türk devletinin saldırılarını takip ediyordu. Kuzey-Doğu Suriye’nin imkan olan yerlerinde gazeteciler ve farklı farklı basın kurumları takip etmek istiyordu. Her ne kadar olanaklar sınırlı ve saldırılar yoğun olsa da çok az sayıda gazeteci bu bölgelerdeki savaşın gerçekliğini takip edebildi.
Türk medyası nasıl bir faaliyet içerisindeydi?
Türk devleti, ‘Sınırlarımızı korumak amacıyla bu harekatı başlatıyoruz. Zaten bu savaş değil, adı da Barış Pınarı’dır’ diyordu. Kendi medyasında bunun propagandasını yaptı. Sınırın diğer tarafında da gazetecilerini yerleştirmişti.
Türk medyası gerçekleri tersyüz ediyordu. Savaşı takip etmek için dışarıdan kim geldiyse gözaltına alındı, sınırdan uzaklaştırıldı. Sadece gerçekten satılan ve bugün sadece Türk devleti ve Erdoğan ne isterse onu söyleyen Türk basın kuruluşları, sınır hattı boyunca yerleştirildi. O kadar çok özel savaş propagandası yapılıyordu ki Türkiye kamuoyu ve dünya kamuoyunu ‘Türkiye büyük tehditlerle karşı karşıya. Onun için Türkiye kendini korumalı. Onun için Türkiye yönünü Kuzey-Doğu Suriye’ye vermiş’ gibi göstermeye çalışıyorlardı. Türk devleti açık bir şekilde özel propagandayla hakikat karşıtlığı yaptı. Bunu her tarafta yaptı.
Sizin olduğunuz bölgede durum nasıldı?
Serêkaniyê çok küçük bir kenttir; birkaç sokaktan oluşuyor. Binlerce çete elemanını gönderdiler. Bu çetelerin ve TC askerlerinin karşısında QSD-YPJ savaşçıları büyük bir kahramanlık gösterdi. Birçok sokak onlarca kez bombalandı. Onlarca kez saldırılara maruz kaldı.
Serêkaniyê’de az sayıda gazeteci vardı, çünkü yoğun bombardıman vardı. Gazeteciler geri çekilmek zorunda kaldı. İki gazeteci arkadaşımız Serêkaniyê’de şehit düştü. Gazeteci arkadaşımız Dilovan Girê Spî’de şehit düştü. Her ne kadar sayımız az da olsa hakikatini gösterelim, bölge ve dünya halklarını uyaralım derdindeydik. Az da olsa rolümüzü oynadık. Hakikat bugün gizli değildir. Bölge halkının, sivil konvoyun vahşice hedef alınması belgelendi. O bedeni yanan Mihemed’in çığlığını bugün tüm dünya duyuyor. Hatta bazı devletler onun tedavisine yardımcı olmasını bile sağladı.
Benim olduğum yerde gazeteci arkadaşlarım Gulan ve Ersin ile birlikte son ana kadar hem yazılı hem görsel olarak bunu yansıtmaya çalıştık. Biz de doğrudan saldırılara maruz kaldık. Defalarca ölümden son anda kurtulduk. Bu kısıtlı imkanlar içerisinde Türk medyasının yalanlarını ve özel savaş propagandasını boşa çıkarmaya çalıştık. Gerçekleri ortaya çıkarmaya; yalan perdesini kaldırıp gerçekleri göstermeye çalıştık.
Bölge işgal edildikten sonra yaşananlar da fazla bilinmiyor. Türk özel medyası dışındaki medya, bu bölgelerde yaşananlar için ne yapmalı?
Türk devleti, o topraklar üzerindeki hakikati, kahramanlığı, fedakarlığı, halkın topraklarda kalma ısrarını ancak medyası aracılığıyla perdeleyip saklayabiliyordu. Böyle bir özel savaş yürüttü. Sanki askerleri çok kahramanlık yapmış. Bugün bile bölge sözde huzur içerisinde. Serêkaniyê’nin bugün neler yaşadığını biliyoruz. Efrîn’de bugün neler yaşandığını biliyoruz. Girê Spî’de Türk lirasının kullanıldığını biliyoruz. Her gün bu karanlık yüzünü, soykırımcı yüzünü, komplocu yüzünü medya aracılığıyla kapatmak istiyor. Özgür medya da sessiz değildir. Alternatif medya da kör değildir. Onlar her ne kadar işgalciliklerini kamufle etmek istese de karşılarında gerçeği takip eden hakikati göstermek isteyen Türk devletinin bölgedeki işgalini ve hak ihlallerini deşifre etmek isteyen bir alternatif medya vardır. Verilen bedellere rağmen özgür basın çalışmalarını aralıksız olarak sürdürüyor.
Bizzat hedef alındığınızı söylediniz. Onun dışında çalışmalarınızı sürdürürken yaşadığınız zorluklar nelerdi?
Serêkaniyê’deki savaş ve direniş anlarında çalışmalarımızı yürütmeye çalışıyorduk. Çok kısıtlı imkanlarla bunu yapıyorduk. Kentin elektrikleri kesilmişti, jeneratörler aracılığıyla teknik ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyorduk. Bir süre sonra internet bile kesildi. Hatta bazı görüntülerimiz savaş sonrası yayınlandı. Bazı görüntüler var, bugüne kadar da yayınlanmamış. Hepsi bizim yanımızda, bir havuz içerisinde bulunuyor. Bu doğrultuda ciddi bir zorluk yaşandı. Çok kısıtlı imkanlarla birlikte zaten medyaya dönük de saldırılar oldu. O kadar sınırlı imkana ve hedef alınmamıza rağmen durmadık.
Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?
Son olarak şunu söyleyebilirim. Serêkaniyê kentinin işgal edilmesinin üzerinden iki yıl geçti. Kendim de oradaydım o yüzden ağırlığı başkadır. Orada çok sayıda savaşçı tanıdık. Orada çok sayıda kent sakini tanıdık. Çok yurtsever, misafirperver ve iyi insanlardı. Sonuna kadar topraklarına bağlıydılar. Sadece bir istekleri vardı; huzurlu bir şekilde topraklarında yaşayabilmek… Bu yüzden işgal gerçeğini bir kez daha düşündüğünde insanda acı da oluşturuyor. O dönemi takip eden gazeteciler olarak o acılar canlanıyor. Sivil konvoyun vurulması hiçbir zaman hafızalarımızdan silinmez. Hiçbir zaman unutmayız.